Fikir
Giriş Tarihi : 27-10-2020 08:15   Güncelleme : 27-10-2020 08:15

Nâzım Hikmet’e Mersiye Yazan Generalin Zihin Tahlili

Makamından dolayı herkesin tanıdığı emekli bir general Nâzım Hikmet’e mersiye yazmış. Acıklı mı acıklı, duygulu mu duygulu bir mersiye. Mersiye, ölen birisinin ardından yazılan ağıt, şiir… Türk devletinin ve dîninin düşmanı Nâzım’a mersiye yazmak, o yaştan sonra neden icap etmiş, aklına nasıl düşmüş? Televizyonda Nâzım’ın hayatını ve şiirlerini çok geç tanıdığı için kendinden utandığını söylerken yüzündeki mahcubiyeti görmeliydiniz. Yazdığı mersiyeyi okuyuşu, utangaç ilkokul çocuklarının “Atam sen rahat uyu / yolcusuyuz biz hürriyetin /Atam sen rahat uyu / bekçisiyiz cumhuriyetin” diye başlayan şiir okumalarına benziyordu:

Nâzım Hikmet’e Mersiye Yazan Generalin Zihin Tahlili

“Nazım’a Yaban ellerinde / mezarının başında / yabancıyım sana / Ne zaman ki / Millî Mücadele’de Anadolu’ya kaçışını / sonraki yıllarda / ne büyük haksızlıklara, zulümlere uğradığını / ama / ‘Türklüğümü elimden alamazsınız’ / diye haykırdığını / Nüzhet, Piraye, Münevver, Vera ile / yaşadığın inanılmaz aşklarını / Raşit Kemali’den nasıl / bir Orhan Kemal yarattığını / öğrendiğim gün / utandım / Anadolu’da bir çınar altını / senden esirgediğimiz için / utandım. Dedim ki: üzülme, utanmazlığın, haksızlığın / diz boyu olduğu bir ülkede / utanmak ayıp değil / Sen / vatanseverliğin / gümbür gümbür sesi / yüce Türk şairi.”                                                                                                                          

 

Türkiye düşmanı ve Sovyet ajanı birisine mersiye yazılır mı?                                                                                                          

Mersiyeyi yazarken, “Aman paşam! Türk devletinin düşmanı ve Sovyet ajanı birisine nasıl mersiye yazarsın?” diye ikaz eden olmamış mı? Nâzım’ın, Millî Mücadele’nin Sovyet rejimine ve Lenin yörüngesine girmeyeceğini anlayınca devlete isyan etmeyi, askerden kaçmayı ideolojik olarak öven mısralarını okumak hiç mi aklına gelmemiş? Hiç mi yakın tarih okumamış? Çevresinde mebzul miktarda bulunan Atatürkçü tarihçilere sormaz mı insan?  Bu tür Nâzım şiirlerini ergenlik dönemini yaşayan romantik ve “duygusal” komünist gençler ve “enteller” yazarlardı. Emekli generalin zihin tahlili bundan dolayı önemli. Zihin; anlama, kavrama gücü, dimağ, akıl demektir.                                              

 

Atatürkçü Cumhuriyete ant içmiş emekli general, 30 Haziran 1951tarihli Kemalizm’in “Pravda”sı olan Cumhuriyet gazetesinin birinci sayfasında “Nihayet Resmi de Geldi, Yüzüne Tükürmeniz için Fotoğrafını Yayınladık” başlığıyla verilen haberi de mi okumamış? Haber metni şöyle: Sovyetler, Nâzım Hikmet’in Moskova’da aldırdıkları boy boy, şekil şekil resimlerini bütün dünya fotoğraf ajanslarına dağıtmaya başlamışlardır. Yukarıda gördüğünüz resim bunlardan biridir. (…)  Yukarıdaki resmi (Nâzım Hikmet’in Moskova siyasî elitlerinden biriyle çekilen resmi) Nâzım hesabına aynı gaye ile (millet yüzüne doya doya tükürsün) diye basmış bulunuyoruz.” (7 Ocak 2007 tarihli Milliyet gazetesi)                                                                                                                

 

Atatürkçü bir general “Burjuva Kemal” diyen Nâzım’a nasıl mersiye yazar?                                                                                         

Böyle bir mersiye yazmak için insanın Nâzım’la ideolojik yakınlığı, yol arkadaşlığı, acı-tatlı hâtıraları ve tuz-ekmeğinin olması lâzım. Tuhaf olan şu: Emekli general Atatürkçü Cumhuriyet ilkelerine ant içerek yüksek subay olmuş ve iki ciltlik “20’nci Yüzyılın En Büyük Lideri Atatürk” adlı kitap yazmış koyu bir Atatürkçü ve diğer anlamıyla Kemalist’tir. Atatürkçü Cumhuriyet değerlerinin yılmaz bir müdafîi olduğunu sık sık beyan eden birisidir. Mersiye yazdığı Nâzım’ın, Sovyet Komünist Partisi’nin emriyle Atatürkçü Cumhuriyet’i “halk” ve “işçi düşmanı, komprador burjuvazilerin devleti” diye düşmanlık ettiğini, şiirlerinde M. Kemal’e “burjuva Kemal” diye dediğini nasıl bilmez?

 

“…Trabzon’dan bir motor açılıyor / sa-hil-de ka-la-ba-lık! / motoru taşlıyorlar / son perdeye başlıyorlar! / burjuva Kemal’in omuzuna binmiş / kemal kumandanın kordonuna / kumandan kâhyanın cebine inmiş / kahya adamlarının donuna / uluyorlar/ hav... hav... hak... tü… / yoldaş unutma bunu burjuvazi / ne zaman aldatsa bizi / böyle haykırır: / hav...hav...hak...tü…”                                

 

Nâzım’a “Yüce Türk şairi” demek Türklüğe küfürdür                                                                                                           

Nâzım’ın “Türklüğümü elimden alamazsınız sözü” Azerbaycanlı yazar Anar Rızavey’in “Nazım Hikmet Kerem Gibi” adlı kitabında geçiyor. Anar, Nâzım’ın bu sözü Bakü’de bir konferansta söylediğini iddia ediyor. Başka kaynak yok. Türk olduğunu söylemiş olsa dahi, Türklükten kastı, Türkiye’nin Müslüman Türklüğü değil, komünist ve proleter bir Türk’ü kastediyor. Çünkü, Moskova’nın talimâtıyla Azerbaycan da dâhil Sovyet peyki olan Türkî ülkelere edebiyat elçisi olarak, yâni ajan olarak görevlendirildiği malûm. O devirde Azerbaycan’ın Rusya’nın peyki olması dolayısıyla “Ben de Türk’üm, Türklüğümü elimden alamazsınız” sözü propagandadır. Emekli generalin Nâzım’ı “yüce Türk şairi” olarak tavsif etmesi Türklüğe ağır hakaret ve gâliz bir küfürdür. Türklüğe dair kitaplar okusaydı bu mısraı yazmazdı. Cehaletin daniskası böyle olur.                                                                                      

 

Nâzım’ın Türkiye (memleket) sevgisi ve özlemi sahtedir                                                                                                                   

Herkesin bildiğini biz de anlatalım. Nâzım, Birinci Dünya Savaşı’nın sonuna doğru ve Millî Mücadele’nin başında olgunlaşmamış milliyetçi duygularla birkaç müspet şiir yazmıştır. Vâlâ Nurettin, Yusuf Ziya Ortaç, Faruk Nâfiz Çamlıbel’le Millî Mücadele’ye hizmet etmek için Ankara’ya gider. Dayısı Ali Fuat Cebesoy’un tavassutuyla M. Kemal’le kısa bir görüşme yapar. M. Kemal genç şairlere “Bâzı genç şairler modern olsun diye mevzusuz şiir yazmak yoluna sapıyorlar. Size tavsiyem, gayeli şiir yazınız” der ve geri dönmelerini söyler.

 

Millî Mücadele sırasında Komünist Sovyet Devrimi’ne ve Lenin’e ilgi duyar. 1921’de Vâlâ Nurettin’le Moskova’ya gider ve Doğu Emekçileri Komünist Üniversitesine kaydolur. Sovyet komünist rejiminin resmî şairi Mayakovski ile tanışır. 1924’de aldığı Komünist politika tahsilini tamamlayarak, komünist politikayı yaymak üzere Türkiye’ye döner. 1920’de tanıştığı M. Kemal Cumhuriyet Devletini kurmuştur. Moskova’da tahsil ettiği komünist ideolojiden dolayı Cumhuriyet Devletinin sosyal ve siyasî yapısından rahatsızlık duyar. Ona göre M. Kemal’in kurduğu Cumhuriyette halk hâlâ yoksuldur, sınıflar arasındaki farklar daha da açılmıştır. Kıdemli komünist Şefik Hüsnü Değmer’in öncülüğünde çıkan ve Ş. Süreyya Aydemir, Kerim Sâdi gibi en sivri komünistlerinin de yazdığı devrin ilk sosyalist dergisi “Aydınlık” ta yazı ve şiirler yayınlamaya başlar. “Aydınlık” dergisi M. Kemal hareketini “şimdilik” destekler görünmektedir. M. Kemal ve Cumhuriyetin Sovyet rejiminin eksenine gireceğini ümit etmektedirler. Millî Mücadele’yi Sovyet desteğinin olduğu “Türk işçi ve köylü ordularının, bütün cihan proletaryasının müzaheretiyle, cihan emperyalizmine karşı kazandıkları zafer” şeklinde gündeme taşıyan bir dergidir. Komünist Sovyet rejiminin övgüsünü yapan bu derginin “Lenin özel sayısı”, “Fevkalâde Amele Sayıları” nın yanı sıra “Orak Çekiç” adlı “haftalık siyasî Amele ve köylü gazetesi” çıkarması bardağı taşıran son damlalar olmuştur. Şefik Hüsnü ve derginin birçok yazarı İstiklâl Mahkemelerinde ağır cezalara çarptırılır. Nâzım ortalık karışınca Moskova gider.

 

1928’de komünist mücadelesini sürdürmek için Türkiye dönerken, Hopa sınır kapısında tutuklanır ve 1929 yılının başında serbest kalır. Resimli Ay dergisinde işçi olarak çalışır, şiir ve yazılar yayınlar. 1933’de Komünist propagandası yapmak suçundan dört yıl hapis cezası alır. “Cumhuriyet’in 10. Yılı” dolayısıyla çıkan “af” sayesinde birbuçuk yıl hapis yatıp çıkar. 1938’de “Orduyu komünist isyana teşvik etmekten” yirmi yıla mahkûm olur. (Ahmet Kabaklı, Nâzım Hikmet, Türk Edebiyatı Vakfı Yayınları. Ayrıca bkz. İlhan E. Darendelioğlu, Nâzım Hikmet Vatan Şairi mi Vatan Haini mi? Orkun Yayınevi, İstanbul 1978)                                         

 

Türk devletinin düşmanı ve dinsiz Nâzım bu mersiyeyi hak edecek bir şahıs değil. Ateist, yâni dinsiz olduğunu Nâzım kendisi söylüyor: “…çoğunluğun gittiği kimi yerlere de ben gitmedim 21'den beri / câmiye kiliseye tapınağa havraya büyücüye…” (Kabaklı ve Darendelioğlu, a.g.e.)                                                   

 

“19 yaşımdan beri, yalnızca kalbim ve kafamla değil, geçmişimle de Sovyetler Birliği’ne bağlıyım. Bolşevik Partisi’ne, ilk olarak 1923 yılında üye oldum. Ben, sayılı komünist şairlerdenim. Çok mutluyum, çünkü büyük Ekim Devrimi’nin beşinci yıldönümünü Moskova’da kutladım… Ben Sovyet vatandaşı olmak istiyorum.” (Kabaklı ve Darendelioğlu, a.g.e.)                                                                  

 

Türk bayrağına karşı “Kızıl Bayrağı” tercih eden, “24 saatte 24 saat Lenin / 24 saat Marks 24 saat Engels…” mısralarıyla Türk Devletini işgal edilmesi gereken bir ülke olarak gören Lenin’e övgüler düzen, “Bir kızıl süvarisin, bir kızıl süvariyim, bir kızıl süvariyiz…” mısralarıyla Türk vatandaşlığını reddedip, Sovyet Kızıl Ordusu’nun mensubu olduğunu haykıran Nâzım’a “Yüce Türk şairi” ve “vatansever” demek, akla ziyandır.                                                           

 

Cenazesi Kremlin ve Ortodoks usulüyle defnedilen Nâzım’ın Türk vatanına aidiyeti olabilir mi?                                                          

Cenazesi “Kremlin Protokolü” ve “Ortodoks usulü” ne göre defnedilen Nâzım’ın Türk vatanına aidiyeti olabilir mi? Olmayacağını emekli generali hiç mi düşünmemiştir. Kemalist gazeteci Hakkı Devrim 15 Şubat 2002 tarihli Radikal gazetesinde “Nâzım Hikmet’in yüzü niye açıktı cenaze töreninde” adlı yazısında cenazeye katılan Yıldız Sertel, Refik Erduran ve birçok kaynaktan nakille anlatıyor: “Sovyetler Birliği'nde kilise yasaktı. Tören dinî değildi, cenaze kiliseye gitmedi. Sovyet Yazarlar Birliği’nin tertip ettiği cenaze Rus âdeti gereğince Ortodoks geleneğine uyuldu ve katafalkta Nâzım’ın yüzü açık olarak götürüldü.”                                                                                            

 

Bu kadar yeter. Bu satırların sahibi ne Nâzım Hikmet’in komünistlik mâcerasını yazacak birisidir, ne de Atatürkçüdür. Maksadım Türk Devletinden maaş alan emekli bir generalin düştüğü zihin garabetini ve cehaletini göstermek.([email protected])

Recep YAZGANRecep YAZGAN