Evrensel değerler vardır
herkesin kabul ettiği, benimsediği,
herkes için istediği…
barış, kardeşlik, özgürlük, hoşgörü gibi…
hasta kişilikli değilse
karşı çıkmayı kimse aklından geçirmez…
geçirmeyi dahi düşünmez…
ancak insanlık tarihi,
aynı zamanda sömürü ve zulüm tarihidir…
çitle bir araziyi çeviren,
evcilleştirdiği hayvana tasma/yular takan,
su içtiği pınarı sahiplenen
ilk zalim ve sömürgendir…
…
çağlar boyunca bilimin gelişmesi,
teknolojinin yaygınlaşması
sonuçta hep sömürüye hizmet eder duruma gelmiştir…
“sor bakalım ben niçin yaptım”
sözü sömürünün temel mantığıdır…
insanların çoğalması
ve farklı meslekler icra etmesi,
sömürüden kazanılan artı değerin
sınıflar arasında oransal dağılımını
ve alt sınıflar üzerinde
sömürünün yasallaşmasını sağlamıştır…
…
genelde egemen güçler ve ezilenler
olarak yapılan sınıflama
zamanla kendi içerisinde de kastlara ayrılmıştır…
en başta sermaye sınıfı…
bir alt kademede bu sınıfı koruyan
güvenlik ve yargı güçleri…
sonra halkı uyutan,
yaşadıklarının kader olduğunu
isyan etmelerinin tanrının gazabına uğramak
olduğunu fısıldayan din/kültür adamları sınıfı…
karşı taraf ise yani ezilenler
işçi, emekçi, gariban, işsiz, itilmişler, kakılmışlar.
yani emeğiyle geçinenler
ile emeğiyle geçinemeyenler…
…
toplumsal üst ve alt kesim,
her kesim birbirine muhtaç…
ama ezilen kesim alternatifi bol olduğu için
göbeğinden ezenlere bağlı…
üst kısım da alt kısmın varlığına muhtaç
ama alt kesimin ikamesi kolay olduğu için
muhtaçlık işe yaramaz…
biri olmasa diğeri, o da olmasa bir başkası…
sonuçta herkes geçinmek zorunda…
…
alt sınıfın baş kaldırıp
düzeni bozmaması
ve sömürünün devamı için
sermaye sınıfı dışındaki her sınıf
elinden geleni yapar…
sonuçta herkes sermaye kesiminin ürettiği
değerler üzerinden geçinmektedir…
her ne kadar gerçek üretici
alt sınıf olsa da…
…
bir de toplumsal yapı içinde
yeri net olmasa da aydınlar kesimi var…
aydın dediysek de lafın gelişi.
bunların çoğunluğu da
rahat yaşamak ve
kazanımlarını kaybetmemek için
sermaye sınıfı ve koruyucuları ile
ters düşmemeye bakar…
…
ancak bunların içerisinde
bir avuç ilkeli, dürüst ve güvenilir aydınlar
herkese ve her şeye rağmen doğrudan yanadırlar…
bedelini öderler, ama vaz geçmezler…
gerek ezilenler, gerekse sömürgenler arasında
aydın geçinenler elbette vardır…
ancak bunlar sermayenin gönüllü/gönülsüz
bedelli/bedelsiz savunuculuğunu yaparlar…
…
sermayeye başkaldırı emek ister,
bilgi ister, çaba ister…
ezilenlerden öne çıkanlar olur
ve önce onlar ölür…
iyiler mezara girer…
diğerleri ise ölüler üzerinden
kahramanlık nutukları, övgüler dizer…
çocuklarına adlarını koyarlar…
yazarlar, çizerler, konuşurlar…
yeni gençleri gaza getirirler…
öne sürerler…
kendileri geri dururlar…
çocukları ise en güzel okullarda okurlar…
örnek aldıkları,
çocuklarına isimlerini koydukları kahramanların
yaşadığı hayatı çocukları yaşasın istemezler…
ölmelerini ve kahraman olmalarını
hiç akıllarından geçirmezler…
…
hayatın egemen güçlerle ezilenler arasında
bitmeyen bir mücadele olduğunu,
ölen her kişinin bu çelişkileri derinleştirdiğini,
egemen güçlerin bunlardan güçlenerek çıktığını görürler…
ama eski alışkanlıktan da vazgeçemezler…
sonuçta kendileri ve çocukları sağlamda…
gariban çocukları ise namlunun ucunda…
…
velhasıl hayatın realitesi bu..
doğru veya yanlış olabilir…
ama kesinlikle gerçek…
firavunların piramitlerinin yapımında
nasıl garibanlar ezilip öldüyse,
günümüzdeki firavunların şirketleri/yapıları için de
çalışanlar yine ezilenlerdir…
bu zulme karşı çıkarken de ölenlerin
çoğunluğu ezilenlerdir…
…
istisnalar bir tarafa
rantın tadını alan ve hayatını yaşayan
hiçbir insan bu rahatını bozup da
ezilenlerin hakkını savunmak için
kendini ve yaşantısını feda etmez…
eder gibi görünebilir…
bu sadece yanılgıdır…
olan her zaman garibana olur…
…
sonuç,
bir din/ideoloji iktidara geldiğinde
iyileri ya mezarda olur,
ya da kenarda….
ancak kişisel çıkar sahipleri,
ezenlerin yağcıları,
ruhunu şeytana satanlar,
yaptıkları zulmü ve kaypaklığı haklı gösterenler
her zaman ortada ve göz önünde olurlar…
…
ya garibanlar…
onlar için değişen bir şey yoktur.
satrancın piyonları gibidirler.
arkadaki büyük taşları korurlar.
onların hamlelerinde görev yaparlar.
oyun bittiğinde ise piyonun adı bile anılmaz…
kazanan her zaman şahtır…
piyonların sadece bir şansları vardır…
karşı tarafa yara almadan geçerse
sınıf atlar ve en fazla vezir olur…
ve piyonluğu unutur
kendi sınıfına ihanet eder
şah gibi oyunu devam ettirir..
diğer piyonları kendi yaşamı için kullanır..
ve düzen değişmeden güçlenerek devam eder…
ezilen/ezildiğini iddia eden kesim ise
kendi içlerinde oluşturulan
yapay sorunlarla didişmeye,
birbirine ağır hakaretler etmeye,
birbirini kırmaya/gücendirmeye
hatta birbirini öldürecek dereceye kadar
kör döğüşüne devam ederler…
ve bu arada
sermaye başta olmak üzere
egemen güçler de en iyi yaptığı işlere
sömürüye devam eder giderler…
Ali KORKMAZ