Kültür
Giriş Tarihi : 30-09-2018 10:00   Güncelleme : 30-09-2018 10:19

Yerlerde sürünmek de moda oldu

Yerlerde sürünmek de moda oldu

Evvel yoğ idi işbu rivâyet yeni çıktı

-Ziya Paşa-

Yaşamak bence biraz da hayret etmektir kâri. Doğduğu an ile beraber yeni gördüğü her şey insan için başkadır ve aslında öğrenmenin de (tam ve gerçek manada ve belki de kendi kendine öğrenmekten bahsediyorum) ilk merhalesi ihtiyaçsa ikincisi hayret etmek olmalıdır. Yani şöyle hayal ediyorum; hiçbirimiz hatırlayamıyoruz belki ama ilk defa yürüdüğümüz anda ne kadar hayret etmişizdir mesela. Ya da ilk defa bir kelimeyi telaffuz edebildiğimizde ne çok şaşırmışızdır. Tabii ki daha birçok örnek verebilirim ama meseleyi uzatmamak için bu kadarıyla iktifa ediyorum. (Bu arada “iktifa” ne güzel kelime. Bir ruhu var gibi… “Yetiniyorum” demekten daha hoş bence)

Bizim yaşadığımız bu zaman eskilerin yaşadığından daha çarpıcı ve daha sarsıcı bence. Zira daha hızlı oluyor her şey. Bizim zamanımızda geçen bir saatin bir ayın ve bir yılın bundan yüz sene evvel yaşayan insanların saati, ayı, yılı ile aynı olduğunu düşünmüyorum ben. Bir senede onların on senesini birden yaşıyormuşuz gibi geliyor bana. Çok fazla şey ve çok hızlı değişiyor. İşin kötü tarafı da her birini öğrenmek zorunda kalıyoruz.

Babaannem “yaşa ki ne göresin” derdi sık sık. Doğru hem de çok doğru. Zira hayret ediyordu gördüklerine, öğrendiklerine ve şahit olmak zorunda kaldıklarına. Ben de şimdi tam aynını söylüyorum. Ve sonuna “İyi ki babaannem bunları görmemiş” diye ekliyorum.

Çok acayip şeyler görüyoruz. Önce tuhaf geliyor, sonra hayret ediyor ve bir yerden sonra da onların adına biz utanıyoruz. Elbette anlıyorsunuz neden bahsetmeye çalıştığımı. Sosyal medyanın garabetinden bahsediyorum. Açıkçası benim de pek çoğumuz gibi içinde zaman ziyan ettiğim ve vakti heba ettiğim bir yer orası. Bir zehir gibi iyi niyetle, “bir kez deneyeyim” diyerek başlıyorsunuz. Arkadaşlarınızdan, tanıdıklarınızdan bu illetin müptelası olan biri “a sen hiç kullanmadın mı?” “Kesinlikle denemelisin” falan gibi cümlelerle sizi bu “illetin” pençesine çekiyorlar. Sonra bir de bakmışsınız müptelası olmuşsunuz bile. “Bir kereden bir şey olmaz, bırakırsın” deseler de olamıyor. İşte sosyal medya da tam böyle bir afyon gibi geliyor bana. Ve orada görüp hayret ettiklerimi hesap edecek bir formül yok. “Akım” diye başlayan sonra bir ur gibi her yanda karşımızda çıkan “şeyler” de bu illetin son merhalesi.

İlkin “selfie” ile çıktı karşımıza bu “akım” sonra bir de çubuğunu pazarladılar. Kendi kendimize fotoğraf çekilir olduk. Sonra dudaklar önde poz vermeye başladı ablalarımız. Dudaklarını o şekle sokamayanların fotoğrafları da makbul sayılmadı. Yediğini, içtiğini, her gördüğünü fotoğraflamak kısmını hızlıca geçiveriyorum. Sonra ayakları çekmek, arkasını dönmüş birinin elinden tutup deklanşöre basmak falan geldi. Arabanın içinde kendi kendine bağıra çağıra ve ön planda hep iğrenç bir müstehcenlikle şarkı söyleme “akımı” peyda oldu. Ardından, giden arabadan çıkıp da penguen ve maymun karışımı bir taklit tebelleş oldu. Uzatmayacağım zaten biliyorsunuz bunları. Ama en son “akım” bir acayip, yerlerde sürünmek… Yazıyı yazmadan evvel biraz araştırayım diye internete yazınca bu akımında bazı şeraiti olduğunu ve öyle rastgele yapılmadığını öğrendim. İsmi de yerde sürünmek değilmiş zaten “yıldız düşmesi” imiş. Birkaç önemli şartı var; lüks bir arabanın ya da lüks bir mekânın önünde olmak, elinde kolunda pahalı bir çanta, bir telefon bulunması ve mümkünse paraların yerlere saçılması falanmış. Yoksa hatalı, kusurlu, noksan oluyormuş. Yani sürünmeyi bile beceremiyormuşsunuz. Bizde ise bu akımın mümessili olan ablaların her ne hikmetse neredeyse hepsinin başında örtüsü var. Ve onlar arasında çok tutuluyor. Sonra onları görüyor hayret ediyoruz, onların adına utanıyoruz falan… Onlar yerlerde sürünüyor biz yerin dibine giriyoruz.

Ne diyeyim? Allah kurtarsın…

Fatih Duman / Diriliş Postası

adminadmin