Hirasına Hapsedilen Muhammedi Sevda

Muhammed Rıdvan SADIKOĞLU

22-06-2019 09:05

Uzar geceler bir kum tanesi olup çölün derdine gebe kalanlara.  Yaşanmışlıklar kesse de soluğunu, adanmışlıkların tesellisi yol olur zifiri karanlığına. Ama aldanmışlıklar yakar canını en çok, ihanetin zehirli oklarını hissederken narin teninde. Yüzler semirir, mideler yağ bağlar; gayrı kandan başka helal kalmamışken cesetlerde!

Kadifeden sessizliklerle büyürken kumdan kaleler; İbrahim olur yüreğin, yalnızlığın kör ve dipsiz kuyusunda yetimliğin hüznünü yudumlarken nefesin. Hakikatler karanlığa peşkeş çekilirken Nuh olup karaya gemiler yapar hayallerin, Rabbe tam teslimiyeti yeniden anımsarcasına.

Soluk almaya başlayan gece gibi dirilirken yüreğindeki Kabil, akıtır Habil’in sıcakkanını, dökerken yüreğinin Havva’sı ana yüreğinin dilsiz feryadıyla gözyaşlarını.

Kalbinin İsa’sına hamile kalmadan Meryem’in iffetinden söz edenleri Hira’sına hapsederken Muhammedi sevda, bir Sıddık arar gecenin Sevr’inde, başını yaslayıp derin ve tatlı bir uykuya teslim olacağı.

Nebevi bir ikazla rahatı yoktur ya bu dünyanın hani, bu kez Yezid’ler çevirir yüreğinin Kerbelası’nı, titrekirken arşı Hüseyin’lerin kesik ve kimsesiz başları. Cude’nin elinden sunulan zehri yudumlar o an Hasan’lar, ağlamaktan kan çanağına dönmüş gözlerle dedesinin uhrevi kokusunu ciğerine çekerken Zeynep’ler.

Yakubi bir hasret Yusufi bedende ararken canını, Eyyüp gibi lime lime eder bu kez her bir zerreni çamurdan yaratılmışlar. Meryem’in sükûtuna bürünür o an ebkem kesilen gönül, lâl olan bir dille dolar gözyaşları yüreğinin dehlizlerine. Acziyetin itirafında bir tufan kopar ki heyhat, sanırsın Lut’un kavmi helaktadır, nasuhi bir nedamete esir olur bu kez bakışlar, Âdem’in tövbesinde. 

Kimbilir, belki de bu yüzden yazmalıydı kalemim…

Kanamalıydı kelimeler her bir çığlığın sessizliği avaz avaz yırtarken semayı. Umuda kurmalıydım tüm saatlerimi, kırdığım aynalardan insanlar çıksa da karşıma… “İnsan”a doğru akan ırmağın kalbinde olmalıydı tüm haykırışlarım… Bir avuç toprak için gökyüzünü öldürenlerin şaşkınlığında tutulmalıydı aklım. Ölümü kavramadan yaşama bir anlam sığdıramayanların; yeryüzünün hakkını vermeden gökyüzüne el açanların körlüğüne inat, haykırmalıydı tüm zerrelerim; anaların sessiz çığlıklarında çocukların “baba” haykırışlarında göğe yükselirken feryatlar.

Evet, yazmalıydı kalemim…

Malı var diye her söylediğini hakikat sanan aptalların, mülküne güvenip insanları yargılayan hainlerin, kendilerince değer biçip değersizleştirmeye çalışanların, sistematik yok etme planları kuranların, başkalarının aklına ve yüreğine parasıyla hâkim olmaya ve ayar vermeye çalışanların karşısına, yıkılmaz bir kale gibi dikilmeliydi kelimelerim.

Evet, yazmalıydı kalemim…

Yürekler şüphe çölü içinde sonsuz bir utançla örterken kararmış vicdanları ve arşa yükselen iniltilerle çocukların çığlıkları yırtarken geceyi; mazlumların feryatları dalgalanırken semada, suçsuzların kanıyla kirlenirken yeryüzünün masumiyeti dinmemeliydi alev alev yanan öfkem.

Evet, yazmalıydı kalemim…

Altın hummasına tutulan efendiler zafer çığlıkları atarken, mutlu azınlıklar doysun diye yığınlar açlıktan ölürken karanlığa bürünmeliydi yüreğim. Zifiri karanlıklar yutarken geceyi kararmalıydı gecenin yıldızları. Kederim okyanus gibi vururken kıyılara feryatlarım geceleri mateme boğmalıydı.

Evet, yazmalıydı kalemim…

Gölgelerin çekildiği zamanlar boyunca bir ağaç gibi kesilip kurumalıydı bakışlarım; iki resim karesine mahkûm edilmiş bir annenin arşı dağlayan feryadında. Geleceğe dair sonsuz emeller tüketirken ruhumu; pişmanlık gölge gibi çökmeliydi yüreğime…

Evet, yazmalıydı kalemim…

Zorbalık kasırga gibi eserken yüreklerde ve dönüşürken sözler fesat tarlalarına kırılmalıydı kalbim, kanamalıydı yüreğim, acımalıydı canım. Yürekler şüphe çölüne dönüşürken sonsuz utanca boğulmalıydım çocukların çığlıkları bölerken geceyi. Mazlumun feryadı dalgalanırken semada yokluk bir haydut gibi; yoksulluk bir heyelan gibi çökmeliydi üzerime…

Evet, yazmalıydı kalemim…

Yoksulla alay edenin, gösteriş olsun diye verenin, zekât ve fitre kaçakçılığı yapanın, kendi yüreği sonsuz bir boşlukken, komşudan bahsedenin; dişleri kılıç, çenesi hançer olanın, yoksulu yiyip bitirenin; gün gelir de kuru ekin gibi biçilecek olanın karşısına dikilmeliydi keskin kalemim.

Evet, yazmalıydı kalemim…

Ezilenlerin gözyaşlarıyla beraber akmalıydım toprağa… Feryatlarıyla göğe yükselmeliydi yüreğim; inkâra şartlanmışken mühürlenmiş kalpler. Bütün bağların zulmünden kurtarmalıydım işkencelere uğramış ruhumu. Yumuşak düşlerim kaya gibi ezberlere çarpıp parçalanmalı ve dertten lale gibi yanık bağrımla kalemim değmeliydi bembeyaz bir kâğıda.

Evet, yazmalıydı kalemim…

Affetmenin azizliğine sığınmalıydı ruhum; ömrün ve anın akışı içinde kaybolurken naçiz bedenim. Bir ırmak gibi çağlayıp temizlenmeliydi tüm kirli düşüncelerim. Dilimde ezgilere dönüşmeliydi tersine akarken zalimler için nehirler. Karanlık kaplamalıydı ufuklarını ve yalancı aydınlıkları dönüşmeliydi zifiri siyaha.

Sıddık ol ey yüreğim…

İnkâra şartlanmışken kalpler haykırsın tüm ferasetin berzahtaki ahde sadakatin berraklığında. Muhammedi nefesi misafir et dizinde, Rabbin hitabına selam dururken tüm benliğin zalimlerin kahkahalar attığı bu zavallı çağın esaretinde.

Hattap ol nefsim…

Adil olsun yüreğin kucaklarken her bir zerren şefkatle Nil’in kurbanlarını. Sussun mazlumun feryadı ki, titremesin artık arş, anaların yanık bağırları, babaların sessiz çığlıklarıyla. Titresin yüreğin karanlık dalga dalga çökerken hüznüne. 

Ali ol ey yüreğim…

Korkmasın hiçbir uzvun zalimin şerrinden, dökülsün dilinden Hakk’ın kelamı, şahit olurken imanına akan kırmızı kanların. Elleri kurusun Leheb’lerin, dilleri kopsun Cehil’lerin, servetleri batsın Süfyan’ların ahir zamanın kutsiyetinde.

Osman ol ey yüreğim…

Mahsuniyetin tellalığında haykırırken edebin, kursalar da hak suretinde şeytan siretliler en amansız tuzaklarını. Ezilmiş yürekler, parçalanmış bedenler, satılmış düşünceler intikam yeminleri ettirirken halis ruhlara, rüyalara gebe düşünceler korku ve titreme içinde sıtmaya tutulsun, haksızlık su misali inerken doymaz işkembelere. Hüznüm denizler misali kabarıp isyana dönüşürken tenimde, utanca boğulan yüreğimin iniltisi yükselsin arşa, çocukların çığlığı bölsün geceyi, mazlumun feryadı dalgalanırken semada. 

Muhammed Rıdvan Sadıkoğlu

DİĞER YAZILARI Laiklik 01-01-1970 03:00 Farkındayım, farkındasınız, farkındalar! 01-01-1970 03:00 Ezan Okunan Her Yer Vatandır 01-01-1970 03:00 Kokusuz ve Dikensiz Güller 01-01-1970 03:00 Teknolojik Esaretimiz 01-01-1970 03:00 Kalbimiz Başka Söylüyor Aklimiz Başka 01-01-1970 03:00 Dava Kendini Doğurma Davası 01-01-1970 03:00 Tutunduğumuz Dal Kurumuş Değil 01-01-1970 03:00 Peki ya ahlâki deprem? 01-01-1970 03:00 Haz ve Hız Çağı 01-01-1970 03:00 DİN(İ)DAR 01-01-1970 03:00 Çağın Mottosu 01-01-1970 03:00 Kalemler Emanettir 01-01-1970 03:00 Hayattan Sonrasının Adını Koymak 01-01-1970 03:00 Toplum Mühendisliği 01-01-1970 03:00 Kendini Tutabilmek 01-01-1970 03:00 Kalp İşçiliği 01-01-1970 03:00 Madımak sizin neyiniz olur? 01-01-1970 03:00 Sevdiğine benzeyeceksin! 01-01-1970 03:00 Ölsek yüzümüz yok! 01-01-1970 03:00 Gelin Bayram Olalım 01-01-1970 03:00 Oruç Bizi Tutsun 01-01-1970 03:00 Kendimize Tutunmak 01-01-1970 03:00 İçimizden Hesap Sormak 01-01-1970 03:00 Allah Sanal Alemin de Rabbidir! 01-01-1970 03:00 Aidiyet 01-01-1970 03:00 Anlamin Kiyameti 01-01-1970 03:00 Bizi Gözümüzden Vurdular 01-01-1970 03:00 Sen Rabbin Nefesisin 01-01-1970 03:00 Eğitim ve öğretimi sayısal verilerle okumak yaptığımız en büyük yanlışlardan biri! 01-01-1970 03:00 Laiklik 01-01-1970 03:00 Tarla nemli olmadan tohum yeşermez! 01-01-1970 03:00 Düz Mantık 01-01-1970 03:00 Ortak Akıl Zorunluluğu Yer Bedir kuyuları. Bundan 1500 küsur yıl öncesi 01-01-1970 03:00 Kavurma Şenliği 01-01-1970 03:00 Kripto İlişkiler 01-01-1970 03:00 Varlık İmtihanını Kaybettik! 01-01-1970 03:00 Hepimiz “İnsanız” Oysa 01-01-1970 03:00 Çirkinden Söz Ederek Güzelleşemezsiniz 01-01-1970 03:00 Hüznümüzün Başkenti 01-01-1970 03:00 Gösteri Çağı 01-01-1970 03:00 Orucu “Ne” Oruç Kılar? 01-01-1970 03:00 Sabahın Sahibi Var! 01-01-1970 03:00 Bugüne Kadar “Ne” Yazabildiniz! 01-01-1970 03:00 Kendinize Uğramadan Gitmeyin Bu Dünyadan 01-01-1970 03:00 Bizim Hikâyemiz 01-01-1970 03:00 Derdinden Kaçanın Dermanı Olur mu? 01-01-1970 03:00 Kişisel Vitrinlerimiz 01-01-1970 03:00 Sağıra Sözünü Köre Yüzünü Süsleme Yorulursun! 01-01-1970 03:00 Evet, Bu Kadar Basit! 01-01-1970 03:00 Değerler Matematiği 01-01-1970 03:00 Teknolojik Esaretimiz 01-01-1970 03:00 Açlığı Doyurmak 01-01-1970 03:00 Kendine Borçlu Kalmak 01-01-1970 03:00 ‘Faili Meçhul’ Kötülükler 01-01-1970 03:00 Sağlık Emekçilerimize Minnetle 01-01-1970 03:00 Korona külfet mi nimet mi! 01-01-1970 03:00 İkinci Nuh Tufanı 01-01-1970 03:00 Süreci Doğru Okumak 01-01-1970 03:00 Anlayabilseydiniz Ağlardınız! 01-01-1970 03:00 Ne Olacak Bu Memleketin Hali? 01-01-1970 03:00 Yürek Ülkemizi “İnşa” Zamanı 01-01-1970 03:00 Erciş; Umudumun Yeniden Yeşerdiği Coğrafya 01-01-1970 03:00 Kurtalan’a selam olsun! 01-01-1970 03:00 Toplum kaybedenlerle dolu ama.... 01-01-1970 03:00 Denklem Çok Basit Ama… 01-01-1970 03:00 “Ümmi” Peygamber’in Ümmeti 01-01-1970 03:00 Eğitimde “Ortak Akıl” Zorunluluğu 01-01-1970 03:00 Eğitime olan inanç “azalıyor” 01-01-1970 03:00 Asıl deprem okullarımızda! 01-01-1970 03:00 Sünger 01-01-1970 03:00 Merhamet acımak değil, “acıtmamaktır! 01-01-1970 03:00 Hz. İnsan 01-01-1970 03:00 Nostalji Kırılması 01-01-1970 03:00 Ah şu sevgisizliğimiz 01-01-1970 03:00 Liyakat mi sadakat mi? 01-01-1970 03:00 Söylem değil eylem! 01-01-1970 03:00 Kavurma Şenliği 01-01-1970 03:00 Nefs’in değil nefesin! 01-01-1970 03:00 Doğru okuyamadık! 01-01-1970 03:00 Yürek Ülkesi 01-01-1970 03:00 Öteki 01-01-1970 03:00 Ömrümün Besmelesi 01-01-1970 03:00 Takdirlik karneler mi karakterler mi? 01-01-1970 03:00 Külfetsiz Nimet Olmaz 01-01-1970 03:00 Elenen öğrenci değil sistemin kendisidir! 01-01-1970 03:00 Her imkân imtihandır! 01-01-1970 03:00 “Her şey çok güzel olacak” mı? 01-01-1970 03:00 Ruhun Secde Makamı 01-01-1970 03:00 Çağın Şifreleri 01-01-1970 03:00 “Adem”Likten “Adam”Lığa… 01-01-1970 03:00 İnsan insana emanettir! 01-01-1970 03:00 Yeryüzünün hakkını vermeden gökyüzüne el açmak! 01-01-1970 03:00 Kalbimizin terazisi bozuldu! 01-01-1970 03:00 Abdestsiz gönüllerimizle ancak bu kadar! 01-01-1970 03:00 “O” Bile “Bilmiyorum” Demişti 01-01-1970 03:00 Güven adası olabilmek! 01-01-1970 03:00 Hakikat Kimin Zimmetinde… 01-01-1970 03:00 İnsan nasıl yaşamalı? 01-01-1970 03:00 “Öz” Ünüz Ne Kadar “Gür”Se, O Kadar “Özgür” Sünüz 01-01-1970 03:00 Köksüz ağaç meyve vermez! 01-01-1970 03:00 Gençlerin "Sessiz" Çığlığı 01-01-1970 03:00 "Eğitim" mi "öğütüm" mü? 01-01-1970 03:00