Türkün Alfabe İle İmtihanı

Dursun Ali Tökel

10-09-2013 12:14

Türkün Alfabe İle İmtihanı

Demokratikleşme paketi ile birlikte alfabe tartışmalarımız yeniden başladı.

Tarih boyunca bu tartışmamız hiç eksik olmamıştır. Millet olarak her zaman bir alfabe sorunu/sorusu ile karşı karşıya kalmışızdır.

Şu anda kendi tarihsel metinlerini okumak için beş alfabe bilmek zorunda kalan dünyadaki tek milletiz.

Arapları düşünün; edebiyatının başlangıcından beri aynı alfabeyi kullanıyor.

Veya İranlılara bakalım; İslam olduktan sonra Arap alfabesini kabul ettiler ve el’an aynı alfabeyi kullanıyorlar.

İngiliz veya Alman yahut da Fransız edebiyatı dünya sahnesine çıktığından beri aynı din, aynı dil ve aynı alfabedeler.

Ya biz hangi durumdayız?

 

Alfabeler, Diller ve Dinler Arasında

 

Yazılı edebiyatımızın başlangıcı olarak Göktürk kitabelerindeki metinleri kabul ederiz.

Bu metinlerde yaklaşık kırk harflik bir alfabe kullanılmıştır. O zaman Göktürkler kendi yazılarını kendi icatları olan bir alfabe ile yazıyorlardı.

Daha sonra Uygur Türkleri yeni bir devlet kurdular ve halefleri olan Göktürklerin alfabesini almak yerine dinlerine girdikleri Manihaist-Budist alfabeyi kullanmaya başladılar.

Bu alfabede ise esasında on dört harf vardı. Kırk harflik bir dili on sekiz harfle yazmaya başlarsınız bu metinleri anlamak için kök sökmeye hazır olmalısınız demektir.

Uygularlar, yeni bir dine, yeni bir alfabe ile girdiler ve edebiyatlarını da bu din ve dille oluşturdular. Göktürklerden ne dini tevarüs ettiler ne de alfabeyi. Yani yeniden ve sıfırdan başladılar.

Uygurların peşinden Türk hükümdarlığı Karahanlılara geçti. Onlar da Uygurlardan herhangi bir şey almadılar. Yeni bir dine, İslam’a girdiler ve yeni bir alfabe aldılar, Arap alfabesi.

Uygurların yaptığı gibi yaptılar: Yani yeniden ve sıfırdan işe giriştiler. Yeni bir alfabe ve yeni bir dinle…

Onlar da yeni alfabe ile Kutadgu Bilig, Atabetü’l-Hakayık ve Ahmet Yesevî’nin Hikmetleri gibi anıtsal metinlerle tam da bir edebiyat oluşturuyorlardı ki bu sefer Türk hükümdarlığı Selçukluların eline geçti.

Onlar ne yeni bir dil kullandılar ne de yeni bir alfabe. Devlet dili olarak Farsçayı tercih ettiler. Devlet farsça derse sanatçılar ne desin! Onlar da hep farsça yazdılar.

Yani yaklaşık bir üç yüz yıl Türkçe edebiyat dili olmadı. 1200’lü yılların sonunda durum Karamanlı Mehmet Bey ve Aşık Paşa’nın dediği gibiydi. Türk Diline kimse bakmıyor; Dergâhta, çarşıda, pazarda kimse Türkçe konuşmuyor ve dolayısıyla da yazmıyordu.

 

Yeni Bir Türkçe

Osmanlıların bir devlet olarak kurulması ile Anadolu’da Doğu Türkçesinden farklı olarak Batı Türkçesi adını verdiğimiz yeni bir Türkçeyle yeni bir edebiyat doğmuştu.

Bu edebiyat da alfabe olarak Arap Alfabesini tercih etmişti. Bu alfabede, Farslardan alınanlarla beraber otuz üç harf vardı.

Tabii ki biz bu alfabedeki her harfi kullanmıyorduk. Peltek se, peltek ze (istisna olarak birkaç kelimede vardı. Adak-azak gibi), dat, zı, ayın gibi beş tane harf Türkçe kelimelerde kullanılmazdı. O zaman alfabede otuz üç harf vardı ama kullanılanların sayısı yirmi sekiz idi.

Uygurların onsekiz harfli alfabesinden sonra otuz üç harf veya yirmi sekiz yine de iyi sayılırdı.

Fakat Türkçe gibi dokuz ünlünün olduğu bir dili, üç ünlü işaretiyle yazmaya kalkarsanız pek çok sorunun çıkacağı da aşikârdır. Nitekim öyle de olmuştur. Arap alfabesi de Türkçeyi bi-hakkın yazmaya kâfi gelmemiştir.

Bu durumu ıslah için Tanzimat devrinde alfabe tartışmaları yeniden alevlenmiş, her kafadan bir ses çıkmış ve alfabemizde yenilikler yapılmanın zarureti yıllarca tartışılmıştır.

Tanzimat’ta da bir sonuç çıkmaz ve bilhassa İttihat ve Terakki Parti yetkilileri, özellikle Enver Paşa alfabe tartışmalarını tekrar başlatır.

Enver Paşa, Türkçenin yine Arap alfabesi ile yazılmasını, ama harflerin bitişmeden kullanılmasını istemişti. Hatta bu alfabe ile pek çok kitap basılmış ve dağıtılmıştı.

Bu alfabeye hatt-ı cedîd, ordu Elifbası veya Enver Paşa yazısı gibi adlar verilmişti.

Bu da işle yaramadı ve birinci dünya savaşı yılları içinde tekrar eski alfabetik sisteme dönüldü.

 

Yeni Bir Alfabe

1 Kasım 1928 tarihi tarihimizde yeni bir dönüm noktası oldu.

Görktürk, Uygur ve Arap alfabesinden sonra yeni bir alfabe maceramız başlamış oluyordu.

Yeni bir alfabe, yeni bir edebiyat ve yeni bir yönelimle yeni bir hayat başlıyordu.

Bu alfabede yirmi dokuz harfimiz vardı. Osmanlı alfabesi ünlüler bakımından Türkçeye uygun değildi ama ünsüzler açısından Türkçeye fevkalade uygundu. Latin alfabesinde de ünlü meselesi halledilmekle beraber (kapalı e ünlüsü hariç) ünsüzler bakımından durum hiç de iç açıcı değildi.

Kalın ünsüzler ve ince ünsüzler için aynı harfin kullanılması, uzun ve ince ünlüleri belirten işaretlerin olmaması, nazal n’nin (ñ) bulunmaması bugünkü Türkçemizi yazarken karşılaştığımız sorunlardan bazılarıdır.

Yani Latin alfabesi de, yetmez ama evet türü bir alfabedir.

Bugünlerde alfabemize alınması kararlaştırılan w, x ve q harflerinin durumu o günlerde de tartışılmış ve uzun müzakerelerden ve tuhaf bazı gerekçelerden dolayı alınmamasına karar verilmişti.

Şimdi seksen küsur yıl sonra yine alfabe tartışmalarının içine girdik. Filanca harfleri alalım mı, almayalım mı?

 

Kaç Millet Kendi Alfabesini Kullanıyor

 

Esas sorun kendi dilinize uygun bir alfabenizin olup olmamasında yatıyor.

Bugün kendi alfabesi kullanan dünya üzerinde kaç millet var?

Bildiğim kadarıyla Çinliler, Japonlar, Hintliler, Araplar ve Yunanlılardan başka kendi alfabesini kullanan dünya üzerinde büyük bir millet yok! (Kore, Gürcü ve Ermeniler de kendi alfabelerini kullanıyor ama o kadar etkili değiller.)

Yani hemen hemen bütün dünya milletleri bu alfabeleri kullanıyor! Latinlerin alfabesi var ama kendileri ortada kalmamış!

Eğer biz de Orhon alfabesini devam ettirebilseydik alfabesi olan milletlerden biri olacaktık ama olmadı.

Doğumuzdaki Türklerin de yaklaşık yüz yıldır Kiril alfabesiyle yazdığı düşünülürse bizler kendi metinlerini okumak için beş ayrı alfabe ve bir o kadar da dini bilmek zorunda kalan tek milletiz.

Bu, hep sıfırdan başlıyoruz demektir.

Bu, biriktiremediğime göre harcayamıyoruz da demektir.

Bu, her yeninin otomatikman eskinin düşmanı olacağı demektir.

Bu, hafızanın dumura uğraması ve hep yeninin kutsanması demektir.

Bu, geleneğin yenilikçiler tarafından daima küçümsenmesi, sevenlerce ise yüceltilmesi demektir. Bu da basit bir deyişle çatışma anlamına geliyor.

Öyle bir çatışma ki, seni senden olana düşmanından bin beter düşman ediyor! 

DİĞER YAZILARI Cinnet Buğdayları 01-01-1970 03:00 Âlim Kime Derlermiş 01-01-1970 03:00 Cedel Ve Bedel 01-01-1970 03:00 Bana Geleneğini Söyle... 01-01-1970 03:00 Alâmet Kıyâmeti: Şeysiz Şeyler Üzerine 01-01-1970 03:00 Özgürlük Neyimizdir 01-01-1970 03:00 Kimi Seçelim 01-01-1970 03:00 Samsun Büyüyor, Ya Kütüphanesi? 01-01-1970 03:00 Bu Kadar Aktörü Olan Eğitimden Ne Çıkar? 01-01-1970 03:00 Din Ne Kadar Umûrumuzda? 01-01-1970 03:00 Bu Hastalar Niçin Gülüyor 01-01-1970 03:00 Edilgenliğe Sığınma Yahut Sezai Karakoç Ne Diyor Ki 01-01-1970 03:00 Vefa Bayrağı 01-01-1970 03:00 Gri Alan Münafıkları 01-01-1970 03:00 Bir Süper İnsan Tasarımı 01-01-1970 03:00 Câmilerimiz Ve Kaybolan Rûhâniyetimiz 01-01-1970 03:00 Devletimiz “Akıl”Lanıyor 01-01-1970 03:00 Ben Kendimin Neyi Olurum 01-01-1970 03:00 Balık yemiyormuşuz, peki ama niçin? 01-01-1970 03:00 Tarikat, Cemaat Yoldur Varana da… 01-01-1970 03:00 Aldatanlar kimlerdendir 01-01-1970 03:00 İstemek 01-01-1970 03:00 Âkıl Adam Kimdir? 01-01-1970 03:00 Açlıkla Doymak 01-01-1970 03:00 Bir sapma: Ölüm güzellemesi 01-01-1970 03:00 Mandelalar, Harunlar Hayatını Kaybetti De... 01-01-1970 03:00 Sizi Silkeleyenler Var Mı? 01-01-1970 03:00 Ezan deyip geçmeyelim! 01-01-1970 03:00 Bırak (ma) bu hayalleri, bana bir hayal kur! 01-01-1970 03:00 Eğitilmiş İnsan Kimdir? 01-01-1970 03:00 Öğrenci evleri de... 01-01-1970 03:00 TV'lerde Ne Konuşursak Doğru Olur 01-01-1970 03:00 Edepte fukarâ isek hakikate bigâne oluruz 01-01-1970 03:00 BİR UTOPYA: Birlik ve Beraberlik! 01-01-1970 03:00 Ramazan biraz da annedir 01-01-1970 03:00 Ayaklarımız Bize Neyi Hatırlatıyor 01-01-1970 03:00 İbadetin Nihayeti Ne İçindir? 01-01-1970 03:00 İlahi-Yat 01-01-1970 03:00 Gökten Kitaplar Kar Gibi Yağınca… 01-01-1970 03:00 444 01-01-1970 03:00 Bu anneler hangi yarışı kaybediyor? 01-01-1970 03:00 Görenedir Görene, Köre Nedir Köre Ne! 01-01-1970 03:00 DersHâne-TestHâne-TesellîHâne 01-01-1970 03:00 Anne-babalık çok mu kolay ki… 01-01-1970 03:00 Öte Dünya Fikri 01-01-1970 03:00 Gerekimizi anlayanlar var! 01-01-1970 03:00 Salâlar kimin için okunuyor/ Çanlar kimin için çalıyor 01-01-1970 03:00 Ruhlardaki Cömertlik 01-01-1970 03:00 Çocuklara sadece isim mi veriyoruz(3) 01-01-1970 03:00 Ahlâka İhtiyacı Olmayan Kim 01-01-1970 03:00 Gençleri Anlamak 01-01-1970 03:00 Meyve Adlarını Da Kaybetmişiz 01-01-1970 03:00 Körsel Vaazdan Görsel Vaaza 01-01-1970 03:00 Dördüncü kişi olmaktan nasıl kurtuluruz? 01-01-1970 03:00 Allah’ın Evleri İçin Layık Gördüğümüz Yerler… 01-01-1970 03:00 Kur’an da tercüme ediliyor da... 01-01-1970 03:00 Bana arşivini söyle sana kim olduğunu söyleyeyim 01-01-1970 03:00 Güç" Kurdu "Öteki" Ağılına Girerse... 01-01-1970 03:00 Körsel Vaazdan Görsel Vaaza 01-01-1970 03:00 BU ANNELER HANGİ YARIŞI KAYBEDİYOR? 01-01-1970 03:00 ORDULU CANLI BOMBA (LAR) 01-01-1970 03:00 BİR İLACIMIZ BİLE YOKMUŞ! 01-01-1970 03:00 AÇLIK TOKLARDAN, YAZMAK BİLİNÇTEN 01-01-1970 03:00 İSTEMEK 01-01-1970 03:00