Analiz
Giriş Tarihi : 14-11-2019 09:30   Güncelleme : 14-11-2019 09:30

​Latin harflerine “Türk harfleri” demek, Türk’e hakarettir!

​Latin harflerine “Türk harfleri” demek, Türk’e hakarettir!

Latin harflerine “Türk harfleri” demek, bin yıldır Kur’ân harfleri sâyesinde millet olan Türklere hakaretin en ağırıdır. 1 Kasım 1928’de cebren kabul ettirilen zorba kanunla Latin harfleri “Türk harfleri” olarak ilân edilmiş ve Kur’ân-ı Kerim dâhil Arap harfleri ile basılmış bütün kitaplar yasaklanmıştı. O gün Türk milleti zillet altındaydı, başı aşağı düşmüş, izzet ve haysiyetine tasallut edilmişti.

Bu “kara günde”, Türklerin İslâm medeniyet dairesinden çıkarılma projesinden biri olan harf inkılâbıyla Elifba yasaklanıyor, Müslüman olmakla aynı mânaya gelen Türklerin bin yıllık İslâmlaşmış hâfızasına, medeniyetine ve millet hüviyetine hakaretin en ağırı olan Latin alfabesine “yeni Türk harfleri” deniliyor.

“Harf devrimiyle alzheimer olmuş milletiz”

Kur’ân-ı Kerim harfleriyle medeniyet dili olan Türkçe’nin Latin harflerine geçişi, Moğol imparatoru Hülagu’nun kütüphâne katliamlarından daha beterdir. Harf inkılâbıyla “bir gün önce âlim olanlar ertesi gün câhil oldu” ve Türklerin bin yıllık İslâm hâfızası silindi. Prof. Dr. Teoman Turalı’nın ifadesiyle “harf devrimi'yle 'Alzheimer olmuş bir milletiz.”

Elifba’nın ateşli savunucusu İsmet Özel, “Biz Latin harflerinin kabulü ile lisanımız kaybettik. Türkçe, Latin harfleriyle yazılamaz” diyor ve Türkçenin asırlardır elifba ile var olduğunu söylüyor:

“Kur’ân harfleri Türk topraklarına işaret eder. Kur’ân yazısı olmadan Türk lisanı olmaz. Türkçe, Kur’ân-ı Kerimle doğmuş bir dildir. Türkçe dediğimiz lisan bu yazıyla doğmuştu. Kadınlarımızın örtüsüne husumet duyanlarla Türk yazısına Arap harfleri lâkabı yakıştıranlar aynı kimselerdi. Bizim üzerinde yaşadığımız bir vatanımız var ve bu vatanı teşkil eden itikadımız var ve o itikadımızı bize öğreten bir lisanımız var. Ve o lisanı bize aktaran bir yazımız var, Allahü Teâlâ’nın bize öğrettiği yazı, Türk yazısı. Bizim yazımız İstanbul’da tekemmül etti. Arap harfleriyle yazmak diyorlar. Aslında onlar Türk harfleridir.” (İ. Özel, Konuşmalar)

Türkçenin büyük savunucularından D. Mehmet Doğan’a göre

“Türkiye Devletinin dini din-i İslâmdır hükmünün Anayasa’dan çıkarılması” ve ardından 1 Kasım 1928’de Latin harflerine geçilmesi” tesadüf değildir. Latin harflerine geçişle Türk milletinin hâfızasıyla oynanmak istenmiştir. Kendisinden dinleyelim:

“Harf inkılâbı, öne sürüldüğü üzere tamamen aklî ve pragmatik gerekçelerle mi yapılmıştır? Bunun doğrulanması imkânsızdır. Burada akıldan, faydadan çok, dayatmalarla ulaşılabilecek bir sonucun söz konusu olduğu, kanunun büyük bir hız ve şiddetle uygulanmasından çıkarılabilir. Harf inkılâbının temelinde yatan asıl sebep ise, medeniyet değişikliği düşüncesidir. Yazılı kültür bütün toplum için geniş bir ortak hâfıza meydana getirmektedir. Bu birikimin yararlanılabilir şekilde kalması, uzun vadede yönetime karşı oluşabilecek aydın ve halk muhalefetini besleyebilirdi. Pozitivist bir yaklaşımla, yeni bir toplum için yeni bir hâfıza oluşturmak, zihnî muhtevayı daraltmak sûretiyle körükörüne bir itaat sağlamak en keskin biçimde harf inkılâbı ve ona dayalı olarak yürütülen dil devrimi ile gerçekleştirilebilirdi.” (D. Mehmet Doğan, Türkiye Cumhuriyeti Tarihine Giriş, s.345)

Harf dâvamızda Mustafa Çalık gür bir sesle konuşuyor: “Cumhuriyet inkılâpları içerisinde en sakatı en yanlışı harf inkılâbıdır. Keşke bütün câmileri yıksalardı, ama Elif-Ba’ya dokunmasalardı. Kültür gölü çekilmiştir. Bunu şimdi bizim sağcılar sağından solundan bükerek söylemeye çalışıyorlar. Ben dümdüz söylüyorum: Bütün câmileri yıksalardı yeniden yapabilirdik; ama Elif-Ba’nın değiştirilmesini hâlâ telafi edemedik.”  

Latin alfabesine geçen Kemalist Türkiye’yi pohpohlayan Türk düşmanı İngiliz tarihçi Arnold Toynbee’nin sömürgeci bir sevincin ihtiraslarını yansıtan şu ifadeleri Latin harflerinin Türk harfi olmadığının en dehşetli vesikasıdır:

“Türkler harf inkilâbıyla, kendi kaynaklarına el atmak hususunda yabancılardan farksız oldular. Bundan sonra Türk kütüphaneleri yakmaya hiç gerek kalmamaktadır. Çünkü harf inkilâbıyla bu hazineler, örümceklerin yuva yaptığı raflarda kapanıp kalmaktan başka bir şeye yaramayacaktır.” (Bin Yıllık tarihe sırt dönüşün ilânı, Fikriyat Gazetesi, 17 Aralık 2018)

Kur’an harflerini “deve”ye, Latin harflerini “otomobile” benzetmişlerdi

Elifba’yı kaldırıp Latin harflerini yürürlüğe sokma cürmünü işleyenlerin maksadı neydi? Batılılaşmanın en yıkıcı inkılâplarından biri olan harf inkılâbı, milletin İslâm mâzi ve irfanıyla irtibatını kesmeyi gaye edinmişti. Osmanlı Türk elifbasını “ılga” (iptal) ederek, yerine Latin harflerini tepeden inme ve cebren yürürlüğe sokan Kemalist devletin “Pravdası” Cumhuriyet Gazetesi 1928’de attığı başlıkla Kur’ân harflerini “deveye”, yâni yavaşlığa ve geriliğe; “Türk harfleri” saydıkları Latin harflerini ise otomobile, yâni hızlı terakki eden Batı medeniyetine benzetiyordu:

“Bugün gömdüğümüz Arap harfleri ile yarın kullanacağımız Türk harfleri arasındaki fark, deve ile otomobil arasındaki fark kadar büyüktür. Arabistan’ın çöllerinden gelen deve, iptidailiğin, geriliğini betaetin(ağırlık, yavaşlık) remzi, Batı’dan aldığımız otomobil ise, terakkinin, medeniyetin, süratin timsalidir. Deve ağır, battal ve mütevekkil yürüyüşü ile bizleri senelerce çöllerde dolaştırdı, bir türlü medeniyet vahasına ulaştıramadı. Şimdi çöllerden yıldırım sürati ile geçen, her maniyi kolayca aşan o medeniyet vasıtası bizi çabucak istediğimiz yere eriştirecektir. Deveyi çoktan bırakıp otomobile atlayarak bizi geride bırakmış olan milletlere süratle yetişeceğiz. Deve fariza-i haccı ifa edenleri Kâbe’ye götürdü. Otomobilde terakki ve taliye teşne olan milletimiz medeniyet kâbesine götürecektir.” (Ellinci Yılında Türk Harf Devrimi / Prof. Afet İnan)

Kemalistler: “Arap alfabesi Türkleri asimile etmiştir…”

Kemalist inkılâpçıların niyetleri o kadar kötüydü ki, Kur’ân harflerinin Türkleri öz kültürlerinden uzaklaştırıp asimile ettiğini söylüyor ve millete müracaat etmeden bin yıllık harflerimizi infaz etme kararı alıyorlardı:

“Arap harflerinin Türkler tarafından kullanılması, İslâmiyet'in kabulünden sonra başlamış, ancak bu harfler Türk diline hiç bir zaman uyamamıştır. Türkçe, Arap harfleri ile kolay yazılıp okunamıyordu. Asırlardan beri kafalarımızı demir çerçeve içinde bulunduran, anlaşılmayan ve anlayamadığımız işaretlerden kendimizi kurtarmak mecburiyetindeyiz. Türk harfleri bizi muasır medeniyet âleminin yanında olduğumuzu gösterecektir. Türkler, İslâmiyetten önce kendi ulusal alfabeleri olan Göktürk ve Uygur alfabelerini kullanmışlardı. Bu alfabelerle önemli eserler bırakmışlardır. İslâmiyet’i kabul ettikten sonra yaklaşık bin yıl gibi bir süre Arap harfleriyle okuyup yazmışlar. Bu yüzden de Arap kültürü Türklerin hayatının her alanında asimilasyon yapmıştır.” (Prof. Dr. Suna Kili; Türk Devrim Tarihi, s. 76)

 

M. Kemal’den “Yeni Türk harfleri marşı” hediyesi(!)

 

Kemalizm’in “önderi” harflerin “Latin” değil, “Türk” harfleri olduğunu defalarca söylüyor ve âcilen “Yeni Türk Harfleri Marşı” nın yazılması için tâlimat veriyor. Marşın sözleri sözde “yeni Türk alfabesi” harflerinin sıralanmasından meydana geliyor. M. Kemal’in yandaşı ve hususi bestecisi Osman Zeki Üngör tarafından bestelenen marşı sinirlerinize hâkim olarak okumayı bir deneyin bakalım: “a,o,u,ö,e,ö,ü,i (ö iki kere) / b,c,ç,d,f / g,f,j,k,l / m,n,p,r,s / ş,t,v,y,z / a,o,u,ö,e,ö,ü,i (ö bir kez daha iki kere) / b,c,ç,d,f / g,h,j,k,l / m,n,p,r,s / ş,t,v,y,z”

 

Dünya ülkelerinin hiç birinde böyle bir pespayelik görülmemiş ve yaşanmamıştır. Türkiye Türkleri için yüz kızartıcı bir hâdise olan “Türk harfleri marşı” nın zorba devlet eliyle yürürlüğe sokuluşunu bu şenî inkılâbın, yâni cürmün sahiplerine yataklık eden Osman Zeki Üngör’den dinleyelim:                                                                                                                                     

 

“Düşündüm: A.B.C... diye tutturup, nasıl marş yapayım? (…) Paşam, dedim, sizde iştirak ederseniz yaparım... Herhalde, maksadımı anladı. ‘Peki!..’ dedi. Derhal piyanonun başına oturdum. A.B.U.İ... diye bir hava tutturduk, gitti. Marş da bitti. Tekrar çaldım. Beğendi ve Falih Rıfkı’ya: ‘Yarınki gazeteye bu marşı koyun!’ emrini verdi. O akşam, tuttu, aşçı, soför, seyis, kapıcı, odacı... Köşkte kim varsa hepsini ve sofra arkadaşlarını topladı, hep birlikte bu yeni marşı meşk ettik. Görülecek manzara idi bu... Herkese güzelce belletip öğreninceye kadar tekrar ettik, durduk.” (Harf İnkılâbı ve Millet Mektepleri / Yrd. Doç. Dr. Mehmet Serhat Yılmaz)  

 

Laik “Türk harfleri marşı” okullarda meşk ediliyor

 

Marş notalara çekilir ve bando ile söylenmeye başlar. Böylece Atatürkçü Cumhuriyet, Osmanlı-İslâm değerlerinden birinden daha kopmanın sevinciyle (!) marşın mekteplerde meşk edilmesi ve kutlamalar yapılması tâlimatı verir. Zavallı Cumhuriyet aydının mantalitesi böyle. İslâmlaşınca millet olan Türklere Oryantalistler gibi bakan seküler Türkçüler de harf inkılâbıyla Türk’ün terakki edeceğine inanıyorlar.

 

Anlaşılan şu ki: Stalin ve Mao’nun kanlı devrimleri bile böyle bir kültür katliamına teşebbüs etmemiş, bu şekilde bir inkâra sürüklenmemiştir. Âmâ üstad Cemil Meriç’in kelimeleriyle ifade edelim ki “Murdar bir hal’den muhteşem bir mâziye kanatlanmak” istiyorsak, Kur’ân harflerinin dâvasını kucaklamak gerek.

 

 

Ahmet Doğan

 

 

 

 

 

 

 

 

adminadmin