Köşe Yazıları
Giriş Tarihi : 20-05-2012 10:45   Güncelleme : 20-05-2012 10:45

Çocukluğuma Yazma Üzerine Nasihatim...

Eğer şu anda çocukluğum karşımda olsaydı, ona vereceğim en büyük nasihat, okumak ve yazmak olurdu

Çocukluğuma Yazma Üzerine Nasihatim...
Eğer şu anda çocukluğum karşımda olsaydı, ona vereceğim en büyük nasihat, okumak ve yazmak olurdu. Okumak hayatımda her zaman önemli bir yer almayı başarmış olsa da; yazmak, çok isteyip de uzun süre yeterli cesareti gösteremediklerim arasındadır.
 
Henüz çocuk denilecek yaşta yazmaya başladıklarını öğrendiğim yazarların hayatlarını okuduğumdaysa, önüne geçemediğim bir kıskançlık kaplar içimi ve o anda yazmaya daha geç yaşlarda başlamış yazarların hayatlarını okuyarak teselli ederim kendimi.
 
Çocukluğum bana ne yazacağını sorduğundaysa, ona vereceğim cevap şu olurdu;  “Sadece kendini yaz, senin için önemli olan her şeyi; sana ait olan düşünceleri- duyguları(kırgınlıkları, beklentileri, umutları, sevinçleri...), başkalarının değer süzgecinden geçirmeden yap bunu ama bu yolda tek şart, sadece ve sadece sana ait olmaları. Asla ve asla senin olmayan konuların peşine düşme, olduğun ve düşündüğünden farklı görünmeye çalışma ve de sana ait olan hiç bir şeyi önemsiz sayma.
 
Çocukluğuma dönüp baktığımda  asla şunları yazmadan büyümek istemezdim ve de bugün bile onları tekrar tekrar okuyor olurdum.
 
Dünyayı kendi gördüğüm şekliyle aktar küçüğüm, insanlar senin gördüğün gibi olsun yazılarında. Küçük şeylerle inanılmaz mutluluklar yaşa. Arkadaşın dondurma yerken ve senin alacak paran olmadığında yaşadığın duyguyu anlat bana. Salıncak sırası beklerken, haylaz çocuğun gelip salıncağı kapmasını anlat; arkadaşının çok sevdiğin bisikletini sürebilmek için verdiğin cebindeki son harçlığı anlat; okuldan eve dönerken dışarıda oynamayı düşündüğün oyunu anlat ve aynı zamanda eve alınmaktan korktuğun  ve açlığına da dur diyemediğin için, dışarıdan annene seslenip;”Bana ekmek arası yap, sepete koy alcam.” demeyi anlat. Karşı komşununoğlu, evlerinin çatısında babasıyla birlikte uçurtma yaparken, nasıl onlara imrenerek baktığını ve babanla hiçbir şey yapamıyor olmanın üzüntüsünü nasıl yaşadığını anlat.
 
Babanın iş yerine her gittiğinde, karşıdaki kırtasiyenin camında duran; yeşilli kırmızı, bir çok gözü olan, değişik fermuarlı, o Mickey Mouse’ lu çantayı anlat. Her gün bugün satılmışmıdır acaba korkusu yaşayıp, koşarak  gittiğin dükkanın camından onu gördüğünde; sanki iki sevgilinin birbirine verdiği söz gibi, nasıl kavuşmaya dair vaatler verdiğini anlat. Mickey Mouse lu çantanın da her gün kendisine görücü gelen kız misali, daha fazla dayanamayacak olduğunu, umutsuz bakışlarla dillendirmesini anlat. Kırtasiyecinin ise bir kız babası edasıyla dışarı çıkıp, “Babana söyle, gelsin parasını verip alsın, her gün dükkanımın camında durma.” deyişini anlat. Babanın karşısına tüm cesaretini toplayıp çıktığında ve o çantayı almasını istediğinde, “Senin çantan daha yeni” cevabından sonra, Mickey Mouse lu çantaya kavuşma sözü vermenin sorumluluğuyla ve de onu çok seviyor olmandan ötürü, yaptığın planları anlat. Evde kimsenin olmadığı bir zamanda eline makas alıp, eski çantanı nasıl kestiğini ve babanın bunun eskimiş değil, kesilmiş olduğunu anladığında yaşadığın şaşkınlığı anlat. “Kesik ve Yırtık” arasındaki kavram farklılığını algılayamayışını anlat. Yaşanan tüm zorluklara rağman o çantayı aldırmayı başardığında, kaç gece birlikte uyuduğunuzu anlat.
 
Sen oturma odasında, evindeki tek televizyondan çizgi film izlerken, babanın tüm otoritesiyle içeri girip, sana sormaya dahi ihtiyaç duymadan, kanalı değiştirerek, haber programı açmasını anlat. Bir büyüğün senin hayatına girip, istediği anda, her şeyi değiştirebileceğini anladığında yaşadığın hüznü anlat. Büyüklerin bu sıkıcı haber programlarını neden izlediklerini bir türlü algılayamayışını anlat.
 
Bir sonbahar günü; rüzgarın, bir ağacın zaten düşmekte olan yapraklarını savururken, gözlerini kapatıp, kollarını kocaman açarak, rüzgarın ve kuruyan yaprakların yüzüne vuruşunu, o anda kendini gökyüzüne yükseliyor gibi hissedişini anlat. Anlat ki, sonbaharda ağaçların yapraklarını döktüğünü öğretenin aslında bu güzel hatıra olduğunu bilsinler. Anlat ki şu büyükler; rüzgarla nasıl kucaklaşılır, yapraklarla nasıl ahenkle dans edilir, tabiatla nasıl arkadaş olunur anlasınlar.
 
Yazmadığımız için, unutulmaya yüz tutmuş bunca çocukluk anımız varken; hayatın karşısına geçip, kalemimizi elimize alalım ve kendimize dair tüm anıları yarınımıza taşıyalım.
adminadmin