DOLAR 0,0000
EURO 0,0000
STERLIN 0,0000
ALTIN 000,00
BİST 00.000
Mehmet FIRAT
Mehmet FIRAT
Giriş Tarihi : 21-04-2020 14:54

İlim Ve İrfanla Geçen Bir Ömür: Şeyh Esad El Çokreşi

5. Muhammed Üniversitesi Edebiyat ve Beşeri Bilimler Fakültesi İslami İlimler ve Medeniyet Programı Master Programı-Araştırmacı

Rabat-FAS/2019

 

Doğu-Güneydoğu Anadolu’da İslamiyet’in yayılmaya başladığı ilk yıllardan itibaren Peygamber efendimiz ve ashabının soyundan gelenlere, büyük ihtiram ve hürmet gösterilmiştir. İslam’a olan bağlılıkta kusur etmeyen bölge halkının, peygamber ve ashabın soyundan gelenlerin haricinde, Allah’ın emir ve buyruklarını kendilerine öğreten ilim ve irfan ehline de saygısı ve sevgisi fevkalade olmuştur.

 

Dolayısıyla özellikle Hicaz’dan Irak’tan ve Suriye’den irşad vazifesi için çeşitli tarihlerde bölgeye gelip yerleşen çok sayıda aileye rast gelmek mümkündür. Bu ailelerin bir kısmı seyyid-şerif, bir kısmı sahabe soyundan bir kısmı ise İslam’dan sonra bölgeye gelip yerleşmiş Araplardan oluşmaktadır.

 

Bu anlamda bölgede yürüttüğü ilim-irşad faaletiyle büyük iz bırakmış isimlerden biri de Abdulkadir Geylani’nin çok sevdiği ve yakın gördüğü talebelerinden, Hazreti Ömer soyundan gelen Şeyh Musa bin Mahin Ez-Zuli’dir.

Kesin tarihi tam olarak bilinmemekle beraber miladi 12. Yüzyılın ikinci yarısında vefat ettiği tahmin edilen Şeyh Musa Ez-Zuli, çok sayıda âlim ve ilim talebesi yetiştirmiş bölge halkına manevi anlamda çok büyük faydalar sağlamıştı. Dolayısıyla halk tarafından çok sevilip sayıldığından ismi, “Sultan Şeyhmus” olarak anılmış ve halen Mardin’de bulunan türbesi yoğun bir ziyaretgâh olarak varlığını sürdürmektedir.

 

Sultan Şeyhmus’un vefatından sonra, yetiştirdiği çocukları, torunları ve onların soyundan gelenler hep ilim ve irfan ile uğraşmıştır. Kökenleri Hz. Ömer’e dayandığından Ömeri veya Faruki künyesini kullanan bu ilim-irfan ehli soydan gelenler, İslam’ın bölgede diri kalması için her türlü mücadelede yer almaya devam etmişlerdir.  Her birisi için ayrı bir makale yazılması gereken çok sayıda Ömeri âlimden bahsetmek mümkündür. Ancak bu yazıda,  “Şehidül Harameyn” lakaplı Şeyh Esad El-Çokreşi El-Faruki’nin hayatından bir nebzeyi paylaşmak istiyorum.

 

Şeyh Esad’ın ismi hakikatte Şeyh Esed iken günümüzde kullanılan latin harfleri ve değişen telaffuz şeklinden ötürü, halk arasında ve kimi yazılı kaynakta Şeyh Esad olarak anılması nedeniyle bu yazımızda biz de bu şekilde ifade edeceğiz.

 

Şeyh Esad el-Çokreşi (D.1853), Mevlana Halid-i Bağdadi’nin halifelerinden Şeyh Abdullah es-Semerşeyhi’nin torunu, Şeyh Abdurrahman el-Mollakendi’nin oğludur.

 

Şeyh Abdurrahman el-Mollakendi (v.1872-73)  Muş’un Bulanık ilçesine bağlı Mollakent’te kurduğu çift medresede daha sonra bölgede etkin ilmi hizmet verecek çok sayıda talebe yetiştirmiştir. Şeyh Abdurrahman el Mollakendi’nin öğrencileri arasında Nakşibendi Tarikatı’nın Anadolu’daki öncü isimlerinden Seyyid Sıbgatullah Arvasi ve Seyda Şeyh Abdurrahman et-Taği de yer almaktadır.

 

Şeyh Abdurrahman el-Mollakendi kendi oğulları Şeyh İbrahim ve Şeyh Halili bir vakitler talebesi olan Seyda-i Taği’ye göndermiş ve manevi olarak onun yolundan gitmelerini sağlamıştır.

 

Seyda Şeyh Esad da pederi gibi ilim ve irfan ehli olup, ilmi icazetini Şeyh Fethullah Verkanisi’den (aynı şekilde Sultan Şeyhmus torunu olup ömeridir) almıştır.  Seyda Şeyh Abdurrahman-ı Taği’nin halifelerinden olan ağabeyi Şey Halil Çokreşi’den ise manevi halifelik almıştır. Her ne kadar tarikatı nakşibendiye intisap edip halife ünvanını almış olsa da tasavvufta derinleşen ağabayelerine nazaran daha ziyade İslami ve zahiri ilimlere olan düşkünlüğü ve bu yönde sarfettiği çabasıyla öne çıkmıştır.

 

Seyda Şeyh Abdurrahman Taği’nin önünde diz çöküp kendisine mülazemet eden Şeyh İbrahim ve Şeyh Halil, üstatlarının işareti üzerine Erzurum’un Karayazı ilçesine bağlı eski adıyla Çeçen Köyü’ne (sonradan Erenler) yerleşmiştir. 

 

Kısa süre içinde Şeyh İbrahim ve kardeşleri Şeyh Halil ile Şeyh Esad burada ilim ve irfan faaliyetlerine başlamışlardır.

 

Çokreşi isimi arapça aslında, cübbe anlamındaki  “cuh”  kelimesiyle kürtçe “siyah” anlamındaki “reş” kelimelerinin birleşiminden “Cuhreşi/n” ifadesi ortaya çıkmış o da “Siyah Cübbeli” veya “Siyah Cübbeliler” manasına gelmektedir.

 

İrşad amacıyla yeni yerleştikleri bölgede büyük bir yankı uyandıran bu ilim ehli aile henüz Çokreşiyi toparlama aşamasındayken ailenin büyüğünü kaybetmiş ve ailenin hem insani hem de imani sorumluluğu küçük kardeşlere kalmıştı.

 

Seyda Şeyh İbrahim’in henüz 33 yaşındayken vefat etmesi ve diğer ağabeyi Şeyh Halil’in de önce manevi icazet için Norşin’e gidişi ardından da Ağaçlı ve Kızılca köylerine yerleşmesi üzerine, Çokreşi Medresesi’nin ilmi sorumluluğu tamamen Şeyh Esad’ın omuzlarında kalmıştır.

 

Şeyh Esad’ın, ilimdeki kabiliyeti genç yaşına rağmen o dönemin bölge uleması tarafından biliniyor ve bu noktada kendisine büyük değer veriliyordu. Zira İlim ile olan yoğun iştigali henüz çok küçük sayılabilecek yaşlarda başlamıştı.

 

Öyleki Şeyh Esad’ın, Şeyh Fethullah Verkanisi’nin yanında üst sıralarda bir talebe olduğu zamanlarda, hocasına niyabeten ders okuttuğu öğrencilerden biri de Said-i Nursi’dir.

 

Medrese yıllarındaki disiplini ve ilme olan iştiyakı son derece yüksek olan Şeyh Esad sonraları Bediüzzaman Lakabını alacak olan Said-i Nursi’nin de çok sevdiği bir şahsiyetti. Hatta aradan uzun yıllar geçmiş olmasına rağmen Said Nursi’nin Şeyh Esad’a olan sevgi ve saygısı sürmüştür.

Nitekim Şeyh Fethullah’ın torunu, eski milletvekili Gıyasettin Emre, uzun yıllar sonra ziyaret ettiği Bediüzzaman’ın, ilmi disiplin ve gayreti itibariyle unutamadığı Şeyh Esad’a büyük bir muhabbet beslediğini ve örnek bir şahsiyet olarak gördüğünü birçok mecliste dile getirmiş Şeyh Esad’ın torunlarına bizzat rivayet etmiştir.

 

Hal böyleyken Şeyh Esad’ın yoğun ilim irfan mesaisi kendisiyle alakalı bölgede büyük bir ün getirmiş hatta bölge sınırlarını aşmış Payitahta ulaşmıştı. Henüz genç bir yaşta özellikle İslami ilimlerdeki derinliği ve haiz olduğu kabiliyet dilden dile dolaşır olmuştu.

 

Sultan Abdulhamid Han, 1880’lerde sarayda yaşanan ailevi fıkhi bir meseleye dair danışabileceği bir âlim sorduğunda kendisine bu hususta ismi arz edilenlerden biri de Şeyh Esad idi.

 

Binaenaleyh Sultan Abdulhamid tarafından bilhassa Erzurum’dan davet edilen Şeyh Esad, bir süre İstanbul’da ağırlanmıştır. Misafir olduğu süreçte kendisine arz edilen meseleyi çözmüş ve hem sultan Abdulhamid hem de Payitahttaki ulema tarafından iltifata mazhar olmuştur.

 

Şeyh Esad, Sultan Abdulhamid’in İstanbul’da kalması yönündeki teklifi ise kabul etmemiş bu talepten, Çokreşi’de yarım bıraktığı ilmi faaliyetlerini ve ailenin kendisine orada duyduğu ihtiyacı dile getirerek affını rica etmiştir.

 

Böylece Erzurum’a dönen Şeyh Esad, Çokreşi’deki (Erenler) ilim ve tedrisatına devam etmiştir. Yıllarca İslami ilimleri okutan ve yüzlerce öğrenci yetiştiren Şeyh Esad’ın yazdığı bazı eserlere dair çeşitli atıflar olmakla beraber yaşanan Osmanlı-Rus savaşlarında Çokreşiden ayrılmak durumunda kaldıklarından medresede bulunan paha biçilmez çok sayıda kitap ya yakılmış ya el konduğunda veyahut mahtut eserleri öğrencileri tarafından alınıp götürüldüğünden elimize geçen matbu veya mahtut bir eseri yoktur.

 

Şey Esad, Erenler köyündeki medrese ve irşad vazifesine devam ederken, 1902 yılında Hacca gitmek üzere yola çıktığı vakit, veda ziyaretlerini bitirdikten sonra yoldayken attan düşerek yaralanmış ve bir süre sonra vefat etmiştir. Bu nedenle kendisine “Şehidül Harameyn” denilmiştir. Kendisini tedavi etmeye çalışan Ermeni tabip ise bu güzide şahsiyetten ve imanından etkilenerek müslüman olmuştur.

 

Şeyh Esad’ın ilim ve irfan mirasını ise ardından gelen çocukları Seyda Şeyh Şahabeddin ve kardeşleri Seyda Şeyh Bedreddin ile Seyda şeyh Fahreddin, idame ettirmiştir.

Halen Şeyh Esad’ın torunları, bu medrese geleneğini FAKİHDER adı altında sürdürmektedir

 

Kaynakça:

Mehmet Saki Çakır, “Şeyh Abdurrhaman-ı Taği ve Norşin Tekkesi’nden Yayılan Kollar” İhya Uluslararası İslam Araştırmaları Dergisi.

İbrahim Baz, “Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Norşin Dergahı ve Şeyh Abdurrahman-ı Taği”, Tasavvuf İlmi ve Akademik Araştırma Dergisi.

Gülizar-Hacegan, 2011 Mayıs Sayısı, “Seyda Molla İbrahim El Çokreşi”

Mehmet Saki Çakır, “Şeyh Abdulkadir-i Hezani (v.1908) ve Hezan Dergahında Yetişen Sufi Alimler”, Mevlana Halid-i Bağdadi ve Halidiliğin Bingöl ve Çevresi Üzerindeki Etkisi, Bingöl Üniversitesi İlahiyat Fakültezi Ulusal Sempozyum, 2017.

Abdurrezzak Türk, Erzurumun Kandilleri Şeyh Esad El Faruki El Çoğreşi Hazretleri, Erzurum Gazetesi, 30 Ağustos 2013

İstanbuldaki Erzurumlular Dergisi, Erzurum Tarihinde İz Bırakan Değerlerimiz Şeyh Esad Efendi Hz.

NELER SÖYLENDİ?
@
Sait tatlı 2 yıl önce
Selamün aleyküm Hocam ben hiç tanımadığım ve ismini bile bilmediğim halde şeyhimizi rüyamda gördüm ve insanlara nasihat olsun diye mermer taş bloklara yazılmış bloklar halinde beyitler gördüm. Yazınızda divanından bahsetmişsiniz. Bizlerin divanı okuması mümkün mü? Ve şeyhimizin silsilesi devam ediyor mu?
KÖŞE YAZARLARI TÜMÜ
NAMAZ VAKİTLERİ
Gazete Manşetleri
Yol Durumu
BURÇ YORUMLARI
  • KOÇ
    Koç Burcu
  • BOĞA
    Boğa Burcu
  • İKİZLER
    İkizler Burcu
  • YENGEÇ
    Yengeç Burcu
  • ASLAN
    Aslan Burcu
  • BAŞAK
    Başak Burcu
  • TERAZİ
    Terazi Burcu
  • AKREP
    Akrep Burcu
  • YAY
    Yay Burcu
  • OĞLAK
    Oğlak Burcu
  • KOVA
    Kova Burcu
  • BALIK
    Balık Burcu
ANKET OYLAMA TÜMÜ
E-Bülten Kayıt
ARŞİV ARAMA