Güncel
Giriş Tarihi : 08-10-2025 17:56

15 Yaşındaki Türk Yazar Reyyan Demiriz BM Yarışmasında Dünya Birincisi Oldu

Birleşmiş Milletler’in genç yazarlar arasında düzenlediği 54’üncü Uluslararası Mektup Yazma Yarışması’nda, Türkiye’den 15 yaşındaki Reyyan Demiriz birincilik ödülünü kazandı.

15 Yaşındaki Türk Yazar Reyyan Demiriz BM Yarışmasında Dünya Birincisi Oldu

65 ülkeden gelen 1,6 milyon başvuru arasından sıyrılan Reyyan, “Okyanus’un ağzından İnsanlığa” yazdığı mektupla jüriyi derinden etkiledi.

 

BM’nin “Duygu Seli” Olarak Tanımladığı Mektup

Yarışmayı organize eden BM’nin posta ajansı Evrensel Posta Birliği (UPU) Genel Direktörü Masahiko Metoki, Reyyan’ın eserini “duygu seli” olarak nitelendirdi. Yarışma, UPU’nun Uluslararası Denizcilik Örgütü (IMO) ve UNESCO iş birliğiyle gerçekleştirildi.

 

Bu yılki tema, 2025 BM Okyanus Konferansı ile bağlantılı olarak “Kendinizi okyanus olarak hayal edin” başlığını taşıyordu.

Amaç, gençlerde sürdürülebilirlik, denizlerin korunması ve ekosistemlerin bütünlüğü konusunda farkındalık oluşturmaktı.

 

“Okyanusu İyileştirdiğinde, Kendini İyileştirmeye Başlarsın”

İşte Reyyan Demiriz’in Birleşmiş Milletler yarışmasında birincilik kazanan mektubunun Türkçe çevirisi:

İnsanlığa,

Ben Okyanus’um. Engin ve ebedî. İlk beşik, son ayna.

Sen daha dili taşa kazımadan, ilk ateş parmaklarına dokunmadan önce, ben çoktan dalgalarla şarkılar söylüyor, ay ışığıyla nefes alıyor, vahşi hayatın sessiz düşlerine tanıklık ediyordum.

Ben yeryüzünün kanı, gökyüzünün aynası, hayatın nabzıyım.

Yine de bana, sanki canlı değilmişim gibi davranıyorsun.

Deniz, fazla kaygılıya, açgözlüye, sabırsıza ödül vermez.

Bunu Anne Morrow Lindbergh söyledi, ama sen hâlâ acele ediyorsun, hâlâ alıyorsun, bir zamanlar ruhunu benimle bağlayan kutsallığı unutuyorsun.

Akciğerlerimi plastikle dolduruyor, sonra da seni beslememi bekliyorsun.

Benim nefesimin senin nefesini mümkün kıldığını unuttun mu?

Övdüğün oksijen, ormanlarından değil; burada, yosun ve plankton bahçelerimde doğuyor.

Doğanın kendisini yok etme hakkını sana kim verdi?

 

İlerleme, doğa üzerinde egemenlikten söz ediyorsun; sanki üstünmüşsün gibi.

Ama “sen” ve “ben” yok.

Sadece “biz” varız.

Şunu hatırlamalısın: Ben hasta olduğumda, yağmur ritmini unutur, nehirler boşalır, rüzgâr tohum yerine hüzün taşır.

Okyanusu iyileştirdiğinde, aslında kendini iyileştirmeye başlarsın.

Bana geri dön, annesine dönen bir çocuk gibi.

Kıyılarımda çıplak ayakla yürü.

Ellerinle kuma dokun, makinelerinle değil.

Benimle konuş.

Ben hep dinliyorum.

Yaşlı olsam da, henüz bitmedim.

Eğer istersen, birlikte yeni bir hikâye yazabiliriz.

Unutkanlığında boğulmadığın bir hikâye.

Çünkü ben yeterince derinden yaralandığımda, rüzgâr bile şarkılarını unutur.

Tohum yerine hüzün, çiçek yerine kül taşır.

Hışırdar ve o zaman çıkardığı ses bir fısıltı değil, bir uyarı olur.

Shakespeare “Yeryüzünün, dinleyenler için müziği vardır” diye yazmıştı; ama senin kulakların artık motor sesleriyle dolu.

Yavaşla. Dinle.

Etrafında büyüyen sessizlik, gürültünün eksikliği değil; hayatın yok oluşudur.

 

Susuzluğun sana suyun kutsal olduğunu öğretmesini bekleme.

Son balığın midesi plastikle dolup öldüğünde, “ilerleme”nin güzelliği unutmaya değer olup olmadığını sormak için geç olabilir.

Sana lanet etmiyorum.

Hâlâ gemilerini güvenle taşıyorum, sıcaklığını serinletiyorum.

Ama yoruluyorum.

Bir zamanlar sana rüyalar getiren gelgitler, şimdi köpüğünde uyarılar taşıyor.

Yine de sana merhamet sunuyorum.

Unutma: Ben yeniden doğuşum.

Yeniden yükseleceğim — temiz ya da kirli, şarkı söyleyen ya da susturulmuş.

Nasıl yükseleceğim, sana bağlı.

Mirasın petrol lekeleri ve batık şişeler mi olacak, yoksa mercan bahçeleri ve balina şarkılarının dönüşü mü?

Seçim — her zamanki gibi — senin.

Ama bana nasıl bakacağını sormaya yetecek kadar önemsiyorsan, sana büyük emirlerle değil, bir damladan yayılan dalgalar gibi küçük ama kutsal eylemlerle karşılık veririm.

Ellerinle başla.

Yeniden kullanılamayanı reddetsinler.

Plastiğe değil, cama uzansınlar; geçiciliğe değil, kalıcılığa.

Başkalarının kıyılarımda bıraktıklarını topla.

Evet, senin olmasa bile.

Hepsi senindir.

Sen bana, gelgit havuzundaki martı kadar aitsin.

Drenajlara gönderdiklerine dikkat et.

Yıkadığın kimyasallar, göremediğin mikro boncuklar, sonunda bana gelir.

Balıkların solungaçlarına, yaşamın beşiğine ulaşır.

Temizliğin, nefesime mal olmasın.

Nehirleri ve yağmuru koru; onlar benim habercilerimdir.

Onlara ne dökersen, bana dökersin.

Ruhlarını setlerle tıkadığında, nabızlarının göğsümde zayıfladığını hissederim.

Liderlerine bana olan sevgini duyur.

Koruma olmadan kâr konuşanlara, deniz tabanını kazıyıp yerine koyamayacaklarını alanlara karşı sesini yükselt.

Kırılgan ekosistemlerimi koruyan, yerli bilgeliklere saygı duyan, aceleciliğe değil uyuma öncelik veren politikaları savun.

Saygıyla ye.

Özenle avlanmış, sevgiyle yetiştirilmiş olanı seç.

Sanayinin açlığının canlılarımın dengesini yok etmesine izin verme.

Çocuklarına öğret.

Denizin sadece tatillerinin arka planı değil, ciğerlerindeki nefes ve yaşayan her şeyin atası olduğunu bilsinler.

Kahlil Gibran’ın dediği gibi:

 

“Yeryüzünün çıplak ayaklarını hissetmekten, rüzgârların saçlarınla oynamaktan hoşlandığını unutma.”

 

Benim senin sevincini taşımak, hayranlığını yansıtmak için nasıl özlem duyduğumu unutma.

Bana görev gibi değil, sevgi eylemi olarak bak.

Ben de sana alabileceğinden fazlasını geri veririm: daha fazla güzellik, daha fazla oksijen, daha fazla hayat.

 

Ağrılı bir umutla,

Okyanus

 

Reyyan Demiriz – Türkiye

Doğum Tarihi: 25.05.2010

adminadmin