Eğitim
Giriş Tarihi : 29-09-2013 18:18   Güncelleme : 29-09-2013 18:18

GEZİ EYLEMCİLERİNİ ANASINDAN DOĞDUĞUNA PİŞMAN ETMEK

Kim bunlar? Bu suali yazarlık hayatımda ikinci kez vaz ediyorum. İlki, birincisi hem maddî, hem manevi mevkii itibariyle çok geride kaldı. “Kim Bunlar?” sualine ilk defa geçen Hıristiyan asrının son çeyreği içinde Yeni Devir gazetesinin 22 Şubat 1978 tarihli nüshasındaki sütunumda, yani bundan tam otuz beş yıl, yedi ay, altı gün önce, o gün daha henüz siyasetteki yerleri tam tespit edilmemiş bir takım insanın ne idüğünü meraka değer bulup müracaat etmiştim.

GEZİ EYLEMCİLERİNİ ANASINDAN DOĞDUĞUNA PİŞMAN ETMEK
Dört çocuğumdan ilki on altı aylık, sekiz günlüktü. Bu suali hevesle, heyecanla, bin bir duygu yüküyle dost olmak istediğim, benden dostluk beklemelerini umduğum kişilere veyahut kimselere tevcih ettim: Kim bunlar? Dünya haritasının yeşile boyanmış gösterilen yerlerinde Michel Foucault’nun ilgisini çeken, Dünya Sistemi’nin dokunabilme cesareti bulduğu ilk insanlar… Kim bunlar? 
 
“Bir radyo-televizyon haberinden öğreniyoruz Tebriz’de kendilerine İslâm Marksisti denilen bir küme insanın İran’daki zulüm düzeni aleyhine gösteriler düzenlediğini. Bütün Müslümanlar gibi ben de biraz şaşkınlık, biraz üzüntü, biraz umutla dinliyorum haberi. Gerçi İran’da kendilerini hem Marksist, hem Müslüman sayan insanların bulunduğunu, teşkilatlı bazı işler gördüklerini biliyorduk. Hatta Türkçe’ ye çocuk kitapları sola yakın yayınevleri tarafından çevirilen Behrengi’nin bu insanlardan biri olduğu söyleniyordu. Bütün bu bilgilerimize rağmen İslâm Marksisti sözünün açıkça telâffuz edilmesinden tedirginlikle birlikte bir şaşkınlık duymaktan alıkoyamadım kendimi.
 
“Aslında yaşadığımız çağın şartları içinde bazı şeylere şaşırmamaya kendimizi alıştırmalıyız. Yıllarca dünyada ve Türkiye’de İslâm sosyalizmi kavramının tabiî karşılanan ve hem sosyalistler ve hem de Müslümanlar tarafından savunulmaya değer bir kavram olarak sürdürüldüğünü (ileri sürüldüğünü?*) görmüştük. Ama İslâm’ın kendi kaynaklarına dayanılarak, doğrudan Kur’an ve Sünnet’e başvurulmak suretiyle anlaşılmasının yoğunluk kazanmasından sonra özellikle hâlis Müslümanların bu iki kavramın uzlaşmazlığına akıl erdirmeleri ve sosyalistlerin de İslamiyet’i bir kez kabule değer saydıktan sonra onun dünyevi bir düzen anlayışına adapte edilmesinde kendi güçlerini aşan engeller görmeleri sonucu İslâm sosyalizmi tamlamasından her iki tarafın da feragat ettiğini görebildik.
 
“Karl Marx ve Friedrich Engels’in birlikte kaleme aldıkları Komünist Manifesto’da sosyalizmin, feodal sosyalizm, küçük burjuva sosyalizmi, Alman sosyalizmi, tutucu burjuva sosyalizmi, eleştirel-ütopik sosyalizm ve komünizm olarak sınıflanışını görüyoruz. Dolayısıyla sosyalizm denilince Marksizmin anlaşılmaması mümkün ve hatta gerekli. Zaten (nitekim?) kendilerine (yönelecek?) kamuoyunun tepkisinden veya kanunların sınırlarından (sınırlandırmasından?) ötürü komünist diyemeyenlerin “bilimsel sosyalist” yaftasına sığındıklarını da biliyoruz. Bazı teorik mülâhazalar tahtında “İslâm sosyalizmi” sözünün yeri olabileceği belki iddia edilebilir. Ne var ki, Marksizm, sosyalizm gibi (kadar?) geniş kapsamlı bir kelime değil, en azından Marx’ın eserlerine bağlı (sadık?) kalmayı öngören bir yükü taşıyor üzerinde. Hem Marx’ın felsefî görüşlerine, hem (de?) İslâm’a bağlı bir hareketin mümkün olamayacağını ve bunun olsa olsa ya Marx’tan yahut İslâm’dan hiçbir şey anlamamış bazı zihinlerin fantezisi olabileceğini her aklı başında Müslüman kavrar.
 
“Ancak bu konularda fazla aceleci ve çok çabuk sonuca varan bir tutum takınmamamız gerekir. Bize bilgi sunan haber kaynaklarının çarpıtıcı yönünü her zaman hesaba katmalıyız. İslâm Marksisti tamlaması belki de hem Marksizm’e, hem de İslâm’a düşman olan bazı çevrelerin uydurması, yakıştırması olabilir. Hiç unutmamak gerekir ki, Avrupalı sağcı düşünürler öteden beri komünizme zaman zaman İslâmiyet’in bir türü olarak bakmışlar, Müslümanları da bir çeşit komünist sanmışlardır (saymışlardır?). Daha dün denilebilecek bir geçmişte Türkiye’de bile bazılarına “yeşil komünist” denmedi mi?
 
“İşte yazımın başında habere “umut”la bakışımın sebebi, İran’da (bile) kâfirlerin dizinin bağını çözebilecek Müslümanların mevcut olma ihtimalidir. Ola ki ehl-i küfr onlara Marksist sıfatını yamayarak öteki Müslümanlardan bağlarını koparma çabasına girişsin.”
 
Ben bu yazıyı otuz beş sene önce her Müslümandan bir girişim beklentisiyle ve “dinsizin hakkından imansız gelir” atasözünü yersizliğe mahkum edebilme çabası içinde yazmışım. Neyi niçin yazmış bulunduğumun neyi niçin yazmakta olduğuma işaret edişinden memnun haldeyim. Memnuniyetim hamd içinde kalışıma vesile oluyor. Bu tutumun Türkiye’de yapılacak işlerin tükenmediği hakikatini bize bahşeden Allah’a hamd edişimizi artırdığına da hamd ediyorum. 

*parantezler benim 2013’te eklediklerim.

http://www.istiklalmarsidernegi.org.tr/Yazi.aspx?YID=903&KID=52

İsmet ÖZEL – İstiklal Marşı Derneği 
adminadmin