Lastik ayakkabılar asfaltta sürtünürken çıkan ses, misketlerin ve beş taşların kaldırım taşlarında yankılanan tıkırtısı, ip atlayan kızların gülüşleri ve telden yapılmış arabalarını süren çocukların coşkulu bağırışları… Şimdi sadece anılarda kalan bir dünyanın parçalarıydı.
1980’lerde çocuk olmak, yürek burkan bir masalın içinde yaşamaktı aslında; ne ekran vardı her köşe başında, ne zamanın bu denli acelesi…
O yıllarda "mahalle" sadece bir yerleşim alanı değildi. Bir yuvaydı, bir okuldu, bir tiyatro sahnesiydi. Aşağı, yukarı mahalle savaşları yapılırdı, her çocuk kendi sokağını savunurdu. Akşam ezanı okunduğunda ise herkesin eve dönüş vakti gelmişti.
Her çocuğun bir lakabı, her sokağın bir oyun alanı, her köşenin bir hatırası vardı. Mahalle maçlarında taşlar kale olurdu; siyah önlük, beyaz yaka ile okula giden çocuklar, okul çıkışında plastik beslenme çantalarını bir kenara atar, soluğu sokakta alırlardı.