Analiz
Giriş Tarihi : 29-05-2019 10:28   Güncelleme : 29-05-2019 10:28

Türkiye, Necip Fâzıl’ın Büyük Doğu Fikrine Muhtaç

​Necip Fâzıl, lâ-dinî Kemalist Cumhuriyet’e karşı İdeolocya Örgüsü adlı eserinde İslâm düşüncesini tasavvufla terkip yaparak inkılâpçı Büyük Doğu fikriyatını oluşturur. Bu, Tanzimat’tan bu yana zeminin kaybeden Müslüman Türkiye’nin dâvasıdır.

Türkiye, Necip Fâzıl’ın Büyük Doğu Fikrine Muhtaç

Büyük Doğu Düşüncesi, Allah dememin yasak olduğu Kemalist Cumhuriyet diktasının en zâlim yıllarında, Necip Fâzıl’ın 1943’de çıkardığı Büyük Doğu mecmuasıyla fikrî bir cemiyet olarak teşekkül eder. Bu doğuşun arkasında, üstadın kısa bir zamanda çölden kurtulup yeşil bir vahada kendi bulduğu mânevî güç olarak Abdülhâkim Arvasi Hazretleri vardır.

Ezanların susturulduğu, Kur’ân-ı Kerim’in yasaklandığı Alı Ok Cumhuriyetine karşı Büyük Doğu fikriyatının esaslarını kurduktan sonra, Müslüman Türklerin Büyük Doğu ruhuna sahip olabilmeleri için bir inkılâba muhtaç ol­duklarını, Hz. Peygamberimiz’in mukaddes ayak izleriyle açılmış yolu bulmak mânasına gelen İslâm inkı­lâbının ancak şeriat, tasavvuf ve bu düturların hikmetlerine sahip Müslümanlar eliyle gerçekleşebileceğini ülkenin her köşesinde anlatır. Yazıp anlattıkları hülâseten şöyle:

Büyük Doğu’yu öz vatanımızdan başlayarak günesin doğduğu istikameti kurcalayan bir madde ve kemmiyet zemininde aramıyoruz. Vatanımızın bugünkü ve yarınki sınırlarıyla çevrili bir ruh ve keyfiyet plânında arıyoruz. O, kendini mekân çerçevesinde değil, zaman çerçevesinde gerçekleştirmeye talip... Maddi ve mânevî sınır dışı ırk gayreti, kavim hırsı ve toprak iştahı, sadece alâkasız olduğumuz bir iş sanılmasın!.. Büyük ve gerçek kurtuluş adına, yüzde yüz düşmanı sıfatiyle alâkalı olduğumuz ve karşısında cephe tuttuğumuz zıt ve bâtıl hedeflerden bir tanesi!..

İslâm medeniyet anlayışı olarak Büyük Doğu

Büyük Doğu, hilafet sahibi, ümmetin hâmisi ve Hâdimülharameyn olan Türkiye’yi, yâni Müslümanla aynı mânaya gelen Türkleri merkez kabul ederek Müslüman Doğu’nun bütününü kucaklayan din ü devlet, mülk ü millet dâvasını ve İslâm medeniyetinin ihyasını İslâm zemininde inşa etmeyi gaye edinen fikirdir ve bu fikri tatbikata geçirme hareketidir.

Büyük Doğu düşüncesi şeriat ölçülerine bağlı tasavvufî terbiye ve yollarının cemiyet hayatında neşv ü nema bulmasının esaslarıdır. İnsanlığı Allah’ın dininden koparmayı, lâ-dinî “uygarlık” altında dinsizleştirmeyi, makine dişlileri arasında ezmeyi gaye edinen Batılı zihniyete karşı Medine’den neşet eden millet ve medeniyet inşasının yol haritasıdır.

Büyük Doğu anlayışının “ağyarını mâni, efrâdını câmi” târifini bu fikriyatın kurucusu üstaddan dinleyelim:

“Rüzgârdan hafif topuklarla içimizdeki iklimlere doğru ruhani ve ince bir sefer ediş hali… Büyük Doğu, İslamiyet’in emir subaylığı… Büyük Doğu, İslam içerisinde ne yeni bir  mezhep, ne de yeni bir içtihat kapısı… Sadece, Sünnet ve Cemaat Ehli tabirinin ifadelendirdiği mutlak ve pazarlıksız çerçeve içinde, olanca saffet ve asliyetiyle İslamiyet’e yol açma geçidi; ve O’nu eşya ve hadiselere tatbik etme işi…”

Büyük Doğu devlet ve millet nizamıdır

Büyük Doğu, iman, fikir ve sanat cephesinin yanında İdeolocya Örgüsü ile bir devlet tasavvuru ve millet sözleşmesidir. Dahası cemiyetin bütün şubelerinde İslâm’ın çağa tatbikine memur tefekkürî ve tatbiki bir harekettir. Yeryüzünü inşa hususunda gerekli olan bütün esasları gerek ana hatlarıyla, ince ve mahrem çizgileriyle İslâm’da arar. Allah Resûlü’nden günümüze kadar devam eden bir çizgide oluşan İslâm medeniyetinin keşfi ve tatbikinden ibarettir.

Büyük Doğu düşüncesinde siyaset, iç siyaset ve dış siyaset olarak yer alır. İç siyasetin muarızları Batılılaşmış zihniyettir. Yahudiler, masonlar ve İslâm’ın zahirî ve bâtınî cephesini yozlaştıranlardır. İç siyasette gençlik büyük bir değerdir. İslâm İnkılâbının en büyük gayesi İslâm’la donanmış bir gençlik yetiştirmektir. Dış siyasette ise Batının yanlışlarını iyi anlayarak hareket eden Doğu kafası oluşturmaktır.

Büyük Doğu düşüncesinin merkezi Türkiye olmak üzere Ortadoğu, Asya ve Afrika İslâm beldeleridir. Amerika ve Avrupa düşman sahadır. Devletin adı İslâm’daki şura yapısına dayanan bir devlet sistem olan Başyücelik Devletidir. İdare şekli meclise benzer bir münevverler aristokrasisi...

Gücünü İslâm’dan alan bütün fazilet ve haysiyeti sadece hak ve hakikat bağlılığından ibaret olacak olan gerçek münevverler hâkimiyetidir ve adı ‘Yüceler Kurultayı’dır. Yüceler Kurultayı kendi içinden Başyüceyi seçer. Başyüce İslâm’ın ululemir olarak bildirdiği niteliklere sahip bir kişidir. Bu kurultayın reis kürsüsünün arkasında ‘Hâkimiyet Hakkındır’ cümlesi yazılıdır.

Başyücelik Devleti’nde devlet ve halk birbirinden ayırt edilemeyecek kadar yakın duracaktır. Devlet-fert münasebeti, ferdin, dolayısıyla milletin İslâmî duyarlılığı üzerinedir. Batı’daki olduğu gibi devlet veya iktidarın kaynağı değildir. Hem devleti temsil eden kişiler hem de sokaktaki herhangi bir kişi kanunlar önünde eşittir. Fertler tamamen hür iradelerine göre hareket edemezler. Hürriyetin mânası ve çerçevesi İslâm nizamına köle olmaktır. Gerçek hürriyet İslâm nizamına bağlılıkla kazanılacağına inanılır.

Başyücelik Hükümeti’nde halk kendisini devletin, devlet de halkın kölesi bilecektir. Yarısı siyaha ve yarısı beyaza boyalı bir tekerleğin siyah ve beyaz yarım daireleri gibi, her an halkla hükümet, birbirinin üstünde ve birbirinin altındadır.

Büyük Doğu’nun irfanı Osmanlı Türklüğünün ilk asırlarıdır

Büyük Doğu düşüncesinin hedef tayin ettiği fert ve toplum iman, saf tefekkür, sâlih amel ve dâva şuuru olmak üzere dört esas üzerine varoluş tâliminden geçer. Asr-ı Saadet haricinde Büyük Doğu’nun fikirde ve tatbikatta yer bulması, Osmanlı Türklüğünün ilk asırlarıdır. Devlet-i Aliyye’nin yâni Osmanlı’nın yedi asırlık hayatının iki buçuk asrı, Büyük Doğu idealinin iman, tefek­kür, amel ve dâva şuuru itibariyle bir bütün olarak idrak edildiği zamandır.

İki buçuk asrın âlimleri sanattan siyasete hayatın bütün şubelerini irfana açmıştır. İlim, fikir ve sanat İslâm anlayış çerçevesinde mâna bulmuş, âlet ilimleriyle âli ilimler iç içe okutulmuş, müşahhasın zirvesinde mücerredin ustaları veliler vardı. Hülâsa, İlim tefekkürden, tefekkür sanattan ayrı değildi.

Siyaset bu mânada ilim erbabına tâbi idi. Devrin büyük şairleri tasavvuf ve medresede tâlim ve terbiye görmüştür. Bütün azalarıyla İslâm’a bağlı bu zihniyetten sâdır olan Mimar Sinan İslâm şehir ahlâkını yerleştirmiş ve devlet bürokrasisinden sanata kadar her sahada bu kaynaktan beslenen anlayış hâkim olmuştur.

Büyük Doğu, Tanzimat’tan beri devam eden sahte inkılâplar ve bu inkılâpların türettiği sahte kahramanlar, dâvamızın müşahhas plânda baş meselesidir. Kendi içimizde ve kendi cebimizde kaybettiğimiz, sonra körler gibi el yordamıyla eşya ve hâdiseleri hep dışımızda ve yabancı ceplerde aradığımız, aradıkça kaybettiğimiz, kaybettikçe bulduk sandığımız, bulduk sandıkça kaybımızı derinleştirdiğimiz anahtarın kum üzerindeki yuvası...

Büyük Doğu budur. O, hem bir mâna, hem bir madde, hem bir zaman, hem bir mekân ismi. İslâm’a bağlılık noktasında Büyük Doğu’nun sahabe devrinden tek farkı zarfı, yâni ismidir. Fakat isim, muhtevaya nispetle kendini kıymetlendirirken bir emir subayıdır.

Günümüzde mukaddesatçı bâzı fikir erbabının “İdeolocya Örgüsü” nden ve Büyük Doğu düşüncesinden bu zamana göre bir sistem çıkmayacağını söylemesi ve gerçekleşmesi mümkün olmayan fikirler olarak görmesi, İslâmi geleceğimize ve medeniyet tasavvurumuza vurulan bir gemdir.

Hâsıl-ı kelâm, dargeçitten geçen ve sistem buhranı çeken Türkiye bugünü ve yarınını inşa etmek için Büyük Doğu düşüncesine muhtaçtır ve bu muhtevaya değerlerimizden ilâve yaparak yol haritası kazanabilir.

Ahmet Doğan İLBEY - Yenisöz

adminadmin