Fikir
Giriş Tarihi : 06-02-2021 05:00   Güncelleme : 06-02-2021 05:00

Tarihçi Yazar İbrahim Tatlı "Boğaziçi Casusluk Faaliyetleri Yürütülen Bir Devşirme Yuvasıdır!"

Boğaziçi Üniversitesi mezunu olan yazarımız İbrahim Tatlı, bu üniversiteyi iyi bilen biri olarak “Boğaziçi kültürü”nü ve bu okulun memleketimizdeki misyonunu okurlarımız için değerlendirdi.

Tarihçi Yazar İbrahim Tatlı

Boğaziçi Üniversitesi’nde yaşanan protestolarla birlikte, son birkaç haftadır “Boğaziçi kültürü” lâfı belki de en çok duyduğumuz ifadelerden biri oldu. Nedir bu Boğaziçi kültürü?

Boğaziçi kültürü dedikleri şey, genelde Türkiye’de görülmeyen türden bir serbestlik ve özgürlük havasıdır. Gerçekten de öyledir. Bu özgürlük Amerikalıların, İngilizlerin her mevzuda rahat konuşma tarzı; fakat sınırları var. Bu da Türkiye’ye yabancı olan bir şey. Boğaziçi’ne gelip bunu görünce insan “ne iyi” filan diyor. Yani bir yerde de bu insanları cezbediyor. “Ne güzel bir hayat” filan gibi… Ama bir süre sonra bu özgürlük havasının yapmacık olduğunu, sunî olduğunu hissediyor.

 

Ne bakımdan sunî?..

Aslında senin içinde bulunduğun toplumla ters düşebileceğin noktalarda sana özgürlüğü sonuna kadar sunuyor. Geçmişine sövebilirsin, “Aleviler ne kadar iyi” diyebilirsin, “Ermenileri ne feci öldürmüşüz” diyebilirsin, “ne katil milletiz” diyebilirsin; ve hatta resmî tarihin tersine Abdülhamid’in ne kadar üstün, reformcu ve iyi siyasetçi bir padişah olduğunu dahi söyleyebilirsin, çünkü bu saatten sonra bunu söylemenin bir mahsuru kalmamış. Ama mesela “Filistin’de Müslümanlara şu kadar zulmediliyor, Filistinliler de (Hamas, FKÖ vs.) direniyor.” diyemezsin; Türkiye’de gerçek bir İslâmî rejim ihdas edilmesi gerektiğini söyleyemezsin. Yani özgürlük sadece senin kendi toplumunla yabancılaşmana müsaade edecek, hatta ona yol açacak şekilde bir özgürlük.

LGBT faaliyetleri de ilk olarak Boğaziçi’nde başlamıştır. “Arkadaşın gay olabilir, lezbiyen olabilir.” filan diyerek üniversitenin resmî olarak kontrolünde ilerleyen kulüp çalışmalarındaki faaliyetler yoluyla öğrenciler için bu sapkınlıkları normalleştiriyor ve alıştırıyorlardı. 2000’li yıllarda ben bunun bizzat şahidiyim. Boğaziçi onların merkezi… Nasıl ortaya çıktıklarını hatırlıyorum. 2010-2011 yıllarında duvarlara “velev ki ibneyiz” yazmaya başladılar.

Hülasa Boğaziçi’ndeki özgürlük hakiki mânâda bir özgürlük değil. Türkiye’de bazı şeyleri konuşmak zordur ya, Boğaziçi senin bunları rahat konuşmana izin verir. Batı’da hâkim olan kültüre aykırı olacak şeyler söylemediğin sürece bu özgürlükten istifade edersin. Eğer aykırı olursan hemen sesini keserler, seni görmezden gelirler veya bir şey demeseler bile senin orada akademik olarak bazı plânların varsa onları suya düşürürler.

 

Kendi memleketine yabancı nesiller yetiştirmeyi kendine misyon edinmiş bir okul diyebiliriz öyleyse.

Evet… Özetle şunu söylemeye çalışıyorum. Türkiye’de zaten problem çok, eleştirilen birçok şey var. Senin bunları rahatça söyleyebilmeni ve Türkiye aleyhinde konuşabilmeni özgürlük havasıyla sağlıyorlar ve bu sayede kendilerine de angaje ediyorlar öğrencileri. Dürüst, tarafsız ve vicdanlı olmalarından doğan bir özgürlük anlayışı değil bu. Senin kendi ülkene, vatanına, insanına, kültürüne, tarihine yabancılaşmanı sağlayacak şekilde, buna yol açacak şekilde tanıyorlar bu özgürlük hakkını. Böylece istedikleri postmodern, yılışık, içinde her bir herzenin barınabildiği bir pislik sentezine dönüştürmeye çalışıyorlar. Bu şekilde kayıp giden bir sürü genç oldu. Mesela başörtülü bir öğrencinin, “Burada bir sürü tabu yıkıldı kafamda.” dediğine şahidim; hâlâ Allah’a inanıyor muydu bilmiyorum.

 

Boğaziçi Üniversitesi’nde en çok nereye adam yetiştirilir?

Uluslararası ilişkiler bölümlerinden filan dışişlerine giren çok olur. Genelde sosyal bilimlerdeki öğrenciler Soros’çu bir kafayla yetiştirilir. Oradan devşirilen öğrenciler hocalar tarafından tesbit edilip Soros’un diğer ülkelerdeki okullarına Erasmus gibi imkânlarla gönderilir. Daha sonra akademisyen olmaları için önleri açılır. Değişik üniversitelerde yahut Boğaziçi’nde istihdam edilirler. Geleceğin devşirme devşirenleri olarak yetiştirilirler. Özellikle felsefe, sosyoloji ve tarih bölümü çok sağlam şekilde Soros’a çalışırlar. Gizli saklı değildir bu. Öğrenciler Açık Toplum Vakfı’na gidip gelirler. Orada kendini göstererek lisansüstü eğitim için seçilir ve hazırlanırlar. FETÖ’de var ya “müsbet” teşhisi, onlar da “müsbet” öğrencileri seçerler. Açık Toplum Vakfı, Boğaziçi Üniversitesi’ndeki akademisyenlere, yüksek lisans ve doktora öğrencilerine çalıştırmaları gereken konular hakkında direktifler verir. Hocalar da öğrencileri bu konularda çalıştırırlar, elde edilen bilgiler de Soros’a gider. Soros da ilerde kaşıyacağı noktaları, karıştıracağı yerleri tesbit eder.

 

Toplum mühendisliği için kullanılıyor yani.

Tabiî, istihbarat… Bildiğin casusluk yapılıyor Boğaziçi’nde. Ermenilerle, mübadele edilen Rumlarla, Kürtlerle, Alevilerle alakalı durmadan çalışma yapılır. Böylelikle bölge bölge, köy köy Alevileri, Kürtleri tesbit etmeye, anlamaya ve kaşımaya çalışırlar. Önceden oryantalistler nasıl toplumları tanımaya çalışıyorsa aynı vazifeyi Boğaziçi Türkiye’de icra eder.

 

Öyleyse Boğaziçi Üniversitesi’nden, “Boğaziçi kültürü”ne aykırı bir ses beklemek safdillik olur.

Orayı gerçekten özgür bir üniversite zanneden öğrenciler sonunda öyle olmadığını görüyorlar. Boğaziçi’nde LGBT zıpladığında, LGBT’nin aleyhinde olan öğrencileri fişleme çalışmaları ortaya çıktı mesela. Bunda şaşıracak bir şey yok. Bu böyle bir üniversite. Kendilerine aykırı, kendilerine zarar veren bir görüşe izin vermelerini beklemek de enayilik olur. LGBT’ye izin vermek ve teşvik etmek noktasında bu kadar gayretli olan bir üniversitenin, LGBT’den nefret eden kesime de aynı şekilde töleranslı olması beklenmez. Öyle gözükseler bile, bilakis içlerinde bu karşıt görüşlüleri tesbit etmeye yönelik bir hareket olur.

 

Öyle ise bu okula bir çözüm üretmek gerekmiyor mu?

Orası kendi içinde kapalı devre, garip bir okul. Bana kalsa o okulu hemen kapatırım.

Kaynak: Baran Dergisi 734. Sayı

Recep YAZGANRecep YAZGAN