1) Yerli araba
Yerli uçak
Yerli motor
Yerli silah üretilir, üretiliyor da.
Fakat "yerli genç ve yerli insan" kalmayıp azaldığı gün vatan düşer. Her şey biter. Birgün teknoloji tamamen yerli olur, fakat yerli insan kalmazsa o teknoloji birşey ifade etmez.
2) Amerika'daki bir gençle, Türkiye'deki bir gencin yaşam tarzı, anlayışı, düşünüşü, beslenmesi, giyinmesi, zevkleri benzediği zaman ülkeniz işgal edilmiş veya yıkıma hazır demektir. Bu engellenmiyorsa iktidarda kimin olduğunun önemi yoktur. Aileler de umursamıyor.
3) Türk parasının değeri düşerken isyan ve şikâyetteyiz.
Kültürün değeri düşerken
Dinin değeri düşerken
Ahlâkın değeri düşerken
Vicdanın değeri düşerken
İnsanlığın değeri düşerken kılımızı bile kıpırdatmıyoruz.
Anne babalar çocuğunun ahlaki-dini değeri düşerken umursamıyor bile.
4) Zamlara, dolara verdiğimiz tepkiyi çocuğumuzun dinden, kültürden, ahlaktan uzaklaşmasına vermiyoruz. Anne babalar zamlara, doların çıkmasına üzüldüğü kadar çocuğunun diploma, maaş, konfor uğruna kültürsüzleşmesine üzülmüyor. Hatta umrunda değil. Başıboş bırakılmış halde.
5) Çocuğuna her türlü maddi imkanları sağlayan aileler, ahlak ve kültürel olarak çocuklarının ne durumda olduğuna dikkat bile etmiyor. Pazardaki soğan ve domates kadar değeri yok. Çocuğunun yarın ailesine, vatana, millete faydası olmayacağı gibi ahirette de başına bela olacak.
6) Vatanı, devleti İngiliz, Yunan, Amerika işgali yıkmaz, yıkamadı da! Fakat İngilizleşmek, Yunanlaşmak, Amerikanlaşmak yıkar, yok eder. Yaşantı olarak, Yunanı denize döküp Yunanlaşmışsak, İngilizi İstanbul'dan defedip İngilizleşmişsek işgal bitmedi demektir. Şekil değiştirmiş.
7) 1800'lü yıllarda "toprak işgali" başladı.
Ardından "ekonomik işgal" başladı. Borçlandırma oldu.
Ardından "ideolojik işgal" başladı. İdeolojilerle halk bölündü.
Ardından "zihin işgal" oluşturuldu. Ağır hasar aldık.
Şu an "biyolojik işgal" başladı. Son hızla devam ediyor.
8) Türkiye'de "aydın, sanatçı ve şarkıcıların" çoğu;
Seküler hayat tarzının
Batılı kültürün
Kapitalist değerlerin
Çürümüş liberal ahlâkın
Yabancı düşünüş biçiminin taşıyıcısı oldular.
Aydınların fikri
Sanatçının tarzı
Şarkıcıların klip ve sözleri durumu anlamaya yetiyor.
9) Şarkı, müzik, sanat sektörü milleti emperyalizmin istediği doğrultuda dönüştürme aracı olarak tasarlanmış. Ekonomist diye dikkate alınan çoğu uzman, emperyalist gücün iktisat sistemini korumakla görevli "mankurt ajan." Sömürge aydınları ise ülkeyi komple köle edenlerdi.
10)Tekrar edelim.
Yerli araba, yerli uçak, yerli silah, yerli her teknoloji üretilir. Fakat "yerli insan" kalmadığı gün hiçbir şey ifade etmez. Devlet de aileler de iktidarlar da dikkat etmelidir.
...
Detaylandıralım mı ne demek istediğimizi?
...
Derin sorgulamalara ihtiyacımız var.
Misal, deistlik dedik...
Ensestlik dedik...
Lgbt' ye işaret ettik.
Endişelendik. Uyuşturucu ve terör tehlikesini ise hep hatırlattık.
Dünyevileşme, hazcılık harman yeri eyledi musluman cografyaları.
Kültürel işgali görmezden geldik.
Ayrıntiları görmezden gelmeyelim.
Deizmin gençler arasında yayıldığı düşüncesi doğru değil. Deizm, İslam’dan dünyevi yarar uman yetişkinlerin oluşturduğu kültürel havzada yerleşiktir.
İleri teknoloji toplumuna geçildikçe büyük maliyetlerle ulaşılan emtiaları koruyan bir kainat tasavvuru gelişiyor. Böyle bir kişi otomobiline hasar gelmesi ihtimali nedeniyle veya akışkan iş düzeninin sekteye uğraması korkusuyla kışın kar yağmasını istemiyor.
Kar yağmasını maddi dünyasına tehdit olarak algılayan “dindar birey” de gerçekten deizme kaymıştır.
İleri teknoloji toplumunda dini değerlerde bazı aşınmalar oluşuyor. Örneğin kişi kurban kesmek istiyor ama kredi kartıyla taksitlendirmenin “kazancı”nı bırakmak istemiyor.
Gençler ebeveylerinin bu “yamukluklarını” görüyor. Böylece “faydacı” bir kültürel havza oluşuyor.
Asıl mesele gençler değildir. Deizm, dindar bir hayat seçtiği için dünyevi kayıplarını rövanşist niyetlerle geri almaya çalışan yetişkinlerde “yerleşik”tir.
Bu yetişkinlerin pratiklerine “dünyaya saldıran dindarlık” diyebiliriz.
Gençler “örnek” görmek istiyor. Yetişkinler bu “örnekliği” gösteremiyor.
Yetişkinler arasında İslami değerleri savunduğunu beyan edenlerin önemli bir kısmı namaz kılmıyor. Kredi çekiyor. Arabasının otopark problemi nedeniyle komşularıyla kavgalı.
Gençler ebeveynlerinin fazlaca materyalist/kavgacı/değer yüksüz bu eylemleri nedeniyle şemsiyesi altına girebilecekleri “ilkelerle yaşama” alanı göremiyor.
Yetişkin dindarlığı “sana yapılmasını istemediğin bir şeyi başkasına yapmama” ilkesine göre bile yaşamıyor.
Yerleşme düzeni gençlerin bağlı olması gereken değerleri hatırlatan aktörlerden yalıtılmıştır. Çünkü gençler doğdukları yerde yaşamıyorlar.
Ahlak değerleri salt normatif/emperatif (koşulsuz emir) yüklenimler değildir. İyilik, yapıldıkça hayata açılan ve genişleyen bir rahmettir. İnsanlar “iyilik” görmüyor, o nedenle “iyilik” yapamıyor.
Geleneksel hayatta ahlâk değerlerinin yaşam alanı mahallelerdi. Bugün “silo” tipi yaşam alanları oluşturuldu. Gençler kampüslerde yaşıyor. Yaşlılar huzur evlerinde. Bu ayrışma değerlerin aktarılmasını engelliyor.
Kur’an’da “Anne babana öf bile deme” emrini okuyan ve annesini huzur evine terk eden bir yetişkin dindarlığı var. Bunlar dünyaya saldırmakla meşgul oluyor.
Kendi ebeveynini dahi evine alamayan ona yakın olamayan yetişkinler “kariyerist özne” egolarıyla deizmin kültürel temellerini inşaa ediyor.
Modern insan ileri teknoloji toplumunun fertleri “özne” olma peşinde yürüdükçe evlatlarını TV’ye, bakıcıya, okullara, etütlere terk etmenin kendilerine iyi geldiğini düşünüyor.
Kimse akrabasını mümkünse hafta içi görmek onlarla yardımlaşmak istemiyor. İnsanlar apartmanlarda komşularıyla karşılaşmaktan kaçıyor.
Demem o ki; deist olduğu düşünülen gençlerin ebeveynleri dindarlığı deizm gibi yaşıyor.
Yetişkinler dindarlık değerlerini hayata aksettirmek konusunda yenildi.
Yenilmiş yetişkin nesilin deizmine gençler ayna tutuyor.
Gençlerin deizme kaymasın söz konusu değil. Onlar ebeveynlerinin inanç durumunun yansıtıcısıdır.
Gençlikte umut vardır. O yüreklerden nice ulu dağlar gibi kalpler uyanacaktır.”9
Lütfi Bergen böyle diyor suflileşmenin getirdiklerine. Modernizmin kıskacına düşmüş müslümanların aczziyetidir aslında deizm. Abdestli kaptalizmin meyvesidir yani.
Tabi bugünün gençliğini sorgularken yakınzaman ebeveynlerinin geçmişinide doğru hatırlayalım.
BB (baby boomer)kuşağı dediğimiz 1944-1960 doğumlu insanların;
– Delinen pantolo nlarına yama vurmaları,
– Yıpranan giysilerini onarmaları,
– Sökülen ayakkabılarını dikmeleri,
– Patlayan futbol topunu sağlamlamaları,
– Bozulan radyoyu tamir ettirmeleri, sırf yoksulluktan değildi. Sadece tutumluluktan da değildi.
Onlar bunları yapmakla, kendinden sonraki nesile çok önemli bir mesaj veriyorlardı. Onlara;
– Eşleriyle araları açıldığında, alternatiflere yönelmeden aralarını düzeltmelerinin mümkün olduğuna,
– Çocuklarıyla aralarına kara kediler girdiğinde bu durumun vakit geçirmeden telafi edilmesinin gerekliliğine,
– Arkadaşlarıyla, komşularıyla, dostlarıyla bağları koptuğunda; yenilerini aramakla vakit kaybetmeyip, aralarındaki bağları tekrardan bağlamalarının kaçınılmaz olduğuna…müthiş bir örnek olması için, onların böyle bir yetenek geliştirmeleri için onlara “prototip” olmaya da çalışıyorlardı.
Yani bir yandan yeni neslin;
– Onarıcı,
– Telafi edici,
– Tamir edici,
– “Arabulucu” özellik kazanmasına önayak oluyorlardı.
Onların bu çabalarının “çaresizlikten”, yokluktan, fakirlikten, cimrilikten ileri geldiğini düşünen 1965-2000 kuşağı olan “X” ve “Y” nesli, bu sinyali alamadı. “Z” jenerasyonu da bu atıcı, değiştirici, vazgeçmeye hazır, çabuk sıkılan neslin özeti olarak hayata girdiler.
Bu nedenle yeni kuşak nesil;
-Aşırı alıngan
-Aşırı özgürlükçü
- Kendi ne kadar verdiğini değil de, ne kadar aldığını önemseyen
– Eşiyle bozuştuğunda,
– Arkadaşıyla atıştığında,
– Komşusuyla kavga ettiğinde, ortamı yumuşatmayı, aralarını düzeltmeyi, barışabilmeyi düşünemediğinden, beceremediğinden onları “değiştirmeyi” seçmek gibi stratejik bir hatanın içine düşebiliyor.
Söz gelimi;
– Bana arkadaş mı yok?
– Başka komşu mu yok sanki.
– Hiç dert değil, elimi sallasam ellisi.
– Küserse küssün…gibi “sanal efelik” taslayarak fıtratını bozabilmektedir. Bu nedenle önceki kuşak onlar için “Nereden türedi bu nesil?” diyerek hayretini ifade etmek zorunda kalabiliyor. Yani onların beceriksizliğine vurgu yapıyor.
Galiba;
“Tamirciliği” unutan yeni kuşağı gelecekte zor günler bekliyor.
Bu yazıyı güzel mirası için 1944-1960 doğumlulara ve tamirciliği unutan gençlere hatırlaması için gönderin….