Köşe Yazıları
Giriş Tarihi : 28-01-2018 11:59   Güncelleme : 28-01-2018 11:59

Kuran okumak niçin önemlidir?

Bazı zatlar Kuran okumanın sevabı olmadığını önemli olan şeyin ise Kuran’ın anlamını bilmek gerektiğini söyleyerek Kuran okuyan müminlere hakarete varacak derecede ağır sözler sarf etmektedirler. Bu devlet vAnchore medya tarafından şımartılmış zavallılara onların seviyesinde cevap vermeyeceğim tabii ki.. Zira kendimi de çok aşağılara düşürmüş olurum. Bunun yerine hadis-i şeriflerden Kuran-ı Kerim okumanın fazileti hakkında birkaç hususu zikretmek ve İslam âlimlerinin sözlerine yer vermek istiyorum.

Kuran okumak niçin önemlidir?

Kur'an' da; Kur'an okunmasının fazileti ile ilgili bir çok ayet vardır. En meşhuru "Ve-iżâ kuri-e-lkur-ânu festemi’û lehu veensitû le’allekum turhamûn" Meali "Kur’an okunduğu zaman ona kulak verip dinleyin ve susun ki size merhamet edilsin"(Arâf, 7/204)

Bu ayet Cuma namazlarında okunduğu için çok bilinen ayetlerden birisi olup Kur'an okunurken saygılı davranmanın gerektiğini vurgulamaktadır. 

Yine “Kur’ân’ı tane tane, açık açık oku!”(Müzzemmil Sûresi, 73/4) emri manası kadar lafzının da önemini gösterir. Namazda Kuran okunması farzdır. Demek ki her namaz ile ilgili emir Kuran okunmasının fazileti ile alakadardır. 

Keza "Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur'ân'ın indirildiği aydır." (Bakara, 2/185) ayeti Ramazan Ayının Kuran ayı olduğunu ve bu ayda okunmasının faziletini hatırlatır.

"Biz, Kur'an okunduğu zaman, seninle ahirete inanmayanların arasına gizleyici bir örtü çekeriz. Ayrıca, onu anlamamaları için kalplerine bir kapalılık ve kulaklarına bir ağırlık veririz. Sen, Kur'an'da Rabbinin birliğini yadettiğinde onlar, canları sıkılmış bir vaziyette, gerisingeri dönüp giderler" (İsrâ, 17/45, 46) ayetleri ve "Allah sözün en güzelini, birbiriyle uyumlu ve bıkılmadan tekrar tekrar okunan bir kitap olarak indirdi. Rablerinden korkanların, bu Kitab'ın etkisinden tüyleri ürperir, derken hem bedenleri hem de gönülleri Allah'ın zikrine ısınıp yumuşar. İşte bu Kitab, Allah'ın, dilediğini kendisiyle doğru yola ilettiği hidayet rehberidir. Allah kimi de saptırırsa artık ona yol gösteren olmaz." (Zümer, 39/23), 

"Eğer biz bu Kur'an'ı bir dağa indirseydik, muhakkak ki onu, Allah korkusundan baş eğerek, parça parça olmuş görürdün. Bu misalleri insanlara düşünsünler diye veriyoruz." (Haşr, 59/21).

"Biz onu (Kur'an'ı) Kadir Gecesi'nde indirdik. Kadir Gecesi'nin ne olduğunu sen bilir misin? Kadir Gecesi bin aydan hayırlıdır." (Kadr, 97/1-3) ayetleri manasını yaşamak kadar okumanın da faziletini ifade etmektedir. Demek ki bin geceden daha hayırlı olan bu gecede Kuran okunması Kuran'a göre önemli bir zikir ve hatırlatmadır. Bu konuda ayetlerden başka hadisi şerifler vardır. 

Kuran 'ın lafzı ve hatta tesbihat-ı Nebeviyenin (namaz tesbihatı) lafızları taş gibi cansız bir elbise değil; belki cesedin hayat tar cildi gibidir ve öyle bakılmalıdır. Elbise değiştirilir; fakat cilt değişse, vücuda zarardır. 

Sure-i İhlas'ı arefe gününde yüzer defa tekrar edip okuyan bir zat görmüş ki: “Bendeki manevî duyguların bir kısmı birkaç defada gıdasını alır, vazgeçer, durur. Ve kuvve-i müfekkire gibi bir kısım dahi, bir zaman mana tarafına müteveccih olur, hissesini alır, o da durur. Ve kalb gibi bir kısım, manevî bir zevke medar bazı mefhumlar cihetinde hissesini alır, o da sükût eder. Ve hâkeza...

Gitgide o tekrarda yalnız bir kısım letaif ve duygu kalır ki; pek geç usanıyor, devam eder, daha manaya ve tetkikata hiç ihtiyaç bırakmıyor. Gaflet kuvve-i müfekkireye zarar verdiği gibi, ona zarar vermiyor. Lafız ve okuma ona kâfi geliyor. Eğer manayı o vakit düşünse, zararlı bir usanç verir. Ve o devam eden duygular, latifeler, öğrenmeye ve düşünmeye muhtaç değiller; belki hatırlamaya ve teşvike ihtiyaç gösterirler. Ve o cild hükmündeki lafızları onlara kâfi geliyor ve mana vazifesini görüyorlar

Ve bilhâssa o Arapça lafızlar ile, Allah kelamı ve tekellüm-ü İlahî olduğunu tahattur etmekle, daimî bir feyze medar oluyor. İşte tecrübe edilen şu halet gösteriyor ki: Ezan gibi ve namazın tesbihatı gibi ve her vakit tekrar edilen Fatiha ve Sure-i İhlas gibi hakikatleri, başka lisan ile ifade etmek çok zararlıdır.

Hem her harfin lâakal on sevabı zayi' olması ve huzur-u daimî, bütün namazda herkes için devam etmediğinden; gaflet içinde, tercüme vasıtasıyla insanların tabiratı ruha zulmet vermesi gibi zararlar olur.

Evet nasıl İmam-ı A'zam demiş: "Lâ ilahe illallah, tevhide alem ve isimdir." Biz de deriz: Kelimat-ı tesbihiye ve zikriyenin, hususan ezanda ve namazda olanların ekseriyet-i mutlakası, alem ve isim hükmüne geçmişler. Alem gibi, mana-yı lügavîsinden ziyade, mana-yı örfî-i şer'îsine bakılır. Öyle ise, değişmeleri dinen mümkün değildir.

Her mü'mine bilmesi lâzım olan mücmel manaları, yani muhtasar bir meali ise, en basit akıllı bir insan dahi çabuk öğrenir. Bütün ömrünü İslâmiyet'le geçiren ve kafasını binler boş şeylerle dolduran adamlar, bir-iki haftada sonsuz hayatın anahtarı olan şu mübarek kelimelerin manalarını öğrenmemesi büyük bir hatadır. 

Hem "SÜBHANALLAH" diyen, hangi milletten olursa olsun, Cenab-ı Hakk'ı takdis ettiğini anlar. İşte bu kadar kâfi gelmez mi? Eğer manasına kendi lisanıyla müteveccih olsa, akıl noktasında bir defa söyler halbuki günde yüz defa tekrar eder. O yüz defa, aklın hissesinden başka, lafızdan ve lafza sirayet edip bütünleşen çok nurlara ve feyizlere medar olur. Tercüme dedikleri şeyler ise, gayet muhtasar ve nâkıs bir mealdir. Böyle meal nerede; hayatdar, çok cihetlerle teşa'ub etmiş âyâtın hakikî manaları nerede?

Kur’an’ın sadece lâfzını okumanın dahi ayrı bir değeri ve üstünlüğü vardır. Bu hususla ilgili olarak bir İslam âlimi “Bu kâinatta ve her asırda en büyük makam Kur’an’ındır. Ve her bir harfinde, ondan tâ binler sevap bulunan Kur’an’ın hıfzı ve kıraati (ezberlenip okunması, her hizmete mukaddem ve müreccahtır (öncelikli ve tercih edilir)” Demiştir.

Elbette manasını öğrenmek onunla amel etmek de gereklidir. Fakat fiiliyatın önemini ifade ederken ezelden ebede kadar baki bir söz olan Allah kelamını okumanın sevabını ve faziletini reddetmeye hiç de gerek yoktur. Kur’an-ı Azîmüşşan’ın iman hakikatlerinin delilleri olan eserleri okumak ve bu dini kitapların Kur’an’ın hıfzına, kıraatine vasıta olması cihetiyle ona çalışmak da güzeldir.

Görüldüğü gibi, Kur’an okumanın ve ezberlemenin müstakil fazilet ve sevabına işaret edilirken, ayetlerin manasını öğrenip tefekkür ederek tamamlanması gereğine de vurgu yapılması gerekiyor. Bu iş tek taraflı olmaz. Hem okumalı hem de okudukları ile amel etmeli.

Kuran okumanın fazileti hakkında hadisler ve yazılmış kitaplar çoktur. Manayı teyid için ve özellikle yakınları vefat eden kişilere sükûnet ve huzur verme açısından birkaç tanesini ele alalım.

Yasin, Kur'ân'ın kalbidir. Onu bir kimse okur ve Allah'tan âhiret saadeti dilerse, Allah onu mağfiret buyurur. Yâsin'i ölülerinizin üzerine okuyunuz. Bu hadis-i şerif, Yasin sûresinin hem ölüm döşeğinde olan hastaya okunmasına, hem de ölmüş müminlerin ruhuna bağışlanmak üzere okunabileceğine işaret etmektedir.

Hz. Ebû Bekir (r.a.)'in rivayet ettiği şu hadis-i şerif de meseleyi açıklığa kavuşturmaktadır:"Kim babasının veya anasının veya bunlardan birisinin kabrini Cuma günü ziyaret ederek orada Yasin Sûresini okursa, Allah kabir sahibini bağışlar.

Ölen kimse, kabrinin içinde boğulmak üzere olup da imdat isteyen kimse gibidir. Babasından yahut kardeşinden veya dostundan kendisine ulaşacak duayı beklemektedir. Nihayet dua kendisine ulaştığında bu duanın sevabı ona dünya ve dünyada bulunan her şeyden daha kıymetli olur. Muhakkak ki, hayatta olanların ölüler için hediyeleri dua ve istiğfardır.

Şafii ve Hanbelî mezhebine göre, kişinin kendi kabri üzerinde Kur’an okumayı vasiyet etmesi caizdir. Çünkü şu üç durumda Kur’an okumanın sevabı ölüye ulaşır: Kabrin yanında okumak, okumadan sonra dua etmek, sevabını ölünün ruhuna niyet ederek okumak.

Bazı Şafii alimlerine göre, kabrin sahibi, -arkasından dua okunsun, okunmasın- kabri üzerinde okunan Kur’an sevabından faydalanır.

Yukarıda vermiş olduğumuz kaynaklar ışığında meseleye baktığımız zaman, ölüler üzerine Kur’an ve Yasin okumanın caiz olmaktan öte ne kadar güzel ve rahatlatıcı bir amel olduğunu görmek mümkündür. Ayrıca Şafi uleması bu ameli caiz ve makbul görmektedir. Elbette mezhepsiz ilahiyatçıların bu konudaki söz ve açıklamaları muteber değildir siz de ciddiye almayınız.

Yine dini eserlerden geçen bir ifadeden yola çıkarsak "Fâtır-ı Hakim nasıl ki, unsur-u havayı; kelimelerin, berk (şimşek) gibi intişarlarına ve tekessürlerine (yayılma ve çoğalmalarına) bir mezraa (tarla) ve bir vasıta yapmış ve radyo vasıtasıyla bir minarede okunan ezan-ı Muhammedi (a.s.m.) umum yerlerde ve umum insanlara aynı anda yetiştirmek gibi; öyle de okunan bir Fatiha dahi, meselâ, umum ehl-i imanın emvâtına (ölülerine) aynı anda yetiştirmek için hadsiz kudret ve nihayetsiz hikmetiyle manevî âlemde, mânevî havada çok manevî elektrikleri, manevî radyoları sermiş, serpmiş; fıtri telsiz telefonlarda istihdam ediyor, çalıştırıyor."

"Hem nasıl ki, bir lamba yansa, mukabilindeki binler aynaya, her birine tam bir lâmba olur. Aynen öyle de, Yâsin-i Şerif okunsa, milyonlar ruhlara hediye edilse, her birine tam bir Yâsin-i Şerif düşer” demektedir. İşte bu örnekler ile anlaşılmıştır ki Kuran’ı okumak tek bir sözle kalmaz binler milyonlar kere çoğalabilir. Yeter ki Allah rızasını esas alıp ona çalışmak şartıyla…

Kur’ân okumanın, öğrenmenin ve öğretmenin hikmetlerine dair daha pek çok hadis-i şerif bulunmaktadır. Peygamber Efendimiz (asm), hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuşlardır:
“Sizin hayırlınız, Kur’ân’ı öğrenen ve onu öğretendir”

“Bu Kur’ân’ı öğreniniz. Çünkü onun tilâvet edeceğiniz her harfine karşılık on hasene ile me’cur olur, mükâfatlandırılırsınız.”Hafızların kazancı ise daha başkadır.

Bakın bu konudaki bir hadiste ne buyuruluyor:“Kim Kur’ân okur, onu ezberler, onun helâlini helâl, haramını haram kılarsa, Allah o kimseyi bu amelinden dolayı cennete koyar ve kendisini ev halkından on kişinin her biri için de şefaatçi kılar.”

Bu hadisi okuyup ülkemizdeki hafızlık merasimlerini duyunca heyecanlanmamak elde değil. Kur’ân okuyanların anne ve babalarına kıyamet günü giydirilecek tâc da şöyle müjdelenmektedir: “Kur’ân’ı okuyan ve onun içindekilere göre amel eden kimsenin baba ve annesine, Kıyamet günü ziyası güneşin bütün dünya evlerindeki ziyasından daha parlak ve güzel tâc giydirilecektir. Baba ve annesine böyle olursa, artık kendisine ne olacağını hesap ediniz.”

Kur’ân okuyan ve okumayanların durumları da şöyle haber verilmektedir:
“Kur’ân okuyan mü’minin hali portakal gibidir ki, kokusu güzel, tadı da güzeldir. Kur’ân okumayan mü’minin hali hurma gibidir. Tadı güzeldir, fakat kokusu yoktur. Kur’ân okuyan münafıkın hali, kokusu güzel, fakat tadı acı olan reyhan gibidir. Kur’ân okumayan münafığın hali ise, kokusu acı, kötü, tadı da acı ve kötü olan ebucehil karpuzu gibidir.”

Peygamber Efendimiz (asm) şu hadis-i şeriflerinde okunacak bazı sûre ve âyetlere ayrıca şöyle vurgu yapmaktadır: “Bakara ve Âl-i İmran Sûrelerini okuyunuz. Çünkü onlar kıyamet gününde iki bulut veya iki gölge veya kanatları gerilmiş iki fırka kuş gibi gelecekler, okuyucularını savunacaklardır.”

“Cebrail (a.s.) bana, ‘Müjde! Senden önce hiçbir peygambere verilmeyen iki nur sana verildi. Kitabın Fâtiha’sı ile Bakara Sûresi’nin son âyetleri. Bunların, okuyacağın her harfine karşılık, sana o harfin gerektirdiği sevap verilecektir.’ dedi.”

Yine Peygamber Efendimiz (asm) şu hadisinde âhirzamanın önemli bir fitnesinden korunmak için yapılması gerekeni haber vermektedir:“Her kim Kehf Sûresinin başından on âyet ezberlerse, Deccal fitnesinden korunur.”

Yasin Sûresi, sûreler içinde ayrı bir öneme sahiptir. Bu konuda Resul-i Ekrem (asm) Efendimiz şöyle buyurmaktadır:“Her şeyin bir kalbi vardır. Kur’ân’ın kalbi de Yâsîn’dir. Her kim Yâsîn Sûresini okursa, Allah onun bu okumasına Kur’ân’ı on kere okumuş gibi sevap yazar.”

Kur’ân okumak hadislerden ve İslam alimlerinden anlaşıldığı üzere ayrı bir öneme sahiptir. Çünkü okunan her bir Kur’ân harfinin sevabı diğer günlere göre kat kat artmaktadır. “Kur’ân ayı” olarak isimlendirdiğimiz Ramazan ayında zirveye ulaşmakta ve Kadir Gecesinde otuz bine çıkmaktadır. Bu konuya şöyle işaret edilmektedir: “Her hasenenin sevabı başka vakitte on ise, Receb-i Şerifte yüzden geçer, Şâban-ı Muazzamda üç yüzden ziyade ve Ramazan-ı Mübarekte bine çıkar ve Cuma gecelerinde binlere ve Leyle-i Kadirde otuz bine çıkar.

İnsanların yapabileceği en güzel davranışlardan bir tanesi, bir çocuğa Kur’ân öğretmektir.
Çünkü Kur’ân’a ait meselelerle meşgul olmak, hem ibadet, hem ilim, hem tefekkür, hem marifettir. Evet, Kâinat mescid-i kebirinde Kur'ân kâinatı okuyor, onu dinleyelim. O nur ile nurlanalım. Hidayetiyle amel edelim. Ve onu vird-i zeban edelim. Evet, söz odur ve ona derler. Hak olup Haktan gelip hak diyen ve hakikati gösteren ve nuranî hikmeti neşreden odur.

Vehbi Kara

adminadmin