Eğitim
Giriş Tarihi : 08-05-2016 15:41   Güncelleme : 08-05-2016 15:41

Ne Zaman Türk Toprakları Elden Gitti?

Başka sualler de var: Kimdi İstanbul’un zaptını irade eden? Sultan II

Ne Zaman Türk Toprakları Elden Gitti?
Başka sualler de var: Kimdi İstanbul’un zaptını irade eden? Sultan II. Mehmet mi, Ulubatlı Hasan mı? Konduğumuz bir mirastan söz edilecekse kimin kime bıraktığı bir miras bu? Zatı itibariyle bir dönüm noktasını temsil ettiğinden hiç kimsenin şüphe etmediği Fatih bize bir şair sureti mi aksettiriyor; yoksa bir Rönesans Prensinin tereddütlerini mi? Türk varlığına dair sualler henüz yerini bulmamıştır. Bu sualleri kim vaz edecek? Muhatabı kim olacak? Bizimdir vehmine kapıldığımız ülkede biz Türkler hakkındaki bütün suallere her kim bize patron numarası çekiyor ise onun cevap verme borcu altına girdiğinin bilinci de doğmamıştır. Doğacağı var mı? Böyle bir doğum gerçekleştiğinde Türk tarihi can sıkıntısı vermeyecek. Sınıf bilicine erdiğimizde hadiselerin başında ne idilerse, hâlâ öyle olduklarını göreceğiz. Patron rolüne soyunanlar Türklükle alakalı suallerin cevabını bulamaz, bilemez duruma düşmüşlerse yerlerini çabucak cevap bulma hasletine sahip kişilere bırakma akıllılığına talip olmalıdırlar. Bugün patron müsveddelerinin zimmetinde ne eme yarar bir cevap görebiliyor, ne de kaybedilen her şeyin telâfisine yol açabilecek bir utanma kaydına rastlayabiliyoruz. Hiçbir şeyleri yoksa 27 Mayıs 1960 sabahına kadar sözüm ona Cumhurî Türkiye’deki her bir konu mankeninin utanması vardı. Bunlardan İsmet İnönü kendini Millî Şef ilân etmede mazur sayılmasını şu mantıkla açıklıyor: hiç kimse “Atatürk ölünce Türklerin başında artık adam kalmadı” demesin, diyemesin diye bunu yaptım. Bir dönem Türklerin başında Millî Şef bulunduğu kabul edilecek olursa Türklerin Cumhuriyet tarihi içinde görüp görebildiği (yani ilk ve son, Alfa ve Omega) başvekilin Adnan Menderes olduğunun da kabulü zaruridir. Batı Medeniyeti (nâm-ı diğer Dünya Sistemi) halledilmediği takdirde hayatiyetinin teminatına kavuşamayacağı meseleyi Şark Meselesi olarak adlandırdı. Türk şiiri varlığını Şark Meselesi’ni kundaklamağa borçludur. Millet tekevvünü hususundan imtina Divan Edebiyatı’nın terki vakıasıyla cesamet kazanmıştı. Şiir gücünü kevniyyetten almadıkça şiir olamayacağı için bir Türk şiirinin mevcudiyeti Türk milletini can böceğinden mahrum etmeyecek bir vasatı korumanın tezahürü olarak gündem yaratabildi. Giderek Türkler hesabına millî şuurun sınıf şuurunda mündemiç olduğu şiir vasıtasıyla anlaşılabildi. Hıristiyan takviminin 1917’nci senesi Medine müdafaası sebebiyle Türk milletinin emniyetini nerede bulduğunu âyan ettiği senedir. Türk milleti emniyetini şiirde buluyordu. Nasıl? Fahrettin Paşa “Ben rıza göstersem bile Küçük Muhammetler sağ kaldıkça yattıkları yer olan Medine’yi terke razı olmaz” mantığı güderek tarihte ilk defa “Mehmetçik” ibaresini telâffuz ettiği sebebiyle. Güdülen mantık Türk şiirini olduğu kadar Lisân-ı Türkî’yi de imkân sahasına dâhil eden mantıktır. Unutulmasın ki, divan şairlerini şair kılan birçoğunun sahip olduğu Arapça ve Farsça divanlar değildi. Türkçe divanlarıyla şair oldular. Şairlerin her biri birer Mehmetçik olmağı göze aldığı için Türk edebiyatı vatan sahibi olmanın senedi olarak tezahür etti. Eğer bir varoluş meselesi varsa, bu meseleyi fark etmemize yardımcı olacak sual hangisi? Var olmanın var olana mahsus ve üstelik sadece onun dayatmasına bağımlı olduğuna itiraza hiçbir zihnin gücü yetmez. Yani İsrail’in varlığını inkâr eden, ABD’nin dayatması karşısında çaresiz kalır. Böylesi gerekçeler sebebiyle Türk modernleşmesi hatası ve sevabıyla her şeyini Türk şiirine borçludur. Önümüze Mustafa Kemal lehine bir tek mısra bile yazmamağa özen göstermiş bir Orhan Veli ve sipariş üzere Mustafa Kemal efsanesine Guevara pozisyonundaki Ethem’i de hain ilân ederek katkıda bulunan bir Nâzım Hikmet konulmuştur. Türk şiiri böyle arızaları atlatarak gelişmesini bilmiştir. Türkler Kur’an terbiyesi dışında kalan bütün terbiyeleri ellerinin tersiyle iterek vatan sahibi oldular. Türklerin elinden toprakları ancak müktesebatları hususunda köreltilmeleri suretiyle alınabilirdi. Nitekim öyle oldu. Türk sanatı bir haslet olarak değil de taşınamaz bir yük olarak resmedildi. Ressamlar kimlerdi? Batı’da Kur’an harici bir model doğduğu iddiasıyla icra-i faaliyette bulunan hâkim zümreler. Onlar terakki olarak kendi üstünlüklerinin reddini görmüş nasipsizlerdi. Bugün olan biten şeyleri dün olan bitenlerden ayırmamız mümkün değil.  İsmet Özel, 6 Mayıs 2016 İstiklalmarşıderneği  
adminadmin