Kültür
Giriş Tarihi : 08-02-2018 11:54   Güncelleme : 08-02-2018 11:54

Kudüs…

Kudüs…

 Peygamberler şehri.

Yeryüzünün ikinci mescidi.

Davud Aleyhisselamın ellerinin teri. Musa Aleyhisselamın hasreti, gözbebeği Beytülmakdis’i.

Bir gece.

Burak’ın ayak sesleri.

Mescid-i Aksa.

Mucize bir adım ve Resulallah Sallallahu aleyhi ve sellemin son ayak izi…

 Adanmışların ve adanacakların, adakların şehri.

Ömer radıyallahu anh’ın gayreti. Nureddin Zengi’nin ilmek ilmek işlettiği minberi.

Ve nasip ki Sâlâhaddin’in ellerinden fetih müjdesi.

Çevresi mübarek kılınan belde. Ümmet-i Muhammed için ilk kıble.

Kudüs…

Örtünmüş toprağın ziyneti.

Kıyamete kadar cihadın sahnesi.

Ve Kudüs;

Ümmet-i Muhammed’in namusu, mahremi.

Sabah namazının ardındaki o vakitte hayal ederim seni.

Yeryüzüne bereketin yağdığı o anda kaç bin meleği konuk eder hanelerin?

Bilmek isterim.

Görürüm ki kainatın taktığı bir incisin.

Ey Kudüs!

Sen doğacakların vaadisin.

Seni gölgeleyen o zeytin ağaçları var ya…

Âh...

O zeytin dallarında bir kuş olayım,

Olayım ki seni şakıyayım.

Taptaze bir gelin gibi al al olmuş yanaklarında,

Süreyim kanatlarımı, kurşunlara şahlanayım.

Sen Leyla idin ki

biz Mecnun olduk.

Seni yitirişimizle savrulduk çöllere.

Haykırışımız odur ki; “Leyla, ah leyla”

Yaban eller izinde kaldı göz değmemiş yüzüne.

Kudüs…

Ey yetimlerin şehri!

Kaç bebeği emzirdi kanayan toprağın?

Kaç çocuğu uyuttun yırtılmış dizlerinde?

Kaç yavrunu adadın Allah’a Hanne’ce?

Oysa sen Meryem’imizdin

Bulamadık Zekeriya’yı, terk edildin…

Ummu Musab

adminadmin