Deprem Günlüğü: Ensar Ruhu
SON DAKİKA
Sol Ok
Sağ Ok
Yazarlar - Köşe Yazıları
Akasyam Haber
Advert
ANASAYFA Genel Güncel Gündem Siyaset Samsun Haber Kent Kültürü Türkiye Dünya Ekonomi Kültür Tarih
Deprem Günlüğü: Ensar Ruhu
11.03.2023 15:06:22

 

Deprem Günlüğü: Ensar Ruhu

“Geceleyin sizi öldüren, gündüzün de neler yaptığınızı bilen; sonra belirlenmiş eceliniz tamamlansın diye (her) sabah sizi dirilten O’dur. Sonra dönüşünüz yine O’na’dır. Sonunda O, yaptıklarınızı size haber verecektir.” (Enam, 60)

 

Altı şubat sabahı her zamankinden farklı uyandırdı Rabbimiz bizi. Hem de kendi istediği saatte. Ne tan yerinin ağarmasını ne güneşin doğmasını, ne saatlerin alarmının çalmasını ne de beynamazların keyfinin yetmesini bekledi. Uykunun en koyu yerinde uyandırdı. Uyandırmasının hemen arkasından kimimizi tekrar ölüm uykusuyla uyuttu, kimimize de yeni bir fırsat daha verdi.

 

O gün ölüm uykusuyla uyutulanlar mı yoksa tekrar yaşamasına izin verilen ve imtihan süresi uzatılanlar mı daha hayırlı, onu ancak Allah bilir. Ümidimiz odur ki vefat eden mümin kadın ve erkekler şehit olmuştur, imtihanları başarıyla neticelenmiştir. Bizim gibi ek süre verilenler için de imtihan süresinin uzaması; ümit ederim, hayır olur ve kalan süreyi iyi değerlendiririz.

 

Bu deprem tam bir ölüm rabıtası oldu bizim için. “Ben, ben” diyen insanoğlu meğer hiçbir şey değilmiş. Evim, arabam, malım, mülküm, makamım dediklerimiz de beş para değilmiş. Bunu anlamamız için seksen saniye yetti. Öyle bir sarsıldık ki ifade etmekte kelimeler kifayetsiz kalır.

 

Beş yüz yılda bir olan bu depremle ilgili çok şey yazıldı ve konuşuldu. Bu yazımızda ne depremi ne de depremin meydana getirdiği travmaları; depremzede olarak şahit olduğumuz bir ruhu, Ensar ruhunu konu edineceğim.

 

Rabbimiz buyurdu ki; “… olur ki siz bir şeyden hoşlanmazsınız; halbuki hakkınızda o bir hayırdır ve olur ki bir şeyi de severseniz; halbuki hakkınızda o bir şerdir; siz bilmezsiniz, Allah bilir.”  (Bakara, 216)

 

Evet, bu deprem hiç de bize hoş gözükmedi, buzlar bile üşüdü. Evler yıkıldı, arz çatladı, gökler ağladı. Biz depremin soğuk yüzünü gördük, neticesinde ne hayırlar var, bu hayırların ne kadarını, ne zaman görürüz veya görmeyiz Allah bilir. Ne var ki depremin hemen arkasından bir ruhun varlığına şahitlik ettik.

 

“Ey Allah’ım dağları ve ağaçları ortadan ikiye bölen, binlerce canı, binlerce masum insanı yok eden bu olayın hayır neresinde?” diye düşünürken nice hayırlı insanlar çıktı yolumuza. Depremin hemen arkasından Ankara, Mersin, Konya, İstanbul başta olmak üzere birçok ilden birçok dost arayıp, “Buraya gelin, bize gelin” dediler. Kimi dostlar yazlık evlerini, kimileri oturdukları evlerini teklif ettiler. Yine birçok arkadaş hesap numarası istedi.

 

Yıllar önce dersine girdiğim ama hiç irtibatı kopartmadığımız öğrencim Safa: “Hocam sizin için eşyalı müstakil bir ev hazırladık, lütfen Konya’ya gelin, sadece siz değil iki aile daha gelebilir,” diyordu. Mersin’den ahretlik kardeşim Şefika: “Kardeşim, yayla evimiz boş ve eşyalı sizin için hazırladık, lütfen buraya gelin,” diyordu. Yine Mersin’den Yılmaz ve Hüseyin kardeşlerim de benzer davetlerde bulundu. Konya’dan okul arkadaşım Himmet: “Depremzede kardeşlerimiz için üç ev hazırladık siz de gelebilirsiniz, uygun gördüğünüz aileler de,” diyordu. Ankara’dan Ahmet, Hüseyin, Mustafa ve daha nice dost aradı, “Buraya gelin yeriniz hazır,” diye. Başka illerden de benzer davetler oldu, hısım ve akraba davetleri hariç. Biz Konyalı kardeşlerimizin davetlerine icabet ettik.

 

Bir ay kadar Safa’nın vesile olduğu Yusuf kardeşimizin evinde kaldık. Yusuf beyle daha önce ne tanışıklığımız ne de görüşmüşlüğümüz vardı. Kendileri için yaptırıp, tefriş ettikleri iki katlı evlerini bize açtılar, mutfak malzemeleriyle birlikte. Bir ay sonra “Bizim imkânımız var hamd olsun, kiralık bir eve çıkalım,” dediğimiz de ise Almanya’da yaşayan Salim kardeşimiz, “kardeşimiz” diyorum ama tanışmadığımız, yüzünü görmediğim, sesini bile duymadığım bir gönül insanı. Vatana kesin dönüşünü bir yıl ertelemiş ve haber göndermiş: “Ailemiz için yaptırdığımız üç daire evlerimizi depremzede kardeşlerimize verin kullansınlar biz gelinceye kadar,” demiş. Şimdi bir dairesinde biz oturuyoruz. Daha birçok ilde birçok insanın benzer fedakârlıklar yaptığını biliyor ve duyuyoruz. Bilmediklerimiz ve duymadıklarımızın sayısı kim bilir ne kadardır.

 

Yazımıza koyduğumuz başlığın gerekçesine gelince. Bizim dinimizde ne reenkarnasyona ne de tenasüh inancına yer yoktur. Ne var ki ruhların birbirine tesirinin olduğu muhakkaktır. Belki de bu sebeple tasavvuf erbabı rabıtayı önemli bulur.  Hayatta olan sâlih bir kimsenin sohbetinde olmak ruhumuzu nasıl pozitif anlamda etkiliyorsa vefat etmiş olsun-olmasın yine sâlih bir kişinin hayali de bizi pozitif manada etkiler. Hoş, benzer bir şekilde mücrimlerin ve zalimlerin ruhlarıyla rabıtanın da negatif anlamda tesiri vardır. “Kişi sevdiği ile beraberdir,” hadisi şerifi bu iddiamıza delil olarak yeter. Yine ayeti kerime de, “Biz mahşer günü herkesi liderleriyle çağırırız.”(İsra,71) buyurulması da sevilen, itaat edilen ve benzemeye çalışılan kimselerin bize hesap günü katkısının olacağını bildirmektedir. Biz hep iyilerle olmak ister ve iyileri severiz. Hep sahabeye özenir onlar gibi olmak isteriz. İşte bu sevginin ve arzunun ruhlar arası sirayeti vardır.

 

Hep olumsuzluklarından bahsettiğimiz asrımızda ne de çok sahabe-i kirama özenen, onlara öykünen, onlara benzemeye çalışan güzel insanlar varmış. Demek ki bu Ensar ruhlu insanların ortaya çıkması için yedi nokta sekiz şiddetinde depremlerin olması gerekiyormuş. Elli bin kişi bir gecede rahmeti Rahmana kavuştu, milyonlarca insan evsiz ve yurtsuz kaldı. Ensar ruhlu insanlar birdenbire ortaya çıkıverdi. Her ne kadar bu afetlere “küçük kıyamet” dense de inanıyorum ki daha uzun süre kıyamet kopmayacak böyle Ensar ruhlu güzel insanlar var olduğu sürece.

 

Mekke’den Medine’ye hicret eden muhacirlere Medineli Ensar’ın nasıl muamele ettiğini kitaplar yazmakla, vaizler anlatmakla bitiremez. Kur’an-ı Kerim’in de övgüyle bahsettiği muhacirlerin fedakârlıkları gerçekten anlatmakla bitecek türden değil, onlara gıpta etmemek ne mümkün. Depremzede muhacirlere yardımda yarışan nice kardeşimiz bana muhacirlere kucak açan Ensar’ı hatırlattı. Ensar öldü elbette ama Ensar ruhunun hayatta olduğunu gösterdiler. Kardeşlerimizin cömertliği, fedakârlığı bizi ne kadar mutlu ettiyse bu ruhun yaşadığını bilmek de bir o kadar mutlu etti.

 

Ensar’dan Sa’d bin Rebi’, muhacirden Abdurrahman bin Avf’a kendisiyle kardeş ilân edilince:  “İşte mallarım, onların yarısını sana veriyorum,” dediği gibi diyen insanlar gördük, elhamdülillah!

 

Ensar, görünüşte Muhacirlere yardım ediyorlardı, bu yardımdan dünyalık bir beklentileri de yoktu. Ne var ki Allah hiçbir iyiliği karşılıksız bırakmaz, kullarına yapılan iyiliği kendisine yapılmış kabul ediyor. Kimi iyiliklerin karşılığını âhirette, kimi iyiliklerin karşılığını ise hem dünyada hem de âhirette veriyor. Ensar’ın yaptığı iyiliklerin de karşılığını daha dünyada iken vermeye başladı da, onların bitmek tükenmek bilmeyen Evs ve Hazreç savaşlarını bitirdi. Aralarındaki muhabbeti artırdı, onları dünyanın ve ümmetin efendisi yaptı. Rabbimizin bu ikramlara ikramı elbette çok daha büyük olacaktır.

 

Yine sahabeden Ebu Talha’nın misafirine ikram için çocuklarını uyutup, bir bahane ile mumu söndürüp kendileri yiyormuş gibi yaparak misafirlerini doyurdukları unutulmaz sahnelerden biridir. Ebu Talha sabahleyin Peygamberimizin yanına gittiğinde Allah Rasulü (sav) onu görünce: “Bu gece misafirinize yaptıklarınızdan Allah Teâlâ razı oldu.” buyurdu.

 

Ayet-i kerimede de buyuruluyor ki: “(İslâm dinine girme hususunda) öne geçen ilk Muhacirler ve Ensar ile onlara güzellikle tâbi olanlar var ya, işte Allah onlardan razı olmuştur, onlar da Allah’tan razı olmuşlardır. Allah onlara, içinde ebedî kalacakları, altlarından ırmaklar akan cennetler hazırlamıştır. İşte bu büyük kurtuluştur.” (Tevbe, 100)

 

Yaptıkları sebebiyle umarım yardımsever kardeşlerimizden de Allah razı olmuştur.

 

Rasulullah Efendimiz (sav): “İnsanlar çoğalıyor ancak Ensar azalıyor. Hatta yemekteki tuz kadar azalacaklar…”  buyurarak kıyamete yakın zamanda Ensar olmanın kıymetini ifade etmiştir.

 

Ülkenin hatta dünyanın farklı coğrafyalarında nice Ensar ruhlu güzel insanlar yardım edebilmek için seferber oldular. Kimileri maaşlarını, kimileri yevmiyelerini, kimileri evlerini, çocuklar kumbaralarını açtılar. Kimileri bir can kurtarma gayretiyle canlarını tehlikeye attılar. Yardım tırları konvoylar oluşturdu.

 

Medineli Ensar’a verilen müjdenin bir benzerinin günümüzdeki Ensar ruhlu bu insanlara da verileceğini, Haşr suresindeki ayetin çatısı altına onların da gireceğini temenni ederiz.

 

“Daha önceden Medine’yi yurt edinmiş ve gönüllerine imanı yerleştirmiş olan kimseler, kendilerine hicret edip gelenleri severler, onlara verilenler karşısında içlerinde bir kaygı hissetmezler, kendileri zaruret içerisinde bulunsalar bile onları kendilerinden önde tutarlar…” (Haşr, 9)

 

Rabbimiz bazen alarak, bazen de vererek insanı sınıyor. Altı şubat depremiyle çok şeyimizi kaybettik. Ne var ki sahabe ruhlu dostlar kazanmış olmak tüm kaybettirdiklerimizi bize unutturdu. Peygamberimiz (sav), “Müslüman kardeşinin ihtiyacını gideren kimsenin Allah da ihtiyacını giderir.” buyuruyor. Bizim zor zamanda ihtiyacımızı giderenlerin Allah da dünya-âhiret tüm ihtiyaçlarınızı gidersin.   Allah bir kulunu severse ona hayırlı yardımcılar nasip edermiş. Hanımefendilerin ve beyefendilerin birbirlerinin bu konuda yardımcısı olmaları ise sevildiklerinin bir işareti olsa gerektir.

 

Bu kardeşlerimiz bize Sad bin Rebi’yi ve Ebu Talha’yı hatırlattı. Evleri evimiz, sofraları soframız oldu.

 

Tüm Ensar ruhlu güzel insanlara selâm olsun!

Kaynak: maarifinsesi.com - Yıldırım ALKIŞ

 

Deprem Günlüğü: Ensar Ruhu
Sende Yorumla...
Kalan karakter sayısı : 500
GALERİLER
Web Tasarım
iş güvenliği malzemeleri