Kültür
Giriş Tarihi : 22-09-2019 13:00   Güncelleme : 21-09-2019 15:54

Osmanlı Devleti'nin resmî dili var mıydı?

Osmanlılar, resmî yazışmalarda Türkçe'den başka, mahallî dilleri de kullanır; kanunlar, devlet yıllıkları, resmî gazeteler birkaç dilde basılırdı. Mahallî dil bilen memur tercih edilirdi...

Osmanlı Devleti'nin resmî dili var mıydı?

Resmî dil ne demektir? Bir memleketteki halkın hepsinin konuştuğu dil midir? Veya devletin yazıştığı dil midir? Memurların kendi aralarında konuştuğu ve halka hitab ederken kullandığı dil midir? Yoksa devletin herkese emrettiği bir dil midir? Evvela resmî dil bir XIX. asır buluşudur. Milliyetçilik cereyanının neticesidir. Pek de masum olmayan bir ulus-devlet tabiridir. Ekseriyetin, azınlığı asimile etme vasıtalarından biri olarak kullanılmıştır.

Aklı olan öğrenir!

Meselenin bize girişi 1876 Kanun-ı Esasî'si iledir. İlk Osmanlı anayasasının 18. maddesi; devlet hizmetlerinde istihdam olunmak için, "devletin lisan-ı resmîsi" olan Türkçe'yi bilmeyi şart koşmuştur. "Bu madde, dirâyetli kişilerin memur olması önünde engeldir" diyen Arap mebuslara, meclis reisi Vefik Paşa, "Aklı olan, dört sene içinde Türkçe öğrenir" şeklinde cevap vermiştir. Maddenin ilk hâlindeki, "Osmanlı ülkesinde bulunan kavimlerden her biri kendilerine mahsus olan dili öğrenip öğretmekte serbesttir" cümlesi; Eğinli Said Paşa'nın "zihne ayrılıkçılık düşürür" şeklindeki muhalefetiyle çıkarıldı. Mamafih bundan sonra da mahallî dillerde tedrisat ve neşriyata bir halel gelmiş değildir.

İmparatorlukların resmî dili olmaz. Bunlarda çeşitli diller yan yana yaşar. Hatta birbirine tesir eder. Bazı topluluklar birden fazla lisan konuşur. Osmanlı Devleti'nde XIX. asırda bile Türkçe konuşanların nisbeti %35-40 civarındadır. Hanedan, ordu, bürokratlar Türkçe konuşur. Bu bakımdan Türkçe, Selçuklulardan beri cemiyetteki hâkim sınıfın lisanıdır.

Osmanlı Devleti'nde resmî yazışmalarda Türkçe'den başka, Arapça, Farsça, Rumca, Ermenice, Bulgarca gibi diller kullanılmıştır. Arap ülkelerindeki mahkeme kayıtları Arapçadır. Salnâmeler (devlet yıllıkları) ve Takvim-i Vekâyi (resmî gazete) birkaç dilde basılmakta; kanunlar birkaç dilde çıkarılmaktadır. Diplomatik yazışmaların hepsi Fransızcadır. Devlet, kendi elçilerine bile bu dilde yazı gönderir. Resmî makamlar, her dildeki dilekçeleri kabul eder.

Kültür empozesi değil; işlerin yürümesi esas olduğu için, memurların hepsinin Türkçe bilmesi aranmaz, mahallî lisanı bilmesi kâfi görülür. Bazı memurlar Türkçe yanında, mahallî dili de bilir. Mesela Budin vâli ve kadıları, Macarca bilir ve resmî işlerde kullanırdı. Türkçe bilmeyenlerin devlet dairesine işi düştü mü, kimse "Önce sen Türkçe öğren!" diye kaşını çatmaz, hemen bir tercüman bulunurdu. İslâm hukuku, herkese bu hakkı vermiştir. Hatta bazı fakihler, resmî işlerde en az iki tercüman bulunmasını şart koşar.

Kanun-ı Esasî'deki resmî lisandan kastın, memurların müşterek bir lisan bilmeleri olduğu âşikârdır. Bir başka deyişle, devlet işlerinin kolayca yürütülmesi için diğer dillere bir yasak getirmeden Türkçe'yi müşterek lisan hâline getirmektir. Yoksa Türkçe, bugünün anlayışıyla resmî dil hâline getirilmiş değildir. Öyle ki Kanun-ı Esasî devri sadrazamlarından Tunuslu Hayreddin Paşa (1878-1879), Türkçe bilmez; tercüman vasıtasıyla memleketi idare ederdi.

Vatandaş Türkçe konuş!

İttihatçılar iktidara gelince, bu maddeyi, kavmiyetçi politikalarına bir dayanak yapmışlar; Türkçe'den başka lisanların konuşulmasını, hatta tedrisatı yasaklayacak kadar ileri gitmişlerdir. Mesela bir taşra meclisinde yazılan mazbatanın, bir Ermeni âzânın mührüyle mühürlenmesi, anayasanın resmî dil prensibine aykırı bulunarak reddolunmuştur. Arnavut ve Arap ihtilâllerinin; hatta Kürtçülük hareketinin mesnedlerinden biri de budur. 1910'da mecliste kanunların ilan şekli müzâkere edilirken, resmî dil hususunda çok münakaşalar olmuş; Türk olmayan mebuslar, kanunların halka kendi dillerinde anlatılması gerektiği hususunda ittifak etmiştir. Günümüzdeki resmî dil anlayışı, "Vatandaş Türkçe Konuş!" kampanyaları, bir İttihatçı mirasıdır.

Halk farklı diller konuşsa bile, resmî dil, devlet ile ferdler arasındaki resmî muamelelerin bu dille yapılmasını gerektirir. Bir ülkede birden fazla dil resmî dil olarak kabul edilebileceği gibi; resmî bir dilin olmaması da mümkündür. Bugün yalnızca Fransa ve İtalya'da tek resmî dil vardır; ama azınlık dilleri resmen korunur. Meselâ İtalya'da Arnavutça, Katalanca, Hırvatça, Fransızca, Almanca ve Yunanca mahallî resmî dillerdir. Hindistan'da, 35; Güney Afrika'da, 11; İspanya'da, 5; İsviçre ve Lüksemburg'da, 4; Belçika, Irak ve Bosna'da, 3; Kıbrıs, İrlanda, Kanada, Filipinler ve Finlandiya'da, 2 resmî dil vardır. Türkiye'de 1924 ve sonraki anayasalara göre, açıkça resmî dil Türkçedir. ABD, İngiltere ve Almanya'da resmî dil yoktur. (Tafsilat için bkz. www.ekrembugraekinci.com)

Prof. Dr. Ekrem Buğra Ekinci / Türkiye Gazetesi

adminadmin