Kültür
Giriş Tarihi : 23-09-2018 12:00   Güncelleme : 23-09-2018 12:00

Bir “Gardaşlık” Destanı: Kafkas İslam Ordusu

Bir “Gardaşlık” Destanı: Kafkas İslam Ordusu

Yıl 1918; I. Dünya Savaşı’nın sonuna gelinmekte. Üç kıtaya otağ kurup yedi iklime hükmetmiş olan Osmanlı Devleti artık parçalanmanın eşiğine gelmiş, dost bildiklerince dalları budanmış, dokuz cephede canhıraş savaşta. Derin yaralar, büyük kopmalar ve önü alınamaz kan kaybı. Asırlık çınar, var olma mücadelesi verirken emperyalist sömürgeler hemen yanı başında siyah altın için katliamlar yapmakta.

Rusya’da ise Çarlık yönetiminin yıkılmasıyla birlikte Kafkaslarda yaşayan halklar hürriyetlerini elde etmek için ayaklanmışlar. Çar IV. İvan’dan beri süren zulüm sebebiyle Kafkasyalılar milletin istediği gibi ülkeyi yönetme azmi ile her türlü müesseselerini vücuda getirmeyi nihayet başarırlar. Ve böylece artık bağımsızlıklarını elde ederler. Neticede ise Kuzey Azerbaycan, Kuzey Kafkasya (Dağıstan), Ermenistan ve Gürcistan devletleri ortaya çıkar. Tüm bunlar yaşanırken Rusya’da iktidara gelen Bolşevikler, başta Kuzey Azerbaycan olmak üzere millî mukadderatlarını elde eden milletlere karşı türlü saldırılar başlatırlar. Çünkü zengin petrol yatakları ve stratejik anlamda “Hazar’ın kara incisi” olarak görülmesinden dolayı Kafkasya ve özellikle Bakü, Rus generallerin gözünde daima büyük önem arz etmekteydi. Bu sebeptendir ki kendilerince Türkler oradan sürülmeli, gitmek istemeyen ise o topraklara gömülmeliydi.

Rusların ve Ermenilerin Kafkasyalılara karşı saldırıları gün geçtikçe şiddetlendi. Bölgede yaşayan Ermenileri silahlandırdılar. Binlerce Müslüman, Rus ve Ermeni çeteler tarafından hunharca şehit edildi. Ardı kesilmeyen katliamlardan kan ağlayan Azerbaycan ise olaylar karşısında tabir yerinde ise naçar vaziyette. Bir yanda son teknoloji silahlarla donatılmış Ermeni ve Rus çeteleri, diğer tarafta ise savunmasız Azerbaycan Türk’ü.

Dönem kaynakları ve arşivlerde yer alan belgelere göre Bolşevik rejimi ve Ermeni çeteleri 30 Mart 1918 tarihinde Bakü’de büyük bir katliam yapar. Uçakların ve ağır silahların kullanıldığı katliamda kadın, çocuk, genç, yaşlı ayırmaksızın herkes hedef alınır. Kendi olmaktan vazgeçmeyen bir milletin verdiği bu onurlu mücadelede; 30 Mart’la 1 Nisan tarihleri arasında yalnızca Bakü’de 15.000’den fazla masum sivil katledilir. O günlerin tanığı olan İngiltere konsolosunun “şehirde cesetlerden başka Müslüman kalmamıştı” sözleri yaşanan vahşeti tüm çıplaklığı ile gözler önüne serer.

Kana doymayan ve Müslüman kanı akıtmayı ibadet sayan Bolşevik ve Ermeni çeteler bununla da yetinmiyor Şamahı ve Kuba başta olmak üzere Azerbaycan’ın pek çok şehrinde masum siviller acımasızca ve bin bir işkenceyle katletmeye devam ediyordu. 1918 yılının Temmuz ayında kurulan olağanüstü tahkikat raporları yaşanan katliamın büyüklüğünü en acı şekilde şöyle anlatılır:

Albay Novatski’nin raporu:

“Şamahı katliamına önderlik eden çete reisi Lalayev’in emriyle ilk sırada yaşlılar, kadın ve çocuklar katledilecek, sokaklardaki Müslümanlar öldürülecek, camiiler yakılacaktı. Çok sayıda çocuk ve kadın camide saklanmışlardı. Zannediyorlardı ki caminin saygıdeğer hocası Ahund Molla Cafer’e Ermeniler dokunmazlar. Ermeniler camiye girerek onu kurşuna dizdiler. Ahund’un evinde ve camide saklanmış tüm kadın ve bebekler katledildi. Şamahı’da Ermeni teröristler toplam 58 köyü yaktı. 8 bine yakın masum insanı katletti.”

Kuba’da ise 128 köy yakılmış, insanlar diri diri ateşe verilmişti. Çoğu kadın, çocuk ve yaşlı 16.000 Türk katledildi. Yaşanan acılar artık dayanılmaz hale gelmiş olsa da Azerbaycan umutsuzluğa kapılmıyor, büyük bir metanetle çetelere direnmeye çalışıyordu. Ne kadar zor durumda olsa da Osmanlı Devleti’nin yardım çağrısını geri çevirmeyeceğini biliyordu ve kararlar verilip Osmanlı’dan yardım istendi. Mehmed Emin Resulzâde önderliğinde oluşturulan heyet Batum’a kadar gelerek Haziran ayında Osmanlı ve Azerbaycan arasında dostluk anlaşması imzaladılar. Bu anlaşma ile iki ülke arasında daimi sulh ve ebedi dostluk münasebetleri oluşturuldu ve Osmanlı gerektiği takdirde Azerbaycan’a silahlı yardım yapmayı kabul etti. Ayrıca bu anlaşmaya göre; Azerbaycan Cumhurbaşkanı M. E. Resulzâde, Kafkaslardaki Türk ve Müslüman halkına yönelik katliamın bir an önce durdurulması için Osmanlı’dan askeri yardım istedi. Azerbaycan ile Osmanlı arasında yapılan anlaşmadan büyük rahatsızlık duyan Rus General S. Şaumyan, Lenin’e gönderdiği mektupta: “Yoldaş Lenin, Türkler Bakü’ye geliyor. Bize acele yardım gönderin.” diyordu.

Ancak Osmanlı Devleti’nin Azerbaycan’a yardım etmesi bu kez her zamankinden daha zordu. Osmanlı’nın Kafkasya’ya ordu göndermesi sadece Ruslarla değil, İngilizler ve Ermenilere karşı da savaşmayı gerektiriyordu. Bunun yanı sıra I. Dünya Savaşı Müttefiki Almanya da Türklerin Kafkasya’da güçlenmesini istemeyenler arasındaydı.

Yani Osmanlı Devleti’nin Azerbaycan’a yardım etmesi, tüm dünyayı karşısına almak anlamına geliyordu.

Azerbaycan’da zulümler devam edip halk acımasızca katledilirken Osmanlı yönetimi tüm olumsuz şartlara rağmen kardeş Azerbaycan’a derhal yardım etme kararı aldı. Yardıma gidecek ordunun başına ise Enver Paşa’nın 29 yaşındaki kardeşi ve kahraman bir mücadele adamı olan Nuri Paşa getirildi. Böylece Azerbaycan’ın acılarına son verip, hain çetelerin zulmünü durduracak olan Kafkas İslam Ordusu’nun kurulması için çalışmalara başlandı. İslam Ordusu denilmesinin asli sebebi ordunun tamamen Müslümanlardan oluşmuş olması ise de bir diğer sebebi müttefik Almanların harekâta engel olmamaları için Osmanlı Ordusu görünümü verilmemek istenmesiydi.

Nuri Paşa, emrindeki askeri birlikle 20 Mayıs’ta Azerbaycan’ın Zengisu bölgesine ulaştı. Azerbaycan halkı için artık kötü günler son buluyordu. Nuri Paşa katliamların önüne geçmek ve yerli halktan bir kuvvet oluşturmak üzere emrindeki subaylardan birkaçını bölgede bıraktı. Nuri Paşa, zaman zaman Ruslarla zaman zaman da İngilizlerle çatışarak 25 Mayıs’ta Gence’ye ulaştı. Diğer taraftan Türk Ordusu'nun Kafkaslara geldiğini haber alan Şaumyan büyük bir korkuyla ne yapacağını şaşırmış, derhal Ruslar ile durumu görüşmüş, daha sonra Müslüman ahaliye: “Türkler size amansız musibetler yapacaktır.” diye propaganda yapmaya başlamıştı.

Oysa Gence’de yapılan büyük katliamı dönemin tanıkları şöyle anlatıyorlardı:

“Katliamdan inildeyen Müslümanların sesi tüm Gence’yi inletiyordu. Gözümüzü hangi yöne çevirsek o dehşetli manzarayı görüyoruz. Askerlerin elinden süngüdeki bebeğin kanının aktığını gözümle gördüm. Şehir mezarlıktan farksızdı. Sokaklarda cesetlerin üzerinden atlayarak yürüyorduk. İnsanlar çırılçıplak soyulmuş ve ziynet eşyaları işkence ile alınmış, evler yağma edilmişti. Yüzlerce kadın, çocuk, genç, yaşlı taşlarla parçalanmış, karınları mermi ile doldurulmuştu.”

Bu büyük vahşeti yaşayan Gence halkı Kafkas İslam Ordusu'nun şehre girişini gözyaşlarıyla karşıladı.

Azerbaycan millî şairi duygularını şu dizelerle ifade eder:

“Gardaşlığın fermanına baş eğip,

Mazlumların imdadına yetiştin.

Şu karşıdaki duman çıkan bacadan sen gelmeden iniltiler çıkardı.

Gecikseydin, mazlumların feryadı; yeri, göğü, kâinatı yıkardı.”

Kaymakam Rüştü Türker’in Kafkas yollarındaki İslam Ordusunun faaliyetlerini dile getiren eserinde ise o günler şöyle ifade edilmektedir: “Azerbaycan Cumhuriyetinin her derdine koşan fırkanın harekâtı oldukça teferruatlı ve mufassaldır. Uzun zaman geçse de yine o fırkanın erkânı harbinde olmak itibarı ile o harekâtın içinde yazdığım için, esaslı ve mühim olayları yâd ederek, olduğu gibi canlandırılmış ve mümkün olduğu kadar da tafsilat ve izahat verilmiştir. Bu eserimle, 5. Kafkas Fırkasının esas Osmanlı Ordusundan ayrılarak tek başına memleketten kenarda, Azerbaycan’da ne kadar çetinlikler ve yoksulluk içinde çalıştığını ve bu uğurda verdiği şüheda ve kayıpların derecesini silahdaşlarıma arz ve izah edebilsem, kendimi bahtiyar sayar ve bu harekât esnasında şehit düşen çok kıymetli zabit ve askerlerimizin ruhlarını kemali hürmetle bir daha anarım.”

Kafkas İslam Ordusu Gence’de Müslüman direnişiyle karşılaşıp 112 şehit vermiş olsa da çok geçmeden güvenliği sağlamayı başardı. Emniyetin tesis edilmesinin ardından Kafkas İslam Ordusu Tiflis’ten Gence’ye dönüp burada Bağımsız Azerbaycan Halk Cumhuriyeti’nin kurulmasını sağladı. Ancak Bakü hâlâ işgal altında olduğundan geçici olarak Gence başkent ilan edildi. Nuri Paşa hem ordu kurmaya çalışıyor hem de yeni devletin teşkilatlanmasını sağlıyordu. Nuri Paşa ilk olarak çoğunluğunu Çarlık Ordusundan kalma Rus subayların oluşturduğu Azerbaycan millî kolordusunu lağvetti. Yerine tamamı Azerbaycan Türklerinden oluşan kolorduyu kurdu ve bu kolorduyu Kafkas İslam Ordusu’na bağladı. Daha sonra hükûmette bulunan ve Rus yanlısı siyaset izleyen bakanların görevlerinden alınmasını sağladı. Böylece tam bağımsızlıktan yana millî bir hükûmet kurulmuş oldu. Artık Azerbaycan Türkleri Kafkas İslam Ordusu’nun etrafında toplanmaya başlamıştı. Sıra Bakü’nün kurtuluşuna gelmişti ancak birlikler yetersizdi. Bunun üzerine Nuri Paşa ağabeyi Enver Paşa’dan destek kuvveti istedi. Kısa sürede istenen destek kuvveti bölgeye ulaştı ve Kafkas İslam Ordusu Bakü’ye doğru yola çıktı. Yazılmaya başlanan bu yeni Türk destanına Bakü’nün alınmasıyla son nokta konulacaktı.

Hem Osmanlı Devleti hem de Azerbaycan halkı artık mutlak zaferi bekliyordu.

Gelen destek kuvvetlerle birlikte 20.000’e ulaşan Kafkas İslam Ordusu 26 Ağustos’ta Bakü’ye doğru ilk hareketi gerçekleştirdi. Bu harekâtta yaşanan kıran kırana bir savaşla Rus ve Ermeni birliklerine karşı Türk tarafı kesin bir zafer kazandı. 14 Eylül’de son darbenin vurulacağını anlayan İngiliz askerleri taarruzun sonunu önceden fark ederek, 14 Eylül akşamı Bakü’yü gemilerle terk etti. Bir gün sonra ise Ermeniler teslim oldu. İşgal ve zulüm Kafkas İslam Ordusu tarafından sona erdirilmişti.

Azerbaycan topraklarının kurtuluşu için mücadele eden Kafkas İslam Ordusu’nun 1130 askeri bu topraklarda şehit düştü. Bağımsız Azerbaycan için mücadele eden ordu Bakü’ye girerken halk göz yaşları ve büyük bir sevinçle onları karşılıyor, Azerbaycan topraklarını Taşnak ve Bolşeviklerden kurtaran ve bu yolda şehit düşmüş Türk-Kafkas İslam Ordusu için Azerbaycan halk şairi Bahtiyar Vahabzade şiirinde: “Bugün anıt mezarın etrafında üzerine ayaklarımızı bastığımız o toprak, Osmanlı Türk askerlerine borçludur.” diyordu. 

Esas gayesi Ermeni Taşnakların Doğu Anadolu’da başlattığı ve Kafkasya’da sürdürdüğü katliamı durdurmak olan Kafkas İslam Ordusu Azerbaycan’ın Kafkaslarda bağımsız bir şekilde varlığını koruması için büyük bir mücadele vermişti. 15 Eylül 1919 tarihinde yazdığı “Azerbaycan Cumhuriyeti” isimli makalesinde Mehmet Emin Resulzâde konuyu şöyle özetlemektedir: “Osmanlı Ordusunun Azerbaycan üzerinde herhangi bir işgali söz konusu değildir. Çünkü Enver Paşa, Osmanlı askerinin Azerbaycan’da kalabilmesi için gereken masrafı karşılamak üzere Osmanlı maliyesinden ayda 50.000 lira tahsisat ayrılmasını istemiştir. Öte yandan Azerbaycan yönetiminden, mümkün olan en kısa sürede bir millî ordu kurmalarını rica etmiştir. İstilacı bir devlet, müstemlekesine kesinlikle borç para vermez ve millî ordu kurmalarını istemez. Eğer Türk Ordusu işgalci olsaydı, Azerbaycan hangi sebeple Merkezi Hazar Diktatörlüğü ve İngilizlerden Bakü’yü kurtarma uğrunda şehit olan Türk askerlerinin anısına abide yapılması için aralarında para toplamıştı?”

Yazımıza Azerbaycan’ın halk yazarlarından G. İlkin’in Türk Kafkas İslam Ordusunu anlatan şu satırlarla son verelim:

“Türkler gelende şehir karmakarışıktı. Onlar Türkleri geldikten sonra ikinci günden itibaren şehirde, yahşı yâdımdadır, Azerbaycan’da millî hükûmetin kurulmasında bizim Türk kardeşlerimizin büyük hizmeti oldu. Ben diyebilirim ki, bu hükûmetin esasını kuranlardan en güçlü unsur, Osmanlı ruhu ve Türkler olmuştur.”

Nermin Taylan / Diyanet Dergisi

adminadmin