Âlim Kime Derlermiş

Dursun Ali Tökel

12-03-2016 12:57

“İlim sahibi kimdir” Diye sorulsa ne derdiniz?

“Cihat ettiğini söyleyenler niçin cihat ediyorlar” sorusunun cevabı nedir?

Her ilim sahibi olan âlim, her cihat ettiğini söyleyen mücahit, her tarafını söyleyen o taraftan mıdır?

Onların bu sözünün lafızları, anlamları var da acaba hakikatleri, meşruiyetleri nasıl anlaşılabilir?

 

Meşrûiyet…

 

Yaptığımız her işte muhakkak bir meşruiyete dayanırız; meşruiyetimiz yoksa işimizde gayr-ı meşru davranıyoruz demektir.

Akşam olunca bir evin kapısına gider ve zili çalarız. Kapı açılır ve bize “hoş geldin” denilir. Evin annesi, babası, çocuğu filanıyızdır. Yani bizim o eve girme meşruiyetimiz vardır.

Rastgele bir evin kapısını çalıp içeri giremeyiz. Her hangi bir kapının zilini çaldığınızda “buyurun kimi aramıştınız?” diye sorarlarsa sizin o eve girme meşruiyetimiz yok demektir.

Okula girip sıranıza oturursunuz, biraz sonra hoca derse gelir ve siz dinlemeye başlarsınız. Memur olarak bir işe girer çalışır, birisine “yavrum” der, biri size “anne-baba” der… Hepsinde bir meşruiyetiniz vardır.

Meşruiyet, olduğumuz yerde, yaptığımız işte varlığımızın sorgulanmama sebebidir. Varlığınız kabul edilmiş, ehliyetiniz onaylanmıştır.

Lakin meşruiyet, bizim eylemlerimizin başlangıç aşamasının bir sağlamasıdır. İşlerimiz, edip eylemelerimiz boyunca başka meşruiyetlere ihtiyacımız vardır.

 

Meşruiyeti Kendinden menkul…

 

Eylemlerimizi haklı kıldığını düşündüğümüz meşruiyeti nasıl ediniriz?

Biri veya bir şey bize meşruiyet mi verir, biz mi onu alırız; alırsak nasıl elde ederiz, onu nasıl kullanırız?

Öyle meşruiyetler vardır ki tartışılmaz; filancanın babası, çocuğu olmak, araba sürmeye ehliyetli olmak gibi.

Öyle meşruiyetler vardır; sizde geçici olarak bulunur; idarecilik gibi. Size onu verenler aynı zamanda alırlar da.

Ama öyle meşruiyetler de vardır ki tamamen insanın zannına dayanır; o meşruiyetin onda olması veya olmaması bir zanna kalmıştır.

Öyle insanlar vardır, bütün meşruiyetlerini kaybetmiştir de kendisini hâlâ meşru zanneder.

Öyle insanlar vardır, kendi meşruiyeti kendisi kendisine vermiş, tabiri caize kendi başına gelin güveyi olmuştur.

Bu sorunun olduğu yerde ikili bir durum ortaya çıkar: Bazılarını görünüşte meşruiyeti vardır, ama özünde asla o meşruiyet kalmamıştır.

Bunlara rahatlıkla sahtekârlar diyebiliriz; olmayan erdemlerini var gibi gösterirler veya o erdem onlardan çekilip alınmıştır ama onlar hala bu erdem pazarlamasına devam ederler.

Yağları alınmış kandil, fişleri çekilmiş lamba gibidirler. Kaynaklarıyla ilişkileri koparılmış ama onlar kendilerini hâlâ ışık verir zannederler.

 

Âlimin Meşruiyeti

 

Baştaki sorumuza dönelim, her ilim sahibi âlim midir?

Kârûn bütün ihtişamı ve tantanasıyla, zenginliğini bangır bangır bağıran kıyafetler; eğeri altından, koşumları ipekten atlar; ardı sıra yürüyen yüzlerce köle ve hizmetçilerle halkın karşısına çıktığında insanlar nasıl bir tavır takınmışlardı?

”Derken Kârun, ihtişam içinde kavminin karşısına çıktı. Dünya hayatını arzulayanlar: Keşke Kârun’a verilenin benzeri bizim de olsaydı, doğrusu o çok şanslı’ dediler”(Kasas: 79)

Kârun’a imrenenler dünya hayatı arzulayanlardı. Hayatı buradan, zenginliği altınlara sahip olmaktan, gücü zengin olmaktan ibaret sananlardı.

Ama Kârun’un bu durumuna imrenenleri eleştirenler de vardı. Onlar kimdi?

“Kendisine ilim verilmiş olanlar ise şöyle dediler: Yazıklar olsun size! İman edip iyi işler yapanlara göre Allah’ın mükâfatı daha üstündür. Ona da ancak sabredenler kavuşabilir.” (Kasas: 80)

Her şeyi verenin Allah olduğunu düşünmeden böbürlenenlere (“Kârun, ‘O servet bana ancak kendimdeki bilgi sayesinde verildi’ demişti. Bilmiyor muydu ki….Kasas: 78) imrenen insanları uyaranlar kimlerdi?

Bunların kendisine ilim verilmiş olanlar olduğu söyleniyor. Bu kişilerin özelliği nedir?

Onlar, varlığın arkasında sıradan insanların göremediğini görenlerdir; onlar, heveslerin hakikatleri örttüğünü ve bunun da insanı felaket götüreceğini bilenlerdir.

Ama bunlar ilim sahibi olanlar değil, yani kendi ilmine kendinden meşruiyet bulanlar değil, kendisine bu meşruiyet verilenledir.

Bunlar öyle âlimlerdir ki, ilimleri sadece kendilerini değil, asıl o ilme tâlip olanları yeşertir.

Anlaşılıyor ki âlimler kimler sorusunun iki cevabı var: Kendisini âlim zannedenlerle, kendisine ilim verilenler!

Âlim Kimmiş

 

Şimdi etrafımıza bir bakalım; kendilerini âlim sayanları, şeyh ilan edenleri, önder pazarlayanları bir gözleyelim: Bunlar bizi kârunlaşmaya karşı uyaranlar mı, kârunlaşmaya davet edenler mi?

Bize eşyanın hakikatini gösterenler mi, yoksa onu gizleyenler mi?

Bizi dünyalığa davet edenler mi, yoksa onun tehlikelerine karşı uyaranlar mı?

Bizi kendilerine mi çağırıyor, yoksa kendileri aracılığıyla hakikate mi?

Onlar, kendilerini meşru kılmaya çalıştıkları mücadelelerini bizi etkilemek için kullanıyorlar mı kullanmıyorlar mı?

Yani “biz yemedik, içmedik, hapis yattık, sürgün yedik, yuvamız evimiz, çoluğumuz çocuğumuz, dünyalık malımız, hiçbir şeyimiz olmadı. Biz kendimizi Allah yoluna adadık” deyip kendilerine bağlamak için meşruiyet mi ileri sürüyorlar?

Şu âyet tam da bunu diyenler için inmiştir ve kendisine meşruiyet uydurmaya çalışanlara karşı bizi dehşetli bir içerikle uyarmaya çalışmaktadır:

“Cihat eden ancak kendisi için cihat eden etmiş olur. Şüphesiz Allah, âlemlerden müstağnidir. (Onun hiçbir şeye ihtiyacı yoktur”) Ankebut: 6.

Allah, kendi yolunda mücadele ettiğini söyleyerek bundan menfaat devşirmeye çalışan âlimi de, mücahit müsveddesini de şiddetli bir tehditle uyarmaktadır.

O âlimler, şeyh adayları, önder kılıklıları mücadelelerini trajik kılıp, bizi acındırarak, yaptıklarını başımıza kakarak neyi elde etmek istemektedirler?

Tarih boyunca hangi âlim, bilgin, evliya, önder, peygamberler kadar acı çekmiş, mahrumiyet yaşamış, sürgünlere, işkencelere maruz kalmıştır ki?

Ve Hangi peygamber çektiği azapları, düştüğü yoksunlukları/yoksullukları ümmetinin başına kakarak çıkar elde etmeye çalışmıştır ki?

Şu ezeli hakikat yine tecelli ediyor: Başımıza ne geliyorsa cahilliğimizden geliyor, bize lütfedip bir Kitap gönderen Yaratıcıyı hakkıyla dinlememekten, ona kulak vermemekten geliyor!

Onu hakkıyla dinleseydik, hiç başkalarını dinlemeye ihtiyacımız mı kalırdı?

 

DİĞER YAZILARI Cinnet Buğdayları 01-01-1970 03:00 Cedel Ve Bedel 01-01-1970 03:00 Bana Geleneğini Söyle... 01-01-1970 03:00 Alâmet Kıyâmeti: Şeysiz Şeyler Üzerine 01-01-1970 03:00 Özgürlük Neyimizdir 01-01-1970 03:00 Kimi Seçelim 01-01-1970 03:00 Samsun Büyüyor, Ya Kütüphanesi? 01-01-1970 03:00 Bu Kadar Aktörü Olan Eğitimden Ne Çıkar? 01-01-1970 03:00 Din Ne Kadar Umûrumuzda? 01-01-1970 03:00 Bu Hastalar Niçin Gülüyor 01-01-1970 03:00 Edilgenliğe Sığınma Yahut Sezai Karakoç Ne Diyor Ki 01-01-1970 03:00 Vefa Bayrağı 01-01-1970 03:00 Gri Alan Münafıkları 01-01-1970 03:00 Bir Süper İnsan Tasarımı 01-01-1970 03:00 Câmilerimiz Ve Kaybolan Rûhâniyetimiz 01-01-1970 03:00 Devletimiz “Akıl”Lanıyor 01-01-1970 03:00 Ben Kendimin Neyi Olurum 01-01-1970 03:00 Balık yemiyormuşuz, peki ama niçin? 01-01-1970 03:00 Tarikat, Cemaat Yoldur Varana da… 01-01-1970 03:00 Aldatanlar kimlerdendir 01-01-1970 03:00 İstemek 01-01-1970 03:00 Türkün Alfabe İle İmtihanı 01-01-1970 03:00 Âkıl Adam Kimdir? 01-01-1970 03:00 Açlıkla Doymak 01-01-1970 03:00 Bir sapma: Ölüm güzellemesi 01-01-1970 03:00 Mandelalar, Harunlar Hayatını Kaybetti De... 01-01-1970 03:00 Sizi Silkeleyenler Var Mı? 01-01-1970 03:00 Ezan deyip geçmeyelim! 01-01-1970 03:00 Bırak (ma) bu hayalleri, bana bir hayal kur! 01-01-1970 03:00 Eğitilmiş İnsan Kimdir? 01-01-1970 03:00 Öğrenci evleri de... 01-01-1970 03:00 TV'lerde Ne Konuşursak Doğru Olur 01-01-1970 03:00 Edepte fukarâ isek hakikate bigâne oluruz 01-01-1970 03:00 BİR UTOPYA: Birlik ve Beraberlik! 01-01-1970 03:00 Ramazan biraz da annedir 01-01-1970 03:00 Ayaklarımız Bize Neyi Hatırlatıyor 01-01-1970 03:00 İbadetin Nihayeti Ne İçindir? 01-01-1970 03:00 İlahi-Yat 01-01-1970 03:00 Gökten Kitaplar Kar Gibi Yağınca… 01-01-1970 03:00 444 01-01-1970 03:00 Bu anneler hangi yarışı kaybediyor? 01-01-1970 03:00 Görenedir Görene, Köre Nedir Köre Ne! 01-01-1970 03:00 DersHâne-TestHâne-TesellîHâne 01-01-1970 03:00 Anne-babalık çok mu kolay ki… 01-01-1970 03:00 Öte Dünya Fikri 01-01-1970 03:00 Gerekimizi anlayanlar var! 01-01-1970 03:00 Salâlar kimin için okunuyor/ Çanlar kimin için çalıyor 01-01-1970 03:00 Ruhlardaki Cömertlik 01-01-1970 03:00 Çocuklara sadece isim mi veriyoruz(3) 01-01-1970 03:00 Ahlâka İhtiyacı Olmayan Kim 01-01-1970 03:00 Gençleri Anlamak 01-01-1970 03:00 Meyve Adlarını Da Kaybetmişiz 01-01-1970 03:00 Körsel Vaazdan Görsel Vaaza 01-01-1970 03:00 Dördüncü kişi olmaktan nasıl kurtuluruz? 01-01-1970 03:00 Allah’ın Evleri İçin Layık Gördüğümüz Yerler… 01-01-1970 03:00 Kur’an da tercüme ediliyor da... 01-01-1970 03:00 Bana arşivini söyle sana kim olduğunu söyleyeyim 01-01-1970 03:00 Güç" Kurdu "Öteki" Ağılına Girerse... 01-01-1970 03:00 Körsel Vaazdan Görsel Vaaza 01-01-1970 03:00 BU ANNELER HANGİ YARIŞI KAYBEDİYOR? 01-01-1970 03:00 ORDULU CANLI BOMBA (LAR) 01-01-1970 03:00 BİR İLACIMIZ BİLE YOKMUŞ! 01-01-1970 03:00 AÇLIK TOKLARDAN, YAZMAK BİLİNÇTEN 01-01-1970 03:00 İSTEMEK 01-01-1970 03:00