Bolu F Tipi cezaevinde iki seneye yakın, Salih Mirzabeyoğlu ile tekli hücrelerde kalan Şükrü Sak, bu süreçte Salih Mirzabeyoğlu yaptığı konuşmalardan aldığı notların bir kısmını, daha önce “Ölüm Odası’ndan İntibâlar” adıyla yayınlamıştı. “Ben kimim risâlesi-fikre rabıta” isimli yeni eseri de bu notların devamı niteliğinde…
Gazeteci yazar Şükrü Sak eserin önsözünde şunları söylüyor,
Rabıta: Rabt olmak. Bağlanmak… Hayâlinde canlandırmak… Gözönünde bulundurmak… Bitişmek. Münâsebet… Gark olmak…
“Fikre rabıta”; yaşamayı fikir, fikri yaşamak bilen bir mütefekkirin, yaşanmaya değer hayatı misâllendiren hayatından bazı çizgiler… Zindan hayatından… Ölüm Odası’ndan…
Ölüm Odası… Dünya, Müslüman’ın “Ölüm Odası”dır… Doğmuş olmak, var olmak, hayatta olmak; “ölümlü olmak” gerçeği ile varlığı ve hayatı anlama çabasından başka nedir ki?..
Hayatı ve ölümü anlama çabası?.. İnsanı hayvandan ayıran “şuur” farkını da gösteren bir ruhîlik…
TAHRİF EDİLMİŞ “KİMLİK” MESELESİNE İSLÂM TEMELİNDE BİR CEVAP ARAYIŞI
Bu hakikati, Mutlak Fikir-Şeriat temelinde, dünya çapını hedef alan bir fikir sistemi örgüleştirirken, daha en başta;
- “Ben kimim diye sormak ölüm nedir diye sormakla birdir” diye işaretlemişti İbda Mimarı Salih Mirzabeyoğlu. İçinde bulunduğumuz zaman diliminde, bütün insanlığın tahrif edilmiş “kimlik” meselesini, Mutlak hakikate-Şeriata bağlayan bir cevap olarak; İbda Külliyatı…
Mutlak fikir-Şeriat temelinde, dünya çapını hedef alan bir fikir sistemi: Büyük Doğu-İbda… Üstad Necip Fazıl tarafından; “Dünyanın beklediği fikir kahramanı” olarak takdim edilen Salih Mirzabeyoğlu, hayatı ve eseriyle bunu isbatladı; 68 yıllık bir ömre sığdırılan 60 ciltlik dev bir külliyat! O, Tüm insanlığı kuşatma cehdiyle, Allah Resûlü’nde tecelli eden “fert hakikatine” yaklaşma çabasını bir fikir sistemi bütünlüğünde ortaya koydu ve öbür âleme, ölümsüzlük âlemine gitti;
●
“Geçmiş üzerimizde büyüleyici bir etkiye sahiptir, çünkü hayâlimize yer bırakır. Tıpkı nesnenin bizden uzaklığınca… Faaliyet alanımız o kadar serbest, RUH, belirli bir gerçekliği kabule zorlanırsa, hürriyet ve seçme alanı daralır. İçinde bulunduğumuz zamanın sıradanlığı bundan…” Diyor İbda Mimarı, Esatir ve Mitoloji adlı şaheserinde…
Geçmişin “üzerimizdeki büyüleyici etkisini” de vurgulamamızın sebebi; Geçmişin, geçmiş olarak unutulup gitmesi, bir yönüyle daima “geçmişe dönük” yaşayan insanın, bugününü de inkâr anlamına gelir…
Necip Fazıl’dan sonra, fikir geleneğini sürdüren bir fikir ve aksiyon adamının destansı mücadelesinin, bu mücadeleden doğan eserlerinin, kahramanlıklarının arkasında nasıl bir çile ve hayat var? “Bu eser nasıl bir şahsiyetten doğdu?..” Eseri şahsiyetinden, şahsiyeti eserinden ayrı düşünülemeyen bir asil örnek…Yer yer buralara dair de ipuçları barındıran bu günlüklerde, bu eser nasıl bir şahsiyetin ürünü sorusuna cevab olacak notlar da mevcut; “Ben kimim” risâlesi-Fikre rabıta”da…