Ömrümün Besmelesi

Muhammed Rıdvan SADIKOĞLU

29-06-2019 15:44

Yalnızlığın tozunu alırken harfleri çalınmış ömrümün beyazları kirletilmiş bir zamanında çıktı karşıma, derinliklerinde kaybolduğum hüzün kokulu gözlerin. Kürek olup toprak atmak istiyorum adadığım ömrüme uykusuzluğumda yitirdiğim sevinçlerimi yeniden yeşertmek için; sinemde taşıdığım o virane kenti inşa etsin diye gözlerin. Söylesene bana yürek ağrım, neresine düşer huzur; şu yorgun ve bezgin ruhumuzun. 

Hırpalanmış bulutların yorgun yağmurları kadar ıslak gözlerim iyi bilir uzakların yurdu olmadığını, bir kartalın pençesinde can çekişen avın yakarışlarıyla kanarken hayallerim.

Ölümün en çok bizi beğendiği ömür sayfamın rüyası değişir mi dersin ömrümün vuslatı şehirlerin egsoz kokusundan uzak tertemiz bir sakinlikte yüreğimin tek gözlü şatosuna işlerken ilmek ilmek kokunu.

Sözcüklerin ağrılı elbisesini giyip çıkarıyor durmadan yüreğim bir parça ekmeği bölerken geceye; geçmişim geleceği kovalarken bu kadim yaranın içinde ve zaman, nakavt yumruğu yemiş bir boksörün rakibe sarıldığı gibi yorgun duruyor bedenimde. 

Yan yana uzanmış yaralarımızdan tanışırken seninle; yetim kalmış bir ezgi sarılıyor dilime kederin nabzı kaç atar diye haykırır yüreğim, dizginlenemeyen beygir gücü ile kişnerken ömrümüze.

İstemem o acılı yaslar düşmesin artık aynalarıma, ayrılık türküleri mırıldanmasın yorgun yüreğim; bakışların kılıç çekmesin yaralarıma. Mavisini eskitmiş ömür semamda derisini atamamış yılanlar ısırmasın acılarımı...

Parmak izimi taşıyan kaçak harflerde ömrüme tırmanırken o hüzün kokulu gözlerin, içime akan gizli tünellerin kaçakçıları, zamanı fısıldıyor kulaklarıma; şifresi kayıp vakitlerin dehlizinde kulaç atarken ruhum. Mutluluk resmimizi çiziyor gözlerine ve gölgeler iniyor ömrüme yabancı olduğum her harfinden belli olan sevdamı haykırırken tutsak yüreğim.

Say ki...

Bir iftar anında susuzluğumun ateşine dermandı varlığın. Bir seher vakti okunan lahuti sedanın yanağımda bıraktığı iki damla yaşla semaya uzanan bir dua belki de... Soluk renkli yürek ülkemin bahar mevsimi, cebimdeki yenilgilerimin ilahi terennümü. Ömrümün yangın yerinde makyajı bozuk hayatımın yetimliğine bir isyan beni kimsesizliğimden yakalayan, kim bilir...

Say ki…

Sıcak bir yaz günü serin ırmaklara dalar gibi titrerken birbirimize cümlesi yasaklı kitaplar gibi ay girmiş düşüme, zaman sarkmış, tarih unutmuş notunu. Uzun bir cümle olmuşsun sol yanıma noktası sonsuzluğa uzanan. Gözlerinin vuslatında ezilen kelimeler kelime-i şehadet gibi tekrarına düşürmüş beni her an sana olan sevdamı tazeleyen...

Ne gönlümün kıyısındaki benzi solmuş harflerim, ne de suya yansımış mırıldanmalarım direnmiyor artık makas izlerini taşıyan zamana. Kodlanmış vakitlerde genlerimde dolaşan dervişlerin feryatlarında, gözden kaybolurken sana kurduğum köprüler adını hiç duymadığım sevda ülkesinde yarı çıplak kahkahalar yankılanıyor zihnimin duvarlarında. Gece olunca ilhamla sevişen harflerimin, binlerce cümleye gebe boynunu bükük bırakıp vazgeçiyorum herşeyden, adın düşünce ömrümün vuslatına.

Hayatıma bir yudum huzur ısmarlıyorum kaybolurken hüzün kokan gözlerinin uzayan yetimliğinde, iki dudağının arasına sıkışıp kalan ömrümle seyrederken kendi gökyüzümden geceyi.

Yüreğimin Kabe' sini tavaf ederken nefesin, sesim öfkene çarpıyor; yaralarım tanıyor etrafıma saçtığın kurumuş ateşten cümleleri, savrulan anılarım yırtılırken tam ortasından. Bir bulut fırtınası geçiyor beynimden, arkasında temiz bir sayfa bırakmış sükunet ve dürüstlüğümün kaybolan nefesi. Bu yüzden seni affedecek kimse kalmasın diye öldürüyorum bütün dilleri, avucuna bıraktığım yüreğim can çekişirken, çıplak ayaklarımdan çocukluğum çekiliyor. 

Yüreğimin ana yolunda fren izlerini taşıyan hasarlı sözcüklerimin noktalara karşı isyanında ağır yaralar aldı, tüneller geçerken tarihimin şahitliğinden; suç işlemiş çocuklar gibi gözaltından bakıyorum kırgın durduğum düşüncelerime; paslanmaya yüz tutmuş gönül alfabem haykırırken en yüksek perdeden çığlıklarımı. Bir dervişin sırtındaki çul kadar yoksul kelimelerle tarif edebilir miyim sana olan yürek sancımı.

Fısıldarken dudaklarım avuçlarıma adını, telaşıma değiyor saat, gecenin sensizliği tırmalıyor yüreğimi bana doğru akan cılız bir ırmağın kısık nefesinde. Acılarımın yitip giden ezgilerinde bulutlar yaklaşırken başıma, suları kurumuş ırmakların yıkılmış köprülerine benziyor bu kez yüreğim, hiçbir takvim ölçemiyorsa sensizliğimi kaderime yanlış zamanda yazmışlar belki de ismini.

Kimbilir , belki de ucu açık unutulmuş bir cümlenin kayıp noktasıyım diye avutmak istiyorum kendimi, dökülürken başıma gecenin zemheri sessizliğinde amansız düşler.

Gözlerimizi örtüp kirpiklerimizin adaletine sığınan ışık kadar kısa ömürlü hayatın başında duran bir mezarlık çoğalıyor ömrümüze, kapsama alanı dışına çıkmış merhameti fısıldarken dudaklarımız, utançlar biriktirerek boynumuzun köküne. Ruhum düşerken bakışlarındaki uçurumlardan sence kanatlı cümleler kuruyor nefesim, saçlarınla örtüyorum ömrümü gecemi aydınlatsın diye ismini fısıldarken yüreğim; cebimdeyse kırışık cümleler, hüzün kokan gözlerine konan tarihte çoğaltırken ikimizi. Yumuşak düşlerim kaya gibi ezberlere parçalanıp dağılırken dertten lale gibi yanık bağrımdaki gönül kalemim, kâğıtla sevişiyor.

Vakit gecenin ötesi; derinleşen geceyi yorgun yüzüme çekiyorum isimsiz mezar kadar küsmüşken zaman. Beynimde sevişen harfler karıncalı izler bırakırken sayfalara dinlendir yitik sesimin kayıp ezgisini ömrümün besmelesi, hafızama çarpan sensizliğim içimi acıtıyor, sensizliğin sesinden kısılırken yüreğim.

Özlemek zor şeydir ömrümün vuslatı; hele de çırpınan yüreğinde dar ağacına astığın kelimeler arasında bir tutam buluta tutunup özlerken susmak. Kim bilir belki de bu yüzden gökten ateş yağan bir yaz güneşinde terleyen ırgatların yüreğine, yahut da kokusunu içime çektiğim bir bebeğin mutlu gülüşüne havale ettim suskunluklarımı.

Sevda deryasının dalgalı gözyaşları içinden kulaç atarken sana, günün telaşını atmış gecenin derinliklerinden yüreğimi bırakıyorum avuçlarına; çocuk yüzümü örten gurbetlerin hasretler büyüttüğü bağrımda bulutlara küskün bir göğün göğsüne girerken dualı ellerim.

Hakikatin karanlığa peşkeş çekildiği silikon dolu kentlerin plastik kokan nefeslerinde kadifeden sessizliklerle büyürken kumdan kaleler ve fermuarı bozuk morallerin geceye sarkmış nefesleri bize kadar taşırken o beyazı kirletilmiş ellerinden öperek örttüğüm zaman, uykusuzluğuma yanıyor hüzün kokulu gözlerinin ışığı, harflerin maskelerini kaldırırken mürekkep kokan ellerim.

Işıklarını söndürmüş yüreğimin korkularıma armağan edecek bir çıt beklerken; gözlerim geceye tetik çeken bakışlarında havaya kalkıyor; kurduğum hayallerin intikamını tek tek hesabımdan düşerken hayat.

Muhammed Rıdvan Sadıkoğlu

DİĞER YAZILARI Laiklik 01-01-1970 03:00 Farkındayım, farkındasınız, farkındalar! 01-01-1970 03:00 Ezan Okunan Her Yer Vatandır 01-01-1970 03:00 Kokusuz ve Dikensiz Güller 01-01-1970 03:00 Teknolojik Esaretimiz 01-01-1970 03:00 Kalbimiz Başka Söylüyor Aklimiz Başka 01-01-1970 03:00 Dava Kendini Doğurma Davası 01-01-1970 03:00 Tutunduğumuz Dal Kurumuş Değil 01-01-1970 03:00 Peki ya ahlâki deprem? 01-01-1970 03:00 Haz ve Hız Çağı 01-01-1970 03:00 DİN(İ)DAR 01-01-1970 03:00 Çağın Mottosu 01-01-1970 03:00 Kalemler Emanettir 01-01-1970 03:00 Hayattan Sonrasının Adını Koymak 01-01-1970 03:00 Toplum Mühendisliği 01-01-1970 03:00 Kendini Tutabilmek 01-01-1970 03:00 Kalp İşçiliği 01-01-1970 03:00 Madımak sizin neyiniz olur? 01-01-1970 03:00 Sevdiğine benzeyeceksin! 01-01-1970 03:00 Ölsek yüzümüz yok! 01-01-1970 03:00 Gelin Bayram Olalım 01-01-1970 03:00 Oruç Bizi Tutsun 01-01-1970 03:00 Kendimize Tutunmak 01-01-1970 03:00 İçimizden Hesap Sormak 01-01-1970 03:00 Allah Sanal Alemin de Rabbidir! 01-01-1970 03:00 Aidiyet 01-01-1970 03:00 Anlamin Kiyameti 01-01-1970 03:00 Bizi Gözümüzden Vurdular 01-01-1970 03:00 Sen Rabbin Nefesisin 01-01-1970 03:00 Eğitim ve öğretimi sayısal verilerle okumak yaptığımız en büyük yanlışlardan biri! 01-01-1970 03:00 Laiklik 01-01-1970 03:00 Tarla nemli olmadan tohum yeşermez! 01-01-1970 03:00 Düz Mantık 01-01-1970 03:00 Ortak Akıl Zorunluluğu Yer Bedir kuyuları. Bundan 1500 küsur yıl öncesi 01-01-1970 03:00 Kavurma Şenliği 01-01-1970 03:00 Kripto İlişkiler 01-01-1970 03:00 Varlık İmtihanını Kaybettik! 01-01-1970 03:00 Hepimiz “İnsanız” Oysa 01-01-1970 03:00 Çirkinden Söz Ederek Güzelleşemezsiniz 01-01-1970 03:00 Hüznümüzün Başkenti 01-01-1970 03:00 Gösteri Çağı 01-01-1970 03:00 Orucu “Ne” Oruç Kılar? 01-01-1970 03:00 Sabahın Sahibi Var! 01-01-1970 03:00 Bugüne Kadar “Ne” Yazabildiniz! 01-01-1970 03:00 Kendinize Uğramadan Gitmeyin Bu Dünyadan 01-01-1970 03:00 Bizim Hikâyemiz 01-01-1970 03:00 Derdinden Kaçanın Dermanı Olur mu? 01-01-1970 03:00 Kişisel Vitrinlerimiz 01-01-1970 03:00 Sağıra Sözünü Köre Yüzünü Süsleme Yorulursun! 01-01-1970 03:00 Evet, Bu Kadar Basit! 01-01-1970 03:00 Değerler Matematiği 01-01-1970 03:00 Teknolojik Esaretimiz 01-01-1970 03:00 Açlığı Doyurmak 01-01-1970 03:00 Kendine Borçlu Kalmak 01-01-1970 03:00 ‘Faili Meçhul’ Kötülükler 01-01-1970 03:00 Sağlık Emekçilerimize Minnetle 01-01-1970 03:00 Korona külfet mi nimet mi! 01-01-1970 03:00 İkinci Nuh Tufanı 01-01-1970 03:00 Süreci Doğru Okumak 01-01-1970 03:00 Anlayabilseydiniz Ağlardınız! 01-01-1970 03:00 Ne Olacak Bu Memleketin Hali? 01-01-1970 03:00 Yürek Ülkemizi “İnşa” Zamanı 01-01-1970 03:00 Erciş; Umudumun Yeniden Yeşerdiği Coğrafya 01-01-1970 03:00 Kurtalan’a selam olsun! 01-01-1970 03:00 Toplum kaybedenlerle dolu ama.... 01-01-1970 03:00 Denklem Çok Basit Ama… 01-01-1970 03:00 “Ümmi” Peygamber’in Ümmeti 01-01-1970 03:00 Eğitimde “Ortak Akıl” Zorunluluğu 01-01-1970 03:00 Eğitime olan inanç “azalıyor” 01-01-1970 03:00 Asıl deprem okullarımızda! 01-01-1970 03:00 Sünger 01-01-1970 03:00 Merhamet acımak değil, “acıtmamaktır! 01-01-1970 03:00 Hz. İnsan 01-01-1970 03:00 Nostalji Kırılması 01-01-1970 03:00 Ah şu sevgisizliğimiz 01-01-1970 03:00 Liyakat mi sadakat mi? 01-01-1970 03:00 Söylem değil eylem! 01-01-1970 03:00 Kavurma Şenliği 01-01-1970 03:00 Nefs’in değil nefesin! 01-01-1970 03:00 Doğru okuyamadık! 01-01-1970 03:00 Yürek Ülkesi 01-01-1970 03:00 Öteki 01-01-1970 03:00 Hirasına Hapsedilen Muhammedi Sevda 01-01-1970 03:00 Takdirlik karneler mi karakterler mi? 01-01-1970 03:00 Külfetsiz Nimet Olmaz 01-01-1970 03:00 Elenen öğrenci değil sistemin kendisidir! 01-01-1970 03:00 Her imkân imtihandır! 01-01-1970 03:00 “Her şey çok güzel olacak” mı? 01-01-1970 03:00 Ruhun Secde Makamı 01-01-1970 03:00 Çağın Şifreleri 01-01-1970 03:00 “Adem”Likten “Adam”Lığa… 01-01-1970 03:00 İnsan insana emanettir! 01-01-1970 03:00 Yeryüzünün hakkını vermeden gökyüzüne el açmak! 01-01-1970 03:00 Kalbimizin terazisi bozuldu! 01-01-1970 03:00 Abdestsiz gönüllerimizle ancak bu kadar! 01-01-1970 03:00 “O” Bile “Bilmiyorum” Demişti 01-01-1970 03:00 Güven adası olabilmek! 01-01-1970 03:00 Hakikat Kimin Zimmetinde… 01-01-1970 03:00 İnsan nasıl yaşamalı? 01-01-1970 03:00 “Öz” Ünüz Ne Kadar “Gür”Se, O Kadar “Özgür” Sünüz 01-01-1970 03:00 Köksüz ağaç meyve vermez! 01-01-1970 03:00 Gençlerin "Sessiz" Çığlığı 01-01-1970 03:00 "Eğitim" mi "öğütüm" mü? 01-01-1970 03:00