Röportaj
Giriş Tarihi : 25-08-2020 13:13   Güncelleme : 25-08-2020 13:13

Bir Aşkın, Bir Tutkunun Ardından Giden Bir Ömür/ 4

Araştırmacı yazar Ömer Özcan’la yaptığımız ve okurlarımızdan hayli ilgi gören söyleşimize bu hafta da kaldığımız yerden devam ediyoruz. Özcan; bu bölümde kaynaklarının sahihliğine ve nasıl bir çalışma metodu izlediğine dair konulara değiniyor.

Bir Aşkın, Bir Tutkunun Ardından Giden Bir Ömür/ 4

Zamanın şartlarına göre farklı teknik imkânlar kullanarak yarım asır içinde Bediüzzaman ve Nur talebeleri ekseninde çok geniş bir arşiv oluşturdunuz, böyle bir arşivi gelecek kuşaklara devredebilmek için bir çaba içinde misiniz? Kâğıda yazılanları asırlarca mahfuz etmek mümkün olsa da ses ve görüntüler, canlı hatıralar korunmak ister, hassasiyet gerektirir bu mirası kime bırakmayı, nasıl korumayı düşünüyorsunuz?

ARŞİVİMİN BİR KOPYASINI GÜVENDİĞİM KURUMSALLARA VERİYORUM

Bunun cevabı elbette en başta ailem... Ama aile fertlerinin bunları uzun yıllar devam ettirme, koruma imkânları olur mu, olmaz mı? Onu bilemiyorum. Bu benim de düşündüğüm, kafamı kurcalayan bir meseledir.

Bu sebeple güvendiğim, kurumsal hale gelmiş bazı vakıf veya derneklere aşağı yukarı bir buçuk terabayt büyüklüğündeki dijital arşivimi kopyalayarak emanet ettim. Mesela İstanbul İlim ve Kültür Vakfı’na, Feyyaz Bilişim yani Sorularla Risale grubuna… Hatta Üstadımızın varis ve vekil talebelerinden Hüsnü Bayram ağabeyimize de durumu anlattım, kendisine arz ettim: “Münasip görürseniz Hizmet Vakfı bünyesine bir adet kopya verebilirim” dedim. İnşallah onu da hazırlamış durumdayım şu anda, oraya da bir nüshası takdim edeceğim, durum bu…

Risâle-i Nur Külliyatından el yazması kitaplar, bazıları Üstad tarafından tashih edilmiş, bu kitaplar Denizli hapsi gazisi olarak isimlendirilmektedir.

 

Şüpheye mahal verecek, tartışma doğuracak, doğruluğunda şaibe olma ihtimali olabilecek durumlar mümkün mü bu konuda gelecek eleştireler olursa nasıl cevap veriyorsunuz, bu azim gayretteki ihtimamınızdan söz eder misiniz?

SAĞLAM OLMASI İÇİN HADİS USULÜNÜ TAKLİD ETMEYE ÇALIŞIYORUM

Evet, hatıra kayıtlarını yaparken böyle ihtilaflı meselelerle, farklı durumlarla karşılaştım. Çünkü bazı ağabeyler kendi meşrebine göre yorumlayarak hatıratı nakletmeye çalışıyor. Bunu da normal görüyorum ben. Fakat çok ciddi, esasa aykırı, çelişkili ifadeler varsa bunları yayınlamıyorum. Yani kayda alıyorum da neşretmiyorum, çünkü kendim emin olamadığım tartışmalı, cevabı muğlâk olan meselelere girmek istemiyorum. Batılı tasvir eden, ihtilaf çıkaran konular da bu kapsamdadır… 

Ravilerin anlattıklarını hadis usulünde olduğu gibi önce anlatılanları Risâle-i Nur’dan teyit ettiriyorum. Sonra hatıra sahibine yani ravisine tashih ettiriyorum. Daha sonra anlatılanlarda adı geçen kimselerle görüşüp, onlara da teyit ettiriyorum. Tabii bulabilirsem veya hayatta iseler… Olayın, hadisenin geçtiği tarih, yer ve o an orada bulunanlar, o olayda adı geçenler, varsa dinleyenler, şahitler; kim varsa onları da tespit edip ona göre kuvvetli bir şekilde belgelendirerek yapıyorum çalışmalarımı.

Her şeye rağmen hata olmuyor, yoktur diyemem. Ama bu sehven durumların en az, en asgari seviyede olduğuna da inanıyorum. Şu ana kadar ciddi eleştiriler olmadı. Şurada çok vahim bir hata yapmışsın şeklinde herhangi bir tartışma, eleştiri gelmedi çok şükür. Gelebilir de… Ufak tefek itirazlar geldiği zaman da hemen arşivden çıkarıp cevabını vermeye çalışıyorum. Eğer yanlış bir şey yapmışsam, memnuniyetle hemen tashih edip o kısmı düzeltiyorum. Bu konuda en ufak bir kompleksim yok…

 

Sayısını da bilmiyorum ya belki yüzden fazla ağabeyle görüşmeniz, ya da onların hatırlarını kaydettiğiniz oldu "ağabeylerin" üstada veyahut hizmete ait hatıralarında birbiriyle çelişen, ya da okuyanın/duyanın anlam veremediği tenakuz oluşturan ifadelere rastladınız mı? Bu itibarla o meselenin vuzuhuna katkı anlamında böylesi bir örnek hadise aklınıza geliyor mu?

ÇELİŞKİLERİ AĞABEYLERİ KARŞILIKLI GÖRÜŞTÜREREK ÇÖZMEYE ÇALIŞTIM

Bu aslında bir önceki sorunun değişik bir şekilde ifadesi olmuş. Elbette her ağabey kendi meşrebine göre veyahut kendi hafıza melekesine göre hatıralarını anlatıyor.

Aklınıza gelen böyle çelişkili ifadeleri olanlar var mı diye soruyorsunuz. Bunları ismen söylemem doğru olmaz. Elbette var. Fakat biz bu ağabeyleri mukayeseli şekilde bir birileri ile görüştürerek veyahut ta bir şekilde başka şahitler, fotoğraflar, belgeler bulup kaynakları çoğaltıp, kendimiz tatmin olduktan sonra, iki tarafın da razı olacağı şekilde yayına veriyoruz. Yalnız böyle çelişkili durumlar çok fazla değil.

Kaç ağabey ile görüştüğüme gelince; Hz. Üstadın son dönemde yanında bulunan kendisiyle görüşen veya Risâle-i Nur’da adı geçen 300'den fazla ağabey ile birebir görüşmek, onlarla röportaj yapmak, konuşmak nasip oldu. Tabii vefat edip de onun varisleri hükmünde olan akrabaları veya talebeleriyle münasebet kurup bir şekilde vefat etmiş ağabeylerin de hatırlarını da toplama toluna gittik. Bunlar da sayılırsa veya bir ağabeyden değişik farklı hatıralar kaydetme durumları da listeye alınırsa, bu sayı 500-600 veya binlere doğru yaklaşabilir. Yani oldukça geniş kapsamlı bir arşivimiz olmuş oldu, elhamdülillah…

Arşivimdeki hatıra kayıtlarının tamamını bizzat yapmış da değilim. Az da olsa başka kişilerin yaptığı kayıtlardan da var arşivimde.

 

Farklı kişilerden, farklı yer ve zamanlarda dinlediğiniz hatıraların ittifakla belirttiği bir kaç örnek olay söyleyebilir misiniz?

RAVİLERİN İTTİFAT ETTİKLERİ MESELELERDEN BAZILARI ŞÖYLE

Görüştüğüm ağabeyler ekseriya esasta ittifak ediyorlar.  Bazen teferruatta; yer, zaman ve tarihlerde bir çelişki, bir ihtilaf oluyordu. O zaman konuştuğum ağabeyleri birbiriyle görüştürerek veya başka şahitler bularak teyit ettirme yoluna gittim. Bugüne kadar bu şekilde çalışmaya gayret gösterdim.

İttifak hususunda müşahhas değil de genelleme yaparsak, mesela: Hz. Üstadın hediye kabul etmemesini; ziyaretine hizmet için değil de şahsına teveccüh edip elini öpmek için gelenleri kabul etmemesini… Ekseriya şahısların hâletiruhiyesini bir bakışta anlayıp muktezayı hale göre konuşmasını, zehirlendiğini, İktisadını, şefkatini, şahsına değil de Risâle-i Nur’a ehemmiyet verilmesi gerektiğini, kerametlerini, hafızasını, gözlerini anlatırken bütün ağabeyler ittifak ediyorlar. Bediüzzaman’ın hasletleri saymakla bitmez…

Ömer Özcan, Şehabettin Ünlü, A. Vehbi Ünlü, Refet Barutçu, Abdülkadir Ünlü 1970 Ankara.

 

Hatırlar içinde unutmanızın kabil olmadığı, sizi derinden etkileyen birkaç olaydan, anlatıdan söz eder misiniz?

BAZI HATIRALARI GECENİN SESSİZLİĞİNDE AĞLAYARAK YAZIYORUM

Doğrusu birkaç olayı ayırıp, diğerlerini ihmal etmek doğru olmaz gibi geliyor bana. Birde her ağabeyin kendi meşrebi dâhilinde bir üslubu, bir anlatış şekli var. Bana göre Hz. Üstad Bediüzzaman’la ilgili en küçük bir ayrıntı bile çok değerli ve çok mühim.

Bizim kayıtlarımızın neredeyse tamamı, bir stüdyo ortamında değil de gelişigüzel, evlerde, bahçelerde bazen yollarda bile gayri nizami şekilde yapılmıştır. Yani tamamen fıtridir, olduğu gibidir. Onun için ağabeylerin üslupları, anlatış şekilleri, heyecanları hiç tasannu olmadan fıtri bir şekilde kayıtlara girmiştir. Ben buna baştan üzülüyordum, fakat sonradan böyle olması daha iyi olmuş diye düşünmeye başladım. Çünkü fıtrilik, hasbilik çok önemli...

Şunu da belirteyim: Çekim anında değil, sonradan kayıtları deşifre etmek için kulaklığı takıp da gecenin sessizliğinde hatıraları yeniden dinlerken, yani yazıya dökerken o mübarek ağabeylerin konuşmaları çok daha etkili oluyordu benim âlemimde. Çok zaman ağlayarak yazdığımı hatırlıyorum. Hz. Üstad’a o yapılan zulümler, aç bırakılması, zehir verilmesi, baskılar, baskınlar, işkenceler; yine o kahraman talebelerinin çektikleri, akıl almaz fedakârlıkları, geride kalan çoluk çocuklarının perişan durumları… Nasıl ağlamazsın ki?

Çalışmalarım ekseriya sabah namazına kadar devam ediyor, namazdan sonra yattığımda çoğu zaman yaşanan hadiseler, o ağabeyler rüyalarıma giriyor. Allah onlardan razı olsun. Çekimlerimizde resmilik olmadı, hasbilik var. Cenabı Hak inşallah bizleri onlarla beraber haşretsin, şefaatlerine nail eylesin… Âmin…

Recep YAZGANRecep YAZGAN