Sizi Silkeleyenler Var Mı?

Dursun Ali Tökel

12-06-2013 10:13

Ülkemizde cereyan eden son olaylar pek çok kişinin, kuruluşun, devlet adamlarının öz eleştiri yapmasına vesile oldu, olmaya da devam ediyor.

Başbakan yardımcısı Bülent Arınç bir toplantı vesilesiyle kendilerine yapılan eleştirileri dikkate alarak şöyle söylemiş: "Birilerinin bizi silkelemesi lazım"

Malum basının bu sözü aktarma biçimi hayli pespayece oldu. Sanki bunu diyen kişi "biz haddimizi aştık, meydanlardakiler de bizi haddimizi bildirdi" demek istiyordu.

Halbuki sözün devamına, konuşanın göndermelerine, bu sözün Doğu bilgeliğindeki referanslarına baktığımızda anlamamız gereken şey hiç de basındaki o çarpıtılmış içerik değildir.

Hayata, varlığın anlam ve mazmununa, insanın doğum-hayat-ölüm üçgenindeki serüvenine gerçek bir bilgelik gözüyle bakanlar, insanlık tarihinin başından bu yana hakikatini hiç yitirmeyen, aksine her devirde daha da derinlikli anlamlar kazanan bu sözün anlamını çok iyi bilirler.

Bu söz insanı, geldiği yerle sonunda gideceği yer arasında bir yolcu olduğuna inanmaya davet ediyor. Kalıcılığa değil geçiciliğe vurgu yapmaya çağırıyor. İnsanın bu hakikati unuttuğu yerde bazı uyarıcıların devreye girmesinin gerekliliğini hatırlatıyor.

Nasıl mı? İşte şöyle:

 

            Midas’ın Esrarengiz Odası

 

            Gordion kralı Midas’ın anahtarı sadece kendisinde bulunan ve başka hiç kimsenin giremediği bir odası varmış

Zaman zaman bu odaya girer, bir müddet durur sonra çıkıp gidermiş.

Kralın veziri o kadar merak edermiş ki bu odayı, neden kralın bu odaya girdiğini ve içeride nelerin olduğunu, neden kimseye giriş izni verilmediğini?

Birkaç defa soracak olduysa da kralın hiddetinden çekinerek soramamış. Günün birinde merakına artık galebe çalamamış ve bir yolunu bularak odaya girmiş. Fakat içeri girince hayreti daha da artmış.

Kocaman bir odaymış burası. Bir köşede eski püskü bir elbise, bir kağnı arabası, birkaç ip parçasından başka bir şey görememiş. Şaşkınlığa mani olamamış vezir.

“Acaba burada benim göremediğim ama kralın gördüğü çok değerli bir şeyler mi var?” diye sağa sola daha dikkatlice bakmış, fakat nafile, olanlardan başka bir şeye rastlayamamış.

“Kralın koruduğu, kimseye göstermediği ne var ki bu odada? Bu kadar gizlenen ne?” sorularına bir cevap bulamayınca neye mal olursa olsun krala sormaya karar vermiş.

Vezirine kıyamayan kral yanına onu da alarak o gizemli odaya gitmiş ve ona şunları söylemiş:

“Bak vezirim! Bir zamanlar bu ülkenin kralı ölmüş. Bir varis de bırakmadığı için ülkede kimin kral olacağına karar verilememiş. Bu yüzden neredeyse bir iç savaş çıkacakmış. Ülkenin ileri gelenleri toplanarak bir çare aramışlar. İçlerinden bilge birisi demiş ki: “Bunu halletmenin yolu herksin üzerinde ittifak edeceği birini kral tayin etmektir. Fakat bu da şimdilik imkansız görünüyor. Bu yüzden yarın sabah şurada toplanalım ve şehre ilk kim girerse onu kral olarak kabul edelim!”

Bu fikir herkese harika gelmiş. Sabahleyin merakla toplanmışlar. Şehre ilk gelen kimmiş biliyor musun? Hayatını çiftçilikle sürdürmeye çalışan garip babam! Babam kağnısının önünde şehre ilk giren kişi olmuş. Şehrin âkıl adamları anlaştıkları gibi babamı kral olarak tahta oturtmuşlar.

Babam çok büyük bir insandı. Eğitimi yoktu ama merhameti ve adaleti boldu. Beni de çok iyi yetiştirdi. Bir gün beni bu odaya getirerek dedi ki: “Oğlum buraya iyi bak! Bir gün benim yerime sen kral olacaksın. Ama kral olduğunda bu odaya sık sık gelerek bu eski püskü eşyalara, bu paçavralara iyi bakmanı istiyorum. Bunlara dikkatlice bak ve nereden geldiğimizi unutma. Bunlar senin kibire ve gurura kapılmalarına mani olur.

Ne zaman bunalsan, kendinde bir üstünlük görsen, böbürlenmeye başlasan hemen bu odaya gel ve aslımıza dön! Bu oda sana her zaman asıl yerini hatırlatacak ve senin kibre mağlup olmana engel olacaktır.”

İşte vezir efendi bu odanın sırrı budur. Anladın mı?”

Demek ki Midas’ı silkeleyenler çiftçi babasında kalma eski kıyafetlermiş.

 

Hz. Ömer’i Kim Silkeliyordu

 

Hayat bizi daima mağlup eder. Sanki hiç ölmeyecek ve bu dünyadan ayrılmayacakmış gibi ölümüne bu hayata ve maddi varlıklara sarılırız. Fakat bu hal bir aldatmacadan ibarettir.

İnsan, bir gün her şeyini yüz üstü bırakarak bu hayatı terk edeceği bilincini nasıl canlı tutar, bunu nasıl başarır?

Bu sorunun cevabı insanı silkeleyeceklerin neler olduğunda yatmaktadır.

Hz. Ömer bu bilinç halini sürekli tutmaya çalışan tarihteki en önemli insanlardan biridir.

Rivayete göre maaşını kendisi vererek bir adam tutmuştur. Bu adamın görevi olur olmaz herhangi bir yerde Hz. Ömer’e “Ey Ömer, ölüm var!” demekten ibarettir.

Bu müthiş cümle insanda derin bir iç hesaplaşmaya sebep olmaktadır. Ölümün olduğu yerde varlık kavgası vermenin ne manası vardır? İnsanın götüremeyeceği şeyleri biriktirmesinin ne anlamı vardır?

Mevlana bir gün birisine dedi ki: “Malını mı çok seversin yoksa günahlarını mı?” adam da dedi ki “ O nasıl soru, tabii ki malımı severim!” o zaman Mevlanâ buyurdu: “Madem öyle, öldüğünde neden o çok sevdiğin malını burada bırakıyorsun da, hiç sevmediğin günahları beraberinde götürüyorsun?” Bu sorunun bir cevabı var mı?

Hz. Ömer’in muhasebesinin bu olduğuna şüphe yok. Çünkü ölüm ağızların tadını bozar!

Hz. Ömer bir gün o adama artık görevinin bittiği söyler ve işine son verir. Adam da “hayırdır ya Ömer artık hatırlatıcılara ihtiyacın mı kalmadı?” deyince Hz. Ömer “Hayır, dediğin gibi değil. Sakalımda ak kıllar peyda oldu. Onlar bana senin hatırlattıklarını fazlasıyla hatırlatıyorlar, yani sana gerek kalmadı” diye cevap verir.

Yani Hz. Ömer’i silkeleyenler önce ölümün varlığının hatırlatılmasıydı, sonra ise saç ve sakalında ak tüyler.

 

Mağrur Olma Hünkârım

 

Osmanlı hükümdarları kendilerine yeni silkeleyiciler buldular.

Midas’ın babasının dediği gibi mağrur olma ihtimalilerinin olduğu bir zamanda ortaya birileri çıkar ve onları tepeden tırnağa silkelerdi.

Ne zaman öyle bir ihtimal belirse, hemen kimin tarafından söylendiği bilinmeyen bir ses duyarlardı:

“Mağrur olma pâdişâhım, senden büyük Allah var!”

Bu cümleyi duyan bir inananda artık gurur mu kalır, kibir mi kalır, dağdağa, debdebe, şa’şaa mı kalır?

Tabii ki kalmaz!

Demek ki padişahlar kendilerini böyle silkeletiyorlardı.

Onların yanında ya hakikati çekinmeden söyleyen birileri yahut da işaretlerle, simgelerle bu hakikatleri fısıldayan meçhul sesleri olurdu?

Şimdikileri kim silkeleyecek!

Hz. Ömer halife olduğunda minbere çıkmış ve üstlendiği görevi ağırlığından, sorumluluğunun çetinliğinden bahsederek: “EY insanlar ben yanlış yaparsam ne yaparsınız? Diye sormuştu.

Cemaatin içinden birisi ayağa kalkmış ve kılıcını kaldırarak “seni bununla doğrulturuz ey Ömer!” diye karşılık vermişti. Bu hale Hz. Ömer’in tepkisi adam kızmak değil, tam tersine Allah’a şükretmek olmuştur.

Demek ki Hz. Ömer etrafında kendisini silkeleyeceklerin sayısını artırma telaşındaydı, şimdikiler ise onları yok etmenin gayretinde.

Bu örnekleri çoğaltmak mümkün.

İktidarın, otoritenin o ezici ve yok edici gücü sizi demirden bir halkayla çevirir.

O gücün, hayatın ebediyen bizde olacağı vehmi peşimizi bir an bırakmaz.

Yokken var oluşumuz, varken yok olacağımızın en büyük delilidir.

İşte bunu hatırlatacak olanlar silkeleyicilerdir.

Sizin silkeleyicileriniz var mı?

 

 

 

DİĞER YAZILARI Cinnet Buğdayları 01-01-1970 03:00 Âlim Kime Derlermiş 01-01-1970 03:00 Cedel Ve Bedel 01-01-1970 03:00 Bana Geleneğini Söyle... 01-01-1970 03:00 Alâmet Kıyâmeti: Şeysiz Şeyler Üzerine 01-01-1970 03:00 Özgürlük Neyimizdir 01-01-1970 03:00 Kimi Seçelim 01-01-1970 03:00 Samsun Büyüyor, Ya Kütüphanesi? 01-01-1970 03:00 Bu Kadar Aktörü Olan Eğitimden Ne Çıkar? 01-01-1970 03:00 Din Ne Kadar Umûrumuzda? 01-01-1970 03:00 Bu Hastalar Niçin Gülüyor 01-01-1970 03:00 Edilgenliğe Sığınma Yahut Sezai Karakoç Ne Diyor Ki 01-01-1970 03:00 Vefa Bayrağı 01-01-1970 03:00 Gri Alan Münafıkları 01-01-1970 03:00 Bir Süper İnsan Tasarımı 01-01-1970 03:00 Câmilerimiz Ve Kaybolan Rûhâniyetimiz 01-01-1970 03:00 Devletimiz “Akıl”Lanıyor 01-01-1970 03:00 Ben Kendimin Neyi Olurum 01-01-1970 03:00 Balık yemiyormuşuz, peki ama niçin? 01-01-1970 03:00 Tarikat, Cemaat Yoldur Varana da… 01-01-1970 03:00 Aldatanlar kimlerdendir 01-01-1970 03:00 İstemek 01-01-1970 03:00 Türkün Alfabe İle İmtihanı 01-01-1970 03:00 Âkıl Adam Kimdir? 01-01-1970 03:00 Açlıkla Doymak 01-01-1970 03:00 Bir sapma: Ölüm güzellemesi 01-01-1970 03:00 Mandelalar, Harunlar Hayatını Kaybetti De... 01-01-1970 03:00 Ezan deyip geçmeyelim! 01-01-1970 03:00 Bırak (ma) bu hayalleri, bana bir hayal kur! 01-01-1970 03:00 Eğitilmiş İnsan Kimdir? 01-01-1970 03:00 Öğrenci evleri de... 01-01-1970 03:00 TV'lerde Ne Konuşursak Doğru Olur 01-01-1970 03:00 Edepte fukarâ isek hakikate bigâne oluruz 01-01-1970 03:00 BİR UTOPYA: Birlik ve Beraberlik! 01-01-1970 03:00 Ramazan biraz da annedir 01-01-1970 03:00 Ayaklarımız Bize Neyi Hatırlatıyor 01-01-1970 03:00 İbadetin Nihayeti Ne İçindir? 01-01-1970 03:00 İlahi-Yat 01-01-1970 03:00 Gökten Kitaplar Kar Gibi Yağınca… 01-01-1970 03:00 444 01-01-1970 03:00 Bu anneler hangi yarışı kaybediyor? 01-01-1970 03:00 Görenedir Görene, Köre Nedir Köre Ne! 01-01-1970 03:00 DersHâne-TestHâne-TesellîHâne 01-01-1970 03:00 Anne-babalık çok mu kolay ki… 01-01-1970 03:00 Öte Dünya Fikri 01-01-1970 03:00 Gerekimizi anlayanlar var! 01-01-1970 03:00 Salâlar kimin için okunuyor/ Çanlar kimin için çalıyor 01-01-1970 03:00 Ruhlardaki Cömertlik 01-01-1970 03:00 Çocuklara sadece isim mi veriyoruz(3) 01-01-1970 03:00 Ahlâka İhtiyacı Olmayan Kim 01-01-1970 03:00 Gençleri Anlamak 01-01-1970 03:00 Meyve Adlarını Da Kaybetmişiz 01-01-1970 03:00 Körsel Vaazdan Görsel Vaaza 01-01-1970 03:00 Dördüncü kişi olmaktan nasıl kurtuluruz? 01-01-1970 03:00 Allah’ın Evleri İçin Layık Gördüğümüz Yerler… 01-01-1970 03:00 Kur’an da tercüme ediliyor da... 01-01-1970 03:00 Bana arşivini söyle sana kim olduğunu söyleyeyim 01-01-1970 03:00 Güç" Kurdu "Öteki" Ağılına Girerse... 01-01-1970 03:00 Körsel Vaazdan Görsel Vaaza 01-01-1970 03:00 BU ANNELER HANGİ YARIŞI KAYBEDİYOR? 01-01-1970 03:00 ORDULU CANLI BOMBA (LAR) 01-01-1970 03:00 BİR İLACIMIZ BİLE YOKMUŞ! 01-01-1970 03:00 AÇLIK TOKLARDAN, YAZMAK BİLİNÇTEN 01-01-1970 03:00 İSTEMEK 01-01-1970 03:00