Köşe Yazıları
Giriş Tarihi : 16-04-2017 13:33   Güncelleme : 16-04-2017 13:33

Lanarkalı ve sarı sarf vakası

-Var mı kızım söylediklerine kanıtın? -Olmaz mı? Osmanlı’nın tapu tahrir defterleri, maliyenin müdevver defterleri, evkaf defterleri ve şer’i sicil defterleri, ha! bir de “sarı zarf” var önünüzde…yeterli mi hakim bey?

Lanarkalı ve sarı sarf vakası

Ortada bir sarı zarf varsa, illa ki bir şer vardır! Hayra delalet değil! En iyi ihtimal şahitsinizdir!

-Lütfen efenim izleyiniz!

-Hem neden sarı ola ki bu zarf, Hakim Bey?

-Beyazı var, alı var, moru varken…

Ucuz bayaaan ucuz! Devlet tasarruf programları, zarara uğratmamak gerek!

Var mı bildiğin başka zarf çeşidi kızım, açık vermeyelim, cari hesapta?

-Olmaz mı Hakim Bey, bir de dilbilgisi zarfları var!

-Zaman, yer, yön, azlık_ çokluk bildirir.

-Var mı davayla ilgisi? Yoksa, hiç şey etmeyelim mevzu uzamasın.

-Ya da bırak uzasın, örnekle bakim, okulda da iyi değildi benim gramerim, toruna, torbaya bir fayidemiz olur.

-Hemen hakimim, örnek hazır önümde. Mevzuya da uydururuz bir şekilde.

“Öfkeyle kalkan zararla oturur”

-Nasıl kalkan, nasıl oturur?

Hah! işte tam olarak sorusu bu? Verdin mi cevabını cümlede bulursun zarfın yerini!

-Ne demek kız o öyle? Edepsiz! (Kalemin olmaktan utanç duydum)

-O benim edepsizliğimden değil de dil müsait, nereye çeksen gidiyor, hayır ben gelmem demiyor! Dedim size ben tarih okuyayım diye, olacağı buydu. Dil zaten bir karıştı, öğrendim argosunu, jargonunu oldu yüz bin baloncuk!

-Dağıtma kızım konuyu!

-O zaman zarfa değil mazrufa bak sen de Hakim Bey!

Bir de devletimin memurusun, bi habersin, devlet memuru kanunu madde 124 ten!

-Kıyım mı var?

- Yalaka tehditçiler, kuyruğu düşürtmüş bizimkine!

-Kurban kimmiş bu sefer?

-Onu sen bulacaksın işte!

-Boşuna mı açtık davayı kendi kendimize!

-Elime tutuşturuldu bir sarı zarf, ne yapsaydım, mülki amirde değilim ki kime ne sıfatla vereyim? Ben de size getirdim!

Temelsiz mi şikayet?

-Ne münasebet?

-Şimdi burada bir şey derdim de olmaz, mevzuata aykırı!

-İfadeni istediler mi? Yaptın mı 7 gün içinde savunmanı?

-Daha vermedim, hem siz alacaksınız ya ifade mi, hem niye ben yapıyorum savunmamı, suçlu kimse o yapsın savunmasını, değişti mi uğramayalı buralarda usul erkan faslı?

-Yok muymuş bir savunması. O zaman suçlamaları aynen, itirazsız kabul etmiş!

-Etmiş mi?

-Etmiş! 7 gün çoktan geçmiş!

-Ne 7 günü hakim bey üzerinden iki 7 yıl geçmiş.

-Açık mı vermiş?

-Kollayanları hesaba katmamış!

-Keşke zamanında alsaydınız savunmasını, siz atsaydınız önüne sarı zarfı. Utandırmasaydınız, kulağını büküverseydiniz uyarı mahiyetinde.

Biz de yeni öğrendik. Kulak çınlaması vardı ya çınlamadan, maruzatı işitemedik. Mahallemizin abilerine güvendik. Ne haddimize onlar varken kulak bükmek, biz büyüğümüzün sözü üzerine söz söylemedik!

Ben de ilk duyduğumda inanamadım. İhanete uğramış gibi hissettim. Yanlışsa bilgiler, birileri çıkıp düzeltsin, beni de inandırsın diye açtım kendime bu “Dava”yı! Kafka’nın Davası misal!

-İyice araştırmak gerek! Zaman diyorum geriye itmez olayları, belki bu gün belki yüz yıl sonra mutlaka kusar!

-Anlat kızım sen, yaz kızım sen de iddia makamı söze başladı;

Şahit olduklarım yırtarak geçiyor beynimi. Atıyorum elimi, kelimelerim tükenmiş. Yeni kelimeler bulmam gerek. Daha sızılı, daha acınası halleri tasvir için. Bildiklerim, gördüklerimi anlatmaya yetmeyecek. Kırık dökük hepsi. Zemheri ayazında kalmış gibi kaskatı. Bilirim anlatsam sana yazık, anlatmasam bize. Göz bebeklerime cam kırıkları atmışlarda, kanamalı yaş kaybından öleceğim hissi yaşadığım. Göğsümün orta yeri sızlıyor. İnsanoğlu diyorum sonuçta, onunla ilgili her şey mümkün. Durduk yere Lale Müldür geliyor aklıma; “Kuşların dilini konuşmak isterdim en çok

Bunun dışında bütün isteklerim gerçekleşti

Hem her şey hem hiçbir şey “ diyen. Acaba kuş diliyle daha mı kolay anlatılırdı her şey ve hiçbir şey! Kafka’yla kafa kafaya vermiş gibi aynı sözler çıkıyor ağzımızdan ; “Sen de hiçbir etki yaratmayan şey benim mezarım olabilir. Bakışlarım donuk, kendi mezarını kazan insanın gözleriyle bakıyorum boşluğa…

“Ey Ali, birinci bakışa ikincisini ekleme. İlk bakış sana aittir, ikincisi değil!”

-Ne yani başkasının gözüyle mi baktın?

Gören gözlerimin, tele-ekran hadisesi, Hakim Bey.

Ondandır, göze karşı göz kısası isterim. Affet Allah’ım gördüm göreceğimi. Kasıtlı bakmadım amma, iblisin zehirli okları geldi buldu beni!

Gözlerimin zinası, günah hükmünde yazılsa da ahiret defterime, “harama bakmakla, haramı yaşamak arasındaki o kalın çizgide “açmasaymışlar açanlar, gözüm takıldı” bahanesini kılıf yapar yırtarım yüzsüzce, sırat köprüsünde.

İtiraf ediyorum, gözüm takılmadı Hakim Bey!

-Mide özsuyum ağzımda, höngüre höngüre seyrettim. Günaha battım durduk yere. İbn-Ummi Mektüm gibi âmâ olaydım da görmeyeydim gördüklerimi. Fadll’ın başını yana çevirip onu günahtan kurtaran Allah’ın Resûlû yoktu ki yanımda, serzenişleriyle çırpınsa da yüreğim, aklım hiddetleniyor bu serzenişlerime;

-“Hadi sen âmâ değilsin, onlar düşünemedi mi senin âmâ olmadığını ” yediler haltı göz önünde!

-Külliyen günaha battım şimdi. Bu ayet böyle değildi , affet Allah’ım; şaşkın beynimde dilim sürçtü, dönüştü bu hale!

Kavgam bitmiyor, gölgelerle!

-Hadi Züleyha! çağırdı seni yatağa, “Allah’a sığınırım” deyip, olamadın mı Yusuf gönüllü ey bî_çare?

Sen sahip olamamışsın, eline, diline beline, ben neden ortak olayım şimdi senin en rezil şerrine?

-Hayr olsun kızım, bu bir rüyaysa sorar öğreniriz, İmam Nablusi’den tabirini, yok değilse vay halimize! Lut Kavminin son piçleri taş yağdıracak üzerimize. Şükür ki taşlar işaretli kimin başını paralayacağı belli!

“Onlara vâd olunan azab sabah vaktidir” denmiş, “Sabah da yakın değil mi?” (Hud S,81.Ayet)

Suçlu günahkarların uğradıkları sona bir bak ibretle, “Hak yolu varken….tövbe tövbe”

Siz insanı dinden imandan çıkarırsınız. Ruhun kurumasından korktun zaar, ıslattırdın et, kan, kemikten tarlanı!

Pagan inancının kasırgası vuruyor yüzüme yüzüme. Soğukta çıplak etin kırbaçlanması gibi acıtıyor içimi olanlar. Sıra dışı eylemlere verdiğimiz tepkileri, içselleştirip kelimelere dökmek ne kadar meşakkatli bir işmiş.

“Kelimelerim diyorum Hakim Bey, kelimelerimin ağırlığı kalemimi ürkütüyor. Hiç yaşamadılar bu kadarını( Kalemimden mi geldi o inanmamışlık gülüşü, yaşadılar, bundan sonrada yaşayacaklar bakışı) Allah’ım aklıma mukayyet ol kalemimle konuşur oldum nihayetinde…

Bilmek! Bir şeyleri, duymuş, görmüş olmak, bu da beni korkutuyor ya.(Hadi ordan bakışı)

-Korkma kızım devlet var, hukuk var, adalet var! En önemlisi, Mahkeme_i Kübrada İlahi adalet var!

Korkmak değil de dehşete kapılmak diyelim her ne menem bir şey ise yaşadığım tam olarak o! (Kalemim pek bir yandan bakıyor, sen tam anlatamadın bana bırak der gibi)

Çırılçıplak koca memleketin orta yerinde kalmışım da avrett mahallimin dörtte bir hesabı hak getire mekruh hallerdeyim!(Bak sennnn…benden habersiz bu ne usüller kalemim…80 milyonun önünde kırmayayım gururunu, seninle evde görüşelim)

 

-Hanbeli, senin hükmünün günahını ben mi çekeceğim şimdi? Seveteyn avret diyen sensin Mizan_ül Kübrada, oysa şehvetten emindim ben, ohhh sana ne ala!

-Kızım bu iddianızdan vazgeçiniz, delil yetersiz deyip kapatalım dosyayı!

-Ben de “Hamam da deli var “diye bağırırım, kapama daha bitmedi anlatacaklarım. Aklımın oyunları değil bunlar gören gözlerin rezil şahitliği. Hem bir ben değilim ki her kes gör(müş)! Görmüş de “yen kırılır kol içerde kalır” zihniyeti!

Hamam demişken, hamamdır essah orası bak nasıl düşünemedim. Kaymıştır peştamali! Yoksa ne diye kocaaa adam dizleri üstüne çöksün durduk yerde! Düşünememiş kapamayı “kaba avret yerleri” çıkmış meydana, avuç içleri dönük karanlığa ! Hürmet_i müsahere sebepten örtseydin ya bizim oğlan, ayıp oldu bak onca yol arkadaşına! Zaruretsiz merhem sürdürmek haramdır, öğretmediler mi sana ?

Fasık heriflerin fitnesi bunlar!

-Rezillik mi dedin kızım? Rezillikse kime göre rezillik? Özgür iradeye müdahale der keserim bak cezanı!

-Farkında değil miyim sanırsınız, bir yanda bireylerin kişisel özgürlük hakları, diğer yanda…

-Niye sustun kızım?…

-İşte diğer yanda biz varız, en çok acıtan orası! Hayır, yoksa ne işimiz olur milletin öz bekasının tapu kadastro işlerini kime, nasıl halvettirdiğinden? Nereden nereye akıl kayıyor bakar mısın hakimim, Neriman Nerimanov ile, Ali Haydar Karayev’in Karabağ diyaloğunu da bir zahmet sen bulda okuyuver!

Kafasını kuma gömen kelaynak kuşları gibiler, en çok ta bu halleri dokunuyor ya! Bağırasım geliyor en tahammülsüz sesimle;

-Heyyy aptal kuş, kafayı gömmüşsün kuma lakin …açıkta! İşte tam da sorun o açık kalan yerinizde!

(Terbiyesiz, senin kalemin olmaktan çok muzdarip oldum bu gün)

-Bak sennnn, sanki önceki günler çok naiften dokunuyorduk tele!

-Kızımm, bak hakaretten kırıcam kalemini! Hakaret suçtur nezdimde. Hem sen niye gülüyorsun öyle?

-Hiççççç! Can Yücel geldi de şey ettim kendi kendime. O da dememiş miydi mahkeme de varsa başka karşılığı onu söyle hakime, TDK da karşılığı bu diye…

Bir büyük mücadelenin geldiği nokta burası mı şimdi?

Haketmeyene hak etmedikleri verildi. Vebali kimin boynuna?

Akıl almıyor değil mi?

Bu bir isyan değil. Bu bir cevap arayışı!

Mahalle dalaşı hiç değil tarzımız. Birileri çıkıp cevap versin.

Yaz boz tahtası değil ki bu yaşananlar! Deli oluyorum. Boş çuvala tekme atıyor hissi, ne çaresiz bir hismiş. Olmamazlıklar üretiyor beynim, olmuşlara…

-Sus artık tek kelime duymak istemiyorum seni çaylak, midemi höngürdettin benimde!

-Çaylak mı dediniz şahsı maneviyetime?

-“Lanetli çaylak nar ağaçına konmazmış” Hakim Bey! O sıfat bana ait değil!

-Her söze var bir cevabın maşAllah, ne desem deli kızın türküsü susmayacak nasılsa lakin iyiliğin için hakaret ve tahrik yok unutma!

-Uyarı alakasız, desem de akıldışı eylemlere, edep dışı tepkiler vermemek için nasıl zor tutuyorum kendimi bilemezsiniz.

Dostoyevski; “Istırap ve acı çekme, geniş bir akla ve derin duygulara sahip olan insanlar için bir mecburiyettir” demiş, işte bu sözü tam da benim için söylemiş. Yokkk aklımın genişliği değil de, duygularımın derinliği beni öldürecek!

-Misafirler arka bahçeye geçti!

-Gayet samimi bir ortam oluştu.

-Maça girebilmek için ne kadar beklediniz?

-Utanmadan ne bakıyorsun yüzüme? Bunlar birkaç örnek Hakim Bey, nasıl sorusunun karşılığı unutmayın, zarfı buldurur size?

-Sahi, dönekliğin hangi yaptırımıdır da iki kelime yer değiştirdi bir gecede sizce?

Mesele memleket meselesi, yoksa kime ne, aktif mi pasif mi hergele?

-Şimdi bu da dert olur ya kimilerine!

Kulaktan kulağa oyun bittiğine göre, haberi servis edin millete…

Tam da bu gün olmasaydı iyiydi kızım, davanın muhasebesi!

-Travma sonrası stres bozukluğu çekiyorum Hakim Bey. Kırıldı direnç noktalarım. Bunalım eşiği benimki de. Suyun üstüne değil dibine bakma cesareti bu gün geldi niyeyse. Milli şuurum patladı. Fitne, nefse kapılış budalalığı, melul ve mahzun etti beni, harç-ı alem bir iddia,  mesnetsiz görüntüler karşısında, zamanlama sorunsalını düşünmedim bile. Abuzer Efendinin diken batmış bir yerlerine acısını biz çekiyoruz nedense. Siz müsterih olunuz, kelimelerim diyorum Albayım, her şeyi anlatmış yerli yerince,.. Şöyle bir baktım da hepsine İstibdat devri neferleri gibi mağdur edebiyatı giydirmişim üzerlerine! Bazı noktalar iddiadan ibaret olabileceği gibi bazıları sabit gerçekleri yansıtıyor en ince teşbihiyle…

Sokağımda ölü kuşlar uçuşuyor, Kelile Dimne’nin öğütleri aklımda;

Mevkiler der Dimne; Üzerinde kavga edilen ve mertlik derecesine göre müşterek olan yerlerdir. Niceleri mertliği ve kişiliği sayesinde alt mevkiden üst mevkilere yükselir. Niceleri de kişiliksiz davrandığı için mertebeden düşüverir! Kendini koruma içgüdüsüyle korkuya kapılan, amaca ulaştıran yolu terk eder…

-Sen de terk mi ediyorsun şimdi yolu?

-Deveye neren eğri demişler, böyle soru sorulur mu demiş!

-Böyle soru sorulur mu?

-Hay dilini eşşekk arıları soksun emi, kızım “beşerdir şaşar” diyelim kapatalım bu davayı sessizce! Suss, tek kelam daha istemiyorum nezdimde…

-Yaa tamam son sözüm içimde kalmasın yine de ; Bir Atalarsözü der ki;

“Zamanında yediğiniz hurmalar gün gelir sizi tırmalar!”

Recep YAZGANRecep YAZGAN