Karanlığında boğulduğum geceyi yine duvardaki şekillere anlam vermeye çalışarak bitirdim. Söz konusu ne aşk ne para!!!
Söz konusu insanların vicdan ve merhametten nasıl yoksun kaldıkları; her an, her yere nifak tohumu ekmeleri. Çılgınlar gibi ırkçılık yapıp, küçük, büyük, kadın, erkek, yaşlı, genç, çocuk ayırmadan sen iyisin sen kötü deyip, vurup kırmaları hangi ahlak dersinde var? Küçük bir çocuğun gözyaşında bile ırk arayışına girmenin cezai hükmü yok mudur? Dili, dini, ırkı ne olursa olsun en saf olan onlar değil miydi? Zenci olan beyaza ekmek uzatırken, hayır sen zencisin alamam, demiyor ki beyaz olan. O halde kimdir bu ırk savaşını başlatıp çocukların gözyaşını sömürenler? Küçük saf kalpleri birbirine düşman etmeye çalışan, birbirini çekemeyen ve kendine yetemeyen, insanlıktan nasibini almamış, insan müsveddeleri değil midir?
Bulunduğu ortamlarda herkese sataşan; afili cümleler kurarak insanlık dersleri veren fakat kendisinde kırıntısı dahil olmayan vicdanı insanlığa paylaştırıyormuş gibi yapan o ezik bedenleredir sözüm! Keşke dünyanın ayırıcı bir mekanizması veyahut bir çöp poşeti olsaydı. Gözyaşlarını silmeye giden o küçücük ellerdir içimi bin bir parçaya bölen. İnsanın değil insanlığın ırkı yoktur. Şöyle demiyor muydu Vatan Şairi Mehmet Âkif;
"Hani milliyetin, İslam idi... Kavmiyet ne?
Sarılıp, sımsıkı dursaydın a milliyetine...
Arab’ın Türk’e, Laz’ın Çerkez’e Yahut Kürd’e;
Acemin Çinliye rüçhanı mı varmış? Nerde?
Müslümanlıkta "Anasır mı olurmuş? Ne gezer,
Fikr-i kavmiyeti tel’in ediyor Peygamber!"