Fikir
Giriş Tarihi : 15-12-2020 11:22   Güncelleme : 15-12-2020 11:22

Kemalist İlâhiyatçılar ve Kamplara Ayrılmış İlâhiyatçı Krizi-3

“Çağdaş İslâm” adı altında İslâmiyetin içini boşaltmakla görevli laikçi, Kemalist ve liberal ilâhiyatçılar yazı ve konuşmalarında daima şu girizgâhı yaparlar: “Atatürk ve kurduğu cumhuriyet...” Kemalist cumhuriyetin sözcülüğünü yapan ilâhiyatçıların başı Şemsettin Günaltay’a Tek Parti Dönemi şeflerinin tâlimatıyla Başbakanlık dahi yaptırıldığı malûm. İkiden fazla yüzü olan bu zat, kurtlarla bir olup kuzuyu yiyen, sonra da çobanla oturup ağlayan bir münâfıktan daha öte İslâm’ı seküleştirme sürecinde Kemalist cumhuriyetin baş ilâhiyatçılarındandı.

Kemalist İlâhiyatçılar ve Kamplara Ayrılmış İlâhiyatçı Krizi-3

Kemalist ilâhiyatçıların elebaşı: Şemsettin Günaltay

İslâm’ı Batıcı reformlara tâbi tutan, Atatürkçü pâyesi yüksek bu derin ilâhiyatçı kanlı 27 Mayıs 1960 darbecilerinin eliyle Kurucu Meclis Üyesi, sonra İstanbul CHP İl Başkanı ve senatörü yapılır. Ardından Türk Tarih Kurumu Başkanlığı’nda görevlendirilir. Dikkat edilirse aslî mesleği İslâm’ı millete anlatmak olan Günaltay, CHP cumhuriyetinin müesseseleşmesi için ihdas edilmiş görevlerin başındadır. Mazlum ve mazrur Müslüman Türk milletinin değerleri çiğnenerek ilân ettirilen Kemalist cumhuriyetin bu laikçi ilâhiyatçısı aynı zamanda önemli bir masondur. Devrin yetişmiş âlimlerinden Celalettin Ökten’e “Mason olması şartı ile” üniversite hocalığı teklif edecek kadar pervasız bir Altı Ok ilâhiyatçısıdır.

1923’den bu yana “Felsefe ve Din Bilimleri” çerçevesinde İslâm’ı sekülerize etmek, yâni yozlaştırmak için Atatürkçü rejimin ilâhiyatçısı olarak bu taife hep olagelmiştir. Millet düşmanı totaliter cumhuriyetin sözde din ideoloğu olarak görevlendirilen azılı kadın ilahiyatçı Bahriye Üçok da kendi ifadesiyle “Atatürk’ün izinde çağdaş ve laik” ve Kemalizm’in tetikçisi ilâhiyatçılarındandı. İslâm’ı sekülerleştirme projesinin ikinci dönem elebaşlarındandı. Atatürk ilke ve inkılâplarının ateşli bir savunucusu olarak, “İslâm’la bağdaştırılan başörtüsünün birtakım tarikat ve cemaatlerin bayrağı olduğunu” söyleyen pür-laikçi bir cumhuriyet ilâhiyatçısıydı. Üçok, başörtüsü ve Haccın gereksiz olduğunu söyleyen, ezan ve ibadet dilinin Türkçe olmasını isteyen, İslâm’a bir pozitivist bilim gözüyle bakan ve birçok ilâhiyatçının kanına girip ifsad eden kendi devrinin en şedit Atatürkçü ilâhiyatçılarındandı.

 

Atatürkçü ilâhiyatçının görevi “Başörtüsünün Arap giysisi olduğunu” söylemek

Müslüman millet aleyhtarı Kemalist ilâhiyatçı Prof. Beyza Bilgin’in geçen yıllarda laikçi taarruzlarından aldığımız yaralar hâlâ iyileşmemiştir. “İslâmiyet’te Kadın” paneli ve sinevizyon gösterisinde başörtülü kadınlarımızdan kareler seçip “karanlık yüzlü ve gerici görüntüler” olarak tavsif ederek Kemalist rejimin generallerinden alkış alıyordu (26.07.2008 basını). Vesayet rejiminin ilâhiyatçısı Bilgin’in, “Başörtüsü Arap giysisidir, Atatürk’ün çocukları bunu giymez” dediğini hatırlayınız (21.09.2007 tarihli Hürriyet).

Kemalist rejimin “derin” ilâhiyatçılarından Prof. Şahin Filiz de milletin derûnunda neşv ü nema bulan Bediüzzaman Said-i Nursi’nin, Anadolu’da toplumun dinî terbiyesinde tesirli olan Menzil, İstanbul ve Doğu’daki Nakşî geleneğin faaliyetlerini ve milletle bütünleşen ilâhiyatçı kökenli bâzı hocaların tesirini durdurmakla görevliydi. Geçen yılların en şedit Atatürkçü ilâhiyatçısı olan Şahin Filiz, İslâmî değerlere ve Osmanlı-İslâm mâziye saldırmak için yetiştirilmiş bir ilâhiyatçıdır. Kemalist derneklerde “Osmanlı mezbeleliktir” diyecek ve ibadet dilinin Türkçe olmasını isteyecek kadar gözünü kan bürümüş bir Kemalisttir. (21.09.2007 tarihli Hürriyet)

Atatürkçü Düşünce Dernekleri’nde bir merkezin emriyle peş peşe yapılan “Dinin ve Kadının Türban ile İstismarı” adlı konferanslarında Kemalist-laikçi zehirler saçan ilâhiyatçı Prof. Şahin Filiz, “Kur’an’ı Kerim sek içilmez. Türban bir Yahudi geleneğidir, ulusal kimliğe tehdittir” cümlesiyle tipik bir Bahriye Üçok ilâhiyatçılığının devamı olduğunu gösteriyordu. En büyük destekçisi Atatürkçü dernekler bu namlı ilâhiyatçıyı şehir şehir gezdirip “İslâm’ın gericiliği, Atatürk, Din ve Laiklik” başlığı altında konuşturuyorlardı. 

 

Kemalist Cumhuriyetin ilâhiyatçıları câmileri sevmezler

Atatürkçü vesayet rejiminin ateşli bir militanı olarak hızını alamayıp “Câmilerin hiçbir sosyal faydası yok. Üç-beş insanın, namazını imam eşliğinde kılmaları için israf edilen mekânlardır” diyerek Kemalist ilâhiyatçılığını en yüksek seviyede yerine getiren “ADD’li” Filiz, “ezanın da gereksiz olduğunu…” söylemişti. (22 Şubat 2009 tarihli Hürriyet ve bütün gazeteler)

Kemalist kusmuklarının devamı daha beter. “Türkiye’de 80 bin câminin 75 milyon insanın vergisiyle yapıldığı, bu câmilerde namaz kılınıyorsa, semah da yapılabileceği, saz da çalınabileceğini...” söylüyordu. Atatürkçü Cumhuriyet kadınlarıyla, yâni dekolte “bayanlarla” sözde İslâmî programları yaparak Atatürkçü İslâm’ı meşrulaştırmaya çalışan ilâhiyatçıları destekleyenlerin Kemalist generaller, Atatürkçü Düşünce Derneği ve CHP’nin olması düşündürücü değil midir?                                                                                       Atatürkçü ilâhiyatçıları asistanlıktan profesörlüğe, müftülükten dekanlığa ve rektörlüğe kadar her kademede icra-ı faaliyet ederken görebilirsiniz. Bunların tebliğ, tez ve kitaplarında “Atatürkçülük, İslâm ve Laiklik” hep başı çeker. Meselâ müftülükten başlayıp dekanlığa kadar yükselen ilâhiyatçı Prof. Dr. Fahri Kayadibi’nin birkaç çalışmasını aktardığımızda İslâm ilâhiyatçılığı adına yazdıklarının İslâm’la hiçte alâkalı mevzu ve şahsiyetler olmadığı görülür. Tuhaf olan bir şey de bu ilâhiyatçının mesleğiyle alâkasını kuramadığımız “Beşinci Uluslararası Atatürk Kongresi’nin üyesi” olmasıdır.

Sözde İslâm adına ilâhiyatçılık yapan Kayadibi’nin Atatürkçülükle İslâm’ı telif etmeye çalışan birkaç çalışması da bir ilâhiyatçının üstüne vazife olamayan mevzulardır İşte birkaçı: “5. Uluslararası Atatürk Kongresinde ‘Atatürk Düşüncesinde Din ve Din Eğitimi’ Tebliği, 2003”, “Atatürk’ün Eğitim Hedeflerinin Neresindeyiz?” (Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi 2001) , “Atatürk’ün Dinî Yönü ve Din Eğitimine Bakışı” (Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi 2000), “Cumhuriyetin 75. Yılında Türkiye’de Din ve Felsefe İlişkileri” (KSÜ 1998), “Atatürk ve Din” (10 Kasım 2005, Eyüp Sultan Müftülüğünün Konferansı), “Atatürk’ün Manevî Dünyası” (10 Kasım 2006, Yunus Emre Kültür Merkezi).

 

Kemalist ilâhiyatçılığın şartı “Atatürk ve İslâm” başlığında kitap yazmaktır

Atatürkçü Cumhuriyetin ilâhiyatçısı olmanın şartı “Atatürk İslâm ve Laiklik” üzerine kitap yazmaktır. Meselâ, tasavvufa yakın duran ve bir dönem toplumun itimadını kazanan eski ilâhiyatçılardan İbrahim Agâh Çubukçu’nun Kemalist Cumhuriyete bağlılık şartı olarak bir vecibe sayılan ve klişe başlık hâline gelen “Atatürk Din ve Laiklik” başlığında benzer kitap yazan sayısız ilâhiyatçılar gibi “Atatürk Din ve Laiklik” adıyla makâleleri ne kadar hazindir? Üstünü üstlük Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi’nde yayınlanmış yazıları. Onun, okullarda okutulan “Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi” adlı kitabı hazırlayan heyetin içinde ismini görmek ne kadar trajik? Türkiye’de İslâm ilâhiyatçılarının Atatürk Araştırma Merkezi’nde ne işi olabileceğini bilen varsa beri gelsin. Sindirilmiş bir üniversite hayatında akademik statülerin kazanılması için ve Kemalist laikçi rejimin nezdinde fişlenmeden kazasız belâsız çarçabuk “yükselmek” isteyen ilâhiyatçıların adı geçen merkezin dergisinde kitap ve yazı yayınlaması şarttır.

 

Atatürkçü ilâhiyatçılar CHP’den mebuslukla taltif edilirler

Chp’den milletvekili adayı olan bir başka Kemalist ilâhiyatçı Prof. Osman Zümrüt seçim faaliyetlerine cemaatle sabah namazı kılıp “bismillah” diyerek başlamıştı. Seçim “startını” Samsun Büyük Câmii’de sabah namazını kıldıktan sonra başlatmıştı. İkiyüzlülüğün böylesi görülmüş müdür? Yakın tarihimizde buna benzer sözde din âlimlerinin sûret-i haktan görünüp sonra da CHP gibi din ü millet düşmanı Kemalist bir partide siyasete soyunanlar az değildir. Eski Diyanet İşleri Başkanı Lütfi Doğan’ın CHP’den Meclis’e girdiği iki neslin malûmudur. Kemalist ilâhiyatçı Prof. Osman Zümrüt, “Bu kimliğine rağmen niçin CHP’den aday olduğunu” soranlara, “tabi din ayrı, siyaset ayrı. İbadetler hepimizin, laiklik ilkesine özen gösteriyorum. Büyük Atatürk ve arkadaşları nasıl 23 Nisan 1920’de Hacı Bayram’dan kalkarak Meclis’i kurmuşlarsa ben de ülkeye hizmet işini bir ilke ediniyorum" buyurmuştu. Cambazlığın bu kadarına pes doğrusu! Demek “büyük Atatürk ve arkadaşları Hacı Bayram’dan kalkarak Meclis’e gittiler” öyle mi? Sonra ne yaptılar? Hatm-i Şerifler okunarak Meclisi açtılar. Din-i mübin-i İslâm’ın ve din ü milletin istiklâl ve vatanını kurtarmak sözlerinden üç yıl sonra, yâni İstiklâl Savaşı tamamlanınca laikçi-poztivist ve Altı Ok cumhuriyetini ilân ettiler.

 

“Bir metrelik bez parçası dinin sembolü olamaz”

Prof. Dr. Ethem Ruhi Fığlalı’yı nasıl bilirsiniz?  28 Şubat Darbesi yıllarında “Bir metrelik bez parçasını dinin sembolü hâline sokmak İslâm’a ihânettir, laiklik dinimizin teminatıdır” diyen (23 Eylül 2000 tarihli Hürriyet gazetesi) Fığlalı’nın sözde İslâm ilâhiyatçısı olarak Müslüman milletin derûnunda yeri var mıdır acaba?  Onun bu görüşlerinden dolayı Atatürkçülük ve laikçilik lekesi taşıyan derin görevli bir ilahiyatçı olduğu, zihniyetiyle Altı Ok ilkelerine hizmet ettiği âşikardır. Başörtülü kızlarımıza “Arap ve Acem kültürünün zevksiz, estetikten uzak bu bir metrelik bez parçası için ortalığı karıştıran ve toplumda fitne uyandıranlar...”  diyerek hakaret eden Fığlalı’nın yüz kızartıcı davranışının İslâm ilahiyatçılığıyla bir ilgisi olabilir mi?

Benzerleri gibi Fığlalı’da milletin İslâm âlimi olmayı değil, Kemalist-laikçi cumhuriyetin ilâhiyatçısı olmayı tercih ettiğindendir ki, dinimizle hiç alâkası olmayan ve üstelik onlarca ilahiyatçının Atatürkçü rejime biat etmenin bir rüknü olan ve hep aynı isimdeki kitap adıyla mutlaka bir kitap yazdığı “Atatürk Din ve Laiklik” başlığını makâlelerinde ve kitaplarında kullanmayı ihmal etmemiş ve Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi’nde yayınlamış.

 

Oryantalizmin beşinci kolu gibi çalışırlar

“Hakk’a tapan millet” düşmanı Kemalist Altı Ok Cumhuriyeti’ne hizmetkârlık eden ilâhiyatçılardan Bayraklı Bayraktar’ın “Hac ibadeti senenin belli ayına mahsus değildir. Her ay da yapılabilir ve Hac ibadeti sırasında şeytan taşlamak gereksizdir” hezeyanlarının üstünden hayli zaman geçmesin rağmen bu zihniyet elân devam ediyor. Kemalist rejiminin hempası olan bu ilâhiyatçıların İslâm’a yaptıkları, İngiliz İstihbarat Uzmanı Hempler’in “İslâm’ı Nasıl Yok Edelim” kitabındaki şu maddeleri akla getiriyor: 1- Fıkıh kitapları saf dışı edilerek, dinin doğrusunun Kur’an’dan öğrenilmesi için yönlendirmek 2- Müslümanları, Kur’an hakkında şüpheye düşürecek ve içinde noksanlık ve fazlalık olduğu intibaı verilecek. 3- Çeşitli dilde Kur’an yazdırılarak Kur’an’ın bozulduğu ve birbirinin tutmadığı yayılacak. 4- Hadisler hakkında şüphe uyandırılacak. 5- Arap memleketleri dışında ezan, namaz gibi ibadetlerin Arapça yapılmasını önlemek.

 

“Türkiye Laik İslâm Projesi” ne göre “konuşlandırılmış” bu “derin” ilâhiyatçıların görevleri ve yazdıkları kitaplar İngiliz Hempler’in projesini hatırlatmıyor mu?

([email protected])

Recep YAZGANRecep YAZGAN