Kültür
Giriş Tarihi : 03-09-2017 13:00   Güncelleme : 03-09-2017 13:33

Ne Yapınca Başını Örten Kız Millî menfaatle kelimeyi birleştirir? (ı)

Bir cevap yetiştirmek kastıyla değil, atlanmasının doğurduğu felâketi dile getirmek üzere “Ne yapınca başını örten kız kelimeyi millî menfaatle birleştirir” sualine müracaat ettim. Ben niçin bilhassa bir başkasına değil de başını örten kıza bir iş düştüğü fikri civarında dolanıyorum? Çünkü bir şey var ki, onu yerküre üzerinde yalnızca başını örten kız, yalnızca başını örtmekle şahsiyet kazanan Türk kızı yapabilir. Nedir o şey? O şeyin ne olduğunu başını örten kız bize felsefe bildiğinde göstermiş olacak.

Ne Yapınca Başını Örten Kız Millî menfaatle kelimeyi birleştirir? (ı)

Şimdiye kadar çoktan göstermiş olmalı değil miydi? Evet, öyle olmalıydı. Olmadı. Nasıl İstiklâl Marşı’nda zikredilen “yarından da yakın” ibaresindeki değer bile isteye heba edildiyse, başını örten kızın zihni anılan müddetin heba edilmesi sebebiyle siyasal İslâm şampiyonları tarafından kolaylıkla karartıldı. Kendi ülkemizde diri durma dirayeti göstermek, insan yutan balçıktan salim kalmak mecburiyeti altındayız. Hayatını Türk topraklarında idame durumu herkesi hususi teçhizata icbar ediyor.

Türklerin başına örülen çoraptan nelerin bize ne kadar bulaştığını anlama yolunda ilk kazancımızı sû-i misalin misal olmayacağını öğrendiğimizde elimize geçirebileceğiz. Bilmemiz gerekiyor ki, birilerinin bizden kötü olması bizi iyiler konumuna getirmez. İyiliğimize dair bir delili iyilerin bizi kendi aralarında görmek istemelerinden çıkarabiliriz. Demek ki zuhur etmiş iyilerin ortak kararına muhtacız.  Bizatihi bizim işimiz iyilerin bize kendi aralarında yer açmasını temindir. Buna görevliyiz. Nakısalar ve hastalıklarla yüklü kimi eşhasın kendilerinden daha kötü olanlara cephe almış olması bizim ne yanda yer alacağımızın işaretini vermez. Bu anlamda yersizlik yanlış yere çakılı kalmaktan evladır. Önce yoldaş, sonra yol. Allah savaş sırasında yerimizin hangi cephede olduğunu iyilerin, salih kulların işaretine bağlamış ve orada pekiştirmiştir. Sarahatte hakkaniyet vardır. Nispeten, kısmen, şimdilik doğru diye bir şey ise hiç yoktur. Köprüyü geçene kadar ayıya dayı diyenler nesebini reddetmiş sayılır.    

İstiklâl Marşı 1921inci Hıristiyan yılında yazıldı. Niçin? Cihada çıkmış Türk ordusu kendi gayelerini aksettiren bir metne ihtiyaç duyduğu için. Bu metin dünyaya Türk milletinin gür sesini duyurdu desek aklı başında herkesi kendimize güldürürüz. Sakarya Meydan Muharebesi arifesinde yazılan İstiklâl Marşı can çekişen milletin son sabuklamasından başka bir şey değildi. Öldürmeyen Allah Türk milletini öldürmedi. Bu yüzden İslâm’ın bir siyasi teşkilat ve bir askeri güç olarak idamesi orta oyunu gereğince başrolü oynama fırsatını yeniden ele geçiren Türk milleti beynelmilel arenada tuluat yapma mecburiyeti altında kaldı.    

İşte yine bu yüzden başını örten kızın felsefe bilişinden bir Türk felsefesi üremesi gibi bir beklenti içine düşmüyoruz. Zaten Müslüman olmamız bunca felsefeye her halükârda bir yenisinin eklenmesini istememize engeldir. Yine Müslüman olmamız hasebiyle bütün istediğimizin varlığı gözleme açık her şeyin bir yere mensubiyetinin vaki olduğuna dair sarahatle mahdut kılınışından memnunuz. Elbette bilahare memnuniyetimizin mensubiyetin aidiyete dönüşebileceği imkânının fark edilmesi noktasına taşınmasını talep edebiliriz. Mensubiyetin aidiyete dönüşmesi akabinde mümkünse her şeyin ait olduğu yere bırakılması beklentisi bizi meşgul edebilir. Nerede o günler?

Dünyada ne dünyayı güzelleştirmek, ne de dünyayı sevmek için bulunuyoruz. Bunların tehlikeli, belâlı şeyler olduğunu fark etmenin acı tecrübesi karşımıza tarih olarak çıkıyor. Yine de dünyada güzelleşme ve dünyada sevilme fırsatı peşinde koşmanın hayrımıza olduğundan haberdarız. Fert olarak da, millet olarak da güzelliğe ve sevgiye sahip çıkmanın Türk milletine mahsus kılındığı fikrinin müzelik bir fikir olmadığı âyan edilmeği bekliyor. Başını örten Türk kızına hususiyet kazandıran şey başına hangi çoraplar örülmüş olursa olsun yerküre üzerinde yekpareliğinden bir şey beklenebilen yegâne milletin Türk milleti oluşudur. Allah’ın gazabına uğramış Yahudilerin İsrail’inin bütün gücünü Dünya Sistemi tarafından şımartılmağa borçlu olduğunu bilmeyen yok. Azıp sapmış “türlü çeşitli” Hıristiyan milletlerin mensup olduğu binlerce kilise her biri için birer batak. Bu vakıaya yakıştırma gayretine kapılıp Müslüman milletler diyecek olursanız cehaletinizi ifşa etmiş olursunuz. Yirminci Hıristiyan asrının ilk çeyreğinde yağmalanamayan Türk topraklarıyla başını örten kız arasında bir irtibat var. Felsefe mezkûr irtibatın karakterini bünyesinde saklıyor.

İsmet Özel

http://www.istiklalmarsidernegi.org.tr

adminadmin