Gri Alan Münafıkları

Dursun Ali Tökel

04-09-2013 13:34

Onların dinleri dillerindedir.

Onlardan olurlar, bunlardan görünürler; yahut da tersidir: Bunlardan olurlar, onlardan bilinirler.

Daima kıyılarda, köşelerde, kuytularda, zulalarda, loşluklarda, izbelerde, merdiven altlarında, kapı artlarında, duvar diplerindedirler, ama daima ortada görünürler.

İnsanın yüzü gülünce gözleri de güler. Bunların dudakları gülme pozisyonu aldığında gözlerinin derinliğindeki hırs göz bebeklerinden karanlık dalgalar olarak yansır. Çünkü gülüşleri sahte, tebessümleri zehirlidir.

Gözlerini o kadar zirvelere dikmişlerdir ki, ulaşabilecekleri hiç bir yükseklik arzulanan yükseklik olamayacağı için daima tedirgin, daima kaygılı, daim huzursuz, doyumsuz ve saldırgandırlar.     

Ulaştıkları mevkiler, birilerinin kanından beslendiği için kurtlaşmaları için dolunaylara ihtiyaçları yoktur.

Onlar için her an dolunay, herkes kıpkırmızı bir kan yumağı, her an hırsa teşne kan oluğudur.

Vardıkları hiçbir menzil onları doyurmaz, dindirmez, ikna etmez, yüzlerini güldürmez; her menzilden öte bir menzil olduğu için ulaştıkları mevkilerin keyfini sürmek yerine, daima ulaşamadıkları zirvelerin acısını ve ıstırabını çekerler.

Ulaştıklarında mutlu olacaklarını zannederler; oysa ulaşılacak daha da ötelerde bir yerler olduğu için ulaşmak, daima mutsuzluklarını katlamaktan başka bir işe yaramaz.

Bundandır ki, şikâyet karakterleri, doyumsuzluk gıdaları, tatminsizlik uykuları, serzeniş yastıkları, nankörlük yatakları, ikiyüzlülük sofraları, tedirginlik, huysuzluk, karaktersizlik hayatları olmuştur.

 

Gri Alan Ne ki

 

Değerli edebiyat araştırmacısı, yazar, düşünür, iyi bir kitap dostu, aynı zamanda sahaf, gezi olaylarında aktif ve inançlı bir eleştirmen olan Ömer Lekesiz, dört yıl önce Kadıköy'de açtığı ve pek çok kitapseverin uğrak yeri olan sahaf dükkânını kapatmış.

Şaşırdım, üzüldüm.

Sahafını niçin kapattığına dair bazı izahatta bulunuyor: Kitaba rağbetin azaldığı, internette kitap işine de girildiği, mekânın yeni düzenlemede farklı amaçlarla kullanılacağı vb. gerekçeler arasında.

Fakat başka bir sebep daha ileri sürüyor ki derinlemesine düşünmeye değer.

Hatta derinlemesine düşünmemiz fevkalade elzem.

Ömer Lekesiz, son zamanlarda karşıt veya farklı düşünceli insanlar arasında gri bir alan oluşturulduğunu, bu alanın kendisine ümit verdiğini ve kendi sahafının bu tür insanların uğrak yeri olduğunu/olmasını istediğini ve fakat gezi olaylarıyla bu gri alanın tamamen ortadan kalktığı ve bu hadisenin kendisini etkilediğini söylüyor.

Cümleleri tam olarak şöyle:

“(Kapatmamın ikinci nedeni ise) gri alanın Taksim eşkıya kalkışmasıyla birlikte bıçakla kesilir gibi kesilmesi olmuştur. Düşüncelerimizi perdelemeksizin rahatça paylaşabildiğimiz insanların büyük bir bölümü gözleri dönmüş bir şekilde eşkıyaya destek çıkıverince o elbirliğiyle, özenle oluşturmaya çalıştığımız gri alan da parçalanıverdi. Üzüntü duymuyorum ancak o insanların benimle kurdukları arkadaşlığın bir stratejik arkadaşlıktan ibaret olduğunu görmekle yaralandığımı saklayamam. Bunu ahlaki bir sorum olarak gördüm ve bu yüzden mekânım gözümdeki tüm cazibesini, gerekliliğini yitiriverdi.”

“Bence gri alan oluşturuldu. Ancak söz konusu zamanda ve o şiddet olaylarında fedakârlıkta bulananların sadece bizler olduğunu, diğer arkadaşlarınsa bizim dostluklarımızı istismar ettiklerini, bizimle stratejik arkadaşlıklar kurduklarını çok net bir biçimde gördüm.” (Yeni Şafak, 01.09.2013)

 

Gri Alan Münafıkları

 

Gri Alan neresi, bu gri alanda gözü dönmüş eşkıyaya destek verenler kimler?

Ömer Lekesiz söylemiyor ama biz rahatlıkla bunlara işte bu sıfatı takabiliriz: Bunlar gri alan münafıklarıdır.

Bunların dostlukları stratejik dostluktur.

Bunların kim olduğu söylemiyor, Sayın Lekesiz. “Onları siz de biliyorsunuz” diyor. Onların adlarını vermeyi ahlaksızlık sayıyor, belli ki onların yaptığını tersinden kendisinin yapmasını etik bulmuyor.

Bu gri alan münafıkları insanoğlunun bulunduğu her yerde vardılar. Bu tip münafıklar kapkara, kopkoyudurlar. Beyaz bir alan gördüklerinde eğer güçlüyseler karanlıklarını fütursuzca haykırırlar, eğer kendilerini zayıf görürlerse beyaz alanlarda hemen gri alanlar açarlar.

Beyazların saftirikliği, onların karanlığını fark edemez.

Çünkü beyazlar renk değiştirmezler, nasılsa öyledirler.

Oysa onlar öyle mi ya? Her renge girerler, hangi renkte olmaları gerekiyorsa o renge hemen bürünürler.

Bunların ne dinleri vardır, ne milliyetleri, ne haysiyetleri, ne kutsalları…

Ne olmaları gerekiyorsa ondandırlar ve oradandırlar.

Saftirik insanlarımız kendilerini alaya alanları hep ciddiye aldılar.

 O gri alanlarda yanlarına yaklaşanların düşüncelerinin de griye çaldığını zannettiler.

Fakat bu münafıkların kendileri gri alanlardaydı,  oysa düşünceleri maalesef bulundukları alandan intikam alırcasına daha koyu, daha siyah, daha katı, daha tavizsizdi.

 

Bunlar Şunlar ki…

Ksenefon, Sokrat'ın idamı üzerine düşüncelerini yazdığı eserinde Sokrat'ın tamamen haksız ve mesnetsiz yere idam edildiğini söyler.

Sokrat'ın idam gereçlerinden biri de gençleri yoldan çıkardığı iddiasıdır.

Oyda Ksenefon bunun tam tersini haykırmakta ve Sokrat’ın gençleri eğittiğini ve onları yola getirdiğini söylemektedir.

Bu arada Ksenefon mayasında bozukluk olan iki de gençten bahseder: Bunlar makam ve ikbal hırsıyla kudurmuştur. Gözleri iktidara gelmekten başka hiçbir şey görmez. O makama gelmek için de her kumpası, her fitneyi, her alavereyi mubah görürler, Sokrat'ı kullanmayı bile.

İşte Ksenefon'un anlattığı bu iki muhteris insan gri alanların müdavimidir. Orada olmak için değil, insanlık adına orada bulunmak için değil, sadece ve sadece bir yerlerde olmak için ordadırlar.

Karanlık emellerini gerçekleştirmek ancak o gri alanlarda bulunmakla mümkün olduklarını bildikleri için oradadırlar.

Bunlar, bunların boyunları kibirlerinden daima kazık yutmuşçasına dimdik olduğu için aşağılara, ayaklara bakma nimetinden mahrum bırakılmışlardır.

Tavus kuşuna haddini bildiren ayaklarıdır.  Fakat, Tanrı tavus kuşuna hiç yoksa ayaklarına bakarak aczini anlama fırsatını vermişken, bu gri alan münafıklarını bundan da mahrum bırakmıştır; bunlar ayaklarına bakarken bile kanat görürler…

Montaigne: "En büyük ve en şerefli eserimiz doğru dürüst yaşamaktır. Geri kalan her şey, başa geçmek, para yapmak, binalar kurmak, nihayet ufak tefek eklentiler, yollardır." (Montaigne, Denemeler, T.İş Bankası Yay; s.17 )der.

Gri alan münafıkları için bu söz tam da tersinden geçerlidir: Bunlar için en büyük ve şerefli iş başa geçmek, para yapmak, binalar kurmak, çıkarları peşinde koşmak, menfaatleri için en sevdiklerini ile ipe yollamaktan çekinmemektir.

Onlar için doğruluk ve dürüstlük gibi kavramlar için yaşamak aptallıktan başka bir şey değildir.

Onlar Horatius'un acıdığı şu zavallı köylüye benzerler:

Erdemli olmayı göze al; bu yola gir;

İyi yaşamayı sonraya bırakan, yolunda bir ırmağa

Rastlayıp da akıp gitmesini bekleyen köylüye benzer:

Irmak hiç durmadan akıp gidecektir." (Montaigne, Denemeler, s. 147).  

 

Montaigne herkesin şöyle düşünmesini istiyor: "Bizi para tutkusu, mevki tutkusu, saygısızlık, geri kafalılık içimizden yıkarken gidip de dünyanın dönüşüyle mi uğraşacağım?" (Montaigne, Denemeler, s. 146).

Bunlar bu sözün tersini hayatlarının ilkesi edinmişlerdir, adeta şöyle derler: “Para kazanmak, bir mevkie gelmek varken dünyanın başka işleriyle mi uğraşacağım?

Bunlar bazen de dindardırlar, öyle görünürler, kendilerinin böyle olduğunu zannederler, böyle bilinmek için de hiçbir fırsatı kaçırmazlar.

Fakat onlar Günaha Son Çağrı filminde Aslan'ın söylediği eleştiri cümlesindeki iktidar muhterisleridir: "Her şeye egemen olmaktı amacın. Sen, ‘Tanrı, Tanrı!’ diyordun ama gerçekte iktidarı istiyordun!"

Bunların tanrıları iktidardır;  kabeleri koltukları, kıbleleri egoları, ibadetleri yaltaklıkları, niyazları güçlüler huzurunda şerefsizce el ovuşturmaları, duaları bir makama oturmaları, ahretleri muhtemel diğer koltuklarıdır.

Bunlar kimleri kandırmadılar ki Ömer Lekesizleri kandırmasınlar.

Kapkaranlık bir gecede, kapkaranlık bir taş üstünde, kapkaranlık bir yılanın kapkaranlık kıvrımları kadar karanlık, gizli ve sinsidirler.

Bunlar; nimet, lezzet, afiyet saydıkları taze boka konmak için birbirleriyle boğuşan sinekler gibidirler.

Ömer Lekesiz onları sahaftayken birden Gezi parkı civarında görmüş, sadece oralarda zannetmeyin, şöyle bir etrafınıza bakın; hemen yanı başınızda onları zehirli tebessümleriyle ayaklarınızı nasıl kaydıracaklarının hesaplarını yaparken göreceksiniz!

 

DİĞER YAZILARI Cinnet Buğdayları 01-01-1970 03:00 Âlim Kime Derlermiş 01-01-1970 03:00 Cedel Ve Bedel 01-01-1970 03:00 Bana Geleneğini Söyle... 01-01-1970 03:00 Alâmet Kıyâmeti: Şeysiz Şeyler Üzerine 01-01-1970 03:00 Özgürlük Neyimizdir 01-01-1970 03:00 Kimi Seçelim 01-01-1970 03:00 Samsun Büyüyor, Ya Kütüphanesi? 01-01-1970 03:00 Bu Kadar Aktörü Olan Eğitimden Ne Çıkar? 01-01-1970 03:00 Din Ne Kadar Umûrumuzda? 01-01-1970 03:00 Bu Hastalar Niçin Gülüyor 01-01-1970 03:00 Edilgenliğe Sığınma Yahut Sezai Karakoç Ne Diyor Ki 01-01-1970 03:00 Vefa Bayrağı 01-01-1970 03:00 Bir Süper İnsan Tasarımı 01-01-1970 03:00 Câmilerimiz Ve Kaybolan Rûhâniyetimiz 01-01-1970 03:00 Devletimiz “Akıl”Lanıyor 01-01-1970 03:00 Ben Kendimin Neyi Olurum 01-01-1970 03:00 Balık yemiyormuşuz, peki ama niçin? 01-01-1970 03:00 Tarikat, Cemaat Yoldur Varana da… 01-01-1970 03:00 Aldatanlar kimlerdendir 01-01-1970 03:00 İstemek 01-01-1970 03:00 Türkün Alfabe İle İmtihanı 01-01-1970 03:00 Âkıl Adam Kimdir? 01-01-1970 03:00 Açlıkla Doymak 01-01-1970 03:00 Bir sapma: Ölüm güzellemesi 01-01-1970 03:00 Mandelalar, Harunlar Hayatını Kaybetti De... 01-01-1970 03:00 Sizi Silkeleyenler Var Mı? 01-01-1970 03:00 Ezan deyip geçmeyelim! 01-01-1970 03:00 Bırak (ma) bu hayalleri, bana bir hayal kur! 01-01-1970 03:00 Eğitilmiş İnsan Kimdir? 01-01-1970 03:00 Öğrenci evleri de... 01-01-1970 03:00 TV'lerde Ne Konuşursak Doğru Olur 01-01-1970 03:00 Edepte fukarâ isek hakikate bigâne oluruz 01-01-1970 03:00 BİR UTOPYA: Birlik ve Beraberlik! 01-01-1970 03:00 Ramazan biraz da annedir 01-01-1970 03:00 Ayaklarımız Bize Neyi Hatırlatıyor 01-01-1970 03:00 İbadetin Nihayeti Ne İçindir? 01-01-1970 03:00 İlahi-Yat 01-01-1970 03:00 Gökten Kitaplar Kar Gibi Yağınca… 01-01-1970 03:00 444 01-01-1970 03:00 Bu anneler hangi yarışı kaybediyor? 01-01-1970 03:00 Görenedir Görene, Köre Nedir Köre Ne! 01-01-1970 03:00 DersHâne-TestHâne-TesellîHâne 01-01-1970 03:00 Anne-babalık çok mu kolay ki… 01-01-1970 03:00 Öte Dünya Fikri 01-01-1970 03:00 Gerekimizi anlayanlar var! 01-01-1970 03:00 Salâlar kimin için okunuyor/ Çanlar kimin için çalıyor 01-01-1970 03:00 Ruhlardaki Cömertlik 01-01-1970 03:00 Çocuklara sadece isim mi veriyoruz(3) 01-01-1970 03:00 Ahlâka İhtiyacı Olmayan Kim 01-01-1970 03:00 Gençleri Anlamak 01-01-1970 03:00 Meyve Adlarını Da Kaybetmişiz 01-01-1970 03:00 Körsel Vaazdan Görsel Vaaza 01-01-1970 03:00 Dördüncü kişi olmaktan nasıl kurtuluruz? 01-01-1970 03:00 Allah’ın Evleri İçin Layık Gördüğümüz Yerler… 01-01-1970 03:00 Kur’an da tercüme ediliyor da... 01-01-1970 03:00 Bana arşivini söyle sana kim olduğunu söyleyeyim 01-01-1970 03:00 Güç" Kurdu "Öteki" Ağılına Girerse... 01-01-1970 03:00 Körsel Vaazdan Görsel Vaaza 01-01-1970 03:00 BU ANNELER HANGİ YARIŞI KAYBEDİYOR? 01-01-1970 03:00 ORDULU CANLI BOMBA (LAR) 01-01-1970 03:00 BİR İLACIMIZ BİLE YOKMUŞ! 01-01-1970 03:00 AÇLIK TOKLARDAN, YAZMAK BİLİNÇTEN 01-01-1970 03:00 İSTEMEK 01-01-1970 03:00