Fikir
Giriş Tarihi : 31-12-2021 11:48   Güncelleme : 31-12-2021 11:48

İnsanların Ahlak Bakımından Yükselmesini İstiyorsak Her Ferdin İçinde Issız Bir Sorumluluk Alanı Doğmasının Bir Yolunu Bulmalıyız

Mütefekkir Şair İsmet Özel, ‘Issız bir Sorumluluk’ başlıklı yazısında “Laik eğitim sultası altında yıllarını Türkiye’de geçirmiş insan için çağın tanığı olmak ne anlama geliyordu?” diye sorarak çağın tanıklığının ne anlama geldiğini ya da gelebileceğini irdeliyor.

İnsanların Ahlak Bakımından Yükselmesini İstiyorsak Her Ferdin İçinde Issız Bir Sorumluluk Alanı Doğmasının Bir Yolunu Bulmalıyız

Mütefekkir Şair İsmet Özel’in bu haftaki yazısı şöyle;

Çağının tanığı olmak benim şiir vesilesiyle edebiyata bağlandığım günlerde baş üstünde tuttuğum bir şeydi. Tuttuğumuz deseydim ifade yerini daha çok bulmuş olacak mıydı? Hayır, olmayacaktı.

Çünkü edebiyat vesilesiyle münasebettar olduğum insanlar edebiyat dışı ilgilerini kendileri için edebiyattan daha hayati bulduklarını yaşadıklarıyla gösterdi. Aslına bakarsanız hiçbir çağda, hiç kimse çağının tanığı olmamıştır. Eğer kelime-i şahadet yoluyla İslâm dinine girildiği vakıasını hesap dışı tutabilirsek tanığı olunabilecek tek şey insanın kendisidir. Laik eğitim sultası altında yıllarını Türkiye’de geçirmiş insan için çağın tanığı olmak ne anlama geliyordu?

Üç aşağı beş yukarı dürüstlükten dem vurulduğunu hatırlıyorum. Düşünce ve davranış arasındaki tenasüp esas alınmalıydı. O günlerde Vietnam savaşı yokmuş gibi yaşamak ve hareket etmek apaçık samimiyetsizlikti. Budist bir rahip kendini yakıyordu ve biz kimler olduğunu bildiğimiz birilerinden bunun intikamını almağı beceremiyorduk. O halde becerebildiğimiz ne varsa onun peşini bırakmamalıydık.

Becerebildiğim şeyin peşini bırakmadım. Şiir miydi bu? Adını şiir olarak analım veya anmayalım benim seçtiğim ıssız bir sorumluluktu ve hep onun getirisine kanaat ettim.  Mensuplarından biri olduğuma hep hayret ettiğim Türk milleti hesabına beklentilerim siyaset sahasında oldu. Bana, daha doğrusu benim yarınki Türk vatanını merkeze aldığım ruh durumuma gerekli olan siyasi bir tavır ve siyasi bir tutumdu.

Dünyanın ve Türkiye’nin içine düştüğü durum beni siyasete icbar ediyordu. Tavrımda ve tutumumda sebat ettim. Bu ikisinin birbirini desteklemesi akla yakın görünüyor. Oysa akla yakın görünen şey hiç de doğru olmayabilir. Sebebi veya sebepleri ne olursa olsun ben kendimi ne devrimci bir tavırdan, ne de halk olarak adlandırdığımız şey ne ise ona yakınsak bir tutumdan uzak tuttum. Kendi halimdeki karmaşıklığın farkındayım.

Halim karmaşıktır zira işime Müslüman olmağı Türk olmanın ön şartı sayarak başladım. İş olarak bildiğim şiir yazmak değildi. Ömründeki bütün başarıyı şiirini üstte tutmağa vakfetmiş biri olarak “Ne idi peki?” sualine cevap bulmam gerekiyor. İşim ne için şiir yazdığım bilincine sıkıca yapışmaktı. Şiir hangi lisan içinde doğmuş olursa olsun Kur’an gibi apaçık bir metindir. Yazıldığı dilden başka bir dile, lisana, lügate tercüme edilemeyişi şiiri Kur’an-ı Kerîm’e yaklaştırır. Şuara suresi şiire ve şairlere muhalefet etmiyor. Bu sure sayesinde şiirin özündeki abartıcı vasıftan ve şairlerin pervasızlığından haberdar oluyoruz. Yaşam tarzlarında şiirin değil pervasızlığın baskın çıkmasını tercih edenler otoritenin şiirle başının hoş olmadığını söyleyecektir.

Otorite veya öz Türkçeci ifadeye rağbet ederek “yetke” dediğimizde iki şey akla gelir: İlk aklımıza gelen şey kendi keyfince kural dayatan güçtür. Menşei ne kadar karanlık olursa olsun Avrupa’da doğmuş bir hürriyet anlayışıyla hız kazanan eğitim müfredatımız aklımıza ilk bunu getiriyor. İkinci olarak zihnimiz Müslümanlar üzerinde ayetlerin ve hadislerin uyandırdığı rızayı esas alan zorlayıcılıkla meşgul olur.

Yani hem gönülsüzce mecbur olduğumuz durumlar vardır veya o mecburiyetlere uymanın gönlümüzü okşaması söz konusudur. Dünya malına meyletmek veya karşılığını öldükten sonra alacağın işin içine girmek. Dünya/ahiret ayrımını günlük hayata yön veren bir düstur derecesine yükseltmeği çocukça sayabilir veya bu ayrıma ulaşmakla olgunluğun erişilebilir en uç noktasını fark ettiğimizi kabul edebiliriz.

Hangi ruh durumu bize istikamet tayin ederse etsin bir meseleyi henüz çözüme kavuşturmadan başımıza yeni meselelerin dolandığını görebiliyoruz. İşte bu iç içe geçmişlik benim ıssız bir sorumluluk içinde hürriyeti ve emniyeti birlikte tatmama imkân tanıyor. İnsanların ahlak bakımından yükselmesini istiyorsak her ferdin içinde ıssız bir sorumluluk alanı doğmasının veya her nasıl doğduysa bu alanın bütün bünyeyi kapsayacak ölçüde genişlemesinin bir yolunu bulmalıyız.

Bulmazsak ne olur? Çin halkı ABD demek için Çince “Güzel Ülke” anlamına gelen bir ifadeye başvuruyor. Bunun sebebi ABD’nin neresine giderseniz gidin bir “China Town” bulunabilmesi midir? Diyelim ki, öyle olsun.

Çinlilerin ABD’ye güzel ülke yakıştırmasında bulunmaları onların gözlerini açmalarına bir imkân üretmeyecektir. Kuzeyi ve güneyiyle bütün kıtayı yağmalamış ve dünya kültürünü zehirlemiş Amerikalılardan haberdarız. Amerikalılar Kızılderilileri köle haline getiremedikleri için siyah Afrika’dan köle getiren Avrupa menşeli halk hem Kızılderilileri fiilen yok etmiş köleleştirdikleri siyah derilileri de ifsat etmişlerdir. Bu facianın sebebi Avrupa kökenli ABD yurttaşlarının içinde sözünü ettiğim ıssız sorumluluktan eser olmayışıdır.

Bir Amerikan şiiri var ve içinde bir sesleniş barındırıyor; ama o seslenişten etkilenerek bütün insanlığın yükselmesine emek harcayacak Amerikalı nerede? Amerikalılar insanlığın nefes borusunu tıkamakla meşgul.

İsmet Özel, 27 Cemaziyelevvel 1443 (31 Aralık 2021)

Recep YAZGANRecep YAZGAN