Söylem değil eylem!

Muhammed Rıdvan SADIKOĞLU

10-08-2019 12:35

 

Kurban Bayramı’nın arifesinde (9 zilhicce) sabah namazından başlayarak bayramın 4. günü ikindi namazına kadar (13 zilhicce) farz namazlardan sonra toplam yirmi üç defa “Allâhü ekber Allâhü ekber lâ ilâhe illallâhü vallâhü ekber Allâhü ekber ve lillâhi’l-hamd’ cümlesini söylemeye ‘teşrik tekbiri’ deniyor.

Yani  “Allah her şeyden yücedir, Allah her şeyden yücedir. Allah’tan başka ilâh yoktur. O Allah her şeyden yücedir, Allah her şeyden yücedir. Hamd Allah’a mahsustur.” diyoruz.

 ‘Teşrik’ Arap dilinde ‘doğuya doğru gitmek, parlamak, eti güneşe sermek, etleri doğrayıp kurutmak’ anlamlarına geliyor.

Vaktiyle bayramın birinci günü Mina’da kesilen kurbanların etleri, bayramın günlerinde güneşte kurumaya bırakılırmış. Bu sebeple bu üç güne et kurutma günleri anlamında ‘eyyam-ı teşrik – teşrik günleri’ deniliyor.

‘Tekbir’ ise “Allah’ı yüceltmek” anlamına geliyor. Mezheplerin ortaya çıkardığı bu söylem yapılmalı mı yapılmamalı mı bunun tartışmasına girmeyeceğim zira bu ümmetin ittifak ettiği bir konu. Bu yüzden de geleneksel hale gelmiş bir uygulamayı eleştirmek yersiz. Gelenek dinin önüne geçmiyorsa da yaşanmasında bir mahsur yok!

Benim merakım işin ruhsal boyutunda.

Yani dile gelenlerin, getirilsin diyen kelimelerin hayatımızdaki yansımasında.

Tekbir , “Allah’ı yüceltmek” dedik.

Peki, biz Allah’ı kuru bir söylemle nasıl yücelteceğiz?

Allah bizim söylemimizle yücelir mi?

O zaten “Yüce” değil mi ?

Evet, bu üç sorunun cevabını merak ediyorum.

Malum, “merak,ilmin hocası” diyor alimler.

Ben de bu soruların peşine düştüm “arefe” gününden beri.

Şimdi soruyorum!

Allah’ın emaneti olan ve “ahsen-i takvim” suretinde yarattım diyerek tüm yaratılmışı emrine verdim dediği insan yerlerde sürünüyor iken, bugün İslam Dünyası içinde 63 İslam Ülkesi’nin tamamında kan akıyor, barut kokusu yükseliyor ve ağıtlar arş-ı ala’ya yükseliyorken, din adına zulümler yapılıyor, insanlar öldürülüyor, kadınların ırzına geçiliyor ama buna rağmen kimseden çıt çıkmıyorken,

“Allah-u Ekber” lafzıyla insanlar din adına kurşuna diziliyor, başları gövdelerinden ayrılıyorken, kadınları kızları pazarlarda “köle” diye satılıyorken, biz sabahtan akşama kadar kuru bir söylemle “Allah büyük” desek ne olur demesek ne olur?

Gerçekten art bir niyetim yok ve inanın sadece merak ediyorum!

Kendisini ısrarla “din-ül qayyume” yani yaşamın atar damarlarında akıp giden, gitmesi gereken bir din olarak tanımlayan, adını Kur’an-ı Kerim’den alan ve asıl kelime anlamı “barış” olan bu dinde bu “kuru, ruhsuz söylem” bize ne kazandıracak?

Bu ülkede bir yılda 87 milyon kez ezan okunmuyor mu camilerden?

Evet !

Bu ezanlar bize ne katıyor? Sağırlaşmış kulaklarımıza, körelmiş vicdanlarımıza, yok olmuş basiretlerimize nasıl bir etki ediyor?

Değil yirmi üç kez, sonsuz kez “Allah büyük” demekle tüm bu necasetimiz, pisliğimiz, kader olarak addettiğimiz beyinsizliğimiz, din adına işlenen zulümler, Allah adına kıyılan canlar geri gelecek, ümmetin vicdanı dirilecek, kalplerimizdeki kir ve pas silinecek ve bu ahvalimiz düzelecekse eğer, haydi hep beraber tüm zerrelerimizle ve sonsuz kez ;

“Allâhü ekber Allâhü ekber lâ ilâhe illallâhü vallâhü ekber Allâhü ekber ve lillâhi’l-hamd’!

Hadi ordan, dil uzatmadığınız bir bu konu kaldı diyenlere soruyorum?

Var mı bize, yaşantımıza, vicdansızlığımıza, insansızlığımıza, ferasetsizliğimize, basiretsizliğimize, dünyaya olan meylimize, acınası halimize bir faydası?

Peki neden yok?

Çünkü İslâm “söylem değil, eylem” diyor.

Eylem ile söylemin birbirini yalanlamayacak diyor.

“Elin işte gözün oynaşta” olmayacak diyor.

Zira, iman etmek, “İnsani değerleri koruyarak ve yücelterek yaşamak”isteğini kabul etmek ve buna göre yaşamaktır! İman etmek demek ibadet etmeye söz vermek demek değil “İyi insan olmaya söz vermek!” demektir! İman etmek kuru kuruya ibadet etmek demek değil “iyi insan olmaya gayret etmek” demektir.  İman etmek “vicdan” sahibi olmaya, “şefkat, merhamet, nezaket, adalet ve empati” ile donanmaya söz vermek demektir!

Bütün ilahi kitaplar, peygamberler ve âlimler inanmanın bir görev bir mesuliyet üstlenmek olduğunu ısrarla belirtmiş ve bu görev de “İyilikleri korumak ve yaygınlaştırmak, kötülüklere de engel olmak “olarak tanımlanmıştır!

Dolayısıyla iman etmek her şeyden önce bu görevi kabul etmektir!

Bugün maalesef bu görevi anlamayan, anlamak istemeyen veya anlatılmadığı için bilmeyen, dini yanlış anlayan Müslümanlar bir yandan iman ve ibadet ettiklerini sanarken, diğer yandan da inkâr ve küfür içinde yaşayıp gitmekte, bu iddiayla da cennet hayalleri içinde ötelere göçmektedir.

Üstelik ezberlerine karşı çıkan birini gördükleri zaman da anında zerre kadar tereddüt etmeden muhatabını anında “tekfir” ederek.

Ne olur, hayatın “pause” düğmesine bir anlık basın, başınızı ellerinizin arasına alın ve düşünün!

Eğer yeryüzünde Allah’ın en muhteşem ayeti olan 1,5 milyar insan aç sabahlıyorsa…

Afrika’da açlığın bitirilmesi için 40 milyar dolar gerekirken, dünyanın en zengin adamı 76 milyar dolar “kenz (biriktirme)” etmişse…

50 Arap zengini 250 milyar dolar “kenz” etmişken, Tunus diktatörü tonlarca altınla kaçmışken, Mısır diktatörü 66 milyar dolar yığmışken, 1.5 milyar insan mezar evlerinde yaşıyorsa…

Suudi Arabistan’da her yıl Kâbe Örtüsüne asılan iki yüz kilo saf altına ve kesilen milyonlarca ton kurban etine rağmen 3-4 saat ötesindeki Sudan’da insanlar açlıktan ölüyorsa,

Türkiye’de geçen yıl 36 olan dolar milyarderi bu yıl 52 olmuşsa,

Ortadoğu’da en zengin dolar milyarderinin Türkiye’de olduğu ortaya çıkmışken 5,5 milyon insan asgari ücretle çalışıyorsa, 41 milyon kişi kredi kartı kölesi haline gelmişse ve 13 milyon yoksul varsa…

Bilgi, iktidar ve servet, bir avuç “kavmin zenginlikten şımarmış ileri gelenlerinin” elinde bir tahakküm ve hegemonya aracı halinde dolanıp duruyorsa…

Para, altın ve gümüş tanrısı (mamon) yeryüzü egemenliğini ilan etmişse…

İlahı para, putu mülkiyet olan kapitalizm dünya dini haline gelmişse…

Para büyücüleri (bankalar) efendi, halk köle sürüsü haline gelmişse…

Sorarım size sonsuz kez “Allah büyük” demenin kime ne faydası var?

Söylemeyelim mi?

Tabi ki söyleyelim.

Ama altını doldurarak.

Sinirlerini almadan, içini boşaltmadan, ruhunu katletmeden.

Zira yukarda da arz ettim.

İslam, söylem değil eylem dinidir. İman söylem ile eylemin bileşkesinden ortaya çıkar.Söylem ile eylem birleştiği zaman hem iman edenin hayatına hem de etrafındakilerin karanlığına ışık saçar.

Yani, iyi bir Müslüman olmak için, “Allah büyük” söylemlerinin altını doldurarak her şeyden önce iyi bir insan olmak lazımdır.

Peki, bu nasıl olacak?

Tarifi çok açık…

İyilik, güzellik, doğruluk yolunda (sırat-ı müstakim) yürümekle,

Sevgi ve merhametle (rahmet) dopdolu olmakla,

Sözün namusu ile yaşamakla (sıdk),

Hakka hukuka tecavüz (zulüm) etmemekle,

Kalbi adalet ile çarpmakla,

Saf bir yürek temizliğine sahip olmakla (ihlas),

Güzel ahlak sahibi olmakla (hüsn),

Her türden kötülükle aktif mücadeleyle (cihad),

İnsanların elinden ve dilinden emin olduğu bir kişilik sahibi olmakla mümkündür.

Çünkü din ve ibadetin özünü bunlar oluşturur.

Allah’a, meleklere, kitaplara, peygamberlere ve ahiret gününe inanmak, namaz kılmak, oruç tutmak, hacca gitmek vs. bunları sağlar, bunlara vesile olur, bunları doğurur. Doğurmuyorsa inandığınız din tapınak dini, ibadetiniz ise sadece bir tüccarın ibadetidir.

Hatırlayın Uhud’u…

Ne demişti Alemlere rahmet olan?

“Okçular yerinizden ayrılmayın!”

Hadi alın ve bu nebevi haykırışı zamanımızın kalbine üfleyin!

Neden ayrılmayın?

Çünkü, siz ayrılırsanız Hamza’lar şehit düşecek meydanlarda.

Hint’lerin öfkesi ve kini dünyayı esir alacak.

Ebu Süfyan’ların develerinin sırtındaki “yük” dünyanın “şerefi” olacak.

Ebubekir’lerin sıdkı tarihe karışacak.

Ömer’lerin adaleti yetimin, kimsesizin, mazlumun, sahipsizin, ezilmişin, yolda kalmışın gözlerine değil; muktedirlerin iki dudağına hapsolacak!

Fitne hakim olacak ve Osman’ların kanı mushafa bulaşacak.

Ali’leri meydanlarda yıkamayanlar hırsın zehirli oklarıyla meydanlara çıkacak.

Ebuzerr’ler Rebeze’lerde yalnızlığın yetimliğine mahkum edilecek.

Alemlere rahmet olanın tevazusunun karşısına Muaviye’lerin görkemli sarayları inşa edilecek!

Hasan’lara ihanetin zehri içirilecek.

Hüseyin’lere Kerbela’larda tuzaklar kurulacak.

Ebu Leheb’ler asırlar dolaşacak.

AYRILMAYIN!

Muhammed Rıdvan Sadıkoğlu

DİĞER YAZILARI Laiklik 01-01-1970 03:00 Farkındayım, farkındasınız, farkındalar! 01-01-1970 03:00 Ezan Okunan Her Yer Vatandır 01-01-1970 03:00 Kokusuz ve Dikensiz Güller 01-01-1970 03:00 Teknolojik Esaretimiz 01-01-1970 03:00 Kalbimiz Başka Söylüyor Aklimiz Başka 01-01-1970 03:00 Dava Kendini Doğurma Davası 01-01-1970 03:00 Tutunduğumuz Dal Kurumuş Değil 01-01-1970 03:00 Peki ya ahlâki deprem? 01-01-1970 03:00 Haz ve Hız Çağı 01-01-1970 03:00 DİN(İ)DAR 01-01-1970 03:00 Çağın Mottosu 01-01-1970 03:00 Kalemler Emanettir 01-01-1970 03:00 Hayattan Sonrasının Adını Koymak 01-01-1970 03:00 Toplum Mühendisliği 01-01-1970 03:00 Kendini Tutabilmek 01-01-1970 03:00 Kalp İşçiliği 01-01-1970 03:00 Madımak sizin neyiniz olur? 01-01-1970 03:00 Sevdiğine benzeyeceksin! 01-01-1970 03:00 Ölsek yüzümüz yok! 01-01-1970 03:00 Gelin Bayram Olalım 01-01-1970 03:00 Oruç Bizi Tutsun 01-01-1970 03:00 Kendimize Tutunmak 01-01-1970 03:00 İçimizden Hesap Sormak 01-01-1970 03:00 Allah Sanal Alemin de Rabbidir! 01-01-1970 03:00 Aidiyet 01-01-1970 03:00 Anlamin Kiyameti 01-01-1970 03:00 Bizi Gözümüzden Vurdular 01-01-1970 03:00 Sen Rabbin Nefesisin 01-01-1970 03:00 Eğitim ve öğretimi sayısal verilerle okumak yaptığımız en büyük yanlışlardan biri! 01-01-1970 03:00 Laiklik 01-01-1970 03:00 Tarla nemli olmadan tohum yeşermez! 01-01-1970 03:00 Düz Mantık 01-01-1970 03:00 Ortak Akıl Zorunluluğu Yer Bedir kuyuları. Bundan 1500 küsur yıl öncesi 01-01-1970 03:00 Kavurma Şenliği 01-01-1970 03:00 Kripto İlişkiler 01-01-1970 03:00 Varlık İmtihanını Kaybettik! 01-01-1970 03:00 Hepimiz “İnsanız” Oysa 01-01-1970 03:00 Çirkinden Söz Ederek Güzelleşemezsiniz 01-01-1970 03:00 Hüznümüzün Başkenti 01-01-1970 03:00 Gösteri Çağı 01-01-1970 03:00 Orucu “Ne” Oruç Kılar? 01-01-1970 03:00 Sabahın Sahibi Var! 01-01-1970 03:00 Bugüne Kadar “Ne” Yazabildiniz! 01-01-1970 03:00 Kendinize Uğramadan Gitmeyin Bu Dünyadan 01-01-1970 03:00 Bizim Hikâyemiz 01-01-1970 03:00 Derdinden Kaçanın Dermanı Olur mu? 01-01-1970 03:00 Kişisel Vitrinlerimiz 01-01-1970 03:00 Sağıra Sözünü Köre Yüzünü Süsleme Yorulursun! 01-01-1970 03:00 Evet, Bu Kadar Basit! 01-01-1970 03:00 Değerler Matematiği 01-01-1970 03:00 Teknolojik Esaretimiz 01-01-1970 03:00 Açlığı Doyurmak 01-01-1970 03:00 Kendine Borçlu Kalmak 01-01-1970 03:00 ‘Faili Meçhul’ Kötülükler 01-01-1970 03:00 Sağlık Emekçilerimize Minnetle 01-01-1970 03:00 Korona külfet mi nimet mi! 01-01-1970 03:00 İkinci Nuh Tufanı 01-01-1970 03:00 Süreci Doğru Okumak 01-01-1970 03:00 Anlayabilseydiniz Ağlardınız! 01-01-1970 03:00 Ne Olacak Bu Memleketin Hali? 01-01-1970 03:00 Yürek Ülkemizi “İnşa” Zamanı 01-01-1970 03:00 Erciş; Umudumun Yeniden Yeşerdiği Coğrafya 01-01-1970 03:00 Kurtalan’a selam olsun! 01-01-1970 03:00 Toplum kaybedenlerle dolu ama.... 01-01-1970 03:00 Denklem Çok Basit Ama… 01-01-1970 03:00 “Ümmi” Peygamber’in Ümmeti 01-01-1970 03:00 Eğitimde “Ortak Akıl” Zorunluluğu 01-01-1970 03:00 Eğitime olan inanç “azalıyor” 01-01-1970 03:00 Asıl deprem okullarımızda! 01-01-1970 03:00 Sünger 01-01-1970 03:00 Merhamet acımak değil, “acıtmamaktır! 01-01-1970 03:00 Hz. İnsan 01-01-1970 03:00 Nostalji Kırılması 01-01-1970 03:00 Ah şu sevgisizliğimiz 01-01-1970 03:00 Liyakat mi sadakat mi? 01-01-1970 03:00 Kavurma Şenliği 01-01-1970 03:00 Nefs’in değil nefesin! 01-01-1970 03:00 Doğru okuyamadık! 01-01-1970 03:00 Yürek Ülkesi 01-01-1970 03:00 Öteki 01-01-1970 03:00 Ömrümün Besmelesi 01-01-1970 03:00 Hirasına Hapsedilen Muhammedi Sevda 01-01-1970 03:00 Takdirlik karneler mi karakterler mi? 01-01-1970 03:00 Külfetsiz Nimet Olmaz 01-01-1970 03:00 Elenen öğrenci değil sistemin kendisidir! 01-01-1970 03:00 Her imkân imtihandır! 01-01-1970 03:00 “Her şey çok güzel olacak” mı? 01-01-1970 03:00 Ruhun Secde Makamı 01-01-1970 03:00 Çağın Şifreleri 01-01-1970 03:00 “Adem”Likten “Adam”Lığa… 01-01-1970 03:00 İnsan insana emanettir! 01-01-1970 03:00 Yeryüzünün hakkını vermeden gökyüzüne el açmak! 01-01-1970 03:00 Kalbimizin terazisi bozuldu! 01-01-1970 03:00 Abdestsiz gönüllerimizle ancak bu kadar! 01-01-1970 03:00 “O” Bile “Bilmiyorum” Demişti 01-01-1970 03:00 Güven adası olabilmek! 01-01-1970 03:00 Hakikat Kimin Zimmetinde… 01-01-1970 03:00 İnsan nasıl yaşamalı? 01-01-1970 03:00 “Öz” Ünüz Ne Kadar “Gür”Se, O Kadar “Özgür” Sünüz 01-01-1970 03:00 Köksüz ağaç meyve vermez! 01-01-1970 03:00 Gençlerin "Sessiz" Çığlığı 01-01-1970 03:00 "Eğitim" mi "öğütüm" mü? 01-01-1970 03:00