Köşe Yazıları
Giriş Tarihi : 08-05-2021 18:49   Güncelleme : 08-05-2021 18:52

Gösteri Çağı

Benim için ayrı bir ilgi alanı olan TÜİK (Türkiye İstatistik Kurumu)’nun yayımladığı verilere bazen saatler ayıran deli bir tarafım var.

Gösteri Çağı

Gayem; bir anlamda içinde yaşadığım ve aynı çağın göğsünden birlikte süt emdiğim insanları tanımak olsa da toplumun bir ferdi olarak belki de gidişatımızın karekodlarını okuyabilmek gayesini güdüyorum bir anlamda.

Dün ise hayret ettiren bir veri çarptı gözüme.

Zira bu verilere göre ülkemizde 2019 yılında 61 bin 512 kitap yayımlanmış. Yani günde yaklaşık olarak 169 kitap matbaalardan çıkıp, raflara ulaşmış.

Uluslararası Yayıncılar Birliği’nin 2018 verilerine göre kitap okuma, önceliklerimiz arasında 232. sırada olunca ve yine aynı veriler günde 1 dakika kitap okuyup, 6 saat televizyon izlediğimizi, 4 saat internet kullandığımızı fısıldayınca bu rakama hayret ediyorsunuz tabi ki.

Mutluluğun büyük ölçüde artık beklentilerin karşılanmasına odaklandığı; kendinize biçtiğiniz hayaller ile hayatın dayattığı gerçekler arasındaki uçurumun gün geçtikçe derinleştiği; hakikatin bedelini ödemek yerine daha çok tellallığını yaparak nemalanmaya çalıştığımız mümbit coğrafyamda beni şaşırtan şey yayımlanan “kitap sayısının çokluğu” değil aslında.

Öyle ya bir kitap yazmanın zahmetine, akıtılan yürek terine; her bir kitabın koynunda barınan uykusuz gecelere, günün ilk ışıklarına kadar ilmek ilmek örülen ve bazen doğurmak için saatlerce kıvranılan cümlelere yabancı değilim.

Zihnimden yüreğime akan ses “bu kitaplarda yazılan bilgilerin nerede olduğunu” soruyor sadece. Ya da bu kadar kitaba rağmen bizim neden “ruhlarımız üşüyor” ve doyurulamaz bir “anlam açlığı” içinde kıvranıyoruz da umudumuz ve ufkumuz bu kadar yorgun?

İnsan sormadan edemiyor, zira TÜİK’in 2019 yılına ait verileri yaklaşık 411 milyon kitap bandrolü satıldığını da gözler önüne seriyor.

Kabul edelim ki yırtıcılığın, bencilliğin ve artık kişisel çıkarların sahne aldığı; bizi biz yapan manevi dinamiklerinden örülü erdemlerin her geçen gün anlamını yitirdiği bir “gösteri” çağında yaşıyoruz ve bu çağın göğsünden süt emen zamanımızın insanı, artık bir gözetim toplumu halinde “seyretmeye ve seyredilmeye” her şeyden çok daha fazla önem veriyor.

Özellikle çağımızın barometresi olarak gösterilen sosyal medya hesaplarına bakın herkesin gösterecek ve görünecek bir şey (ler)i var ve herkes bu “görünürlük” furyasına katılmak için can atıyor. Çünkü bu furya; önce “arzuyu” üretiyor, sonra “görünürlük” sevdasıyla bu arzuyu doyuruyor.

Bellekten mahrum, köklerinden uzak, her türlü bilgi saniyeler içinde elinin altında olduğu için bilgi ve bilgeliği bu yüzden umursamayan ve bu sayede de “her konuda bilgisi olup malumat kırıntılarının üzerine devasa fikirler bina edebilen” bu furyada, kameraların modern hakimiyeti ve söz yerine imgelerin krallığı söz konusu.

YAZININ DEVAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ

Recep YAZGANRecep YAZGAN