Helal haram, doğru yanlış, iyi kötü, hak batıl demeden her türlü girdabın içine gözü kapalı hem de balıklama atlamaya da son derece razıdırlar. Boğulanlar ile boğulur, sevinenler ile sevinir, alkış çalanlar ile alkış çalmaya, halay çekenler ile halaya çekmeye bayılırlar. Niçin olduğunu, kimi pohpohladıklarını, neye karşı diklendiklerini, kimi alkışladıklarını düşünmezler, düşünmek dahi istemezler. Özür dileyerek söylüyorum; “Aklı kıt” denilen şey bu olsa gerek.
Genel itibariyle insanlarımızın yaşamakta oldukları dini kurallar, düşünce yapılarına şekil vermesi gereken imani esaslar; ayet ve hadislerden devşirilmiş dini kural ve kaideler olduğunu düşünmüyorum. Gelinen noktada karşılaştığımız ve görünen durum bu. Bilakis insanlarımızın, gördüklerinden müteşekkil ismi konulmamış bir dinlerinin var olduğunu söylersem abartı yapmış olmayacağım. Başka bir ifadeyle insanlarımızın aklı gözünde olduğunu, gördüklerini dini birer değer olarak kanıksadıklarını ve bu din sanılan iş ve işlemleri elinden geldiği kadar yaşamaya çalıştıklarını da vurgulamak durumundayım. O yüzden Yüce Allah bu durumu vüzühata kavuşturmak üzere; “Onlara, “Allah’ın indirdiğine uyun!” denildiğinde, “Hayır, biz, atalarımızı üzerinde bulduğumuz (yol)a uyarız!” derler. Peki ama, ataları bir şey anlamayan, doğru yolu bulamayan kimseler olsalar da mı (onların yoluna uyacaklar)?” (Bakara/170) şeklinde buyurmaktadır.