Fikir
Giriş Tarihi : 05-07-2025 15:58

Samsun’da Vicdanı Sarsan Müdahale

Samsun Bağdat Caddesi’nde olağan bir park kavgası.

Samsun’da Vicdanı Sarsan Müdahale

Sonrasında ise, hiç olağan olmayan bir tablo. Bir gazeteci, Recep Yazgan, kaldırımlarda sadece görevini yapmaya çalışırken polislerin sert müdahalesine uğruyor. ‘Gazeteciyim’ diyor, duyan yok. Basın kartı yanında yok, kimliğini beyan ediyor, nafile.

Altı polisin arasında yere yatırılıp ters kelepçeleniyor. Etrafta şaşkın bakışlar. Kimi tepki gösteriyor, kimi sadece izliyor.

O an bir fotoğraf karesi gibi akıllara kazınıyor:

Gazetecilik suç değil. Ama sanki öyleymiş gibi davranılıyor.

Herkesin Gözleri Önünde

Samsun’da yaşanan olay bir anda sosyal medyada ve basında gündem oldu. Kaldırımdan görüntü almaya çalışan bir gazetecinin, polislerce yere yatırılıp ters kelepçelenmesi, aslında çok daha büyük bir sorunun, toplumsal vicdanda derinleşen bir yaranın işareti.

Çevredeki insanlar ses yükseltiyor:

‘O bir gazeteci, bırakın görevini yapsın!’

Ama eller durmuyor, kelepçe kapanıyor.

Gazeteci Yazgan kısa süreli gözaltının ardından serbest bırakılıyor. Darp raporu alıyor. O anın acısı vücudunda da, hafızasında da kalıyor.

Ters Kelepçe Nedir?

Peki, ters kelepçe ne demek?

Bir kişinin ellerinin arkadan, bilekleri birbirine yakın şekilde kelepçelenmesi.

Polisin ifadesiyle; kaçma şüphesi ya da direniş halinde uygulanabilecek bir tedbir.

Ama bazen, yani olması gerektiğinden çok daha fazla, bir gözdağı ya da cezalandırma yöntemine dönüşüyor.

Bu yöntem sadece bileğe değil, insan onuruna da vurulmuş bir pranga gibi…

Hukuk Ne Diyor?

Mevzuatta açık. Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu’nda, kolluk güçleri, orantılı güç kullanmalı diyor.

Bir kişi direnmedikçe, tehlike oluşturmuyorsa, bu tür kelepçeleme en son çare olmalı.

Ama gerçek hayatta, yasalarla uygulama arasındaki o görünmez mesafe çoğu zaman açılıyor.

Basın özgürlüğü Anayasa’da teminat altına alınmış.

Ama uygulamada, kaldırımı boylayan bir gazeteciye sert müdahale reva görülüyor.

Bu Bir Bireysel Hata mı, Yoksa Sistemin Sorunu mu?

Samsun’da yaşanan olay bir ilk değil.

Türkiye’de son yıllarda gazetecilere yönelik müdahaleler, basın kartı olsun olmasın, artışta.

Kolluk kuvvetlerinin stresli ve zor koşullarda çalıştığı doğru.

Ama basına yönelik bu kadar kolay güç kullanmak, hem mesleki dayanışmayı hem de toplumun haber alma hakkını hedef alıyor.

Her gazeteci, kameranın arkasında bir insan olduğunu unutmadan görev yapmaya çalışıyor.

Her polis, bazen kararın ve baskının tam ortasında kalıyor.

Ama unutulan bir şey var:

Her kelepçelenen bilek, bir toplumsal hafızaya kazınıyor.

‘Gazeteciyim’ Demek Neden Yetmedi?

Bu soru çok önemli.

Recep Yazgan ‘gazeteciyim’ diyor.

Çevredeki insanlar onaylıyor.

Yine de durmuyorlar. Hatta asıl olayı bırakıp ‘Ben gazeteciyim, bırakın beni’ diyen Recep Yazgan’a yükleniyorlar.

Demek ki ‘gazeteciyim’ demek artık yetmiyor.

Kimi zaman basın kartının olmaması, kimi zaman bir üstten gelen baskı, kimi zaman ise mesleki dayanışma eksikliği, gazeteciyi yalnız bırakıyor.

Oysa gazetecilik, demokrasinin olmazsa olmazı.

Bir habercinin gözaltına alınması, basın özgürlüğüne vurulmuş bir darbe demek.

Cemiyetlerin ve Toplumun Tepkisi

Olay sonrası, Samsun 19 Mayıs Gazeteciler Cemiyeti’nden sert bir açıklama geldi:

‘Bu müdahale, basın özgürlüğüne ve hukuk devleti ilkesine açıkça aykırıdır.’

Valilik ve Emniyet yetkilileri devreye girdi.

Soruşturma başlatıldı.

Ama asıl mesele şu:

Toplumun adalet duygusu, bir gazetecinin gözaltına alınmasında zedelendi mi?

Bu olay, Samsun basını ile emniyeti karşı karşıya mı getirir?

Sorunun cevabı, yetkililerin samimi ve şeffaf tutumunda saklı.

Yalnızca Bir Olay Değil, Bir Dönem Fotoğrafı

Samsun’daki bu olay, aslında bugünün Türkiye’sinde haber alma hakkı, basın özgürlüğü ve orantısız güç kullanımı gibi temel başlıkların bir aynası.

Ters kelepçe bir işaret:

Kimin sesinin daha gür çıktığının, kimin daha kolay susturulduğunun göstergesi.

Toplumun gözü önünde yapılan her orantısız müdahale, sadece mağdura değil, izleyene de acı veriyor.

Çünkü adalet duygusu, herkes için lazımdır.

Son Söz: Yarın İçin Bir Not

Recep Yazgan’ın yaşadıkları, bir haberin konusu olmaktan öte, mesleğin ve toplumun aynasıdır.

Her basın mensubuna yapılan haksız müdahale, aslında herkesin özgürlüğüne yönelik bir tehdittir.

Bugün bir gazeteci, yarın bir yurttaş, ertesi gün bir başka meslek grubu…

Ters kelepçeye sığmayacak kadar büyük bir vicdan ve demokrasi hayaliyle;

‘Gazetecilik suç değildir’ demeye, her fırsatta devam edeceğiz…

 

adminadmin