Fikir
Giriş Tarihi : 10-12-2020 11:19   Güncelleme : 14-12-2020 09:18

Kemalist ilâhiyatçılar ve kamplara ayrılmış ilâhiyatçı krizi-1

İslâm’ın bayraktarı asil ülke Türkiye’de türlü ekollere mensup ilâhiyatçı bunalımı yaşanıyor. Ekonomik kriz gibi bir şey bu… Kamplara ayrılmış, yâni bölünmüş farklı zihniyette ilâhiyatçıların çoğalmasının bir mesele olduğu açık. Kur’ân-ı Kerim’i insana ait zihnî ve hissî bir tecrübe olarak gören “tarihselci” ilâhiyatçılar var. Kur’ân-ı Kerim’in ahkâmlarını nüzul ettiği dönemin meselelerinin çözümü olarak gören ilâhiyatçılar var. Seküler, ilerlemeci İslâm anlayışına sahip “Ankara Okulu” sıfatıyla anılan “Fazlurrahmancı” ilâhiyatçılar bir başka püsküllü belâ.

Kemalist ilâhiyatçılar ve kamplara ayrılmış ilâhiyatçı krizi-1

“Kur’an’a tarih içerisinde başka ahkâmların karıştığını, Kur’an’ın Allah Kelâmı olmadığını, o devre ait Arap kültüründen oluşan bir kitap olduğunu” söyleyen ilâhiyatçıların sesi çok çıkmaya başladı. İslâm dinine oryantalistler gibi bakan ilahiyatçıların çoğu laikçi ve seküler çizgide olan Kemalizm’in İslâm anlayışına hizmet etmekte yarışmaktadırlar.

Çeşit çeşit ilâhiyatçı…

Bu meseleler bendenizin boyunu aşan ilmî meselelerdir ve haddim değildir. Çeşit çeşit, marka marka ilâhiyatçıların Türkiye’yi hayli meşgul ettiği bu vasatta, Kemalizm’e, yâni Atatürkçülüğe hizmet eden ilâhiyatçıların zihniyet röntgenini amatörcede olsa çekmektir gayem. Öyle ki, yakın tarihten bugüne etrafımızı vahim bir şekilde Kemalist/Atatürkçü ilâhiyatçılar kuşatmış.

CHP’den milletvekili olan Diyanet İşleri Başkanları ve ilâhiyatçı profesörler din ü milletin âlimi miydiler, yoksa Altı Ok ideolojisinin ilahiyatçıları mı? Tek Parti rejimin oligarşisi Türkçe ezan istediğinde ve “Kur’an’da başörtüsü yoktur” dediğinde fetva veren “derin görevli” ilâhiyatçıların kolu devam ediyor. Modernizme bulandırılmış İslâm’ın meşrulaştırılmasına yataklık eden bu yaltakçı ilâhiyatçılar Millî Güvenlik Akademisi’ndeki derslere dâhil edilerek, Kemalist cumhuriyetin istediği bir İslâm’ın tellâllığını yapmakla görevlidirler.

Kemalist medya, resmî ve sivil Atatürkçü kurum ve kuruluşlar bir ilâhiyatçıyı “vatansever ilâhiyatçı” olarak tavsif ediyorsa, o ilâhiyatçı Kemalist rejimin hizmetkârıdır. Atatürkçü rejimin zorbalarına gülücük dağıtan bâzı Diyanet Başkanları ve akademisyen ilâhiyatçılarının aslî görevi “Atatürk ve İslâm” kelimelerini halhamur ederek laikçi bir din ortaya koymak ve kitleleri Kemalist cumhuriyete “entegre” etmektir.

Kemalist ilâhiyatçıların görevi İslâm’ı sekülerize etmektir

Bu sözde ilâhiyatçı taifesinin görevi Kemalist ve laikçi rejime uygun İslâmî fetvaları çeşitli yollarla dillendirip Türkiye’de bir İslâm “dezenformasyonu”, yâni İslâm’ın gerçek kimliği hakkında şüphe uyandırma, temel bilgileri karıştırma ve saptırma ortamları oluşturarak, elan pusuşa bekleyen Kemalizm’in gâyesine uygun hâle getirmek. Allah ve Resûlünün buyruklarını İncil ve Tevrat gibi hâşâ sulandırarak laikçi Kemalist cumhuriyetin istediği kalıba sokan bâzı ilâhiyatçılara İslâm âlimi demek abesle iştigaldir. Bu sinsi ve zararlı taifeye “ekran uleması” veya “Kemalist İslâm fakihleri” demek daha münasiptir. Bâzı unvanların önüne “cumhuriyet savcısı” gibi “cumhuriyet” tamlaması getiriliyorsa, bâzı ilahiyâtçıları da “Kemalist cumhuriyet ilâhiyatçısı” olarak tavsif etmek gerek. Çünkü bu unvan onlara Atatürkçü cumhuriyet için yaptıkları derin görev sebebiyle verilmesi gereken bir mansıptır.

Hem hokkabaz, hem Atatürkçü ilâhiyatçı

Kemalist cumhuriyetin derin ilâhiyatçılarından Beyaz, “Said Nursi’nin dinî ve millî yönden çeşitli zararlı taraflarını kitap hâlinde yazıyorum” diyerek, askerî ve sivil derin Atatürkçü güçlere mesaj vermişti. Zavallı, yalancı ve münâfık ilâhiyatçı Beyaz aslında Kemalist rejimin bir görevlisiydi. Bir İslâm ilâhiyatçısı durup dururken milletin İslâmî sosyal yapısında tabiî olarak yer bulmuş şahsiyetlerin sözde “zararlı taraflarını” yazar mı? Oysa “Hakk’a tapan milletten” yana duruş alan bir ilâhiyatçı evvel emirde Atatürkçülüğün ve Altı Ok Cumhuriyetinin zararlarını yazması gerekmez mi? Beyaz gibi ilâhiyatçılar yabancı dil bilmeksizin doktorası çarçabuk yaptırılır, hızla profesörlüğe terfi ettirilir, sonra dekan ve rektör yapılarak başörtüsü yasakçılığında ve laikçi İslâm propagandasında truva atı olarak kullanılır. Beyaz soyadlı pazarlamacı ilâhiyatçı Kemalist derin güçlerin üniversiteden seçip aldığı düzmece ilâhiyatçılardan biridir. Asıl vasfı İslâmî vecibelerin ve Kur’ânî hakikatlerin içini boşaltarak seküler hâle getirmek ve Atatürkçülük üstünden “hegemonyalarını” sürdürmek isteyen Kemalist rejime meşruiyet sağlamaktır.

Hem hokkabaz, hem de Kemalist ilâhiyatçı Beyaz, Amerika’nın soğuk savaş dönemi politikası gereğince Türkiye’de komünizme karşı yazdığı bir kitabında (1977) “Orduda Din İşleri Subaylığı” kurulmasının önemini anlatıyor ve “ilahiyat fakültesi mezunu askerî din öğretmenleri dinî işlerini plânlamada askerî birlik ve okullarda ders ve konferans verme hususunda kumandanların yakın yardımcılarıdır” diyordu. Rejimin isteği yazdığı bu kitapta “Orduda Din Subaylığının” önemini laiklik zemininde savunan Beyaz, 28 Şubat’a doğru ilâhiyatçılığını Kemalist rejimin yeni atılımlarına göre dönüştürerek “derinleştirmiş” ve İslâm’ı sekülerize etmek görevini daha fazla üstlenmeye başlamıştı.    

İlâhiyatçı Beyaz’ın görevi sosyete İslâmlığını yaymaktı

“Porno izlediğini” söylemekten utanmayan hem şarlatan, hem Atatürkçü ilâhiyatçı Beyaz’ın görevi ekranlarda dekolte sanatçılarla sözde İslâmî mevzuları sohbet ediyor görünerek İslâmî ahkâmları gevşetip dindarların “gericiliğini” propaganda etmek, dînin yapısını yozlaştırıp laikçi cumhuriyet zümresinin ve sosyetenin “kullanabilirliğine” açmak. Kemalist ideolojinin sözcülüğünü yapan bu sahte ilâhiyatçının gerçek İslâm’ı öğretmek yerine “derin” işlerle uğraştığını sağır sultan bile biliyordu. Atatürkçü ilâhiyatçı Beyaz, çıplak kadınların bolca olduğu bir plajda görüldüğünde pişkinliğini yine laik İslâm tevilleriyle göstermişti. İslâm adına ekranlara çıkıp utanmadan çıplak bayancıklara yanağını sıktırmak, kendine güldürmek ve hokkabazlık etmek marifetiyle Kemalist cumhuriyet adına iki görevi birden yapıyordu. İlki, İslâm’ı sulandırmak. İkincisi, cumhuriyet modernleşmesine uygun hâle getirmek. Şu yüz kızartıcı ifade medya şaklabanı Beyaz’a aittir: “Kur’an’da başörtüsü yoktur. Bağırıyorum, Kur’ân kadına vücudunuzu örtün demiyor.” 

Kemalist önderi övmeyen ilâhiyatçıları fişleyen derin ilâhiyatçı 

Beyaz adlı ilâhiyatçı 28 Şubat sürecinde Dekanlık yaptığı ilâhiyat fakültesinde görev yapan ve İslâm Ansiklopedisi’ne madde yazan birkaç ilâhiyatçı akademisyeni “Atatürk ve cumhuriyeti hakkında övücü madde yazmadıkları, Arap kültürü ve Osmanlı’yı çok yazıp övdükleri için...” görevden uzaklaştırmıştı. Kemalist vesayet rejiminin gözüne girmek için ettiği bu sözlerin devamı daha utanç vericidir: “Bu ansiklopedide Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu ve kurucularına yer verilmediğini, Türkiye Cumhuriyeti’nin aleyhine dolaylı da olsa bâzı maddelerin bolca olduğunu gördük. A harfinde Atatürk’ün karşısına (bkz. M. Kemal Atatürk) yazıldığını, Çanakkale Savaşları’nın anlatıldığı bölümde ‘Yarbay M. Kemal’ adı sadece bir kez geçerken Sultan Reşad’ın resmî ve el yazısıyla şiirinin yer aldığını...” hayıflanarak anlatıyordu.

 Diyanet Vakfı 2001-2002 yıllarında bu derin “uyarıları” dikkate almış olacak ki, “Atatürk ve Atatürkçülük” le ilgili bir seri kitap yayınlamaya karar veriyor ve yayınları arasında “Atatürk ve Eğitim”, Atatürk ve Kadın”, Atatürk ve Gençlik”, “Atatürk ve Ulusal Bağımsızlık” ve benzeri bir yığın kitap zorba rejim adına raflara dizdiriliyordu.  

Darbeleri desteklemek Kemalist ilâhiyatçının görevidir

Kemalist ilâhiyatçıların 27 Mayıs Darbesi’nin, 1971 Muhtırası’nın, 12 Eylül’ün, 28 Şubat’ın ve 2010 Balyoz Darbesi’nin azılı generalleri hakkında tek satır yazdıkları görülmemiştir. Milletin gerçekleriyle örtüşen İslâmî bilgi, tâlim ve terbiye hakkında asla doğruları dile getirmezler. Meselâ, Türkiye’de İslâm’ın yayılışının gelenekli usulleri olan tarikat ve tasavvuf hakkında konuşmadıkları gibi düşman kesilirler. Çünkü böyle bir İslâmî toplum yapısını konuşmak Kemalist derin güçlerin “Kemalist Türkiye” emellerine aykırıdır. Bu bakımdan, millet hayatında yaşayagelen İslâmîliği anlatmak Atatürkçü ilâhiyatçı olarak görevlerine ters düşer.

Recep YAZGANRecep YAZGAN