Köşe Yazıları
Giriş Tarihi : 07-05-2021 20:01   Güncelleme : 07-05-2021 20:01

İnsanlığın son kalesi Âile!

İyiliğin çoğaltılması aynı zamanda kötülüklerin de azaltılmasını gerektirir. Ya da kötülüklerin çoğalması demek aynı zamanda iyiliklerinde azalması demektir.

İnsanlığın son kalesi Âile!

İnsan olmamızın karşılığı aynı zamanda bir aileye mensup olmamızın da karşılığıdır. Son zamanlarda aile dokumuzun zedelendiği aşikardır.

Aile bütünlüğünün korunması için ithal edilen kanun ve sözleşmelerin kaldırılmasının gerekliliğini her ortamda belirtiyoruz. Türkiye Aile Meclisi ve Bileşenlerimiz bu doğrultuda toplumu uyarıcı mesajlar vermeye devam etmektedir.

Toplumsal yapının bozulmaması, ailenin korunması ve nesillerin muhafazası için inancımıza, medeniyetimize ve kültürümüze uygun kanunların, sözleşmelerin yapılmasının ve geleceğimizi milli güvenliğimizi tehdit eden sapkınlığı savunan derneklerin kapatılmasının yerinde bir adım olacağını vurgulamaktayız.

Aile kurumu her geçen gün bozulmuş ve toplumda bu doğrultuda disiplin sağlanamaz hale gelmiştir.

Aile yapısının korunmasına yönelik yapılan ancak aile yapısına zarar veren değişikliklerin, kanunların ve sözleşmelerin tarihsel analizine bakınmalıyız.

Feminist sapkın ideolojisinin sloganlarına aldananlar için vakit geç olacaktır. Sadece süresiz nafaka uygulaması bile aileyi tahrip etmeye yetmektedir.   Anayasa’da ailenin korunması başlığı altında; 'Aile, Türk toplumunun temelidir ve eşler arasında eşitliğe dayanır.' ilkesi getirilmiştir.

Ancak süreç içerisinde 2002 yılında yürürlüğe giren Yeni Medeni Kanun, 2005 yılında yürürlüğü giren Ceza Kanunu, 2010 yılında referandumla Anayasanın 10'uncu Maddesinde yapılan değişiklikle kabul edilen pozitif ayrımcılık ilkesi, yargıda 'kadının beyanı esastır' anlayış ve uygulaması, 2011 yılında imzalanan İstanbul Sözleşmesi ve 2012 yılında yürürlüğü giren 6284 sayılı özel ceza yasasının ilgili bölümleri, aile kurumunun insicamını bozmuş, disiplin sağlanamaz hale getirmiştir.

Acilen adil olmayan ve yeni bir yuva kurmaya engel olan süresiz nafaka kaldırılmalıdır. Elbette kadının korunması da esas olmalıdır. Kötü niyetli evliliklerdeki tehlikeleri de ayırt edebilmeliyiz.

CEDAW ile nafakanın süresiz olarak dayatılmasının adil olmadığı aynı zamanda ekonomik sorun oluşacağından yeni bir yuva kurulmasının da önünde engel olduğunu belirtmeliyiz.

Yoksulluk nafakası (Medeni Kanun, 175'inci Madde) evli eşler arasında geçerli olan ve boşanmadan sonra karar verilen nafakadır. Yoksulluk nafakası, CEDAW sözleşmesinin dayatması öncesi 1988 yılından önce bir yıl olarak uygulanmasına rağmen, Türk Medeni Kanunu’nda 4 Mayıs 1988 yılında yapılan değişiklikle 12 Mayıs'ta resmi gazetede yayınlanmasıyla 'Süresiz' hale getirilmiştir.

2001 yılında kabul edilen 1 Ocak 2002'de yürürlüğe giren yeni Türk Medeni Kanunu’nda da aynı görüş kabul edilerek süresiz nafaka uygulaması devam ettirilmektedir. Yoksulluk nafakası ile birlikte boşanma aşamasında Tedbir Nafakası ve müşterek çocuklar için İştirak Nafakası düzenlenmiştir. Nafaka yükümlülüklerini yerine getirmeyen nafaka borçlusu hakkında, nafaka alacaklısının şikâyeti üzerine İcra ve İflas Kanunu 344'üncü Maddesi gereğince 3 aya kadar tazyik hapsine karar verilmektedir.

Sebepsiz zenginleşmeye, emeksiz ücrete neden olduğu gibi yoksulluk nafakası bağlanan bir kısım kadınlar süresiz nafaka haklarının ortadan kalkmaması için kayıt dışı çalışmakta, mal varlıklarını ve gelirlerini gizlemektedirler. Süresiz olarak nafaka almaya devam etmek amacıyla yeni bir evlilikten kaçınmakta, evlilik dışı ilişkiler yaşamaktadırlar. Nafaka ödeyen eş ise yeni bir evlilik imkânını kaybetmektedir. Bu uygulamalar sonuç itibariyle ahlaki çöküntüye, husumet ve şiddetin artmasına sebebiyet vermektedir.

Dul kalan kadınlarında haklarının göz ardı edilmemesi gerekmektedir.

YAZININ DEVAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ

Recep YAZGANRecep YAZGAN