Köşe Yazıları
Giriş Tarihi : 06-02-2018 21:14   Güncelleme : 06-02-2018 21:34

Uzaydan Konuşma Notları - 6

Uzaydan Konuşma Notları - 6

 

 

Japonların samuray modelinden haberdar olunmalı. Neredeyse bütün önemli Japon şirketleri aile-şahıs değil (tarikat - order - klan) şirketidir. Kesin bir sınıf ayrımları da var. En önemlilerinin bir düzineyi bulduğu irili ufaklı yüzlerce samuray klanı Japon iskelet ve beynini oluşturuyor. Samuraylardan arta kalan Japon milletinin yardımcı unsurları olarak halk gövdesidir. Yani halkı eğitmeye kalkmıyorlar. Eski zamanlarda halkla temasları neredeyse sıfır. Bir Samuray canını sıkan sıradan bir insanın kelleciğini oracıkta alıveriyor ve yargılanmıyor. Bu pek demokratik gelmeyebilir. Pek insani de gelmeyebilir ama "Batı" dışında kalan halklardan ilk ciddi sistem oluşturabilen halkın Japonlar olmasıyla bu Samuray geleneğinin bir ilgisi olsa gerek. Uzun bir geçiş döneminde "Samuray kanunu" bu şekilde geçerli olup, uygulandıktan sonra Japonya bildiğimiz Japonya halini almıştır. Maksat hasıl olduktan sonra da devlet Samurayların yargı bağışıklığı başta olmak üzere "seppuku" (Hara-kiri'nin aslı, şeref için şahsın kendi bedenini en ağır biçimde cezalandırması) dahil pek çok uygulamayı uluslararası kamuoyuna gösterdiği kadarıyla kanunen kaldırmış görünse de gerçekte "kanun" yeraltına indirilmiştir. Japon derin devletine Samuray devleti desek yeridir. İkinci Dünya Savaşı'ndaki ağır yenilgiyle bütün bir milletin imaj ve karakterini değiştirmeye karar veren Japon derin devleti vahşiliği, acımasızlığı, ağır disipliniyle tanınan bir milleti naif, barışçıl, sesi çıkmaz, karınca gibi çalışkan bir tipe eviriyor. Bir de evrim yok diyenler var.

Samuraylar halkın çoğunluğunun karın doyurma dışında bir ideal için eğitilmezliğinin farkındalar; fırsat eşitliği ve eğitim adaletine uygun olarak yetenek keşfetme, sıradan bir çevreden çıkacak üstün insanlar için yükselme mekanizmaları var olmakla beraber halka yalnızca teknik, mesleki eğitim veriyorlar. Sıradan Japon sadece işiyle uğraşır. Dedikodu yaparak vatan kurtarmaya  kalkışmaz.

Samuraylar eğitimci bir sınıf mı? Hayır, Samuraylar asil, yönetici sınıftır; her ne kadar dışarıdan bakan bir araştırmacı için ilk etapta asker bir sınıf zannı doğursalar da, aslında yöneticiler de aynı dünya görüşünden, "bushido" (Savaşçının Yolu diye Türkçeleştirilebilir) anlayışından geldiği için samuray diye Japon milletinin asil sınıfına denilir. İlk zamanlarda askeri bir sınıfken zamanla "holdingleşip" (!) aralarında tüccarlar, sanayiciler, yöneticileri de bulunduran bir "en üst sınıf" halini almışlardır.

Samuraylar pratiği üzerinden Japonya, dünyanın kalanına bir pratik imkanı göstermektedir. Batı dünyası dışında gerçek manada sarsılmaz, yıkılmaz bir sistem ve başarı inşa edebilen ilk millet olmalarıyla bu asil sınıfın varlığı ve taktiklerinin bağlantısını gözden kaçırmamalıyız.

Randevu sadakati olmayan, basit mazeretlere sığınan, verdiği sözü tutma yeteneği olmayan milyonları görmezden gelerek, onlara hayatlarını idame ve sistemde kendi üzerlerine düşen görevi yapacak kadar eğitim vererek, öyle olmayanları, zaten doğuştan disiplinli, çalışkan olanları birbirinden ayırmalı.

Ben bu manada eğitime inanmıyorum. Zaten yapabilenin yapabilmesinin imkanının sağlanmasına inanıyorum.

Yürümeyen işler hep, işin içine dahil edilen iyi niyetli, inanan ama beceriksiz tiplerin o işin içinde olmasından yürümez. En baştan seçim yapılmalı. Futbol endüstrisindeki gibi.

Bu ülkedeki yaygın bilinen siyasi, sosyal yapılardaki sorun budur. Seçim yok. Her inananı içeri dahil ederler. O yüzden iç sorunlarla, tembellikle boğuşurlar. Temel sorun ideolojisizlik değil tembelliktir.

Ben mertebeli, seçimli bir sosyal sınıfın varlığını milletin beka sorunu için elzem görüyorum. Olmazsa olmaz. Muhakkak yapılmalı. Yola çıkanların her dönem yüzde doksanının kasıtlı elendiği bir sistem fikri. Hep kalan yüzde onun tekrar dönüşerek çoğaldığı.

"Elit kesim" ifadenden anladığıma ek yapayım: "Profesyonel elit". Saf entelektüel de olmaz, onlarla iş yürümez bu topraklarda. "Profesyonel entelektüel". Hayatını sürdürmen için bir zorunluluk olarak çalışmanı kastetmiyorum.

İnsanlar arasında doğuştan parayı önemsemeyenlerin oranı yüzde kaçtır sizce? Çingenelerde var o ruh hali aslında. Öğleyin arabası yanar. İkindi vakti unutur, oturur keyfine bakar. O ruh haline sahip bir yüzde iki üç var her toplumda. Ben sadece onların bir araya gelebilmesi imkanına işaret ediyorum. Çalışmak zorunluluğu bununla çelişmez.

Paraya tapmayan. Kelimenin gerçek manasıyla çoğunluk paraya tapar. Profesyonel kelimesi yeterli değil kastettiğim için amatör ruhlu, profesyonel yetenekte desek? Var. Yemeği ihtiyaçtan yemek var, bir de yemek için yaşamak var.

Elbette. Ama bu bir akışı, kötüye gidişi değiştirmeyi engelleyecek bir şey olmak zorunda değil. Doğuştan, yaradılıştan öyle olmayan bir azınlık var mı, yok mu? Sorumuz oydu. Konu parayla ilgili başka mecraya kaydı.

"Dark Knight - joker". Bu memlekete joker bir sınıf inşa etmek lazım. Mecazen belki, belki gerçek anlamda. Biraz da Dövüş Kulübü. Bu iki filmin "ontoloji"sini önemsiyorum. "Arkadaşlarını seçmelisin."

Atsız geleneği var. Biliyorsun. Bir şey başarmadan gerçek bir isim sahibi olamamak. Ve han-ı yağma. Bu iki metafor çok önemli.

İşte o ontolojiden doğuştan kopuk bir dilim de var aynı grafikte. Sadece onları bir araya getirmek lazım. Bunun için net ölçülerle eleme sistemi oluşturmak gerek.

Ben kendi nam ve hesabıma söyleyeyim: Yaptığımız işlerde manyak usullerle denemediğim kimseye hiç bir iş vermedim. Test şart. "İnanıyor musun, arabanı yak da görelim." Bir insanın gerçek karakteri mağdur olduğunda ortaya çıkar. Gerçek karakterini görmediğim kimseyle arkadaş olmadığımda, Allah'ın izniyle yarı yolda bırakılmıyorum. Ben de kimseyi yarı yolda bırakmıyorum. Ölçü bu.

Ama alt kültür var ya, başımızın belası. Adam çıkmıyor. Lak lak lak! Sadece kuru gürültü! Alatlı'nın kadınsılık tespitine de inanıyorum. Akılları hamur işi kadar gevşek!

En az beş gebelik süresi denenmeli bir insan! Evde karısıyla kavga ettiğinde performansı olumsuz etkileniyor mu? Çiz. Seninle konuştuğu bir işi, o işle, ilk istişarenin ortamıyla ilgisi olmayan, ve hatta o işten anlamayan başka biriyle istişare edip, onun kanaatlerinden etkileniyor mu? Çiz. Bir yalanı ısrarla devam ettiriyor ve bu yalandan kurtulacak cesareti yok mu? Çiz. Hastalığını kabul ettiği halde, önceden de ikaz edildiği halde, "iğne" canını yaktığında senin doktorluğunu yok sayıyor mu? Çiz.

Bir dediğin çıktığı halde, aslında aynı olan ama yeni görünen bir olayda yine senin dediğini gayet mantıklı izah ettiğin halde ciddiye almıyor mu? Sadece pişman olduğu sürece içinde sana hak veriyor, pişmanlığı geçtikten sonra yine başa mı dönüyor? Mevzunun benzerinde yine "Bak şu mevzuda da şu şöyledir" dediğinde "Yahu düştüğümü bildi, öldüğümü de bilir bu!" demiyor, diyemiyor mu? Tekrar eden basit örüntüleri görmemekte ısrar ediyor, göreni de idrak edemiyor mu? Çiz.

Bir işi nasıl yapılacağını bildiği halde olması gerektiği gibi değil, tembelce ve amatörce mi yapıyor? Maaşını az bulduğu için mesleğinin hakkını mı vermiyor, düşük gayret mi gösteriyor? Çiz. Harekete geçmek yerine beklemeyi alışkanlık haline getirmiş, düzelmek ve düzeltmek için eyleme geçmek yerine ısrarla konuşmayı mı tercih ediyor? Çiz.

Ne zaman çizmeli? İstisnai hatadan alışkanlığa, nefs-i levvameden nefs-i emmârenin en paçoz hatlarına kendiliklerinden düştükleri zaman. Bu çizdiklerimizi ne yapmalı? Onlara dua etmeli. Duada esas olan fiilî duadır. Yapmaktır. Ama fukaralığı, nasipsizliği, güdümsüzlüğü, garibanlığıyla fiilî duadan etkilenmeyenleri Cenab-ı Hakk'a havale ederek, haklarında hayır dilenmeli. Vakit kaybına tahammülümüz yok. Naehliyle vakit kaybetmek davaya ihanete yakın bir hatadır. Aslolan yürüyüştür. Yürümeye devam etmeli.

Çiz, çiz, çiz; nereye kadar? Çizim olmadan, tasarım olmadan, plan, proje olmadan şehir inşa edilebilir mi? Böyle ölçülerle yaklaşınca başarı geliyor. Acelemiz olduğunu kim söyledi? Yüzlerce yıllık enkazın bir günde kaldırılması mümkün değildir. Seke seke biz geldik, çize çize inşa edeceğiz.

Mesnevi bir süper güç planıdır. "Ben Mesnevi yazmaz idim; bana Mesnevi'yi Türkmenler yazdırdı" diyen zât, aslında bir plan yazmıştır ve bu plana uyulduğunda Osmanlı zuhur etmiştir. Bitirmek ve başa dönmek tabirleri yanlış. Yani bir kurgu var ve olayın sonunu öğrenince metin bitmiş olmuyor. Evet, Mesnevi bir süper güç "kurgular kurgusu" yani (Ballar Balı)'dır fakat kut olduğu kadar gıdadır da. Pozisyonu her gün yemek yemek, yaşamak için, gelişmek için, ilerlemek için yemek yemek olarak algılanmalıdır. Mesnevi talimatname, yönetmelik,  törelerin töresidir. Acemiler üçüncü ciltten başlar. Üçten fazla fizik boyutta yazıldığı için bir kerede okumak diye bir şey yok. Boyutlanma beraber okunurken  de artar. Beraber okumaktan kasıt hem bir grubun toplu okuması, hem de birbirinden habersizken bile, farklı zaman ve zeminlerde beraber okunmasıdır.

Ahmet Kubilay

 

adminadmin