28 Şubat, kadına yönelik şiddetin ve mahalle baskısının en somut örneğidir. Üstelik yediden yetmişine kadar başörtülü bütün kadınlara siyasal, sosyal, kültürel, psikolojik ve ekonomik bir şiddet örneğidir. Söylendiği gibi bu şiddet, sadece kamusal alanda değil sosyal hayatta da bunaltıcı bir mahalle baskısı olarak uygulanmıştır. Dönemin zinde sivil toplum örgütleri, 28 Şubat ateşine odun taşımışlardır. 28 Şubat’ın ünlü yorumcular, yazarlar ve güçlü sivil toplum örgütlerince desteklenmiş olması, kadın haklarıyla ilgili söz, eylem ve söylemlerin ne ölçüde samimiyetsiz olduğunun da göstergesidir. Bu arada unutulmamalıdır ki dönemin güçlü kadın örgütleri, 28 Şubat’ta kadına yönelik zulmün destekçisi ve ortağı olmuşlardır.
Başörtülü kızlara Arabistan’a gitmelerini söyleyen Süleyman Demirel, 28 Şubatçının önde gidenidir. Nuh Mete Yüksel, Vural Savaş, Nur Serter, Kemal Alemdaroğlu, Çevik Bir, Güven Erkaya gibiler de zulmün tarafını seçmiş demokrasi anlayışı özürlülerdir. Böyle hak, hukuk ve demokrasi özürlülerine tepeden tırnağa toplumun her kesiminde rastlamanız mümkündü(r). Hasan Celâl Güzel ve Muhsin Yazıcıoğlu, 28 Şubat sürecinin şimdi rahmetli olmuş yiğitleridir. Çünkü üzerlerine vazife olmadığı hâlde sürecin her aşamasında tanklara ve postallara karşı durmuşlar; dönemin Başbakanı rahmetli Necmettin Erbakan’ın, demokrasinin ve milletin yanında yer almışlardır.
28 Şubat, demokrasi bağlamında mutlak bir gericilik hareketidir. Çünkü Üçüncü Binyılın eşiğinde insanların kılık kıyafetleriyle uğraşmayı, bütünüyle bir var olma mücadelesi olarak görmüşlerdir. Süreçte insanlık tarihi boyunca insan hakları ve demokrasi noktasında elde edilmiş kazanımlar yok sayılmış ve heba edilmiştir.
28 Şubat’ın gündeme gelmesinden rahatsız olanlar, genellikle 28 Şubatçı veya 28 Şubat istismarcısıdır. Hırsız, soygundan bahsedilmesinden hoşnut olmaz elbette. Diğer taraftan 28 Şubat’ta kıllarına zarar gelmediği hâlde mağdur kontenjanından mağrur olanlar da konunun gündemde olmasından rahatsızdırlar.
28 Şubat’ın üniversiteden atılan mağdurları, büyük oranda hâlâ mağdurdurlar. Süreçte okullarından atılanlar, lisans diplomalarını ancak on beş yirmi yıl sonra başörtüsünün serbest olmasıyla birlikte kırklı yaşlarındayken alabilmişlerdir. Şimdi sağlıkları yerinde olanların bile mesleklerini yapabilmeleri için atıldıkları dönemde olmayan engeller vardır. Söz gelimi bir Matematik Öğretmenliği mezununun 1998 ile 2010 yılları arasında atanması çok kolaydı. Özellikle 2000’li yılların başında birçok branş için mezun olmak yeterliydi. Üniversiteden atılmasaydı öğretmenliğinde emeklilik aşamasına gelecek olan 28 Şubat mağduru bir kadına şimdi Milli Eğitim Bakanlığı’nın öğretmenlik sınavlarını adres olarak göstermesi, en hafif ifadeyle mağduriyetin devamından yana olmaktır. Bu mağduriyetin 28 Şubat zihniyetiyle mücadele etme ve izlerini silinme noktasında büyük emekleri ve katkısı olan Cumhurbaşkanımızın talimatlarına rağmen devam ediyor olması, oligarşik bürokrasimizin zaferi olarak değerlendirilmelidir.
Sağından soluna herkesin 28 Şubat’tan alması gereken dersler vardır. Süreç, bize dindar olanla dindar görüneni, demokrat olanla demokrat görüneni birbirinden ayırmayı öğretmiş olmalıdır. 28 Şubat’ın zâlimleri ve mazlumları, aktörleri ve seyircileri, işbirlikçileri ve istismarcıları unutulmamalıdır. Onlardan ve âkıbetlerinden ibret alınmalıdır. Buna rağmen 28 Şubat’ın baş aktörlerinin içtenlikle pişman olduğuna ve bunu dile getirdiğine kimse şahit olmamıştır. Bu arada bütün haksızlıklara rağmen 28 Şubat sürecinde mağdur olanların bir tekinin bile şiddete ve yasa dışı herhangi bir eyleme kalkışmamış olmasını da unutmayalım. Onları örnek alalım. Sonuçta bugün bize düşen, rövanş veya öç alma duygusundan uzak durarak, 28 Şubat sürecini doğru anla(t)maktır. Zira 28 Şubat’ı doğru anlamak; 27 Mayıs’ı, 12 Eylül’ü ve 15 Temmuz’u da doğru anlamak ve gerekli dersleri çıkarmak için önemlidir.
28 Şubat, Türkiye’yi 15 Temmuz ihanetine giden yola sürüklemiştir. Milletin silahı ve askeriyle milleti tehdit etmek, 28 Şubat ile 15 Temmuz’un ortak yönleridir. 28 Şubat süreci, başta FETÖ olmak üzere istismarcı yapı, oluşum ve örgütlere geniş bir hareket alanı kazandırmış ve beklemedikleri fırsatlar doğurmuştur. Bu sayede özellikle 28 Şubat’ın bir çete ürünü olduğunu unutup bütün süreci devlete mal edenleri kolaylıkla ikna etmişler; böylece pek çok taraftar ve destek bulmuşlardır.
Unutmayalım… 28 Şubat sürecinde sırf başörtülü oldukları için tedavisi reddedilenleri, oğlunun yemin törenine alınmayan asker annelerini, üniversite diploması veya başarı belgesi verilmeyenleri, konuşma hakları ellerinden alınanları, bursları kesilen ve dersler yerine ikna odalarına alınan öğrencileri, işlerinden çıkarılanları, sadece kamusal alanda değil sosyal hayatta da burun kıvrılan kadınları, annelerinden ötürü arkadaşlarına protesto ettirilen çocukları, eşi ve/ya ailesince baskı altına alınan kadınları unutmayalım. 28 Şubat’ın kadına şiddetin ve ayrımcılığın, mahalle baskısının dik âlâsı olduğunu unutmayalım.
Bu vesileyle 28 Şubat’ın zâlimlerine, yüzsüzlerine, işbirlikçilerine ve istismarcılarına dünyada ve ukbâda zahmetler; mağdurlarına ve mazlumlarına rahmetler diliyorum.