Ekonomi
Giriş Tarihi : 07-04-2020 13:55   Güncelleme : 07-04-2020 13:55

MÜSİAD Genel Başkanı Kaan "İstihdamı KOBİ'ler Sağlıyor Desteği De Önce Onlar Alsın!"

MÜSİAD Genel Başkanı Kaan, virüs salgınına karşı atılması beklenen genişleme adımının büyük firmalardan çok bankalara yönelik yapılmasını, asıl desteklenmesi gereken şirketlerin istihdamın yüzde 75’ini sırtlayan KOBİ’ler olduğunu söyledi.

MÜSİAD Genel Başkanı Kaan

Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği (MÜSİAD) Genel Başkanı Abdurrahman Kaan, Türkiye’de toplumsal huzurun korunması için istihdamın yüzde 75’ini sağlayan küçük ve orta boylu işletmelerin (KOBİ) desteklenmesi gerektiğini söyledi. Devletin pandemi nedeniyle yaşanan sıkıntılı süreçte tedarik zincirini koruması adına büyük şirketlere destek vermesinden bahsedildiğini kaydeden Başkan Kaan, bu yolla küçüklere para akışının garanti olmadığına dikkat çekti, büyüklerin nefes aldırılması için desteğin şirketlere değil, bankalar üzerinden takas işlemlerine yapılabileceğini belirtti.

 

MÜSİAD Başkanı Abdurrahman Kaan, DÜNYA Yönetim Kurulu Başkanı Hakan Güldağ’ın sorularını, pandemi günlerinde video konferansla yanıtladı, Cumhurbaşkanlığına sundukları “Korona Karşısında Risk Altındaki Dünya Ekonomisi/ Yeni Bir Dünya Düzenine Doğru”yu değerlendirdi.

 

95 ülkede 11 bin üye ile salgına yakın takip

MÜSİAD, tüm dünyanın yaşadığı bir salgın olması nedeniyle ‘pandemi’ olarak tanımlan koronavirüsle ilgili gelişmeleri 95 ülkede toplam 11 bin üyesi ile yakından takip ediyor. Başkan Kaan, “Dünya genelinde veri alma şansına sahip en büyük iş organizasyonuyuz” diyor ve ekliyor: “Hangi ülkelerde hangi tedbirlerin alındığını ve nasıl uygulandığını üyelerimiz aracılığıyla ‘içerden’ görme şansına sahibiz. Hem bu tecrübeler hem de daha önce yaptığımız çalışmalarımızı derleyerek 70 sayfalık bir raporu Cumhurbaşkanlığımıza verdik.”

 

Türkiye’de işletmelerin korunması için para basmak başta olmak üzere, bir takım desteklerin istendiğinin hatırlatılması üzerine Başkan Kaan, “Yeni dünya düzeninde eğer merkez bankaları ve bankacılık sistemi sorgulanacaksa, var olan sistem üzerinden piyasaya para aktarmak ne kadar doğru…

 

Biz sadece aklımıza gelen ilk fikri düşünmüyoruz. Bunun sonrasında olası etkilerini de hesaba katıyoruz. Raporumuzda ‘devlet eliyle yapılacak müdahaleler belirsizliğin kısa vadede giderilmesi için gereklidir’ demişiz. Burada önemli olan belirsizlik halinde ekonomik faaliyetleri karşılayıp hane halkının refah düzeyinin sabit tutulmasıdır. Hani ne deriz, ‘Allah varlıktan darlığa düşürmesin.’ Bir konforu yaşıyorsanız, bu konforu bozduğunuz anda ne siyaset kalıyor, ne ticaret kalıyor, tamamen yıkıma doğru gidiyor. Bu düzeyi devam ettirmemiz lazım” değerlendirmesini yapıyor.

 

Genişleme firma bazında değil, banka bazında uygun

Kaan, büyük şirketlerin desteklenmesi ile ilgili şunları kaydediyor: “KOBİ’ler Türkiye’deki istihdamın yüzde 75’ini, cironun yüzde 74’ünü, ihracatın yüzde 56’sını, ithalatın yüzde 36’sını yapıyor. KOBİ’ler mutlaka korunması gereken kısım. Ara mamul ithalatıyla montaj ağırlıklı çalışıyoruz. Korona nedeniyle lojistikte daralma olunca ara malı sıkıntısı doğdu. Şunu da belirtmek gerekir; biz işin kolayına kaçmışız. Elin taşıyla elin kuşunu vuruyoruz. Kendi öz sermayesi olmasın, bankadan alsın, olmadı yurtdışındaki eximbanklardan alsın. Yedek akçe hiç aklımızda olmamış. Büyüklerin finansmanı konusunda belki Merkez Bankası şunu yapabilir, vadesi gelmiş takastaki işlemlerle ilgili olarak bankalara bir karşılık verebilir, onun karşılığında bankalar da sonra bunu MB’ye öder. Bunun ötesine gidilmesini tasvip etmiyoruz. Piyasadaki büyük şirketlerin rahatlaması ancak bu şekilde olabilir. Bankalar bazında MB’nin genişlemesini uygun buluyoruz ama firmalar bazında bulmuyoruz. Ağustos 2018’de bu firmalar ülkeyi çok büyük bir sıkıntıya attı. Paralarını götürdüler. Ticarette işinize yatırım yapacaktınız. Büyük firmalar özellikle stoka yönelik almış oldukları krediyi, bankalardan alıp yatırıma soktular. Ama KOBİ’lere geldiğiniz zaman kredi sıkıntısı çekiyoruz.”

 

Kaan, ayrıca bakanlıklara bağlı kurulan büyük şirketlerin, regülasyon görevi dışına çıkmasını da doğru bulmadıklarını aktarıyor, “Bu şirketler piyasaya rakip bir pozisyon alırsa, sosyalist düzenin yapısına doğru gidişat oluyor ve devamında da bu şirketlerin zararını yaşıyoruz. Piyasanın düzenini de bozmamak lazım” diyor.

 

Büyükler üretimden ziyade diğer piyasalara para aktardı

Türk sermayesinin kırılgan olduğunu dile getiren Başkan Kaan, “Sermaye stoku önemli, bu olmadığında gücünüzü oluşturacak alt yapınız yok demektir. Parayı dışarı değil, üretime aktaracaksın. Büyükler ‘kriz geldi, eyvah ne yapacağız devlet bize yardımcı olsun’ diyor. Üretim algısından tüm dünya nasıl çıktıysa bizim Türkiye’deki büyük sermayeli kuruluşlarımız da aynı algı ile çıktılar. Üretimden ziyade diğer piyasalara doğru paraları aktardılar. Yükü sahiplenmesi gereken büyük işletmeler, paralarını finansal piyasalarda değerlendirirken, bütün yükü Türkiye istihdamının yüzde 75’ini oluşturan KOBİ’lerin üstüne verdiler. KOBİ’ler bu yükü taşıyamaz hale geldiğinde biz bu krizle karşı karşıya geldik” tespitini yapıyor.

 

Tüm dünyada ağırlıklı olarak KOBİ’ler korunuyor

MÜSİAD’ın geniş yurtdışı yapılanmasıyla korona salgını konusunu sürekli istişare ettiklerini anlatıyor Başkan Kaan ve şunları kaydediyor: “Geçtiğimiz günlerde dünya başkanlar toplantısı yaptım. 33 ülkeyle görüştüm. Avustralya’dan Hollanda’ya Sudan’dan pek çok ülkeye baktık, hangi ülke nasıl bir destek veriyor… Onları da açıklayacağız. Dünyada da ağırlıklı olarak KOBİ’lerin korunduğunu görüyoruz. Yatırım ortamının iyileştirilmesi endeksinde de dikkate alınan parametre KOBİ’dir. Biliyorsunuz ilk 10’a girmek istediğimiz bir liste bu.”

 

İlaçların %78’i ABD’den hammaddenin %85’i Asya’dan

Abdurrahman Kaan; 11 Eylül, 2008 finansal krizi ve Covid-19 pandemisinin ardından yeni bir dünya düzenine geçildiğinin altını çiziyor. İnsanlık için önceden yaşanan salgınlar dikkate alındığında pandeminin bir sürpriz olmadığını da kaydediyor Kaan, “Bu ilk salgın değil, son salgın da olmayacak. 2019 Nisan’ında TSE Sistem Belgelendirme Grup Başkanlığı’ndan Elif Kırbaş konuyu yayınlarına taşımıştı. Biz de o zamanki raporlarımızda aktarmıştık. Yaşadığımız süreç aslında 2011’in devamı niteliğinde. Sıkışan küresel ekonomi aslında krizin ayak seslerini getirdi. 2011 sonrası süreçte kapitalizm kendini yeniden tanımlamaya başlıyor, paranın da tanımı değişiyor. Covid-19 olmasaydı da biz farklı bir sürece doğru gidiyorduk. MÜSİAD’ın yaptığı Vizyoner toplantılarında bunlara dikkat çekmiştik. Bir değişim var. Mesela dünyada ilaç şirketlerinin yüzde 78’i ABD kökenli. Ama tıbbi aromatik bitkilerin yüzde 85’i Asya’dan. Yani hammadde ve üretim yeri açısından bize önemli bir veri sunuyor. Küresel ısınma tarımsal üretimin giderek Rusya’ya kaymasına işaret ediyor. Dünya bu değişime hazırlanıyor” görüşünü dile getiriyor.

 

Sıkışan küresel ekonomi Covid-19 ile patladı

Başkan Kaan, dünyanın, G20’nin, ABD, AB, Japonya ve Çin’in 2019 büyümelerini ve 2020 tahminlerini anımsatarak, “Covid-19 salgını öncesinde OECD ve Dünya Bankası tahminleri dünyada bir üretim daralmasına işaret ediyordu. Hatta biz o dönem raporlarımızda 2020’nin bir test yılı olacağını ifade ettik” şeklinde konuştu. Kaan, “Kasımda revize edilen öngörüler ticaret savaşlarının etkileri simüle edilerek hesaplanmıştı. OPEC petrol politikası, Suriye ve Ortadoğu’daki politik belirsizliğin oluşturacağı risklerin piyasalara etkisi ve global yatırım iştahındaki azalma, ülkeleri zaten genişlemeci para politikasına doğru yönlendiriyordu. Korona ile başlayan süreç adeta 1. Dünya Savaşı’nın başlamasına neden olan Sırp milliyetçisi gencin Avusturya-Macaristan İmparatorluğu veliahtı Arşidük Franz Ferdinand'ı öldürmesine benzer bir etki yarattı. Zaten sıkışan sistem için bir patlama noktası oldu” tespitini yaptı.

 

Siyasiler ve CEO’lar koronayı bahane etti

Koronanın G20 için “salgın mı, fırsat mı” sorusunu gündeme getirdiğini de kaydediyor Kaan, şunları söylüyor: “Siyaset ekonominin yavaşlamasından dolayı bir sıkıntı yaşıyordu. Bu siyasetçiler için bir bahane oldu. Trump da, Çin de Avrupa ekonomileri de yaşanan durumun korona kaynaklı olduğunu söyleyecekler. Dünyadaki CEO’lar görevini bıraktı. Virüsten önce de şirketlerin bilançoları çok iyi değildi. Finansal virüs korkuttu, korona bahane oldu. Siyaseten güçlenen ülkeler olarak Rusya, Çin ve Türkiye öne çıkıyor.”

 

Başkan Kaan, bir önceki yıl ABD ve Çin’in dünyaya ‘ticaret savaşları’ kavramını getirdiğini belirtiyor, duvarları yeniden ören bir sistemde Türkiye’nin ihracat hedefinin ne olması gerektiğini anlatıyor. Kaan, “Ekonomi artık dünyada Doğu’ya kayıyor. Japonya, Güney Kore, Hindistan, Endonezya, Malezya gibi Asya ülkeleri dünya ekonomisinde yüzde 28’lik paya sahip. Çin aramalı üretiminin yüzde 52’sini tek başına yapıyor. Onun için Doğu’ya ihracatımızı artırmamız lazım” diyor.

 

SONRAKİ ADIM BANKACILIK SİSTEMİNİN İFLASI, İNŞALLAH YAŞAMAYIZ

Abdurrahman Kaan, dünyanın bir emtia krizinin ardından stagflasyon döngüsüne 2020 yılı civarında gireceği öngörüsünü 2018 yılındaki Yeni Ekonomi Programı (YEP) için hazırladıkları raporda dile getirdiklerini anımsattı. Kaan, o dönem bu açıklamalarına ‘abartıyorsun’ diyenlerin şimdi hak verdiklerini kaydediyor. Kaan, rapordaki şemaya “Şu anda üstten baktığımızda üçüncü döngünün sonundayız. Bundan sonraki adım ‘Bankacılık sisteminin iflasıdır’, inşallah bunu yaşamayız. Biz açıklamalarımızda sürekli; ‘üretim, yatırım ve ticaretin senkronizasyonu’ndan bahsederiz. Ülkemiz sermaye kesiminde bir blok olmaktan ziyade, plansız, çok başlı, dağınık ve şoklara karşı dayanıksız bir şekli var. Bunun değişmesi gerektiğiyle ilgili 200 sayfalık bir rapor hazırladık, Cumhurbaşkanlığımıza gönderdik” şeklinde bir yorum yapıyor. Kaan, “İş dünyası kendisini tazelemeli, diye bir demecim olmuştu. Bugün Türkiye’de özellikle odalar ve borsaların ticaretin tescil kısmını ağırlıklı yapan, fakat üretim ve yatırım kısmında çok fazla payı olmayan bir yönü var. Senelerdir böyle geldi. Dünya değişirken, biz yabancı sermayeyi de çekemiyorduk. 2001’den sonraki süreçte 16-17 milyar dolardan sonra 5-6 milyar dolarlık yatırım süreci yaşıyorduk. ‘Yeni bir modele geçmemiz lazım’ dedik. Bunun da raporunu verdik” açıklamasını yaptı.

 

BANKALAR GELİP BİZE ORTAK OLMAK ZORUNDA

“2021 yılında bir toparlanma süreci başlayacağını düşünüyoruz” şeklinde konuşuyor Kaan ve şunları kaydediyor: “Türkiye’de faizlerin düşme konusu da var. Enflasyon şu anda yüzde 11.86 seviyesinde, faiz 9.5’larda. Bu -2 faize doğru bir gidişat gösteriyor. Önümüzdeki süreçte biraz enflasyonun yükseldiğini düşünün, 16-17’lere çıktığını düşündüğünüz zaman bunu görürsünüz. Bankalardaki bu paranın sahipleri ne yapacaklar, firmalar ne yapacak? Belki bankalar bile gelip bize ortak olmak zorunda. Dünyada parayı yatırabilecekleri bir emtia kalmıyor. Bundan sonrası ya üretime geçecek ya da iflasa doğru gitmemek açısından iyi yatırım alanlarına yatırım yapacaklar. Algıda böyle bir beklenti yok. Ama bunu 2.5 yıldır söylüyorum. Biz katılım bankalarıyla daha fazla meşgulüz, söylüyoruz. Onları zorlayarak birkaç projeye ortak yaptırdık. İlk geldiğimizde İnsani Finans Zirvesi düzenlemiştik, orada dile getirdik. Sonrasında da biz kendimiz bunu hayata geçirmeye başladık. Şu anda tek çare Girişim Sermayesi Fonu üzerinden hareket etmek. 35 yıllık sanayiciyim, 27 bin üreticiyle çalışıyorum. Üretim ve perakende piyasalarını iyi analiz edebiliyorum.”

 

Kısa çalışmaya 30 gün önerisi

Biz kısa çalışma ödeneğinden bir ay önce işe girenlerin de yararlanmasını istiyoruz, yani 30 gün. Şu anda prim ödemesi de 450 günde… Onun da 150 güne düşürülmesini talep ediyoruz. Böylece kimse dışarda kalmaz.

 

MÜSİAD Korona Kriz Merkezi kuruldu

11 Mart’ta Türkiye’de ilk vaka görüldükten sonra 16 Mart’ta MÜSİAD Korona Kriz Merkezi’ni kurduklarını kaydeden Kaan şöyle devam ediyor: “Çok geniş bir üye profilimiz var. Büyük firmalardan en küçüğüne kadar. Dolayısıyla çok önemli verileri alabiliyoruz. Gerekli bakanlıklara bunun aktarılmasını, oradan da Cumhurbaşkanlığı’na iletilmesi için bu çalışmayı yaptık. Paketlerin sahadaki uygulamalarını sürekli takip etmeyi de hedefliyoruz. Bir karar alabilirsiniz, ama üç-dört gün sonra bunun etkilerine göre bir başka karar almak gerekebilir. İş dünyasının bir arada olacağı bir yapı kurmalıyız diye düşündük. Çünkü domino etkisi yaratabilecek şeyler olabilir.”

 

Çin tek başına parametrelerle oynayabilecek bir hale gelmiş

Bilgisayar, elektronik ve sair ekipmanlar sektörlerine baktığımız zaman dünya üretiminin yüzde 27’si Çin’de. Yani 7 ürün üretiliyorsa, 2’si Çin’de üretiliyor. Burada AB’ye bakın, yüzde 15’lik bir payı var ama AB’nin 28 ülkesi Çin’den yüzde 14’ünü alarak yüzde 15’ini sağlıyor. O aldığı kaynaktan da sadece yüzde 4’lük bir katma değer ortaya koyuyor. Bütün her şey Çin’e bağlanmış durumda. Taşımacılık ve bağlı sektörlerde de benzer bir tablo karşımızda. Çin’in ‘Bir Kuşak Bir Yol’ projesinin de etkisiyle birlikte taşımacılık ve lojistiği de kendi üzerine bağladığını görüyoruz. Bir tek ülke parametrelerle çok ciddi oynayabilecek bir hale gelmiş.

 

Dünyanın normale dönmesi 9 ayı bulur

Pandemi konusunda senaryolar aslında ülkeden ülkeye pik olasılığında toplanıyor. Bu durumda bir ülkenin normalleşmesi tüm dünyada seyrin normale döneceği anlamına gelmez. Çin, Güney Kore örneklerinden hareketle ortalama bulaş kuluçkasının 75 ila 90 gün olduğu varsayıldığında ve 114 ülkenin orta ve şiddetli etkilendiği verisiyle beraber dalga dalga izolasyon sürelerinin normale dönmesi bile yaklaşık 9 ayı alacaktır. Tüm bu maliyetlerin 2020 Global büyümesine etkisi yüzde 1.5 düşüş olur. İşlerin iyi olduğu alanlar; gıda, sağlık, sağlık ekipmanları, temizlik ve hijyen ekipmanları. Biz bu sektörlerin vazgeçilmez olduğunu söylemiştik.

 

Yeni lojistik yolları belirleme ve Fransa’ya bakma zamanı

Avrupa’daki büyümenin ana itici gücü Almanya için düşük ve azalan endeks, son çeyrekte neredeyse sıfır büyüme yaşadığı için resesyon ile yakınlaşan bir ekonomiye işaret ediyor. Biz de yeni partner olarak Fransa’yı yanımıza alabiliriz. Ayrıca şimdi yeni lojistik sistemleri ve yolları belirleme vakti. AB’ye ihracatımız yüzde 48 düzeyinde ama burada arz talep daralmasıyla yaşanacak ikiz şok, başka alanlarda kompanse edilecek. Çin hızla toparlandığı zaman fiyat kırma politikasına giderse bu kez ithalatta bağımlı olduğumuz yer üzerinden yeni bir üretim politikasına gitmemiz lazım. Bu korona bir bahaneydi ama bu bahane üzerinden MÜSİAD olarak her zaman söylediğimiz ‘paranın gücü, üretimden geçer’e bir dönüş aslında bu.

 

Tarımda belirsizlik ağır sonuçlar getirir

Şu anda özellikle fidelerin dikilme dönemi. Pek çok çiftçimiz telefon açıyor, bizlere ne yapalım diye soruyor. Çiftçimiz danışacak bir yer bulamıyor. Eğer tarımda belirsizlik olursa, çok ağır sonuçları olur. Belirsizlik devam ederse Haziran sonrasında çok büyük bir gıda krizi ile karşı karşıya kalabiliriz. Şu bir sıkıntı hissetmiyoruz. Hem talep düştü, hem de pek çok ürün iç piyasaya döndü. Elimizde mevcut ürünler var. Dünya emtia krizi yaşarken, ısrarla perakende ve imalat sektöründe durmak, talep yönlü TÜFE üzerinde yukarı artışı durduramayacağımız anlamına gelir. Emtia krizinde zaten kapasitesi düşecek bir imalat sanayi için gıda ve hayvancılığı şimdiden yedeklemek GSMH’da denge yaratır. Dolayısıyla salgın sonrasını da iyi düşünmeliyiz. Bilhassa Covid-19 pandemisi sonrasında gıda sektöründe yaşanacak talep artışında Türkiye’nin Çin’e nazaran dünya tüketim algısındaki olumlu imajını bu noktada iyi değerlendirmek gerekir. Ülkemizde gıda ve tarım anlamındaki stoklar her ne kadar iç Pazar için yeterli olsa da virüsün yayılım sürecini iye kestirmek ve sadece iç pazar için değil dünya pazarı için de ihracatçı konuma yükselmek adına başta gıda olmak üzere geleneksel sektörlerdeki üretim hacmimizi artırmaktan başka çözüm yok.

 

Sağlıktaki ‘Bilim Kurulu’ gibi gıda da harekete geçti, sırada Ekonomik Stratejik Kurul’ olmalı

Gıdada 17 milyar dolarlık ihracatımız var. 12 milyar dolar ithalatımız var. Tarım 5 milyar dolar fazla veriyor. Nüfusumuz artıyor. Koronadan dolayı 12 milyar dolarlık o ürünü de alamayabilirsiniz. Virüs sonrası herkes kendi ürettiği malı kendi ülkesinde tutmak istiyor. Pirinci dışardan alıyoruz, Çin’i, Tayvan’ı kapattı satmıyor. Buğday… Biz dünyanın en büyük un ihracatçısı ülkeyiz, şu anda buğdayda Rusya kapattı, fiyatlar arttı. Un ihracatçısı bunu dışardan alıp üretip satıyordu. Şimdi Türkiye’nin ihracatını düşürecek bir durum var. İhracata devam etmek istiyorsak, buğday üretim sahalarını, verimliliği artırmamız lazım, Türkiye’nin organik toprak alanlarını geliştirmemiz lazım. Milli üretimi zorunlu hale getirmeliyiz. Bu tür krizler tekrarlıyor. Covid-20 de gelir, 21 de gelir. Biz burada stratejik sektörün yeniden belirlenmesi gerektiğini düşünüyoruz. Et-süt üretimi canlı, onu durduramazsınız, bu sektörün çalışması lazım. Mera alanımız olmadığı için, yem ihtiyacımız var. Yem de ithal. Karkas et fiyatları yükseldi. Şimdi keseyim mi diye bekliyor besici. Bu besicimizin yönlendirilmesi gerekiyor. Sağlıkta nasıl bilim kurulu varsa, şimdi Tarım Bakanlığı bununla ilgili bir çalışma yapmış. Ancak, Covid-19’un etkileri ile birlikte Türkiye’de ekonomide neler yapılacağı ile ilgili bir stratejik kurulun olması lazım.

 

Yaz kış mercimek çorbası olur mu…

Bir ara mercimek çorbasına savaş açmıştım, ‘yaz kış mercimek çorbası yenir mi’ diye. 400 bin ton ithalat var mercimekte. Bu ihtiyacımızı karşılamak için Türkiye’de nerelerde üretim yapmamız lazım. Şimdi Kanada da mercimek satmıyor. Tarımdaki insanımız çok emektardır, çok işi vardır. Onun iştahını ortadan kaldırırsanız, bu işten uzaklaşır, çok kötü olur. Şu anda çiftçilerin yaş ortalaması 55. Bizim Kır Kentler projesinde köylünün de ortak olduğu işletmeler kurulması var. 200 traktörle yapılan işi arazi toplulaştırması yapalım, 15 traktörle çözelim. Herkes kirasını alsın, oraya ortak olsun. Böylece daha hijyenik üretim yapalım. Dünya bir biyolojik savaşa hazır değil bunu gördük. Bizim de kendi üretim üslerimizde bunu düşünmemiz lazım. Üretimin daha steril daha izolasyona yönelik bir ihtiyacı olduğu ortaya çıktı.

Kaynak: Dünya Gazetesi

Recep YAZGANRecep YAZGAN