Vaktin birinde şaşı bir çırak varmış. Ustası ona şaşı olduğunu söylüyor ama çırak bunu bir türlü kabullenmiyormuş. Bir gün ustası çalışmanın en hararetli anında ondan dolaptaki testiyi getirmesini istemiş. Çırak hızla dolaba doğru ilerleyerek seslenmiş;
“Hangisini istiyorsun usta? Sağdakini mi soldakini mi?”
Usta, “Orada bir testi var” demiş ama çırak gözünün gördüğüyle hükmetmeye kararlı bir halde itiraz etmiş hemen. Usta bakmış ikna olmuyor; “Farketmez evladım” demiş, “Hangisini istersen onu ver”.
Ama çırak yine aynı cevabı vermiş;
“Usta sensin sen karar ver, sağdakini mi istersin soldakini mi?”
Usta böyle devam etmeyeceğini anlamış ve aynı zamanda da çırağına ders vermek istemiş;
“Birini kır öbürünü al gel”
Çırak, güya testilerden birini seçip diğerini kırmış ve kırınca görmüş ki diğer testi de paramparça.
Gülümseten bu anekdot aslında bugünkü ahvalimizi o kadar güzel anlatıyor ki… Zira olan biteni izleyince hüzünlü bir sessizlik gelip zihninizin tam ortasına bağdaş kuruyor. Marifet gözüyle bakın topluma; gerçeklere nasıl “şaşı” baktığımızı ziyadesiyle anlarsınız.
Doğu’yla Batı’nın, zenginle fakirin, sağcıyla solcunun, kadınla erkeğin, yaşlıyla gencin, o şehirle bu şehrin, o partiye oy verenle bu partiye oy verenin, o takımı tutanla bu takımı tutanın, dini öyle anlayanla böyle yorumlayanın, o yazarı sevenle bu şairi sevenin, yürüyenle koşanın, oturanla ayakta duranın, kıyam edenle secde edenin arasında herkes bir başkasının sağırı, kendisine benzemeyenin körü.
İnsan denen en büyük kutsalın tarifini sağlıklı ve kapsamlı şekilde yapamayan idrakler, insanı yaratan biricik kudreti ve O’nun insanlıktan neler beklediğini anlayamaz hale geldiler.
Kimbilir, belki de bu yüzden Rabbin rızasının O’nun yarattıklarının rızasında gizli olduğunu göremiyor, O’nun sevgisini ve ikramlarını kazanmayı kendimize dert edinemiyor, dünyayla ilgili her meseleyi kendimize dert edinip elimizdeki ömür sermayemizi hoyratça tüketiyoruz.
Belki de bu yüzden kardeşliği tebessümle çoğaltmak varken; hüsnü zan ile azalmamıza engel olmamız, tevazu ile bir araya gelmemiz, müsamaha ile uzaklaşanın yüreğinden tutmamız gerekirken; kendimizi kınamayan nefislerimiz, şerre bahaneler arayan kirli akıllarımız, hakkı görmezden gelip zulmeti aklayan vicdanlarımızla aynı Allah’a inanan, aynı kıbleye dönen, aynı peygamberin risaletine iman eden biz, birbirimizi bir kaşık suda boğar haldeyiz.
Belki de bu yüzden 'Alîm' olanın açlık, uykusuzluk, dert ve sıkıntı içine sakladığı ilmi; tokluk, refah ve rahatın koynunda; ‘dilediğine izzet ve şeref verenin’ itâat, teslimiyet, emanet ve ibadetin içine sakladığı izzeti, mevki ve makamda; 'nimet ve hazineleri sonsuz' olanın, kanaatin, tevazunun, yardımlaşmanın, kardeşliğin, bir ve beraber olmanın içine sarıp sarmaladığı zenginliği, mal yığıp biriktirmekte; Allah'ın cennet için yarattığı ‘rahatı’ bu dünyanın şatafat ve debdebesinde arıyoruz.
Belki de bu yüzden kültür emperyalizminin deprem kuşağında olduğumuz halde toplumun ana rahmi olan ve ebede kodlanması gereken evliliklerimizin yerini sayısı her geçen gün artan boşanmalar, parçalanmış aileler, günü birlik ilişkiler aldı. Bu sayede de ne mahremiyet kaldı, ne samimiyet kaldı ne de aidiyet…
Belki de bu yüzden en mühim meselelerde dahi bir araya gelememek yetmiyor ; ne yapıp edip en küçük farklılıkta bile kavga edebilmenin orijinal yollarını bulabiliyor; bugün zulmün karşısında susan dillerimiz ve bir türlü yerinden doğrulamayan ellerimizin yarın aleyhimize şahitlik yapacağını unutuyoruz.
'Faydasız ve boşu boşuna bir şey yaratmamış olana' halîl olacak gönlümüz yok belki ama bu dünyaya gönderiliş gayemizi de idrak edebilmiş değiliz.
Evet, kabul etmek gerekiyor; hayatın eskiye oranla daha hızlı aktığı bir zaman diliminde meşguliyetlerin sayılamayacak kadar fazlalaşmış olmasına mukabil ömür oldukça kısa, ameller kusurlarla dolu, ecel her dem yakın, yolculuğun mesafesi ise oldukça uzun. Bu nedenle de hakikatin kalbine dokunmak büyük bir yürek istiyor; gönül şehrinde mutluluğun kanatlarına tutunmak ise sarsılmaz bir sabır, yanardağ gibi bir iman gerektiriyor. Zira yalnızlığın özgürlüğüne, imanın samimiyetine, aşkın yarasına ve derdin mucizevi gücüne talip olmanın bedeli ağır, yolu meşakkatli. Nefsin geçit ve tehlikelerini aşabilmek zor; kötü huylardan temizlenmek, ruha yerleşen çirkin sıfatların kökünü söküp atmak güç; kalbi Allah’tan başkasına yönelmekten men etmek ve her daim O’nun(c.c.) zikriyle süslemek emek isteyen bir iş.
Sanırım tam da bu noktada olan biten karşısında yaşadığımız akıl tutulmalarının şaşkınlığı içinde sormak gerekiyor;
Yürek devletinin zayıflamış halkalarını onarmaya, kaybolmaya yüz tutan hakkaniyet ve adalet ruhunu yaşadığımız çağın idrakine sunmaya çalışmaktan başka çaremiz var mı?
Böylesi bir hengame içinde sadece haz ve menfaat tatmini için yaşayan, hak hukuk gözetmeyen, sorumluluklarını sadece göstermelik ibadetlerle yerine getirdiğini sananların kendilerini dindar hissetmelerinin bir önemi var mı?
İman edip diriltmeye ve yaşatmaya tabi olmamak; mesajları bildiği halde ne uğruna ve kimlerle mücadele ettiğini önemsememek; sadece güce ve güçlüye tapınmak; hakikati zimmetine alıp başkalarını batıl yolların yolcuları ilan etmek; idraksizlik ve ferasetsizliğin en belirgin alametleri değil mi?
Evet, yazık ki insanların doğruluktan ayrıldığı, hayali şeylerin arkasına düştüğü ve gerçeğin özü ile değil sadece kabuğu ile meşgul oldukları bu dönemde gaflete dalarak bu dünyaya ne için geldiğimizi, nereden geldiğimizi, buradan nereye gideceğimizi unutuyoruz bazen. ‘Nisyan’ denen ‘unutkanlık’ ile akrabalık sayesinde kim olduğumuzu unuttuğumuz anda da kendimizi başkası zannediyor, başkalarından ve başka şeylerden yeni kimlikler icat ediyoruz.
Peki çözümümüz ne yaşadığımız bu akıl tutulmaları karşısında?
Aciz kanaatimce kendi hiçliğimizi fark edecek kadar her şeyin sahibinin sadece Allah olduğunu bildiğimiz, yâhut her şeyin sahibinin sadece “O” olduğunu bilecek kadar kendi hiçliğimizin farkında olduğumuz; canımızı emanet niyetine taşıdığımız, herhangi bir şeyden, 'benim' diye bahsetmeye utandığımız “eski” günlerimize dönmek zorundayız.
Bilmeliyiz ki…
Cehalet; bilginin varlığı veya yokluğundan ziyade bilginin hikmet ile buluşamamasından oluşur. Biz ise hikmetten mahrum durumdayız. Zira bilen(!) ama gönülleri dünyanın geçici metasıyla dopdolu olduğu halde iman iddiası içinde olanlar, inanmak istedikleri şeylere delil bulmak için akıl nimetini inkara kadar hadsizleşiyor, gözlerinin önündeki gerçeği görmemek için diretiyor; kin, intikam, haset, öfkeyle yoğrulmuş gönüller de bildiğini iddia edenlerin ardına düşerek yaşamlarını şekillendirmekten zerre kadar çekinmiyorlar.
Tek başlarına hiç olduklarını gördüklerinde hayat süremeyeceklerine inananlar da, muhtemelen Allah’a bile sırf güçlü olduğu için iman ediyor; itikadının temeline kulluk zevki ve şuuru yerine güçlüden yana olmak arzusu yerleşince, yeryüzünde güçlü buldukları kimseleri “sahip” olarak görmek konusunda zorlanmıyorlar.
Bu grubun dışında kalarak özgüvenlerini yitirenler ise güçlü görünme ihtiyaçlarını güçlünün yanında durarak gidermeye çalışıyorlar.
Kimbilir belki de bu yüzden çoğu insan neye, ne uğruna, niçin inandığını bilmeden sırf etraftan gördüğü için din diye tekrar edip duruyor pek çok şeyi. Böylelikle de toplumda ayrışma başlıyor ve evvelki ümmetlerin yanlışlarıyla tarih sadece tekerrür ediyor.
Ne yazık ki servetimize, şöhretimize, hırsımıza, dünyaya meylimize çekidüzen verelim derken kalbimizin terazisi bozuldu. Herkes bu yangından kurtulmak için kabuğuna çekildi ve kendini kurtarma telaşına düştü.
Kelimenin düşünceye, düşüncenin hayata akan tarafıyla kalbimizde var olan dilimizden dökülecekse eğer Peygamberin izinden gittiğini söylediği halde onun ahlâkıyla terbiye görmeyenler, mukaddes kelimeleri sadece dillerinde taşıyıp gönüllerine indiremeyenler için Kitab-ül Mübin, “kitap yüklü merkepler” ifadesini kullanıyor. Taşıyan, ayetin ifadesiyle hamal oluyor; yaşayan ise kemâl buluyor. Ulaşılan kemal noktası ise hayatı, ölümü ve ölümden sonrasını şuurla birbirine bağlıyor.
Yanisi insana kim olduğunu, dünyaya neden ve niçin geldiğini, nereye gideceğini hatırlatan zaman, mekan ve insanlara muhtaç olduğumuz bir zaman dilimini yaşıyoruz. Zira bu zaman, mekan ve insanların ışıltısı altında her şey berraklaşıyor; âmâlar görmeye, görenler fark etmeye, fark edenler de dert etmeye başlıyor. Bu lütufların kadrini bilen nasipdarlar olarak; onların aynasında varlık sebebini seyreden ve o sebebin hakkını yaşamının tümünde vermeye çalışanlar da böylece doldurabiliyorlar rıza heybelerini.
İşte bu yüzden… Görüş ayrılıklarımızı, farklılıklarımızı, kavgalarımızı, küçük hesaplarımızı bir kenara bırakarak her geçen uzaklaştığımız hak ve hukukun yeniden tesisi için yeni bir sayfa açmak zorundayız.
İçimizden bazılarının akıl ve kalbine itimat edip, onlara dikkatle gözlerimizi dikmek yetmiyor. Her birimiz; “Ben kimim ve benim yaptığımla ne olacak ki?” umursamazlığından; “Ben bir hiçim ama bir şeyler yapmazsam hiç kimsenin yaptığının bir mânâsı kalmayacak” şuur ve mesuliyetine erişmek borcunda.
Bin yılı aşkın bir süre içinde ilkelerinin izini süren, ilkelerini ülkülere dönüştürme cehdi gösteren; kal ve haliyle hakikati yaşayan ve yaşatan; fikir, oluş ve varoluş sancısı çeken hakikat erlerinden oluşan ceddimiz kimbilir belki de bu yüzden canlarını, mallarını, kanlarını inançlarına şahit kılmanın aşkıyla yanıp tutuşmuşlardı. Onların izince bilmeliyiz ki; iman ederek kendi çağlarının göğsüne iyilik, güzellik, doğruluk, hak ve adalet için dertleri ve acıları paylaşmak için omuz omuza tohum ekenler kurtulacak, gerisi hüsrana uğrayacak, kaybedecektir. Bu da ancak sevgi ve merhametten yaratılmış olmayı fark edenler, vicdanlarının derinliklerinde bunu bulanlar, Allah’tan varlığa yansıyan sevgi ve merhamet halesini hissedip duyumsayanların bir araya gelmesi ile mümkün olabilir.
Sözün özü…
Silah tutan ellerin kalem tutuşunu, öfke kusan dillerin tesbih çekişini, İslâm beldelerine adaletle diz çöktüren ecdadımızın gönül sultanları önündeki tevazusunu anlasak; tahiyyatlarda okuduğumuz ‘Rabbenâ’larda; “Beni, ana-babamı ve bütün müminleri bağışla” diyerek az sonra hiç de üstümüze vazife olmayan bir kavgada kalbini kıracağımız, hakaret ve hatta küfür edeceğimiz, yetinmeyip ihanet edeceğimiz kardeşimizin ebedi saadeti için dua ettiğimizin farkına varsak yetecek!
Çağlar ötesinden zamanın kalbine düşen "Okçular yerinizden ayrılmayın!" nebevi izdüşümü ile bitirelim;
Zira siz ayrılırsanız Hamza'lar şehit düşecek meydanlarda. Hint'lerin öfkesi ve kini dünyayı esir alacak. Ebu Süfyan'ların develerinin sırtındaki "yük" dünyanın "şerefi" olacak. Ebubekir'lerin sıdkı tarihe karışacak. Ömer'lerin adaleti yetimin, kimsesizin, mahsunun, sahipsizin, ezilmişin, yolda kalmışın gözlerine değil; muktedirlerin iki dudağına hapsolacak! Osman'ların kanı mushafa bulaşacak. Ali'leri meydanlarda yıkamayanlar ona hırsın zehirli oklarını fırlatacak. Ebuzerr'ler Rebeze'lerde yetimliğe mahkum edilecek. Alemlere rahmet olanın tevazusunun karşısına Muaviye'lerin görkemli sarayları inşa edilecek! Hasan'lara ihanetin zehri içirilecek. Hüseyin'lere Kerbela'larda tuzaklar kurulacak. Ebu Leheb’ler, Ebu Cehil’ler asırlar dolaşacak. AYRILMAYIN!
Müebbet Muhabbetle…
Muhammed Rıdvan SADIKOĞLU
Doç. Dr. Özlem Özçakır Sümen
Eğitimde Teknoloji Kullanımı: Fırsatlar Ve Tehditler
Gülay ÇETKİN
Okullarda Yapılan Projelerde Arada Kalanlar Okul İdareleri
Bülent ERTEKİN
Kim kime racon kesiyor!
Adnan ÖZ
Lidere selam dur!
Recep YAZGAN
Milli Eğitimdeki virüs; Agnostik CHP Ruhu!
Vehbi KARA
İnsanlık tarihinde yaşanan döngüler ve iktisat biliminin doğuşu
Mehmet BOZKURT
Cumhuriyetin değerleri diyorlar!
Erol AYDIN
Cinsliğin Dayanılmaz Ağırlığı
Suat ALTINBAŞAK
Hayızlı iken oruç tutulamayacağının Kur’an’daki Delilleri (1)
Ahmet SAĞLAM
ŞÜPHE VE KORKU
Seyfettin BUDAK
Neden iyi olan kaybeder!
Mehmet Nuri BİNGÖL
KIRMIZI İPEK ya da YEMİN
Hamdi TEMEL
Kirlenen Hava, Solan Hayat
Eyüphan KAYA
Ak Parti 23 yılda kendini ispat etti!
Halil MERT
İngiliz+Abd Oyunları Bozulmalı…
Emine İPEK
Suskunluk: Kalbin Zarif Direnişi
Servet ZEYREK
Denge
Aydın BENLİ
Edebiyata Değer Katanlar Avukat Fatma Saçak Akbulut
Ahmet AYDIN
Bilir misin?
Hasan KARADEMİR
Bir Asırlık Çelişki
Burhan BOZGEYİK
Bir İstanbul Serencamı Daha (1)
Nihat Güç
Gittikçe Bunalıma Batıyoruz
Bedriye Arık ÇAMBEL
Dengenin Formülü
Mahir ADIBEŞ
Gaflet mi dalalet mi!
Özlem Gürbüz
Eğitimle Değişen Dünyamız
Songül KARAMAN
Her Güne Bir İyilik Sığdırabilmek
Ahmet Eren KURT
Pensilvanya’da Taht Kavgası
Recep Ali AKSOYLU
Lipton’un Çekilmesiyle Kuru Çay Üretiminde Yabancı Kalmadı!
Abdulkadir MENEK
Sumud Kahramanları
Ahmet DÜZGÜN
Putlarımız ve Perestlerimiz
Cevahir AYDIN
Yanlış Anladınız
Mesut CİHAT
Allah'ın Zatı ve Subuti Sıfatları
Durmuş TUNACIK
Hilafet Işığı
Aysun Rabia GÜLER
Ebabiller Akdeniz'de
Uğur UTKAN
Mustafa Kemal Atatürk’ün Şeriatla İlgili Düşünceleri
Fatih ORUÇ
Orta Vadeli Program (2026-2028)
Zuhal GÜNDÜZ
Gündemiz: Küresel Sumud Filosu
Batuhan ŞUORUÇ
Şıracılar
Hüseyin KURT
Samsun’un Ses Karnesi
Mesut BALYEMEZ
SOSYAL MEDYA KEVAŞELERİ
Bilal Dursun YILMAZ
Her Şey Dâhil Vicdan
Oktay ZERRİN
Sokak Cümbüşcüsü Hasan Yarar'ın Ardından
Ziya GÜNDÜZ
Atasoy Müftüoğlu Ve Hiçliğin Kıyısında
Ravza ZEYBEK
Bulanlar Arayanlardır
Gündoğdu YILDIRIM
Komşuda pişer!
Aydan KURT
Farkında mısınız?
Asiye Tanrıöver TÜRKAN
Mahremiyet, insanın özgür iradesiyle var oluşu!
Mustafa ÖZEL
1. Sezon 3. Bölüm Yükleniyor
Zehra KINALI
Stratejik Ortaklık mı, Siyasi Çıkmaz mı!
Murat GÜLŞAN
Türk Milliyetçisinin Vicdan Muhasebesi
İsa ÇOLAKER
Aşık Veysel Şiirinin Renkleri
Fatma Nur ÖZCAN
Didar-I İkbal
Özhan KIZILTAN
Duvarların Ardında Filizlenen Hayat
Memiş OKUYUCU
Zübeyir Yetik’in Ardından…
Hasan TÜLÜCEOĞLU
Göbeklitepe'de HZ. İbrahim Silüeti
Denizay BÜYÜKDAĞ
Gazze’den Öğrendiğim İslam
Cahit KURBANOĞLU
Nefis nedir ve ne istiyor?
Ahsen Meryem SÜVEYDA
Onlar Kendilerini Biliyorlar
Fahri Urhan
Uyanık Olalım
Muhammed Rıdvan SADIKOĞLU
Vicdanın Yükselişi
Nesibe TÜKEL
Anne Hakkı
Denizay KONUK
Gözler Kör, Kulaklar Sağır Olunca; Başlar Öne Eğilirmiş
Mücahit GÜLER
Modern İnsanının Anlam Sorunu 1
Adem ÇEVİK
Türkiye Aile Meclisi'nden Ahlak ve Aile Koruma Çağrısı
Ergün DUR
ÖĞRETMEN
Hüseyin KAÇIN
Dindar neslin tanrı'sı yoksa dijital neslin tanrıları var!
Özlem AKYÜZ
Nereden geldiğini unutma!
Yusuf AKTAŞ
Köftenin kokusu kimleri cezbetti!
Emine AYDEMİR
Ateşle oynayan evliya Ateşbaz veli hazretleri
Tarık Sezai KARATEPE
Sen Yoksun Diye! Müjdecim!
Abdullah BİR
Fitne, Kaos, Suriye ve Suriyeliler’e Daire İki Kelam...
KÜLLİYEN YAZAR
Şşşşt Başkanım Sana Söylüyorum!
Süleyman GÜLEK
Küçük Lee İle Çekirgesi
Adnan ALBAYRAK ŞİMŞEK
MUHAFAZARLIK
Serkan GÜL
Çocukları +18 İçerikten Koruyun
Başyazı
Samsun’un sağlığıyla oynamayın!
Fehmi DEMİRBAĞ
ÇÖKÜŞ
Hacer Hülya KARADAĞ
Ayasofya'dan Sonra Mescid-İ Aksa'ya…
Tevfik DEMİR
28 Şubat Darbesine Dair Postmodern Notlar
Veysel BOZKURT
İnsan Beyni ve Kontrolü Bir Değerlendirme
Zinnur ŞİMŞEK
Bir Doğumun Ardından
Osman Çakmak
Eğitimin kıblesini batıldan batıdan çevirmek mecburiyeti!
KERİM YILMAZ
İlkadım'a damga vuracak başkan!
Adnan KARAKUŞ
Faruk Koca ve Batı Değerleri
Süleyman KOCABAŞ
Siyonist İsrail’in Koloniyal Jandarma –Polis Devleti Olarak Doğuşu
Şener Danyıldız
Trafikte Empati ve Sempati
Elif Ekşi ZORER
Güzellik
Orhan SARIKAYA
Direk Tehdit!
Saadettin BAYÇELEBİ
Sessiz Gemi
Yaşar BAŞ
Ormanlar Yanıyor Birileri Saçlarını Tarıyor!
Mahmut KURU
Aşk, Yine Aşk… Yine Aşk!
Ayhan GONCA
Fetö'den kurtulmanın tek yolu...
Hanife OKUTAN
Narsist Sapkının Kurbanı Olmayın
Hülya Bulut
Samsunlu Olmak Mı Samsun’da Yaşamak Mı?
Bukrenur YILMAZ
Keşkenin Halet-i Ruhiyesi
M. Burhan HEDBİ
Emekçinin elini öpen peygamber!
Prof. Dr. Adnan DEMİRCAN
Nasıl Ayağa Kalkarız!
Pınar HOLT
Kendini yeniden keşfet!
Ayhan ENGİN
Hazinemiz Ahlakımızdır…
Ahmet Kubilay
Ayvaz İnsan
Cuma YILDIZ
Cambridge’e Giden Aşk
Ahmet ÖZTÜRK
Hadi Türkiye, Dolar Düşüyor
Dursun Ali Tökel
Cinnet Buğdayları
Savaş UYAR
Varlığından Haberdar Olmadığımız Hastalığımız: Safsata
Ümit Zeynep KAYABAŞ
Güven Zor Bir Duygudur…
Nur DİNÇKAN
Udhiyyeden Kurbiyyete
Suat ZOR
ABD, Adana Mutabakatı Ve Suriye İle Nihai Çözüm
Sonradan Gurme
Beyaz Ev’de Yemesek De Olurdu
Ahmet Fatih AKKAŞ
Ferman!
AKASYAMSPOR
Yıldırımcı mıyız, Uyanıkçı mıyız!
Züleyha TUNA
Mevsimler Ve Sen
Ali KAYIKÇI
“Güldürmeyin” Bizi, “Sayın Hâkimler!..”/9
Gülay ALPAGUT
Cennet berat belgesiyle değil amelle kazanılır!
Hamza ÇAKAR
Çocuk Savaşçılar
Alperen CARUS
İttifaklar ve HDP çıkmazı!
Selma MEDENİ
Ne Hacet Seni Anlatmaya
Ankara KULİSİ
Çiğdem Karaaslan Çevre Ve Şehircilik Bakanı Mı Olacak!
MÜNEKKİT
Seçim Sonuçlarını Nasıl Okumalıyız!
Sıddıka Zeynep BOZKUŞ
Zahideler /Teyzeler
Kevser KARSLIOĞLU
Yeme Problemi Olan Çocuklar İçin Çözüm Önerileri
Selçuk KAYA
Yazık oldu!
Ali Haydar YILMAZ
Eğitimde fırsat eşitliği gelecek bahara mı!
Bedia YILMAZ
Ben de varım!
Levent BİLGİ
Fehmi Koru, Said Nursi Ve Susmak
İhsan ZORLU
Paralel Devletin Eli Postmodern Anarşizm!
Esat BEŞER
Gerger Gençliğinin Bayrak Sevdası
Nurettin VEREN
Japonya’daki G20 Zirvesinde, FETÖ’nün Üniversiteleri Konuşuldu mu!
Mehmet FIRAT
İlim Ve İrfanla Geçen Bir Ömür: Şeyh Esad El Çokreşi
Ahmet BEREKET
ABD temsilciler meclisinin kararına bir Bozkurt nidası ile gecikmeden cevap verelim!
Ali Can AKKAYA
İnanır, Sabreder Ve Gereğini Yaparsanız…
Hüseyin YILMAZ
Diyanet’in Atatürk’le imtihanı!
Oktay GÜLER
Merhaba!
Halil KÖPRÜCÜOĞLU
İslamiyet ile Tıb arasında problem var mıdır!
Atilla YARGICI
Kur’an’da Korona Var Mı?
Rukiye AYDIN
2022'de Kendime Bazı Tavsiyeler!
Osman KÖSE
Ahıska Türkleri Sürgün, Özlem Ve Gözyaşı
Ruhugül ZİYADAN
Hayrı harabat edilen Bafra!
Ali KORKMAZ
Eksik Organ Sendromu
Yücel EMRAH
Ben Muhammed...
İbrahim Yusuf ŞAHİN
Parçadan Bütüne, Kolaydan Zora Karşılaştırmalı Bir Dil Öğretim Yöntemi
Ebru AÇIKGÖZ
Taşların Gizemli Dünyasından Hayatınıza Renk Katan Mozaik Sanatı
EnesTANIŞ
Taşın Dediği
Muhyiddin SÜLEYMANOĞLU
14 Şubat Sevgililer Günü Üzerine Kalbî Bir Muhasebe
Mesut KÖSEOĞLU
Daha Ne Denir!
ACZ ZARİFOĞLU
Kırlarda Çiçekler Artık Bensiz Açacak…!!!
Muhammet ÜSTÜNER
Yeni Türkiye Düzeni
Meryem YİĞİT
Gitmek İsteyenler
İsmail OKUTAN
Gerçek Dostluğa Dair
Tolga TURAN
Maskın Ustası Özgür Maskeler
Bozkır KURDU
LÜTFEN BENİ CİDDİYYE ALMAYIN
Gülşen KILINÇER
Yeşilin Ormanına, Yatayına, Dikeyine, Her Türlüsüne Karşı Bunlar!
İlknur ESKİOĞLU
Neydik ne olduk allah'ım!
Adem MUTLU
Engelleri Aşıp Hedefe Ulaşmak!
Zelal ALPASLAN
İnsan Terazisi
Ömer KARAMAN
Sevgili Öğrencim…!
Ümit AYDIN
Partilerin Kaderi Mahalle Başkanındadır!
Ahmet Doğan İLBEY
Kemalist Gençliğin Çanakkale Şehitliğinde “Kadeş” Rezaleti!
Önder GÜZELARSLAN
İsraf Bir İnsanlık Suçudur!
Mehmet ÖZÇELİK
Altılı masa aday belirleye dursun atı alan üsküdar'ı geçti!
Gülhanım CAN
Eti Senin Kemiği Benim
Levent ERTEKİN
Fakir Halkın Bağışladığı 350 Uçak
Okan KARAKUŞ
Osmanlı Devletinde Ramazan Gelenekleri
Gülay YILMAZ
Sus çarpılırsın!
Bahar ARSLAN
Hakikati Algımıza Taşıyan Beden
Feyza Nur DİLEKCAN
SAÇMALAMA (!), SAÇMALIYORSUN (!), SAÇMA (!)
MEHMET ERBİL
Keşke bir mayıs bayram olsa!
Kürşat Şahin YILDIRIMER
Hücum Terapisi :Hayatın Anlamı ve Her İnsanın Kendine Sorduğu Soru
Sema KOCA
Rahmetini Umarak
Celal TÜRK
EKONOMİK KeRİZ
İbrahim Erdem KARABULUT
Her gün durmadan küfrediyorum!
Betül Özer BÖLÜK
Kelimelerin Şaşırtıcı Etkisi
İlknur GENÇOĞLU YILDIRIM
7'den 70'e Herkese İzciliği Sevdiren Işıltan Uşaklıgil Öğretmen
Muhammed Veysel AKKAYA
Allah’ın Seçkin Kulu Olmanın İşareti Kur’ân-I Kerîm’e Gönülden Kulak Vermektir
Edanur İSMAİL
Dünyada Neyi Değiştirmek İstersin
Nazile ŞANAL
Yol Ve Yer Arayanlara Ya Fettah
Prof. Dr. İnanç Özgen
Arazi Parçalılığı
Zehranur Yılmaz KAHYAOĞULLARI
Ulu çınarım, babam...
SAVAŞ YILMAZ
Her Nasip Vaktini Bekler, Vakit İse Yaradanı
MEHMET YILDIZ
Beterin beteri var…..!
Seyfullah YİĞİT
Buhara Bizi Çağırıyor… (-1-)