Güncel
Giriş Tarihi : 02-09-2020 16:41   Güncelleme : 02-09-2020 16:41

Necip Fazıl Kısakürek ve Harf Davası!

Necip Fazıl’ın harf meselesinde sorulması gerektiğini düşündüğü sualler on dört tanedir:

Necip Fazıl Kısakürek ve Harf Davası!

İsmine “Arap harfleri” denilen, tam on asır Türk medeniyet kadrosunun ifade unsurunu teşkil etmis ve on asırlık millî irfanın temeli mevkiinde bulunmus harfler, hakikatte sadece ve kavmî mânada Arap harfleri midir, yoksa kavim üstü bir mâna ile “”İslâm harfleri” mi?

Bu hususta dinî, tasavvufî, ilmî ve aklî bürhanlar nelerdir?

Kavim üstü, küllî bir şümulle bütün mü’min beseriyete atfedilip edilemiyeceği bir ilim meselesi olan harflere “Arap harfi” ismini vermek mümkün oluyor da, doğrudan doğruya ve münhasıran Lâtinlerin malı olduğu ilmen sabit harflere nasıl “Türk harfleri” denilebiliyor?

Her iki harf manzumesi üzerinde, mücerret ve müşahhas imtiyaz ve faydaları bakımından bir nefs muhasebesi, bir mukayese vazifesi yerine getirilmiş midir?

Bizzat Lâtin harfleri dünyasına mensup bir ilim ve fikir adamının dünyada en mütekâmil ve ince harfler olarak “Arap harfleri”ni gösterdiğini; ve kendi milleti için, kültür kökünü değiştirmek muhali olmasa, bu harfleri tavsiye edeceğini bilen var mıdır?

inkılâbı sırasında Amerikalı bir terbiye mütehassısının “Türklerin eski harflerini kaldırıp atması, kendi hesaplarına, Amerika’nın, bütün madenlerinden mahrum olmasından daha ağır bir kayıptır!” sözü gerçekten vâki midir? Amerikalı profesör, şüphesiz ki, kendi misyoner ve politikacılarının istirak etmiyeceği bu sözüyle ne demek istemiştir?

Nihayet ilmî insafı çatlamıştır da ondan mı?

Garptan bütün müspet bilgilerini ve her şeylerini alan, bütün medeniyet unsurlarını iktibas eden Japonlar, cihanın en çetin ve gülünç derecede iptidaî harfleri olan kendi yazılarını acaba niçin muhafaza etmişlerdi?

Eski harflerin öğrenilmesindeki zorluk, acaba tedris metodlarının sakatlığından mı, yoksa bizzat harflerin bünyesindeki çetinlikten mi doğmaktaydı?

Eski harflerin imlâsındaki kargaşalık, acaba bu hususta sabit ve kat’i bir usul eksikliğinden mi, yoksa bizzat harflerin kendisinden mi gelmekteydi?

Eski harflerin bütün millete ve aşağı tabaka halka teşmil edilememesindeki zaaf, acaba o devrin maarifine mi, yoksa harflerin zatına mı aittir?

Yeryüzünde, o da kısmî olmak şartiyle, İtalyanca, Fransızca, Yunanca gibi cihanın en büyük dilleri pekâla bunu yerine getirebileceğine göre, Lâtin harflerinin dilimize tatbikindeki (fonetik) mazhariyet, acaba hakikatte ve sâf zekâ bakımından bir fayda mıdır, yoksa bir mahzur mu? Yani (fonetik) olmıyan ve kelime usulüne dayanan yazı sekillerinin zekâyı beslemesinde hususî bir pay yok mudur? (Fonetik) usul, insanı, pek basit ve ucuz bir (avantaj)a karsılık, içinde hapsedilip kalacağı ve avâm seviyesinden yukarıya çıkarmayacağı bir kabalığa mahkûm etmez mi?

Birbirine bağlanan, bağlandıkça şekil değiştiren ve birbiri içinde hall-ü hamur olan şekillerle, her biri kaba zincir baklaları ve çakıl tasları gibi daimî bir sertlik muhafaza eden şekiller arasında, bediî olduğu kadar aklî rüçhaniyet ve galibiyet hangi taraftadır?

Ve bu rüçhaniyet ve galibiyetin ilk bürhanı olarak eski harflerin stenografya kıymeti, telâfisi mümkün bir kayıp mıdır?

Nihayet eski ve yeni harf nesillerinin birbiriyle mukayesesinden çıkacak hüküm, mücerret zekâ, irfan ve şahsiyet bakımından hangi cepheye üstünlük yöneltecektir?

Bin kişilik bir cemiyette dokuz yüz kişinin imzasını atabilecek ve (Karagöz) gazetesini sökebilecek kadar okur-yazar olması mı; sadece yüz kişinin tam okur-yazar ve her türlü fikir çilesiyle dolu olması mı, o cemiyet hesabına üstün bir not belirtir?

Acaba harf inkılâbını yapanların ve hattâ eski harfler içinde çocukluğunu ve ilk mektep çağını idrak edip de pesinden yeni harfleri öğrenenlerin, bütün hususî ve samimî ifadelerinde yalnız ve yalnız eski harfleri kullanmaktan başka bir şey yapamamaları, sadece alışkanlıkla  izah edilecek ve içine eski harf kudret ve imtiyazından hiçbir pay karıştırılmayacak bir hâdise midir?

Üstad Necip Fazıl 1933 senesinde Arap harfleriyle yazarak bu husustaki tavrını net olarak ortaya koyuyor;

"Benim el yazım budur demek bir şey yazmış olmak değil midir? Verlain efendinin ve benim fikrimce gerisi edebiyat..."

 

(Bab-ı Ali'nin Hatıra Defteri, 1984, s. 105.)

Necip Fazıl Kısakürek, İdeolocya Örgüsü

Recep YAZGANRecep YAZGAN