Malum Kurban Bayramı yaklaşıyor ve bayramla birlikte özellikle son yıllarda yoğunlaşan manasız bir “kurban” tartışması;
“Dinde kurban kesmek var mıdır, yok mudur?”
Toplum –hep olduğu gibi– ikiye ayrılıyor bu tartışmayla. Bir tarafta mutlaka bir hayvan kesilmesi gerektiğini savunanlar, diğer tarafta ise bunun bir hayvan katliamı olduğunu iddia edenler. Ama işin ilginç tarafı, her iki taraf da “kurban” ın ruhundan ve ondaki toplumsal içerikten bihaber.
Oysa Kitab-ül Mübin “Kurbanlarınızın etleri ve kanları Allah’a ulaşmaz. Sadece takvanız ulaşır (Hacc,37)” şeklinde uyarıyor.
Yani Rabbimiz, “Ben sizden iyilik, doğruluk, dürüstlük, kardeşlik, merhamet, sevgi, bunları bekliyorum; karz-ı hasen (karşılıksız Allah’a borç verme), salât, zekât, ihtiyaç fazlasını verme, yardımlaşma, birbirinize kendinizi feda etme, yoksulları gözetme, zayıfın elinden tutma, düşmüşü kaldırma, bunları bekliyorum,takva budur. “diyor.
Şimdi bu ayetten hareketle toplumun süregelen algısını ve “takvasız” didişmelerini bir tarafa bırakıp kurbanın aslında ne olduğunu anlamaya çalışalım;
Kitab-ül Mübin’e baktığınızda kurban kavramının aslında kurbiyet yani yakınlaşma, yakınlık duyma, O’nun rızasını kazanma olduğunu görürüz. Başka bir deyişle “adanmışlık hali, Allah rızası uğruna fedakarlıkta bulunma, Allah ile arasındaki mesafeyi kapatmaya çalışma çabası” da diyebiliriz. Tabi ki aramızda “kendine yabancılaşan kişinin kendine yakınlaşması” tarifini yapacak kardeşlerimiz de çıkacaktır.
Yine de her yıl olağan hale gelen bir manzara çarpar göze.Kurulan pazarlardan bir kurbanlık seçilir. Bayram sabahı kesilir veya kestirilir. Sonra etler alınır dağıtılır ve bir et yeme şenliği başlar. Televizyonlarda kurbanlık yerine kendini doğrayanlar, kasapların elinden kaçan hayvanların görüntüleri, acil servislerden yükselen feryatlarla izlenir. Başka biri çıkar, yoğun et tüketiminin zararlarını anlatır; bir diğeri kolesterol ve tansiyon ikazı yapar; bir başkası etin yanında yeşillik de tüketilmesi gerektiğinden dem vurur.
En nihayetinde de çıkar bir din adamı “bayram, kavurma şenliğine döndü” diye şikayet eder, “gariplerle kurban etlerimizi paylaşmalıyız” diye de uyarır. Bu zat-ı muhtereme ben de katılarak diyorum ki; yetim, yoksul, düşkün, garip, kimsesizlerin hakkı gözetilmeden bir gelenek anlayışı ile kesilen kurbanlar, abdestsiz kılınan namazlar gibidir!
Ama kurbanın asıl manasından uzak bu ruha sahip olanların kimisi için artık yardımlaşma ve infak sezonudur; kimisi içinde kalıplaşan geleneği yerine getirme telaşıdır.
Peki bu iş nasıl olmalıdır?
Bu noktada dinsel terminolojiye girip kafanızı karıştırmak istemiyorum. Ama kurban meselesinin hayvanın eti ve kilosu üzerinden takva ayarları çekip, bir de derisini camiye bağışlayıp, etini de ihtiyaç sahiplerine bağışlayarak vicdanımızı teskin kılmaktan ibaret olmadığını özellikle belirtmek zorundayım.
Zira sadece belli bir zaman dilimine sığdırarak nemalanmaya çalıştığımız paylaşım emri, yılın sadece üç dört gününe özgü değil, her anına özgü bir emirdir. Sadece eti değil otu da, parayı da, tebessümü de kapsayan, geniş bir paylaşım ağı var müntesibi olduğumuz dinin.
Yani, yazık ki kurban kelimesi de bir çok dinsel ritüelimiz gibi amacından sapmış, sinirleri alınmış, içeriği boşaltılmış durumda. Bunu infak vesilerinden biri kılmak yerine infak emrinin aslıymış gibi sunarak, paylaşım kültürümüzü daraltılmış dilimlere hapsedip Allah’a yakınlık vesilesi olabilecek bu ibadetin aslında bir uzaklığa sebep olabileceğinin farkında değiliz.
Peki ne yapmalıyız?
Bu soruya yanıt vermeden önce biraz geriye gidelim.
Özellikle dinler tarihi irdelendiğinde insanoğlunun binlerce yıldır korktuğu, ürktüğü bir takım doğa güçleri karşısında korunma amaçlı olarak bazı şeylerini feda ettiğini ve buna “kurban” dediğini görüyoruz. Başlangıçta en sevdiklerini, zaman zaman çocuklarını kurban olarak adayan(!) insan, zamanla bunu hayvan kesme şekline dönüştürmüştür.
Bu dönüşüm Kur’an-ı Mübin’de de herkesin bildiği Hz İbrahim(as) ve Hz İsmail(as) ‘nin yer aldığı simgesel bir anlatımla hayat bulur. Oğlunu kurban etmek üzere iken kendisinden bir hayvan kurban etmesinin veya mitolojik anlatımıyla gökten koç indirilmesinin(!) hikayesi bin yıllardır nesilden nesile taşınmış ve nihayetinde kurban dendiğinde de akla gelen ilk şey “hayvan kesme” olarak belirmiştir.
Özellikle kitabımızda kurban ile hacc ibadetinin birlikte anılması, Hacc döneminde Kabe’ye akın eden (ve artık sayısı milyonlarla ifade edilen) hacı adaylarının besin ihtiyacının karşılanması içindir. Yani İslami bir ritüel olmasının kökleri buradan gelmektedir.
Buradan hareketle de şunu belirtmek gerekiyor ki, Kur’an-ı Mübin’de “kurban kesme” diye bir ibadetyoktur diyenler olayı saptırmaktadır. Kitabımızda kurban kesmek vardır ve bu ayetlerle sabittir. Ama kurban ibadetini mutlak hayvan kesmek olarak anlatanlar da olayı amacının dışına çıkarmaktadır.
Peki hangisi doğru?
Şunu belirtmek gerekir ki, kurban ibadetinin temelinin ‘hayvan kesmekten’ ibaret olmasının sebebi; hayvanların en büyük ve en önemli servet olarak iş gördüğü toplum ve zaman dilimlerinde hayat bulmasıdır. Zira dinler tarihinde de, İslam tarihinde de toplumda en büyük servet hayvandır. Hatta tarih kitaplarında altın, gümüş gibi servet unsuru olarak addedilen metanın el değiştirmesinin bile hayvanlarla yapıldığını görebiliyoruz.
Yani hayvanlar ticari ve toplumsal yaşamda ekonominin en baskın unsuru olarak yer almıştır. Böylesi bir toplumsal ve iktisadi manzara içinde de insanların en büyük mal varlığı olan hayvanlarından bir kısmını keserek yoksullara dağıtması, zengin ile yoksul arasındaki mesafenin kapatılması ve özellikle her iki kesimin besince birbirine yaklaşması kurbanın gerçek manasını yansıtmaktaydı.
Kur’an-ı Mübin’deki infak(paylaşma) ile iman arasındaki ilişkiyi irdelediğinizde de anlam daha belirgin hale gelmektedir.
Tüm bu anlatımları alt alta topladıımızda diyebiliriz ki, kurbanın aslı infaktır.
Yoksul ile zengin arasındaki gelir farkını azaltmak ve mümkün mertebe ortadan kaldırmayıamaçlamaktadır. Her yıl ümmetin sünneti olarak kutlanan Kurban bayramlarının da ana gayesi, aradaki bu mesafeyi kapatmaktır.
Şimdi bu tespitlerden yola çıkarak akla gelen soruları sıralayalım;
Kurban bayramlarında yoksul ile zengin arasındaki mesafe kapatılabiliyor mu? Toplumdaki gelir dağılımındaki uçurumda boşluğa düşenler buna ne kadar fayda sağlıyor? En önemlisi yoksullarla zenginler, alttakiler ile üsttekiler yakınlaşabiliyor mu?
Bu noktada baktığımızda; kurbanın, yani Rabbe yakınlaşmanın yollarından biri ve bence en önemlisi olan infak etmenin neden zenginler üzerinde bir dini yükümlülük olduğunu daha bariz bir şekilde anlayabiliriz!
Zira ayetlere baktığınızda yakınlaşmakla emrolunan kesim zengin kesimdir.
Neden?
Bu fikrime katılmayacak okurlarım olsa bile ben zenginleşmenin mutlak surette birilerinin fakirleşmesi, sömürülmesi, emeğinin hiç edilmesi üzerine bina edildiğine inanan biriyim. Bu durum da, en muhteşem ayet olan insana zulm edildiği için Allah’tan uzaklaşmayı beraberinde getiriyor. Çünkü özellikle iniş sırasına baktığınızda ilk yirmi üç süre ısrarla eşitlenmeyi haykırıyor. Eşit paylaşım olmayınca da fıtri denge bozuluyor ve Allah’ın bu dünyada kurulmasını istediği cennetin önüne set çekiliyor!
Bu durumda zenginler, zenginleşmek suretiyle uzaklaştıkları Allah’a yeniden yakınlaşmak adına her yıl kurban bayramında bir yıllık servetlerini sorgulamak ve ortaya çıkan çarpıklığın giderilmesi için deçabalamak zorundadır.
Bunun da salt hayvan kanı akıtmakla olmayacağı sanırım aşikar.
Demek ki, kurban ibadetinde asıl amacın hayvan kesmek değil Allah’a yaklaşmak olduğunu söyleyebiliriz. Bugünkü baskın değer ise artık bir tarım ve hayvancılık toplumu olmaktan çıktığımız için hayvan değil, güncel ekonomik değerlerdir.
Bu işi sadece hayvan keserek kapatmak ise kendini kandırmaktır.
Böyle okuyamazsak, asıl gayesi Rabbe yakınlaşma olan kurban ibadetini ruhundan kopartıp sinirlerini almış oluruz ve her kurban bayramında kapanması gereken yoksul zengin arasındaki gelir uçurumu çok daha büyür!
Yoksa yalılarda köşklerde, rezidanslarda veya saray yavrusu evlerde konaklayıp yılda bir kez “bir hayvan alıp kesip kanını akıttım” demekle bu ibadet de yerine gelmez, asıl gayesi olan Rabbe yakin olmak da mümkün olmaz.
Öyleyse diyebiliriz ki, simgesel olarak kurbanın ana manası, Allah’a yaklaşmak için, yetime, miskine, yoksula, düşküne el uzatmak; kimsesize ‘kes’ olmaktır.
Çünkü Rabb’in rızası kulun rızasındadır.
Çünkü insan insana emanet edilmiştir.
Ayrıca yetimden kasıt, anasız babasız kimse değildir. Mesela yüz tane akrabası olduğu halde bankadan kredi almak zorunda kalan herkes yetimdir.
İşte bu ve benzeri durumların ortaya çıkmasına neden olan sebeplerle verilen mücadeleye “kurban ibadeti” diyoruz.
Ancak bu şekilde Rabbinizle kurbiyet kurar, ona yakınlaşırsınız…
Bir de bu konuyu dinsel terminoloji üzerinden değerlendirip sözlerimizi bağlayalım;
‘İnnâ a’ taynâkel-kevser fe-salli li-rabbike venhar inne sânı eke hüvel ebter’ arapça lafzıyla okuduğumuz Kevser süresi inanıyorum ki herkesin ezberindedir. Bizim dönemimizde okul sıralarında kafamıza vura vura öğretilirdi bu kısa süreler anlamları ile birlikte.
Burada Rabbimizin ‘kurban kes ve namaz kıl’ dediğine dair yaygın kanaate itirazım var.
Zira ayette geçen “salli” kalıbı, salat kelimesinin bir veznidir.
Bu kalıp, şu ayetteki kalıp ile hemen hemen aynı manaya gelir.
“Allah ve melekleri o resule salli ederler” (Ahzab,56)
Eğer buradaki salli kelimesini salt “namaz” diye çevirirsek, Allah ve melekleri peygambere namaz kılmış olur ki bu belirsizve hatalı bir yakıştırma olur.
Dolayısı ile buradaki salli kelimesini “destekleme” anlamıyla çevirmek zorundayız.
Yani, Allah ve melekleri peygamberi desteklerler.
Bu durumda da Kevser suresindeki salli kelimesi “desteklemek” anlamına gelir.
Ayette geçen “venhar” sözcüğü ise, nahr kökünden türemiş bir kelime olup, boğazına bıçak dayanmış devenin göğsünü ileri attırması manasında “bir işi göğüslemek” anlamına gelir.
Bu anlayıştan baktığımızda günümüzde bu ayetin sadece “bıçağı dayama” kısmını almış ve olayı salt “hayvan gırtlaklamak” olarak okumuş oluruz.
Ama bu süreyi kanımca tam çevirdiğimizde (ki en doğrusunu ancak Allah bilir);
‘Biz sana Kevser’i verdik; şu hâlde destek iste, (salat) yardımlaşma ve dayanışma içinde ol. Güçlüklere göğüs ger. Asıl kökü kuruyacak olanlar sana kin besleyenlerdir ‘anlamı çıkmalıdır.
Çünkü süre Mekki’dir yani Mekke’de inmiştir. Bırakın namaz kılmayı, hatta yetinmeyip kurban kesmeyi; Müslümanlardan dört kişinin bir araya gelmeye bile mecalinin olmadığı; yoğun bir baskı ve işkence ortamının olduğu, Hz. Peygamber (sav)’in aşağılanıp dışlandığı ve kendisi hakkında ‘Muhammed böyle giderse toplumda bir yere gelemeyecek, kökü kuruyacak.’ denildiği dönemlerde inen bir süre.
Bu söylemlere karşılık da inen ayette deniyor ki; ‘‘fe-salli li-rabbike venhar’…
Yani; “Sen, Allah’tan destek iste! Etrafında toplananlarla birlikte yardımlaşma, dayanışma ve kenetlenme içerisine gir ve seni yok etmek isteyenleri, “tıpkı devenin kesilirken göğsünü ileriye doğru itmesi gibi göğüsle, güçlüklere göğüs ger ve diren” şeklinde de okumak gerektiğini düşünüyorum.
Peki…
“Zengin değilim, kurban kesmeli miyim?”
Kurban kavramını “Rabbimize yakin olma” olarak okuduğumuzda, bu sorunun cevabı da berrak bir şekilde çıkıyor ortaya;
“Yardımseverlik imkan sahibi iken yoksula düşküne el uzatmak değildir; zira o konumda iken bu bir lütuf değil görevdir! Asıl yardımseverlik “onlar kadar muhtaç iken” sofrandaki ekmek kırıntısını dahi muhtaç olanla paylaşabilmektir!”
Muhammed Rıdvan Sadıkoğlu
Suat ALTINBAŞAK
Hayızlı iken oruç tutulamayacağının Kur’an’daki Delilleri (1)
Ahmet SAĞLAM
ŞÜPHE VE KORKU
Seyfettin BUDAK
Neden iyi olan kaybeder!
Mehmet Nuri BİNGÖL
KIRMIZI İPEK ya da YEMİN
Hamdi TEMEL
Kirlenen Hava, Solan Hayat
Eyüphan KAYA
Ak Parti 23 yılda kendini ispat etti!
Adnan ÖZ
Samsunspor seriye bağladı!
Halil MERT
İngiliz+Abd Oyunları Bozulmalı…
Emine İPEK
Suskunluk: Kalbin Zarif Direnişi
Recep YAZGAN
Amentü’nün Diyalektiği
Vehbi KARA
Siyaset ve İnsanın Asli Vazifesi
Servet ZEYREK
Denge
Erol AYDIN
Kırık Kalpler Müzesi
Aydın BENLİ
Edebiyata Değer Katanlar Avukat Fatma Saçak Akbulut
Ahmet AYDIN
Bilir misin?
Hasan KARADEMİR
Bir Asırlık Çelişki
Gülay ÇETKİN
Bu okulda yaşananlarda siyaset mi var yoksa milli eğitimin duyarsızlığı mı?
Burhan BOZGEYİK
Bir İstanbul Serencamı Daha (1)
Nihat Güç
Gittikçe Bunalıma Batıyoruz
Mehmet BOZKURT
Kirli Ellere Artık Dur Demeliyiz!
Bedriye Arık ÇAMBEL
Dengenin Formülü
Mahir ADIBEŞ
Gaflet mi dalalet mi!
Özlem Gürbüz
Eğitimle Değişen Dünyamız
Songül KARAMAN
Her Güne Bir İyilik Sığdırabilmek
Ahmet Eren KURT
Pensilvanya’da Taht Kavgası
Doç. Dr. Özlem Özçakır Sümen
Nasıl Bir Eğitim Ortamı?
Recep Ali AKSOYLU
Lipton’un Çekilmesiyle Kuru Çay Üretiminde Yabancı Kalmadı!
Abdulkadir MENEK
Sumud Kahramanları
Ahmet DÜZGÜN
Putlarımız ve Perestlerimiz
Cevahir AYDIN
Yanlış Anladınız
Mesut CİHAT
Allah'ın Zatı ve Subuti Sıfatları
Durmuş TUNACIK
Hilafet Işığı
Aysun Rabia GÜLER
Ebabiller Akdeniz'de
Uğur UTKAN
Mustafa Kemal Atatürk’ün Şeriatla İlgili Düşünceleri
Fatih ORUÇ
Orta Vadeli Program (2026-2028)
Bülent ERTEKİN
Güzel ülkem, güzel vatanım
Zuhal GÜNDÜZ
Gündemiz: Küresel Sumud Filosu
Batuhan ŞUORUÇ
Şıracılar
Hüseyin KURT
Samsun’un Ses Karnesi
Mesut BALYEMEZ
SOSYAL MEDYA KEVAŞELERİ
Bilal Dursun YILMAZ
Her Şey Dâhil Vicdan
Oktay ZERRİN
Sokak Cümbüşcüsü Hasan Yarar'ın Ardından
Ziya GÜNDÜZ
Atasoy Müftüoğlu Ve Hiçliğin Kıyısında
Ravza ZEYBEK
Bulanlar Arayanlardır
Gündoğdu YILDIRIM
Komşuda pişer!
Aydan KURT
Farkında mısınız?
Asiye Tanrıöver TÜRKAN
Mahremiyet, insanın özgür iradesiyle var oluşu!
Mustafa ÖZEL
1. Sezon 3. Bölüm Yükleniyor
Zehra KINALI
Stratejik Ortaklık mı, Siyasi Çıkmaz mı!
Murat GÜLŞAN
Türk Milliyetçisinin Vicdan Muhasebesi
İsa ÇOLAKER
Aşık Veysel Şiirinin Renkleri
Fatma Nur ÖZCAN
Didar-I İkbal
Özhan KIZILTAN
Duvarların Ardında Filizlenen Hayat
Memiş OKUYUCU
Zübeyir Yetik’in Ardından…
Hasan TÜLÜCEOĞLU
Göbeklitepe'de HZ. İbrahim Silüeti
Denizay BÜYÜKDAĞ
Gazze’den Öğrendiğim İslam
Cahit KURBANOĞLU
Nefis nedir ve ne istiyor?
Ahsen Meryem SÜVEYDA
Onlar Kendilerini Biliyorlar
Fahri Urhan
Uyanık Olalım
Muhammed Rıdvan SADIKOĞLU
Vicdanın Yükselişi
Nesibe TÜKEL
Anne Hakkı
Denizay KONUK
Gözler Kör, Kulaklar Sağır Olunca; Başlar Öne Eğilirmiş
Mücahit GÜLER
Modern İnsanının Anlam Sorunu 1
Adem ÇEVİK
Türkiye Aile Meclisi'nden Ahlak ve Aile Koruma Çağrısı
Ergün DUR
ÖĞRETMEN
Hüseyin KAÇIN
Dindar neslin tanrı'sı yoksa dijital neslin tanrıları var!
Özlem AKYÜZ
Nereden geldiğini unutma!
Yusuf AKTAŞ
Köftenin kokusu kimleri cezbetti!
Emine AYDEMİR
Ateşle oynayan evliya Ateşbaz veli hazretleri
Tarık Sezai KARATEPE
Sen Yoksun Diye! Müjdecim!
Abdullah BİR
Fitne, Kaos, Suriye ve Suriyeliler’e Daire İki Kelam...
KÜLLİYEN YAZAR
Şşşşt Başkanım Sana Söylüyorum!
Süleyman GÜLEK
Küçük Lee İle Çekirgesi
Adnan ALBAYRAK ŞİMŞEK
MUHAFAZARLIK
Serkan GÜL
Çocukları +18 İçerikten Koruyun
Başyazı
Samsun’un sağlığıyla oynamayın!
Fehmi DEMİRBAĞ
ÇÖKÜŞ
Hacer Hülya KARADAĞ
Ayasofya'dan Sonra Mescid-İ Aksa'ya…
Tevfik DEMİR
28 Şubat Darbesine Dair Postmodern Notlar
Veysel BOZKURT
İnsan Beyni ve Kontrolü Bir Değerlendirme
Zinnur ŞİMŞEK
Bir Doğumun Ardından
Osman Çakmak
Eğitimin kıblesini batıldan batıdan çevirmek mecburiyeti!
KERİM YILMAZ
İlkadım'a damga vuracak başkan!
Adnan KARAKUŞ
Faruk Koca ve Batı Değerleri
Süleyman KOCABAŞ
Siyonist İsrail’in Koloniyal Jandarma –Polis Devleti Olarak Doğuşu
Şener Danyıldız
Trafikte Empati ve Sempati
Elif Ekşi ZORER
Güzellik
Orhan SARIKAYA
Direk Tehdit!
Saadettin BAYÇELEBİ
Sessiz Gemi
Yaşar BAŞ
Ormanlar Yanıyor Birileri Saçlarını Tarıyor!
Mahmut KURU
Aşk, Yine Aşk… Yine Aşk!
Ayhan GONCA
Fetö'den kurtulmanın tek yolu...
Hanife OKUTAN
Narsist Sapkının Kurbanı Olmayın
Hülya Bulut
Samsunlu Olmak Mı Samsun’da Yaşamak Mı?
Bukrenur YILMAZ
Keşkenin Halet-i Ruhiyesi
M. Burhan HEDBİ
Emekçinin elini öpen peygamber!
Prof. Dr. Adnan DEMİRCAN
Nasıl Ayağa Kalkarız!
Pınar HOLT
Kendini yeniden keşfet!
Ayhan ENGİN
Hazinemiz Ahlakımızdır…
Ahmet Kubilay
Ayvaz İnsan
Cuma YILDIZ
Cambridge’e Giden Aşk
Ahmet ÖZTÜRK
Hadi Türkiye, Dolar Düşüyor
Dursun Ali Tökel
Cinnet Buğdayları
Savaş UYAR
Varlığından Haberdar Olmadığımız Hastalığımız: Safsata
Ümit Zeynep KAYABAŞ
Güven Zor Bir Duygudur…
Nur DİNÇKAN
Udhiyyeden Kurbiyyete
Suat ZOR
ABD, Adana Mutabakatı Ve Suriye İle Nihai Çözüm
Sonradan Gurme
Beyaz Ev’de Yemesek De Olurdu
Ahmet Fatih AKKAŞ
Ferman!
AKASYAMSPOR
Yıldırımcı mıyız, Uyanıkçı mıyız!
Züleyha TUNA
Mevsimler Ve Sen
Ali KAYIKÇI
“Güldürmeyin” Bizi, “Sayın Hâkimler!..”/9
Gülay ALPAGUT
Cennet berat belgesiyle değil amelle kazanılır!
Hamza ÇAKAR
Çocuk Savaşçılar
Alperen CARUS
İttifaklar ve HDP çıkmazı!
Selma MEDENİ
Ne Hacet Seni Anlatmaya
Ankara KULİSİ
Çiğdem Karaaslan Çevre Ve Şehircilik Bakanı Mı Olacak!
MÜNEKKİT
Seçim Sonuçlarını Nasıl Okumalıyız!
Sıddıka Zeynep BOZKUŞ
Zahideler /Teyzeler
Kevser KARSLIOĞLU
Yeme Problemi Olan Çocuklar İçin Çözüm Önerileri
Selçuk KAYA
Yazık oldu!
Ali Haydar YILMAZ
Eğitimde fırsat eşitliği gelecek bahara mı!
Bedia YILMAZ
Ben de varım!
Levent BİLGİ
Fehmi Koru, Said Nursi Ve Susmak
İhsan ZORLU
Paralel Devletin Eli Postmodern Anarşizm!
Esat BEŞER
Gerger Gençliğinin Bayrak Sevdası
Nurettin VEREN
Japonya’daki G20 Zirvesinde, FETÖ’nün Üniversiteleri Konuşuldu mu!
Mehmet FIRAT
İlim Ve İrfanla Geçen Bir Ömür: Şeyh Esad El Çokreşi
Ahmet BEREKET
ABD temsilciler meclisinin kararına bir Bozkurt nidası ile gecikmeden cevap verelim!
Ali Can AKKAYA
İnanır, Sabreder Ve Gereğini Yaparsanız…
Hüseyin YILMAZ
Diyanet’in Atatürk’le imtihanı!
Oktay GÜLER
Merhaba!
Halil KÖPRÜCÜOĞLU
İslamiyet ile Tıb arasında problem var mıdır!
Atilla YARGICI
Kur’an’da Korona Var Mı?
Rukiye AYDIN
2022'de Kendime Bazı Tavsiyeler!
Osman KÖSE
Ahıska Türkleri Sürgün, Özlem Ve Gözyaşı
Ruhugül ZİYADAN
Hayrı harabat edilen Bafra!
Ali KORKMAZ
Eksik Organ Sendromu
Yücel EMRAH
Ben Muhammed...
İbrahim Yusuf ŞAHİN
Parçadan Bütüne, Kolaydan Zora Karşılaştırmalı Bir Dil Öğretim Yöntemi
Ebru AÇIKGÖZ
Taşların Gizemli Dünyasından Hayatınıza Renk Katan Mozaik Sanatı
EnesTANIŞ
Taşın Dediği
Muhyiddin SÜLEYMANOĞLU
14 Şubat Sevgililer Günü Üzerine Kalbî Bir Muhasebe
Mesut KÖSEOĞLU
Daha Ne Denir!
ACZ ZARİFOĞLU
Kırlarda Çiçekler Artık Bensiz Açacak…!!!
Muhammet ÜSTÜNER
Yeni Türkiye Düzeni
Meryem YİĞİT
Gitmek İsteyenler
İsmail OKUTAN
Gerçek Dostluğa Dair
Tolga TURAN
Maskın Ustası Özgür Maskeler
Bozkır KURDU
LÜTFEN BENİ CİDDİYYE ALMAYIN
Gülşen KILINÇER
Yeşilin Ormanına, Yatayına, Dikeyine, Her Türlüsüne Karşı Bunlar!
İlknur ESKİOĞLU
Neydik ne olduk allah'ım!
Adem MUTLU
Engelleri Aşıp Hedefe Ulaşmak!
Zelal ALPASLAN
İnsan Terazisi
Ömer KARAMAN
Sevgili Öğrencim…!
Ümit AYDIN
Partilerin Kaderi Mahalle Başkanındadır!
Ahmet Doğan İLBEY
Kemalist Gençliğin Çanakkale Şehitliğinde “Kadeş” Rezaleti!
Önder GÜZELARSLAN
İsraf Bir İnsanlık Suçudur!
Mehmet ÖZÇELİK
Altılı masa aday belirleye dursun atı alan üsküdar'ı geçti!
Gülhanım CAN
Eti Senin Kemiği Benim
Levent ERTEKİN
Fakir Halkın Bağışladığı 350 Uçak
Okan KARAKUŞ
Osmanlı Devletinde Ramazan Gelenekleri
Gülay YILMAZ
Sus çarpılırsın!
Bahar ARSLAN
Hakikati Algımıza Taşıyan Beden
Feyza Nur DİLEKCAN
SAÇMALAMA (!), SAÇMALIYORSUN (!), SAÇMA (!)
MEHMET ERBİL
Keşke bir mayıs bayram olsa!
Kürşat Şahin YILDIRIMER
Hücum Terapisi :Hayatın Anlamı ve Her İnsanın Kendine Sorduğu Soru
Sema KOCA
Rahmetini Umarak
Celal TÜRK
EKONOMİK KeRİZ
İbrahim Erdem KARABULUT
Her gün durmadan küfrediyorum!
Betül Özer BÖLÜK
Kelimelerin Şaşırtıcı Etkisi
İlknur GENÇOĞLU YILDIRIM
7'den 70'e Herkese İzciliği Sevdiren Işıltan Uşaklıgil Öğretmen
Muhammed Veysel AKKAYA
Allah’ın Seçkin Kulu Olmanın İşareti Kur’ân-I Kerîm’e Gönülden Kulak Vermektir
Edanur İSMAİL
Dünyada Neyi Değiştirmek İstersin
Nazile ŞANAL
Yol Ve Yer Arayanlara Ya Fettah
Prof. Dr. İnanç Özgen
Arazi Parçalılığı
Zehranur Yılmaz KAHYAOĞULLARI
Ulu çınarım, babam...
SAVAŞ YILMAZ
Her Nasip Vaktini Bekler, Vakit İse Yaradanı
MEHMET YILDIZ
Beterin beteri var…..!
Seyfullah YİĞİT
Buhara Bizi Çağırıyor… (-1-)