Gösteri Çağı

Muhammed Rıdvan SADIKOĞLU

08-05-2021 18:47

Benim için ayrı bir ilgi alanı olan TÜİK (Türkiye İstatistik Kurumu)’nun yayımladığı verilere bazen saatler ayıran deli bir tarafım var.

Gayem; bir anlamda içinde yaşadığım ve aynı çağın göğsünden birlikte süt emdiğim insanları tanımak olsa da toplumun bir ferdi olarak belki de gidişatımızın karekodlarını okuyabilmek gayesini güdüyorum bir anlamda.

Dün ise hayret ettiren bir veri çarptı gözüme.

Zira bu verilere göre ülkemizde 2019 yılında 61 bin 512 kitap yayımlanmış. Yani günde yaklaşık olarak 169 kitap matbaalardan çıkıp, raflara ulaşmış.

Uluslararası Yayıncılar Birliği’nin 2018 verilerine göre kitap okuma, önceliklerimiz arasında 232. sırada olunca ve yine aynı veriler günde 1 dakika kitap okuyup, 6 saat televizyon izlediğimizi, 4 saat internet kullandığımızı fısıldayınca bu rakama hayret ediyorsunuz tabi ki.

Mutluluğun büyük ölçüde artık beklentilerin karşılanmasına odaklandığı; kendinize biçtiğiniz hayaller ile hayatın dayattığı gerçekler arasındaki uçurumun gün geçtikçe derinleştiği; hakikatin bedelini ödemek yerine daha çok tellallığını yaparak nemalanmaya çalıştığımız mümbit coğrafyamda beni şaşırtan şey yayımlanan “kitap sayısının çokluğu” değil aslında.

Öyle ya bir kitap yazmanın zahmetine, akıtılan yürek terine; her bir kitabın koynunda barınan uykusuz gecelere, günün ilk ışıklarına kadar ilmek ilmek örülen ve bazen doğurmak için saatlerce kıvranılan cümlelere yabancı değilim.

Zihnimden yüreğime akan ses “bu kitaplarda yazılan bilgilerin nerede olduğunu” soruyor sadece. Ya da bu kadar kitaba rağmen bizim neden “ruhlarımız üşüyor” ve doyurulamaz bir “anlam açlığı” içinde kıvranıyoruz da umudumuz ve ufkumuz bu kadar yorgun?

İnsan sormadan edemiyor, zira TÜİK’in 2019 yılına ait verileri yaklaşık 411 milyon kitap bandrolü satıldığını da gözler önüne seriyor.

Kabul edelim ki yırtıcılığın, bencilliğin ve artık kişisel çıkarların sahne aldığı; bizi biz yapan manevi dinamiklerinden örülü erdemlerin her geçen gün anlamını yitirdiği bir “gösteri” çağında yaşıyoruz ve bu çağın göğsünden süt emen zamanımızın insanı, artık bir gözetim toplumu halinde “seyretmeye ve seyredilmeye” her şeyden çok daha fazla önem veriyor.

Özellikle çağımızın barometresi olarak gösterilen sosyal medya hesaplarına bakın herkesin gösterecek ve görünecek bir şey (ler)i var ve herkes bu “görünürlük” furyasına katılmak için can atıyor. Çünkü bu furya; önce “arzuyu” üretiyor, sonra “görünürlük” sevdasıyla bu arzuyu doyuruyor.

Bellekten mahrum, köklerinden uzak, her türlü bilgi saniyeler içinde elinin altında olduğu için bilgi ve bilgeliği bu yüzden umursamayan ve bu sayede de “her konuda bilgisi olup malumat kırıntılarının üzerine devasa fikirler bina edebilen” bu furyada, kameraların modern hakimiyeti ve söz yerine imgelerin krallığı söz konusu.

Gaye sadece “kendini” göstermek olunca da ait olduğu köklerin fısıldadığı “empati” buharlaşıyor ve sadece kendisi için yaşayan, diğer insanlara sadece “kendisini yüceltsin ve övsünler” diye değer veren; istediğini aldıktan sonra da bir kâğıt mendil gibi muhatabını kaldırıp atan kişilikler ortaya çıkıyor.

Şöyle alıcı gözlerle bir bakın; kendilerine yönelmiş kameralarla kendinden geçmiş, adeta bir tornadan çıkmış gibi parlak, sürekli enerjik, acıyı ve hüznü reddeden, toplum ve insanlık adına ürettiği en ufak bir değeri olmayan, başarı; popülerlik, çekicilik gibi yalancı cennetlerin ihtirasında boğulmuş bu besleme kişilikleri gözümüzün içine sokuyor bu furya.

Ama ne acı ki bu furya sadece sahip olma hırsımızı tetikleyip bizi birer tüketim makinesi haline getirmiyor, ya da zamanlarımızı çalmıyor; aynı zamanda faydanın peşinde koşan, istediklerini burada ve şimdi isteyen bir kişilik yaratarak ruhlarımızı da istila ediyor. Bununla savaşmak için elimizde kadim insanlık değerlerinden başka bir silahımız yok, ama bu silah da “manevi değerlerimiz baş döndüren bir hızla ters düz edildiği için” günden güne caydırıcılığını kaybediyor.

Zahmete, çileye, oluş çabasına yaslanmayan bu arayış ruhunun uzay boşluğunda kaybolan günümüz insanının manevi açlığını gidermek için pansuman niyetine din soslu popülizmi de öne çıkarıyor ama kimse kulaklarını ve özellikle de yüreğini inandığını sandığı değerlere sonuna kadar açmadığı ve açarsa özgürlüğünü kaybedeceğinden korktuğu için; o an duyduğu birkaç söz ve birkaç dakikalık sohbetle sadece üşüyen ruhunu örtüyor. Bir süre sonra o da bu enformasyon deryasında kaybolup gidiyor.

Sahne ışıklarını ellerinin tersiyle itip görünür olmayı ısrarla reddeden; gözleri gibi sakındıkları insan kalma davası içinde kıvranan ve yıllar yılı biriktirdikleri değerlerle bu mümbit coğrafya için söylenecek sözü olanlar yok mu, var tabi olmaz mı? Ama onlar da ne yazık ki tıpkı Hz. İbrahim(as) gibi yalnız ve tek başınalar. Doğrularda kalabalıklaşmak adına atacakları en ufak bir adımla flaşların yüzlerine patlayacağını, spot lambaların yüzlerinde patlayacağını ve kim bilir belki de bilginin şehvetinde boğulacaklarını bildikleri için adım atmaktan imtina ediyorlar.

İnsanlık tarihinde insan denen varlığın kendi fıtratından bu kadar uzaklaştığı bir çağ yaşandı mı, köklerinden uzakta göklere yükselme sevdası tüm benlikleri bu kadar hoyratça sardı mı bilmiyorum ama resmi verilere göre günlük yaklaşık 170 kitabın basılıp raflara girdiği bir toplumda bu kitapların okunup okunmadığından emin değilim.

Zira bilgi benim acizane fikrimce amaç değil araçtır. İnsan bu araçla önce kendisi olma yolunda yorulur, sonra da tıpkı bir mum gibi tükene tükene çağın zifiri karanlığına ışık saçar.

Üzülerek söylemeliyim ki; arzunun, haz ve hızzın, ayartıcı tüm güçlerin “krallık tahtında” oturan medya, bizi ikna etme konusundaki maharetini sergiledikçe; sorumluluklarımızın ihmali sahipliklerimizin, derin benlik kuyularında “bizi biz yapan” kırıntılar da kaybolacak; okuma yazmayı sökmüşlerimizin kendi egolarını yücelttikleri narsist öyküleri okumaya devam edecek ve bu dünyaya kendi hikayemizle bir değer kat(a)madan ötelere göçeceğiz.

Zira görmek istemesek de, bugün gözümüzün ta içine “rol model” olarak sokulan besleme kişilikler; iyiliği besleyen, hakkın gücüne inanan, yaşatmanın asıl imtihan olduğunu kavrayan ve bunu için gözünü kırpmadan kendini feda edebilen kahramanlar değil; yazık ki sadece kendileri için yaşayan, gücün hakkına iman eden, dünyayla ilgili sahici dertleri olmayan gel geç şöhretler ve bunların ne kendilerine, ne bize ne de topluma bir şey katamayacakları gün gibi ortada.

Bundan değil midir ki hayal dünyaları video oyunlarıyla, televizyon ekranlarından üzerlerine boca edilen şiddetle ve bu şiddetin ortaya çıkardığı “Kurtlar Vadisi” nesliyle, gücünü tüketimden alan ve bu yüzden “kutsallık” gömleği giydirilen her şeyi söküp atan kapitalizmin hayasız saldırılarıyla tarumar olan çocuklarımızla geleceğe umutla bakamaz olduk!

Bundan değil midir ki artık hemen hiçbirimiz bir imdat anımızda, ruhumuzu mengene gibi sıkan bir musibetimizde, bir kalp daralmamızda, akıttığımız gözyaşlarının sıcaklığında “Hızır’ı” görmez olduk.

Bundan değil midir ki, bir ısırık elma için yedi yıl kölelik yapan içimizdeki Musa(as)’yı benlik çukurlarımızda kaybettik ve çağımızın insaf bilmez, sözün namusundan bihaber, yeminin erdeminden beri, vefadan yetim hal bilmezlerinin arasında “asasız” kaldık.

Bundan değil midir ki; günü birlik ilişkiler, bilmem kaçıncı el yürekler ve bedenler, sevginin almak değil hiçbir şey kalmayana kadar vermek olduğunu idrak edemeyen zihinler, gündüzün ortasında üşüyen ruhlarımızla “sevgisiz” kaldık.

Bundan değil midir ki; çarmıha gerdiğimiz manevi dinamiklerimiz, “oku” emrine rağmen cehaletin dibine vuran idraksizliğimiz, “paylaş” emrine rağmen banka sıralarına kölelik yapan yetimliğimizle “İsa(as)’sız” kaldık!

Bundan değil midir ki; koşulsuz sevgi, katıksız merhamet, amasız adaletin inşa ettiği medeniyete sırtımızı dönerek; ruhumuzun kıyılarını döven zemheri yalnızlığımızla “Muhammed Mustafa(sav)’sız” kaldık.

DİĞER YAZILARI Laiklik 01-01-1970 03:00 Farkındayım, farkındasınız, farkındalar! 01-01-1970 03:00 Ezan Okunan Her Yer Vatandır 01-01-1970 03:00 Kokusuz ve Dikensiz Güller 01-01-1970 03:00 Teknolojik Esaretimiz 01-01-1970 03:00 Kalbimiz Başka Söylüyor Aklimiz Başka 01-01-1970 03:00 Dava Kendini Doğurma Davası 01-01-1970 03:00 Tutunduğumuz Dal Kurumuş Değil 01-01-1970 03:00 Peki ya ahlâki deprem? 01-01-1970 03:00 Haz ve Hız Çağı 01-01-1970 03:00 DİN(İ)DAR 01-01-1970 03:00 Çağın Mottosu 01-01-1970 03:00 Kalemler Emanettir 01-01-1970 03:00 Hayattan Sonrasının Adını Koymak 01-01-1970 03:00 Toplum Mühendisliği 01-01-1970 03:00 Kendini Tutabilmek 01-01-1970 03:00 Kalp İşçiliği 01-01-1970 03:00 Madımak sizin neyiniz olur? 01-01-1970 03:00 Sevdiğine benzeyeceksin! 01-01-1970 03:00 Ölsek yüzümüz yok! 01-01-1970 03:00 Gelin Bayram Olalım 01-01-1970 03:00 Oruç Bizi Tutsun 01-01-1970 03:00 Kendimize Tutunmak 01-01-1970 03:00 İçimizden Hesap Sormak 01-01-1970 03:00 Allah Sanal Alemin de Rabbidir! 01-01-1970 03:00 Aidiyet 01-01-1970 03:00 Anlamin Kiyameti 01-01-1970 03:00 Bizi Gözümüzden Vurdular 01-01-1970 03:00 Sen Rabbin Nefesisin 01-01-1970 03:00 Eğitim ve öğretimi sayısal verilerle okumak yaptığımız en büyük yanlışlardan biri! 01-01-1970 03:00 Laiklik 01-01-1970 03:00 Tarla nemli olmadan tohum yeşermez! 01-01-1970 03:00 Düz Mantık 01-01-1970 03:00 Ortak Akıl Zorunluluğu Yer Bedir kuyuları. Bundan 1500 küsur yıl öncesi 01-01-1970 03:00 Kavurma Şenliği 01-01-1970 03:00 Kripto İlişkiler 01-01-1970 03:00 Varlık İmtihanını Kaybettik! 01-01-1970 03:00 Hepimiz “İnsanız” Oysa 01-01-1970 03:00 Çirkinden Söz Ederek Güzelleşemezsiniz 01-01-1970 03:00 Hüznümüzün Başkenti 01-01-1970 03:00 Orucu “Ne” Oruç Kılar? 01-01-1970 03:00 Sabahın Sahibi Var! 01-01-1970 03:00 Bugüne Kadar “Ne” Yazabildiniz! 01-01-1970 03:00 Kendinize Uğramadan Gitmeyin Bu Dünyadan 01-01-1970 03:00 Bizim Hikâyemiz 01-01-1970 03:00 Derdinden Kaçanın Dermanı Olur mu? 01-01-1970 03:00 Kişisel Vitrinlerimiz 01-01-1970 03:00 Sağıra Sözünü Köre Yüzünü Süsleme Yorulursun! 01-01-1970 03:00 Evet, Bu Kadar Basit! 01-01-1970 03:00 Değerler Matematiği 01-01-1970 03:00 Teknolojik Esaretimiz 01-01-1970 03:00 Açlığı Doyurmak 01-01-1970 03:00 Kendine Borçlu Kalmak 01-01-1970 03:00 ‘Faili Meçhul’ Kötülükler 01-01-1970 03:00 Sağlık Emekçilerimize Minnetle 01-01-1970 03:00 Korona külfet mi nimet mi! 01-01-1970 03:00 İkinci Nuh Tufanı 01-01-1970 03:00 Süreci Doğru Okumak 01-01-1970 03:00 Anlayabilseydiniz Ağlardınız! 01-01-1970 03:00 Ne Olacak Bu Memleketin Hali? 01-01-1970 03:00 Yürek Ülkemizi “İnşa” Zamanı 01-01-1970 03:00 Erciş; Umudumun Yeniden Yeşerdiği Coğrafya 01-01-1970 03:00 Kurtalan’a selam olsun! 01-01-1970 03:00 Toplum kaybedenlerle dolu ama.... 01-01-1970 03:00 Denklem Çok Basit Ama… 01-01-1970 03:00 “Ümmi” Peygamber’in Ümmeti 01-01-1970 03:00 Eğitimde “Ortak Akıl” Zorunluluğu 01-01-1970 03:00 Eğitime olan inanç “azalıyor” 01-01-1970 03:00 Asıl deprem okullarımızda! 01-01-1970 03:00 Sünger 01-01-1970 03:00 Merhamet acımak değil, “acıtmamaktır! 01-01-1970 03:00 Hz. İnsan 01-01-1970 03:00 Nostalji Kırılması 01-01-1970 03:00 Ah şu sevgisizliğimiz 01-01-1970 03:00 Liyakat mi sadakat mi? 01-01-1970 03:00 Söylem değil eylem! 01-01-1970 03:00 Kavurma Şenliği 01-01-1970 03:00 Nefs’in değil nefesin! 01-01-1970 03:00 Doğru okuyamadık! 01-01-1970 03:00 Yürek Ülkesi 01-01-1970 03:00 Öteki 01-01-1970 03:00 Ömrümün Besmelesi 01-01-1970 03:00 Hirasına Hapsedilen Muhammedi Sevda 01-01-1970 03:00 Takdirlik karneler mi karakterler mi? 01-01-1970 03:00 Külfetsiz Nimet Olmaz 01-01-1970 03:00 Elenen öğrenci değil sistemin kendisidir! 01-01-1970 03:00 Her imkân imtihandır! 01-01-1970 03:00 “Her şey çok güzel olacak” mı? 01-01-1970 03:00 Ruhun Secde Makamı 01-01-1970 03:00 Çağın Şifreleri 01-01-1970 03:00 “Adem”Likten “Adam”Lığa… 01-01-1970 03:00 İnsan insana emanettir! 01-01-1970 03:00 Yeryüzünün hakkını vermeden gökyüzüne el açmak! 01-01-1970 03:00 Kalbimizin terazisi bozuldu! 01-01-1970 03:00 Abdestsiz gönüllerimizle ancak bu kadar! 01-01-1970 03:00 “O” Bile “Bilmiyorum” Demişti 01-01-1970 03:00 Güven adası olabilmek! 01-01-1970 03:00 Hakikat Kimin Zimmetinde… 01-01-1970 03:00 İnsan nasıl yaşamalı? 01-01-1970 03:00 “Öz” Ünüz Ne Kadar “Gür”Se, O Kadar “Özgür” Sünüz 01-01-1970 03:00 Köksüz ağaç meyve vermez! 01-01-1970 03:00 Gençlerin "Sessiz" Çığlığı 01-01-1970 03:00 "Eğitim" mi "öğütüm" mü? 01-01-1970 03:00