Spor
Giriş Tarihi : 02-05-2021 21:48   Güncelleme : 02-05-2021 21:48

Bu şehrin takımı, bu şehrin kaderi

Liglerin sonuna doğru geldiğimiz bu günlerde Samsun’un gündemini en çok meşgul eden konulardan biri Samsunspor’dur. Kulübün içinde bulunduğu zorluklar, salgın hastalığın statlarda kulübü seyircisiz bırakması, futbolcuların performansı, futbolda harici ayak oyunları, yöneticilerin çırpınışı, şehrin kulübe sahip çıkıp-çıkmaması, yerel yönetimlerin ilgisi, halkın kulübe teveccühü, taraftarın desteği, bu ve buna benzer başlıklar altında gün geçmiyor ki yerel medyada Samsun ve Samsunspor ilişkisi üzerine bir haber yer almasın.

Bu şehrin takımı, bu şehrin kaderi

Bu haberler şehirle ve sporla ilgilenen bir kısım Samsunlular tarafından ilgiyle izlenip, durum hakkında çeşitli yorumlar yapılıp, çözüm arayışları devam ederken, halkın önemli bir kısmının bu konuyla uzaktan yakından ilgisi olmadığı da açıkça görülmektedir. İlgili olanları bir kenara bırakırsak, ilgilenmeyenlerin temel gerekçelerinin başında genel olarak spora karşı olan ilgisizlikleri gelir. Bu ilgisizliğin temelinde ise; futboldaki şiddet, kötü tezahürat, futbol piyasasındaki uçuk rakamlar ve haksız kazanç, futbolcuların yaşantılarındaki çarpıklıklar gibi toplumun genelini ilgilendirmeyen hususlar yatmaktadır.

Konuya böyle bakarsak ve maalesef Türkiye’de spor deyince futbol akla geldiği için, kimseye sporu, sporcuları ve kulüpleri zorla sevdiremeyiz. Fakat, başta futbol olmak üzere spora, sporla ilgilenenlere ve özellikle şehrin en büyük futbol kulübüne bu kadar dar açıdan bakamayız. O halde “Samsunspor için ne yapmalıyız ki takım bir üst lige çıksın, şampiyon olsun?” sorusunun cevabını ilgili kişilere havale ederek, biz Samsun’da yaşayan veya gurbette olup gönlü Samsun’da olanlar olarak “Samsunspor’la niçin ilgilenmeliyiz?”, ya da (makaleye başlık olarak sunduğum şekliyle) “Bu Şehrin kaderi ile bu şehrin takımının, yani Samsunspor’un kaderi arasında nasıl bir ilişki vardır?” sorularına gelin birlikte cevap arayalım.

Spor kulüpleri ne işe yarar?

Günümüz dünyasında büyük kulüplerle ilgili olarak halkın endişelerini ve ilgisizliğini kısmen hoş karşılayabiliriz. Fakat bunların altyapısını oluşturan ve gençlerle bağını kuran daha küçük ve yerel spor kulüpleri nezdinde yaşadığımız bazı gerçekler vardır ki onları görmezden gelemeyiz. Misal;

-Amatör spor kulüpleri yeni neslin sağlıklı olması için beden ve zihinlerini geliştiren, onları sosyalleştiren, yenmeyi-yenilmeyi öğreterek bencilliği ve agresifliği nötr hale getiren, onları kahve köşelerinden, internet kafelerden alıp sağlıklı ortamlara çekebilen en önemli kurumlardır. Spor kulüpleri sivil toplum olarak da önemli bir güce sahiptirler.

-Şehrin önde gelen spor kulübü o şehirde yaşayan farklı kesimleri bir araya getiren ortak bir değerdir. Başka hiçbir şekilde bir araya gelmeyen insanlar bir maçta ya da televizyonları başında aynı tezahüratı yaparak bir ve beraber olabilir. Karşılaşma sonuçlarına göre sevinç ve üzüntüleri birlikte yaşayarak hemşehrilerine ortak zemin oluşturur. Şehrin moral-motivasyon kaynağıdır. Kulübün başarısı şehrin başarısıdır. Yapılan tezahüratlarda şehrin adı zikredilir -spor eki anılmaz bile.

-Spor kulüpleri il veya ülke dışında yaşayan o şehir insanlarını (bir çeşit o ilin/şehrin diasporasını/gurbetçilerini) bir arada tutan ve memleketleri ile aralarındaki bağın sürmesini sağlayan önemli bir vasıtadır. (Lütfen konuyu farklı yerlere çekmeyin ama Trabzonspor’un bu konuda ne kadar başarılı olduğu herkesin malumudur).

-Özellikle büyük kulüplerin lig veya kupa maçları çerçevesinde o şehre gelmesi şehre itibar ve prestij sağlar. Şehri daha yaşanabilir yapar. Hayata renk katar. İç turizmi geliştirir. Bedava tanıtıma vesile olur. İmajını tazeler ve yeniler, şehrin prestijini yukarı çeker.

-Spor kulübünün giydiği formanın üzerinde yazılı olan ’ait olduğu şehir’ adı (ki bu Samsunspor için Samsun adıdır) 90 dakikalık değildir. Maç öncesinde maçın yapılacağı stattan şehrin genel havasına kadar birçok haber geçilir. Maç başlar 90 dakika boyunca şehrin adı zikredilir. Maç biter, spor yorumları başlar, televizyonların bütün kanallarında az veya çok dakikalarca şehrin adı görüntülerle zihinlere kazınır. Yetmez, ertesi gün çıkan gazetelerin spor sayfalarında tekrar kendine sayısız kareler eşliğinde yer bulur. Ligdeki sıralaması ve puan durumu ise tablolar halinde sürekli yayındadır. Gazete ve dergiler sonraki nesiller için arşivlenirken üzerindeki fotolarda yer alan kulüp ve şehir adları da onlarca yıl sonra tekrar bakılmak üzere geleceğe doğru yola çıkar. Velhasıl, bir şehrin adı başka hiçbir şekilde böyle hafızalara kazınamaz.

-Ve nihayet, bu makalenin de konusunu oluşturan önemli bir husus olarak, şehrin önde gelen spor kulübü o şehrin marka değeridir. Bu marka ne kadar değerliyse şehir popüler ve yaşanabilir imaja sahip olur ve moral bulur. Tersi olursa moral ve imaj kaybeder. Futbolcunun gelmek istemediği şehre sanayici, genel müdür, yönetici gelmez, nazlanır, gelmek istemez. Bu yüzden, futbol kulüpleri şehrin algısını en kısa sürede pozitif yönde geliştirebilecek yegâne araçlardan biridir.

Sporun ve (profesyonel ya da amatör) spor kulüplerinin (yukarıda bir kısmını sıraladığımız) faydaları saymakla bitirilemeyeceği gibi, bunun için oluşturulan organizasyonlar da oldukça çeşitli ve diğer birçok olay ve kurumla iç içedir. Fakat genel olarak bakıldığında bir ilde veya şehirde başat rolü o şehrin en büyük spor kulübü oynar. Bazı ülkelerde basketbol, beyzbol vd. birinci sırada gelse de, Avrupa ülkeleri ve Türkiye için öncelik futbol kulüpleridir. Öncü role sahip olan kulüp genellikle bulunduğu şehrin adıyla anılır ve Samsun için bu kulüp Samsunspor’dur.

Büyük kulüp, büyük şehir; büyük şehir, büyük kulüp

Küreselleşen dünyada şirketler ve markalar devletlerden bile daha önemli hale gelmiş, bazı şirketlerin üretim ve ihracatları birçok ülkenin toplam GSMH’sını geride bırakır olmuştur. Şirketlerin marka değerleri kadar, bunlara ev sahipliği yapan şehirler de bundan nasiplenmekte, bazen şehir markanın önüne geçerken bazen de marka şehri peşinden sürükleyerek yukarı çekmektedir.

Günümüzde şehirler adlarını ticarî markalar kadar, sahip oldukları kulüpler vasıtasıyla da duyururlar. Öyle ki, şehrin takımı hangi ligde oynuyorsa (profesyonel lig ya da birinci lig, ikinci lig, üçüncü lig veya amatör küme) şehrin ülke genelindeki gelişmişlik seviyesi de algı olarak benzerlik gösterir. Basit bir gözlem yaptığımızda Türkiye’nin gelişmiş illerinin/şehirlerinin takımlarının çoğunlukla profesyonel ligde, gelişmekte olan ya da geri kalmış illerinin futbol takımlarının da ikinci lig, üçüncü lig ya da amatör kümede top koşturdukları görülür.  Başka bir ifade ile (bazı istisnalar hariç) gelişmiş iller birinci ligde/kümede yer alırken, gelişmekte olanlar ikinci, geri kalmış illerin takımları da üçüncü veya dördüncü ligde/kümede yer alır. Gerçek tam olarak böyle olmasa da algı böyledir. Algı konusunu bir örnekle açıklayalım: Galatasaray, Fenerbahçe, Beşiktaş gibi İstanbul takımlarının Anadolu’da deplasmana gittiği illeri/şehirleri göz önünde bulundurduğumuzda, bu üç takımdan birinin deplasman yenilgisi aldığını farz edelim. İddiamız o ki; takımların gücü şehrin gücü ile özdeşleştiği için, yine algısal olarak mağlup olunan takımın şehri güçlü ise taraftar takımını affetmekte, şehir zayıf ve geri kalmış ise (yine takımla özdeşleştirerek, o takımda çok iyi oynayan futbolcular da olsa), aynı taraftarlar, şehrin adı zikredilerek, “o takıma nasıl yenildik?” diye veryansın etmektedir. Burada kastedilen artık takım değil, şehirdir. Taraftarın hazmedemediği olay ise rakip takım futbolcularının performansı değildir. Onların derdi; “nasıl olur da bizim gibi büyük (gelişmiş) bir şehrin takımı böyle küçük bir Anadolu şehri takımına yenilmiştir”. Görüldüğü gibi, buradaki “küçüklük”ten kastedilen takım ya da şehrin nüfus miktarı değil, o şehrin gelişmişlik seviyesidir.

Dünyadan örnekler

Konuya tekrar küresel ölçekte ve futbol kulüpleri örneğinden hareketle baktığımızda, dünyada birçok şehir futbol takımları ile özdeşleşmiş, âdeta isimleri birbirlerinin yerine kullanılır olmuştur. Hattâ bunlardan bazılarında, dünyadaki tanınırlık açısından, kulübün adı şehrin önüne geçmiştir. Barselona, Bayern Münih, Real Madrid, Manchester United, Spartak Moskova, Paris S. Germen, Borissia Dortmund, Milan vd. bunlardan ilk akla gelenlerdir. Bu örneklerden hareketle denilebilir ki; şehir ne kadar zengin ve gelişmiş ise kulüp de o denli güçlüdür. Ya da şehrin kulübü ne kadar güçlü ve popülerse o şehir de o kadar varlıklı ve kuvvetlidir.

Dünyanın gelişmiş ülkelerinden biri olan Almanya’nın en zengin ve müreffeh kesimini oluşturan Bavyera ile, bu eyaletin başkenti olan Münih’le aynı adı taşıyan dünyaca ünlü futbol kulübü Bayern Münih’in ilişkisi bu konuda güzel bir örnektir. Şehrin gücü takıma, takımın gücü şehre yansımıştır. Bu güç şehrin ticarî markalarını da etkilemiş, bu kez takımın gücü Münih’te üretilen malların kalitesiyle ve dayanıklılığı ile özdeşleştirilmiştir. Örneğin takımın sağlamlığı uluslararası maçlarda onların panzer, tank ve benzeri isimlerle anılmasına yol açmış, bu benzetme daha sonra Alman mallarının kalitesi ile hemhâl olmuştur. Bu ilişki bize şehrin gelişme dinamikleri ile kulübün gücü arasında ne kadar yakın bir bağ olduğunu göstermektedir. Makalenin başlığında kullandığımız “şehrin takımı, şehrin kaderi” benzetmemize ilham kaynağı olan hususlardan biri de budur.  

Şehirlerin büyüme ve gelişmesinde başlıca dinamikler

Dünyada adı çok duyulan şehirler, (bulundukları ülkelerin genel durumuyla da ilişkili olarak), ya kalabalık nüfuslarıyla ya da ekonomik anlamda gelişmişlikleriyle dikkat çekerler. Nüfus bakımından aşırı kalabalık ve daha altyapı problemlerini bile çözememiş geri kalmış ülke şehirlerini bir kenara bırakalım ve ekonomik anlamda gelişmiş şehirlere bakalım. Küreselleşen dünyada ekonomik bakımdan ileri gitmiş şehirler sadece iktisadi zenginlikleri ile değil; sanattan spora, eğlenceden modaya, ulaşım ve altyapıdan güvenliğe birçok özellikleriyle öne çıkarlar. Birbirini çoğaltan etkiyle de şehir gelişip büyüdükçe önce ulusal, sonra da uluslararası sanat, spor, kültür, fuar vb organizasyonları kendilerine çekerek isimlerini hafızalara kazırlar.

Şehirlerin uluslararası tanınırlığının başında öncelik yerel yönetimden başlar. Yerel yönetimin birincil hedefi, içinde yaşayan insanları memnun ve mutlu etmektir. Ancak yaşadıkları şehirden memnun olanlar kendilerinin ve çocuklarının geleceğini o şehirlerde görürler. Bir ya da iki nesil sonrası için plan yapan ebeveynler geleceklerini bulundukları şehirde planlamaya başladıklarında yatırımlarını da buraya yapmak isterler. Ev almak, arsa almak, dükkân açmak bunların bilinen örnekleridir. Burada menkul ve gayrimenkul ayrımına da iyi bakmak gerekir. Parasını menkul olarak tutanlar her an şehri terk edebilir. Fakat kazancını veya birikimlerini gayrimenkule, iş yerine vd. taşınmazlara yatıranlar aynı ölçüde hareketliliğe sahip değillerdir.

(Ara not: Naçizane Cevdet Yılmaz olarak benim bu husustaki görüşüm; kişinin nereli olduğunu anlamak için ona doğrudan “memleketi, yani nereli olduğu değil; mezar yerinin neresi olduğu, ölünce nereye gömülmek istediği” sorulmalıdır. Gömülmeyi arzu ettiği yer onun gerçek memleketidir. Bu şehirde mezar yeri olmayanlar, kendilerini bu şehre ait hissetmeyenler, ya da geleceklerini bu şehirde görmeyenlerdir. Belediyeler hemşehrilik bilincini kuvvetlendirmek istiyorlarsa hemşehri derneklerine lokal inşa etmek, bunlara yer tahsisi yapmak gibi bütünleştirici olmayan, aksine ayrışmayı teşvik eden gereksiz icraatları bırakıp işe mezar yerinden başlamalıdırlar.  Mezar yeri bu şehirde olanlar, geleceğini burada görür, torunlarını burada hayal eder, yatırımlarını da buraya yapar. Şehir de bu insanlarla büyür ve gelişir, ancak bu insanlar şehrin geleceğine sahip çıkar. Diğerleri ise, 40-50 yıldır bu şehirde yaşamalarına rağmen, halâ her an gidecekmiş gibi bu şehirde eğreti yaşamaya devam ederler ve “nerelisiniz?” sorusuna da hiç çekinmeden o “malum” cevaplardan birini verirler).

O halde insanların yaşadıkları şehre yatırım yapmalarının temel şartı geleceklerini bu şehirde görmeleri düşüncesinden başlar. Yerel yönetimin görevi bu insanları burada tutacak altyapıyı kurmak, onların şehirden memnuniyet derecesini arttırmak, onları yönetime ortak ederek sorunları olduğu kadar mevcut ve muhtemel başarılara da ortak etmektir. Bu yönde atılacak demokratik adımlar kişilerin yaşadıkları şehre sahip çıkmalarının önünü açacak, dernekler, kent konseyleri ve diğer sivil toplum örgütleri ile kendilerini ifade etmede zorlanmayan insanlar şehrin bir parçası olduklarının bilinciyle geleceklerini bu şehirde inşa edeceklerdir.

Sonraki aşama şehrin dışarıdan nüfus çekmesidir. Nüfus hareketlerinde, yani göçlerde bir husus çok önemlidir. Şöyle ki; göç eden, yani göçe katılan nüfus genellikle nitelikli, aktif ve girişken, geride kalan nüfus ise niteliksiz, pasif ve cesareti olmayan kişilerden oluşur. Şehrin göç alması (yeterli altyapı ve istihdam imkanları sunulabildiğinde) çok iyi bir şeydir. Her gelen kendi parası, tecrübesi, düşüncesi, yaratıcılığı ile geldiğinden şehre değer katar ve şehrin gelişimine katkıda bulunur. Bunun tersi de mümkündür; şehir gerekli altyapı ve istihdam imkanlarından yoksunsa ve yine de göç alıyorsa bu kez işsizlik ve gecekondulaşma şehrin başına bela olur. Fakat yine de gelen nüfusun aktifliği bu olumsuz tabloyu olumlu yöne çevirebilir. İstanbul’un bugün bir dünya şehri olmasında aldığı göçlerin etkisinin olmadığını düşünmek mümkün değildir.

Velhasıl, şehirlerin gelişimi ve adlarının duyulmasında rol oynayan, onları dünya genelinde tanınır kılan birçok husus vardır. Misal; şehrin yetiştirdiği önemli kişiler, ulusal ve uluslararası düzeyde öncü kurum ve kuruluşlar, kültür-sanat ve sporda sergilediği başarılar, yarattığı değer ve markalar bunlardan sadece birkaçıdır. Aşağıda bunlardan sadece sporla ilişkisi bağlamında Samsun şehri ile Samsunspor ilişkisi örneği üzerinde durulmuştur. (Spor konusu ve özellikle Samsunspor’un tarihsel geçmişi uzmanlık alanımız olmadığı için, burada kulüple ilgili önemli tarihler ve olaylar hakkında ayrıntılı bilgi verilmemiş; konu, şehir ve kulüp ilişkisi bağlamında ele alınmıştır). 

Samsun’un durumu

Samsun, Türkiye genelinde bu kadar büyük gelişme potansiyeli olup da bunu gerektiği gibi değerlendiremeyen nadir illerden biridir. Samsun aynı zamanda olumlu-olumsuz birçok hususu da bünyesinde barındıran özelliklere sahiptir. Örneğin hem göç almakta hem de göç vermektedir. Fakat aldığı göç çoğunlukla kır kökenli ve niteliksiz, verdiği göç ise çoğunlukla girişken ve niteliklidir. (İlk olarak bizim tarafımızdan dile getirilen) başka bir ifade ile; “Samsun’da nitelikli nüfus ile niteliksiz nüfus yer değiştirmekte”, toplamda il nüfusu belirgin bir artış göstermezken, mevcut nüfus içinde negatif yönde bir değişim yaşanmaktadır. Aşağıda da belirtildiği gibi, fizikî mekân olarak Samsun ideal denebilecek şartlara sahip olsa da beşerî sermaye olarak sürekli bir kayıp yaşamakta; yeterli miktarda ve sayıda; girişimci, sermaye sahibi, nitelikli, eğitimli, tecrübeli insanlarının sayısını arttırma ve bunları Samsun’da tutma konusunda gerekli başarıyı bir türlü yakalayamamaktadır.

Burada 19 Mayıs Üniversitesi’nin durumunu da ihmal etmeyelim. Vaktiyle bölge üniversitesi olan kurum, bünyesinden Ordu, Amasya ve Sinop üniversitelerini çıkarmış, onların ağabeyliğini üstlenmişken, şehirdeki durağanlık üniversiteye de yansımıştır. Tıpkı Samsun ve Samsunspor gibi, 19 Mayıs Üniversitesi de küme düşmüştür. (Yine İstanbul, Ankara ve İzmir’dekiler ile özel üniversiteleri bir kenara bırakırsak), 19 Mayıs Üniversitesi yakın yıllara kadar Çukurova, Erciyes, Atatürk, Selçuk, KTÜ, Akdeniz gibi üniversitelerle aynı ligde yer alırken, zamanla daha aşağılara düşmüştür. Üniversitelere yerleştirmelerde esas kriter olan giriş puanları bunu açıkça göstermektedir. Bir şehri ayağa kaldıracak yegâne güçlerden biri de o şehrin üniversitesindeki akademik personel ile yetiştirdiği nitelikli öğrencilerin istihdamıdır. Gelişen ve büyüyen şehirler kaliteli ve üst düzey akademik personeli kendine çeker, gerileyen şehirler ise önce bu personeli kaybederler. Mevcut haliyle baktığımızda ise, teknik anlamda akademik personelin şehrin gelişmesine katkısı sınırlı kalmakta, üniversitede okuyan öğrencilerin büyük çoğunluğu bu şehirde staj yeri bulmada bile zorluk çekmektedir. Giderek daha düşük puanla gelen öğrencilerin sayısal olarak fazlalığından ziyade üst puan grubundan öğrenci gelmedikçe, bunlar içinde girişimci ruha sahip olanların Samsun’da işe başlamaları veya iş kurmaları sağlanmadıkça üniversitenin şehre katkısı kafelerin müşteri sayısındaki artıştan ibaret kalacaktır.

Samsun şehri üzerine odaklanarak konuya biraz daha yakından bakalım. Samsun gerek matematik gerekse özel konum olarak önemli bir lokasyona sahiptir. Ilıman kuşakta yer alan ülkemizin, iklim bakımından hayatı zorlaştırmayan bir kesiminde yer alır. Örneğin; karın yerde kalma süresi, fırtınalı, aşırı sıcak veya donlu günler sayısı gibi meteorolojik veriler itibarıyla baktığımızda Samsun ekstrem durumların pek görülmediği nadir kentlerden biridir. Jeolojik açıdan deprem riskinin az, jeomorfolojik açıdan deniz seviyesinde olması, yüksek olmaması, çevresinde geniş verimli, dört mevsim üretim yapılabilme imkânı bulunan ovalara sahip olması vb. diğer fizikî özellikleridir. Bütün bunlara ilave olarak beşerî özellikler bakımından; kara, hava, demir ve deniz yolları ile birlikte enterkonnekte sisteme bağlılığı ve doğalgaz boru hattı güzergahında bulunması gibi önemli ulaşım yollarına göre konumu, Anadolu’nun Karadeniz’e ve kuzey ülkelerine açılan kapısı olması, Karadeniz Bölgesi’ni iç bölgelere bağlayan güzergahın başlangıç noktasını oluşturması, deniz kıyısında bir şehir olmakla birlikte şehrin içinde denizine girilebilen bir kent olması, tarihsel geçmişi ve  en son Millî Mücadeleye katkısı, (örnekler çoğaltılabilir), hepsi birden Samsun’un artıları olarak karşımıza çıkmaktadır. Geriye bu potansiyeli değerlendirecek ve harekete geçirecek yerel ve merkezi yönetimin bu yönde göstereceği gayret ve ortaya koyacağı irade kalmaktadır.

Samsun, öncelikle Büyükşehir Belediyesi’nin girişimleri, kısmen de Valiliğin katkıları ile daha yaşanabilir bir kent olma yolunda oldukça mesafe kat etmiştir. Yine Samsun’da ulusal ve uluslararası ölçekte (merkezî idarenin de desteği ile) birçok girişimde bulunulmuş, bunlar peyderpey gerçekleştirilerek halkın hizmetine sunulmuş, medya desteği de sağlanarak bunların bir kısmı ulusal gündem olmayı da başarmıştır. Bu icraatların bir kısmı farklı kesimler tarafından eleştirilse de yapılan çalışmalar önemlidir. Bunlardan turizmle ilgili olarak; deniz kıyılarının temiz tutularak plajların aktif tutulması, markalı oteller ve alışveriş merkezlerinin hizmete girmesi, sahil ve dolgu alanlarının düzenlenerek  yeşil alan miktarının arttırılması, Samsun’un merkezde denizle buluşma noktası olan fakat liman tarafından kapatılan sahillerinin halka açılması, yeni müzelerin inşası, kentin tarihine sahip çıkılması, bu bağlamda Saathane Meydanı kazıları, Kurtuluş yolu güzergahının tespiti, tescili ve tanıtımı, Millî Mücadele ruhunun canlandırılması, engelli plajı, ilçelerin turizm potansiyellerinin ortaya çıkarılması için ilk adımların atılması, doğal mirasa sahip çıkılarak Kızılırmak Deltası’nın UNESCO nezdinde tanınması yönünde harcanan çabalar vd. sayılabilir. Ekonomik anlamda ise; limanın özelleştirilerek aktif hale getirilmesi, lojistik köy girişimleri, Gıda Organize Sanayii’nin kurulması, ovaları korumak adına bir kısım sanayi tesislerinin Bafra, Kavak, Havza gibi ilçelerde kurulan OSB’lere kaydırılması, bu ilçelerin gelişmesi için önlerinin açılması, köylere getirilen altyapı hizmetlerinde artış ve nihayet golf sahasından Engelli Olimpiyatları ev sahipliğine kadar sayısız girişimi burada örnek olarak verebiliriz. Peki, sonuç?

Bütün bu ve benzeri girişim ve çabaya rağmen Samsun, bir zamanlar ait olduğu ilk 10 il arasına, niçin tekrar yükselememektedir? İstanbul, Ankara ve İzmir’i (bunlara birinci küme diyelim) bir kenara bırakırsak, hatırlanacağı üzere Samsun 1980’li yıllara kadar Bursa, Gaziantep, Adana, Kayseri, Mersin, Konya gibi illerle (bunlara da ikinci küme diyelim) aynı seviyede idi. Sonra o iller/şehirler zenginliklerine zenginlik katıp (gösterdikleri performansa bağlı olarak “Anadolu kaplanları” gibi isimler altında) büyürken, hattâ aralarına Denizli, Antalya, Manisa, Sivas, Malatya gibi illeri alırken Samsun aynı başarıyı niçin gösteremedi? Tabiri caizse onlar ikinci kümedeki yerlerini sağlamlaştırırken Samsun niçin yerini muhafaza edemeyerek üçüncü kümeye doğru geriledi?

Şüphesiz bunun için birçok sebep sayılabilir. Paranın bankalarda tutulması, yatırıma dönüşmemesi, yatırım olarak işyeri açmaktan ziyade gayrimenkulün tercih edilmesi, girişimci azlığı, çevre illere göre teşvik kapsamı dışında bırakılması, değişen konjonktüre uyum sağlanamaması, şehirde birlik-beraberlik olmaması, ortak iş yapma becerisinin gelişmemesi vb. bunlardan ilk akla gelenlerdir. Fakat bizi asıl ilgilendiren ve bu makalenin konusunu oluşturan husus; Samsun’da görülen bu durağanlık ve (diğer rakiplerindeki performansa bakarsak, onlardan) geri kalmasının önüne nasıl geçebiliriz? Bu olumsuz durumdan kurtularak Samsun’u tekrar nasıl yükselişe geçirebiliriz? Yine şüphesiz bunun için de birçok öneri getirilebilir, birçok fikir ortaya konabilir. Malum olduğu üzere bu hususta en hararetli tartışma “Samsun ne şehridir?” sorusu ile ilgilidir. Medikalden sağlık şehrine, turizmden sanayiye, tarımdan ticarete… Samsun’a sürekli roller biçilmekte, fakat bunlardan hiçbiri bir türlü lokomotif güç olmayı becerememektedir.

Yukarıda sayılan bütün hususların hiçbirini göz ardı etmeden, biz bu makalede Samsun’un yükselişe geçmesinin bir yolu daha olduğuna inanıyoruz. O da Samsunspor’un göstereceği performans ve tekrar profesyonel lige yükselmesidir. Bu durup dururken olmayacağına göre, yerel ve merkezi otoritenin desteği alınarak, bütün sivil toplum kuruluşlarının ellerini taşın altına koymaları sağlanarak, bu sorumluluk bütün Samsunlulara aittir. Sporla ilgisi olsun olmasın, bu takımı ancak bütün Samsunlular bir ve beraber olarak, her türlü desteği göstererek kurtarabilir.

Peki, Samsunlular bu takıma niçin sahip çıkmak zorunda olsun, takımın bir üst lige çıkmasından ne tür avantajları olacak ki Samsunlular Samsunspor’a destek versinler?

Takımın kaderi, Şehrin kaderi

Aşağıda bir kısmını belirtiğimiz hususlar göz önüne alınarak Samsunlular Samsunspor’a sahip çıkmalıdır;

1.Şehri yükseltmek, üst lige çıkarmak isteyenler önce bu şehrin takımını, yani Samsunspor’u üst lige çıkarmanın gayreti içinde olmalıdırlar. Şehir yükselirse (zenginleşirse, gelişip kalkınırsa) o ekonomik güçle takım zaten yükselir iddiası ne kadar doğruysa, takım yükselirse şehrin de ona paralel olarak yükseleceği iddiası da bizim tezimizdir. Halihazırda Samsun’un (iktisadi anlamda) bir üst lige çıkması için bu kadar çaba yetersiz kaldığına göre, bu kez tersten yola çıkarak (daha kolay olandan başlayalım ve) takıma öncelik verelim. Samsunspor’un başarısı ve şehre katacağı moral motivasyon üzerinden Samsun’u yükseltmeye çalışalım.

2.Bazen anlık başarılara ihtiyacımız oluyor. Uzun yıllar beklemeye gerek kalmadan bir haftadan diğerine kazanılacak bir galibiyet şehre moral olabilir. Bu hafta olmazsa gelecek hafta olur beklentisi bile bazen yeterlidir. Kazanılacak şampiyonluklar, ligde ikinci, üçüncü de olsa Avrupa’ya açılmak, yerli veya yabancı takıma karşı olmadık zamanda kazanılacak bir maç şehrin havasını değiştirebilir. İnsanlarımıza iyi ki Samsun’da yaşıyorum dedirtebilir, onlara moral verebilir. Gurbete çıkma kararı almış Samsunlu bir genci bu başarı şehre bağlayabilir.

3.Mersin, Antalya, Sivas, Kayseri, Gaziantep örneklerine iyi bakalım. Takım neredeyse kulüp orada, kulüp hangi ligdeyse şehir de o ligde yer almaktadır. Bu şehirlerin gelişme seviyeleri ile takımlarının başarısı arasındaki ilişkileri iyi görelim ve örnek alalım. Yakın tarih bize zaten ipuçlarını veriyor. Samsun şehri güçlü olduğu dönemde Samsunspor da güçlüydü. Şehirdeki durağanlık nedeniyle (gerileme demeye bir türlü dilim varmıyor) Samsunspor zor günler yaşıyor, bunu iyi görelim. Şehir gelişseydi Yeşilyurt gibi Borsan gibi, Ulusoy gibi 30-40 tane daha ulusal ya da uluslararası arenada boy gösteren şirketimiz olsaydı kulüp (daha birkaç yıl öncesine kadar) bu kadar sahipsiz, parasız ve de başkansız kalır mıydı? (Ara not: Bu vesileyle kulübe en zor günlerinde sahip çıkan, sonrasında bizlere de moral olan ve takımı bir üst lige çıkartmak için antrenörüyle, futbolcusuyla, ekip arkadaşları ve yönetim kurulu ile elinden geleni ardına koymayan Yüksel Yıldırım’a ne kadar teşekkür etsek azdır düşüncesinde olduğumu belirtmek isterim).

4.Profsyonel lig kulüpleri sadece sportif bir birim değildir. Bunların yöneticileri başarılı ve zengin iş adamlarıdır. Bu insanlar takımlarının başında olmak için şehrimize geliyor. Şehrimize bu vesileyle gelen kişiler Samsun’daki iş adamları ile yeni ortaklıklar kurabilirler. Şehri beğenir, buraya yatırım kararı alabilirler. Alt liglerde top koşturan takımların kulüp başkanları için aynı şeyi söyleyebilir miyiz?

5.Profesyonel ligin taraftarı çoktur. Maçlar vesilesiyle şehrimize gelecek yerli turist sayısını ve bunların şehirde yaratacakları ekonomik getiriyi iyi hesap etmeliyiz. Bunları sadece 2-3 otobüs dolusu rakip taraftar olarak değil, çevre illerden gelecek taraflı-tarafsız seyircileri de hesap ettiğimizde maç günü öncesi ve sonrasında şehirdeki hareketliliğin boyutları daha da artacaktır.

6.Profesyonel ligin şehre katkısı aynı zamanda şehre olan talebi arttıracaktır. Bu durum çevre illerden, olduğu kadar gurbetteki Samsunluları da şehre çekecektir. Şehirdeki arsa ve gayrimenkul fiyatlarındaki artış bu yöndeki yatırımları tetikleyecektir. Bir yıldan diğerine artan fiyatlar insanlara cazip gelecek, zamanla konut sayısındaki artış inşaat ve beyaz eşyadan halı mobilyaya kadar sayısız sektörün şehirde işlerinin açılmasına yardımcı olacaktır. Özellikle çevre illerden çok sayıda vatandaş, hastanelerin varlığına da bağlı olarak, emeklilik için Samsun’u tercih etmelerine neden olmaktadır. Onların bu kararı almalarında gençlerin de rolü vardır. Samsun’un; eğlencesi bol, insanın sıkılmadığı, hafta sonu lig maçlarında büyük takımları izleyebilecekleri, Samsun’a yerleşmiş eş, dost ve akrabalarının yanlarında hafta sonlarını geçirebilecekleri şeklinde oluşacak algı şehre değer katacaktır.

7.Büyük (ünlü) futbolcular büyük transfer ücretleri karşılığında büyük şehirlere gelir. Büyük futbolcular aldıkları çok parayı harcayacak yer ararlar. Şehir buna uygun değilse (gelişmemiş, geri kalmış bir yer ise) büyük futbolcu buraya gelmez. Büyük futbolcu şehrin başında lüks ve hızlı giden arabasına bindiğinde ve gaza bastığında birkaç dakikada şehrin sonu görünürse o futbolcu o şehre gelmez. Kazara, yanılıp gelse de en kısa zamanda bir yolunu bulup kaçar. Takımın kurtuluşu ise büyük (iyi) futbolcularla olur. O halde malum kısır döngü tekrar karşımıza çıkıyor; takımın kurtuluşu kaliteli futbolcuyla mümkün. Kaliteli futbolcu çok para ister. Şehrin kulübü bu parayı verecek zenginlikte olursa transfer gerçekleşir. Bu futbolcularla takım yükselir, şehre değer katar. Tersi olduğunda transfer gerçekleşmez, takım kötüye gider, şehrin morali bozulur, şehir geriledikçe yatırım azalır, iş adamları kaçar, takımın başına geçecek yönetici aranır, ama bulunmaz!

8.Benzer durum profesyonel yöneticiler, bilim insanları, doktorlar ve sanatçılar için de geçerlidir. Şehir yaşanabilir özelliklere sahipse, bunlar gelir, kalır. Değilse giderler. Samsun’daki herhangi bir firmanın dünyaya mal satıyor olması onun başındaki yetenekli idareci (genel müdür, uzman ihracatçı vd.) ile mümkündür. Bu yetenekteki kişi 20-30 bin dolar maaş ister. Bu maaşı verseniz, bu kez bu kişi bu parayla bu şehirde yaşanıp yaşanmayacağına, ailesini buraya getirmeye değer mi değmez mi diye bakar. Yaşanmaz kararı verdiğinde 5 bin dolar daha azına İstanbul’da bir firmayı tercih edebilir. O halde sadece bizim gözümüzde bu şehrin yaşanabilir olup olmaması değil, dışarıdan gelenlerin gözünde de aynı imaja sahip olup olmaması çok daha önemlidir. Çünkü onların bilgisine, tecrübesine, şehre katkısına ihtiyacımız var. Onları burada tutamazsak şehir gelişmez, üniversite gelişmez.

9.Samsunspor kulübünün içinde bulunduğu durum 19 Mayıs Üniversitesi’ni de etkilemektedir. Gençlerin futbol tutkusundan hareketle, üniversite adaylarının yükseköğrenim görecekleri ve en güzel yıllarını geçirmeyi düşündükleri şehirde profesyonel bir takımın olup olmadığını, bu takım sayesinde lig maçlarını statlarda izleme imkânı bulup bulamayacağını düşünmeden tercih yapacaklarını düşünebilir miyiz? Bu konu ile ilgili bir araştırmaya rastlamasam da, gençlerin; iki eşit durumda olan fakülteden birini tercih ederken şehrin takımının hangi ligde olduğunu göz ardı ederek karar vereceğini sanmıyorum. O halde üniversitelere olan teveccüh onların puanını yükselterek daha kaliteli ve ilk dilimlerden daha zeki öğrencileri çekerken, tersi durumda daha düşük profilli öğrenciler gelecektir. Bu durumda 19 Mayıs Üniversitesi daha kaliteli öğrenci çekebilmek ve puanlarını yükseltmek istiyorsa şehrin spor kulübünün içinde bulunduğu olumsuz şartlara seyirci kalabilir mi?

10. Metin içinde de belirtildiği gibi, markalar çağını yaşıyoruz. Şehirler markalaşıyor. Spor kulüpleri şehirleri adına bu markalaşmayı sağlayan, onu taşıyan, şehrin adını sürekli gündemde tutmayı başaran yegâne kurumlardır. Şehrin adı hafızalara kazındığında artık o şehrin insanından, yine o şehirde üretilen mamullere kadar sayısız unsur bu isimden payını alır. Marka iyiyse iyi yönde, kötüyse kötü yönde. Bugün Samsunspor’a yardım konusunda nazlanan kesimlerin bindikleri dalı kestiklerini birilerinin onlara hatırlatması gerekir. Tabi, kendilerini Samsunlu kabul ediyorlarsa.

Sonuç

Samsun gelişmiş iller arasına girmek istiyorsa, imajını güçlendirip yatırım çekmek istiyorsa, isminin marka değerini arttırmak istiyorsa en pratik en kısa yol Samsunspor’un başarısından geçmektedir. Samsunspor’un bırakın alt sıralara düşmesine rıza göstermeyi, Profesyonel Lige çıkmadan Samsun şehri sınıf atlayamaz. Birinin kaderi ötekinin elindedir. O halde şehrin kaderi ile kulübün kaderi aynıdır. Şehir küme atlarsa kulüp de atlar. Şehrin yükselmesi yavaş olabilir, istesek de hızlandıramayabiliriz. Bu Türkiye ve dünyanın içinde bulunduğu şartlarla da ilgilidir. Bu durumda şehrin moral kazanması için öncelik kulübe verilmeli, onun yükselmesi sağlanmalıdır. Kısa zamanda yapılabilecek en kolay ve pratik iş budur.

Meseleyi; spor ve sporcuların kişiliği, oyunu, takımın yenilmesi, galip gelmesi, kulübün borcu, başkan kim olacak vb. zaviyelerden bakarak önemsizleştirmeyelim. Böyle yaparsak kısır çekişmeler içinde kalır, büyük parçayı göremeyiz. Şunu bilelim; Samsunspor Samsun adını taşıyan en büyük bayraktır. Bu bayrağın ulaştığı her yer, dikildiği her burç Samsun’dur. Meseleye böyle bakalım ve her şeyi bir kenara bırakarak Samsunspor’a sahip çıkalım. Şehrimizi seviyorsak, Samsun adını bir marka olarak Türkiye ve dünyaya kabul ettirmek istiyorsak elimizde bundan daha iyi bir araç yoktur.

İşte bütün bu nedenlerle Samsunspor bu şehrin takımı olduğu kadar, aynı zamanda bu şehrin kaderidir.

Recep YAZGANRecep YAZGAN