Görenedir Görene, Köre Nedir Köre Ne!

Dursun Ali Tökel

20-03-2013 09:33

Bir seyir maceramın akabinde zihnimde oluşan bazı soruları ve bu sorulardan kendimce çıkardığım sonuçları paylaşmak istiyorum bugün.

Bir belgesel seyrediyorum.

Bir su altı araştırma gemisi denizlerin diplerine dalmış çekim yapıyor.

Deniz dibi derken gördüğümüz mesafeler zannedilmesin. Yüzeyden yaklaşık bin metre aşağıdalar. Güneş ışığının gitmediği, başka da bir ışığın olmadığı zifiri karanlıklardalar.

Basınç o kadar yüksek ki, insanı saniyesinde paramparça edebilir. Bu yüzden çok yüksek donanımlara sahip su altı araçları yapmışlar.

Kendilerini nelerin beklediğini bile bilmeden, bu kadar tehlikeli derinliklerde bu insanlar ne arıyorlar? Bu kadar muazzam masrafları niçin yapıyorlar?

Buldukları acaba aradıklarına ve harcamalarına değecek mi?

Daha pek çok soru sorulabilir. Bu çalışmaların sadece bilimsel meraklarla yapılmadığı, pek çok diğer örnekten belli oluyor.

Bu derinliklerde, ışığın olmadığı, dolayısıyla da yaşamın da olamayacağı zannedilen derinliklerde yaşayan canlıların olup olmadığı merak konusuymuş.

Aranan cevaplar şunlar:

Bu dipsiz derinliklerde, akıl almaz basınçlar altında, ışığın zerresinin girmediği zindanlarda acaba hayat var mı? Varsa ne gibi bir hayat? Eğer buralarda canlılar varsa bunlar bu inanılmaz basınca nasıl dayanıyorlar? Bizler de böylesi yerlerde yaşamak için nasıl bir donanıma sahip olmalıyız?

 

Hem de Ne Hayatlar!

 

Bizim gözümüz de bilim adamlarının gözü gibi kameranın peşinde. Görünen mesafe sadece kameranın önündeki ışığın aydınlattığı alandan ibaret.

Yüzeyde bu kadar çekim esnasında milyonlarca canlıya rastlanırken burada henüz canlı emaresi yok!

Ama biraz sonra hareket eden, yüzen, adeta dans eden canlılar takılıyor kameraya. Demek ki buralarda da canlılar varmış.

Bu karanlıklarda, ışık olmadan nasıl yaşadıkları tartışılıyor.

Bir taraftan da balığın fiziki yapısı gözleniyor. Tam da yüksek basında dayanacak bir tasarımla yaratılmışlar.

Fakat bütün bunların yanında asıl bu balıkların olağanüstü görünüşleri benim dikkatimi çekiyor:

O kadar rengârenk balıklar ki insan hayran kalmadan edemiyor. Bir balığın yüzgeçlerinde, sırtında, karın bölgesinde, kuyruk kısmında, başının kenarlarında adeta bütün renklerin kompozisyonu işlenmiş.

Olağanüstü bir renk, ahenk ve estetik cümbüşü seyrediyorsunuz.

Görünüşleri de insanı derinden etkileyen birer mimari şaheser halinde. Bu nasıl bir özen, bu nasıl bir tasarım harikası, bu nasıl bir ince işçiliktir? Bütün bu dikkatin sebebi ne?

 

Bu Özen Niye?

 

Bu balıkları şimdiye kadar kimseler görmedi.

Eğer bazı insanlar o muazzam paraları harcamasalar, o bilim adamlarını bir araya getirmeseler, merak edip de o teknolojik donanımları tasarlamasalar kimsenin göreceği de yoktu!

Bu canlılar milyonlarca yıldır orada yaşıyorlar, gözden ırak ve o muhteşem görünümleri kendilerine kalmış olarak.

Şunu düşündüm!

Milyonlarca yıl kimsenin görmeyeceği bilindiği halde onları Yaratan Allah, o dipsiz karanlıklardaki bu canlıları neden bu kadar rengârenk yaratmıştır? Neden basit bir tasarımla yetinmemiştir de sanki hemen her gün insanların gözü önündeymiş gibi olağanüstü bir mükemmellik ve görsellikte yaratmıştır?

Neden “Nasıl olsa kimse görmüyor!” diye yaratılışlarını geçiştirmemiştir?

Bu ihtimamın, bu dikkatin, bu özen ve olağanüstü ayrıntıya inişin hikmeti nedir?

 

Diyor ki Sen de Baştan Savma!

Tabiat bir kitaptır, okumasını bilene! Yaratıcı sadece seyretmekle yetinmememizi ve ibret nazarını da takınmamızı istiyor!

Bendeniz bu belgeseldeki görüntüleri okumaya çalışıyorum:

Bana (bize) deniyor ki:

“Nasıl olsa kimseler görmüyor” diye yaptığın işi baştan savma! Bir gün olacak o muhakkak açığa çıkacaktır.

Yaptığın işi özenle, büyük bir dikkatle yap! Hemen takdir ve tebrik bekleme. Eninde sonunda takdir görecek ve hayranlık duyulacaksın!

İşin ve işine gösterdiğin ihtimam senin aynandır. Aynandaki suretini çarpıtma, karartma, kirletme!

Bütün bu okumalar zihnimden geçerken aklıma Mimar Sinan geldi.

Mimar Sinan Edirne’deki Selimiye Camii’nin minarelerini üçer şerefeli yapmış.

Öyle bir mimari şaheser ortaya koymuş ki, dışarıdan o minareler kalem gibi görünmesine rağmen içeriden her şerefeye ayrı merdivenle çıkılıyor.

Bir gün iç merdivenlerin birinde bir taşın yerinden oynadığı tespit ediliyor. Taş, tekrar yerine daha sağlam bir şekilde konulmak yerinden sökülüyor.

Bir de görüyorlar ki, Mimar Sinan taşların sadece iç merdivenden çıkanların gördükleri taraftaki yüzeylerini değil, hiç kimsenin görmeyeceği dış yüzeylerini de mükemmel bir şekilde düzeltmiş, tıraşlamış, işlemiş!

Sanki herkesin gördüğü yüzeydeki gibiymiş, taşların karanlıkta kalan o yüzleri de!

Bir insan niye böyle bir şey yapar?

Nasıl olsa o yüzeyler görünmeyecekti, onları işlemenin ne anlamı vardı?

O insanlar durup dururken Sinan olmuyorlar, yaptıkları eserler yüzyıllarca dimdik ayakta boşuna durmuyorlar.

O Sinanlar bizim bugünkü okumalarımızı çok önceden okumuşlar.

“İşlerimi kimse görmüyor zannetme, her yaptığını daim bir gören var? Yaptığın her şeyi onun nazarına ithafen yap, O senin için öyle yaptı!”yı bırakın okumayı, ezberlemişler.

Bugün bazı apartman merdivenlerinde, odalarında, salonlarında o muazzam taş, karo, mermer, fayans, granit, boya, ahşap işçiliğini, o muhteşem ayrıntıları görüyorum...

Bir de o yüzeyin hemen ardındaki merdiven boşluklarında, havalandırma deliklerinde kırılmış tuğla yüzeylerini, sağa sola savrulmuş sıva artıklarını, tuğlalara yapışmış kalmış kırık taş parçalarını, nasılsa kimse görmüyor diye arkalara itilmiş boya lekelerini...

Hastasını baştan savma muayene eden doktoru, müşterisine kusurlu malı kakalamaya çalışan esnafı, yaptığı cihazlar elde kalan ustayı, dersini geçiştirip saatini kollayan öğretmeni... Görüyorum da...

Yaptığı iş ne olursa olsun “nasıl olsa kimse görmüyor” zannıyla işini savsaklayan, geçiştiren, baştan savanlara o belgeselleri anlatmak, olmadı Mimar Sinanları hatırlatmak, daha da olmadı etraflarında özensiz hiç bir şeyin yaratılmadığı ve her şeyde muazzam bir işçilik ve ihtimam olduğu gerçeğini haykırmak istiyorum.

Şâirin şu sözünü de hatırlatarak:

Görenedir görene, köre nedir köre ne!

 

DİĞER YAZILARI Cinnet Buğdayları 01-01-1970 03:00 Âlim Kime Derlermiş 01-01-1970 03:00 Cedel Ve Bedel 01-01-1970 03:00 Bana Geleneğini Söyle... 01-01-1970 03:00 Alâmet Kıyâmeti: Şeysiz Şeyler Üzerine 01-01-1970 03:00 Özgürlük Neyimizdir 01-01-1970 03:00 Kimi Seçelim 01-01-1970 03:00 Samsun Büyüyor, Ya Kütüphanesi? 01-01-1970 03:00 Bu Kadar Aktörü Olan Eğitimden Ne Çıkar? 01-01-1970 03:00 Din Ne Kadar Umûrumuzda? 01-01-1970 03:00 Bu Hastalar Niçin Gülüyor 01-01-1970 03:00 Edilgenliğe Sığınma Yahut Sezai Karakoç Ne Diyor Ki 01-01-1970 03:00 Vefa Bayrağı 01-01-1970 03:00 Gri Alan Münafıkları 01-01-1970 03:00 Bir Süper İnsan Tasarımı 01-01-1970 03:00 Câmilerimiz Ve Kaybolan Rûhâniyetimiz 01-01-1970 03:00 Devletimiz “Akıl”Lanıyor 01-01-1970 03:00 Ben Kendimin Neyi Olurum 01-01-1970 03:00 Balık yemiyormuşuz, peki ama niçin? 01-01-1970 03:00 Tarikat, Cemaat Yoldur Varana da… 01-01-1970 03:00 Aldatanlar kimlerdendir 01-01-1970 03:00 İstemek 01-01-1970 03:00 Türkün Alfabe İle İmtihanı 01-01-1970 03:00 Âkıl Adam Kimdir? 01-01-1970 03:00 Açlıkla Doymak 01-01-1970 03:00 Bir sapma: Ölüm güzellemesi 01-01-1970 03:00 Mandelalar, Harunlar Hayatını Kaybetti De... 01-01-1970 03:00 Sizi Silkeleyenler Var Mı? 01-01-1970 03:00 Ezan deyip geçmeyelim! 01-01-1970 03:00 Bırak (ma) bu hayalleri, bana bir hayal kur! 01-01-1970 03:00 Eğitilmiş İnsan Kimdir? 01-01-1970 03:00 Öğrenci evleri de... 01-01-1970 03:00 TV'lerde Ne Konuşursak Doğru Olur 01-01-1970 03:00 Edepte fukarâ isek hakikate bigâne oluruz 01-01-1970 03:00 BİR UTOPYA: Birlik ve Beraberlik! 01-01-1970 03:00 Ramazan biraz da annedir 01-01-1970 03:00 Ayaklarımız Bize Neyi Hatırlatıyor 01-01-1970 03:00 İbadetin Nihayeti Ne İçindir? 01-01-1970 03:00 İlahi-Yat 01-01-1970 03:00 Gökten Kitaplar Kar Gibi Yağınca… 01-01-1970 03:00 444 01-01-1970 03:00 Bu anneler hangi yarışı kaybediyor? 01-01-1970 03:00 DersHâne-TestHâne-TesellîHâne 01-01-1970 03:00 Anne-babalık çok mu kolay ki… 01-01-1970 03:00 Öte Dünya Fikri 01-01-1970 03:00 Gerekimizi anlayanlar var! 01-01-1970 03:00 Salâlar kimin için okunuyor/ Çanlar kimin için çalıyor 01-01-1970 03:00 Ruhlardaki Cömertlik 01-01-1970 03:00 Çocuklara sadece isim mi veriyoruz(3) 01-01-1970 03:00 Ahlâka İhtiyacı Olmayan Kim 01-01-1970 03:00 Gençleri Anlamak 01-01-1970 03:00 Meyve Adlarını Da Kaybetmişiz 01-01-1970 03:00 Körsel Vaazdan Görsel Vaaza 01-01-1970 03:00 Dördüncü kişi olmaktan nasıl kurtuluruz? 01-01-1970 03:00 Allah’ın Evleri İçin Layık Gördüğümüz Yerler… 01-01-1970 03:00 Kur’an da tercüme ediliyor da... 01-01-1970 03:00 Bana arşivini söyle sana kim olduğunu söyleyeyim 01-01-1970 03:00 Güç" Kurdu "Öteki" Ağılına Girerse... 01-01-1970 03:00 Körsel Vaazdan Görsel Vaaza 01-01-1970 03:00 BU ANNELER HANGİ YARIŞI KAYBEDİYOR? 01-01-1970 03:00 ORDULU CANLI BOMBA (LAR) 01-01-1970 03:00 BİR İLACIMIZ BİLE YOKMUŞ! 01-01-1970 03:00 AÇLIK TOKLARDAN, YAZMAK BİLİNÇTEN 01-01-1970 03:00 İSTEMEK 01-01-1970 03:00