Röportaj
Giriş Tarihi : 11-11-2019 12:25   Güncelleme : 11-11-2019 12:25

Geleneksel aile yapımız tehdit altında,​ Aileyi bekleyen tehlikeler!

​Geniş aile formundaki bütün aile bağlarının tehdit atlında olduğuna dikkati çeken sosyolog-yazar İsmail Öz “Geniş aile içerisinde bütün aile fertlerinin birbirini yük olarak, fazlalık gibi görmeden yaşayabildiği, kalabalıklığı bir anlamda zenginlik gibi gören, bir arada olabilme halini dayanışma unsuru bakımından zenginlik gören halimiz tehdit altındadır” sözleriyle gelecek uyarısı yaptı.

Geleneksel aile yapımız tehdit altında,​ Aileyi bekleyen tehlikeler!

Toplumumuzdaki aile yapısının değişmeye başlaması ve aile içi bağların zayıflaması üzerine İsmail Öz, Diriliş Postası’na konuştu.

Öz, “Aile hayatı bir yapı sökümü içerisinde. Hızın getirdiği bir yapı sökümünden bahsedebiliriz. Her şey o kadar hızlı değişiyor ve gelişiyor ki. Sizin bu değişim ve dönüşüme ayak uydurmak gibi bir lüksünüz de kalmıyor. Bir toplumda geleneğin oluşabilmesinin yolu onun uzun zamanda sindirilebilir bir zeminde, sürekli toplumu bir şekilde imar eden, onların birbirleriyle anlaşmasını sağlayabilecek bir dile dönüşmesidir. Herkesin baktığında aynı şeyi görebildiği, üzerine uzlaşabildiği ve anlaşabildiği bir değerdir aynı zamanda. Şimdi o kadar hızlı değişiyor ve dönüşüyoruz ki önümüze çıkan şeyleri sindirecek fırsatımız kalmıyor.” dedi.

MODERN HAYATLA DEĞİŞİYORUZ

Türkiye’de “aile” nereye gidiyor? Aile içi bağlar zayıflıyor mu?

Türkiye’de pek çok konuda bir dejenerasyon yaşıyoruz. Özellikle modern hayatın, teknolojinin, kapitalizmin hayatımıza getirdiği pek çok değişim var. Değişim süreçleri modern hayatın bize sunduğu birtakım şeyler. Her çağ, her dönem kendi problemleriyle bir şekilde ortaya çıkıyor. Bundan 100 sene önceki problemlerle bugünün problemlerini karşılaştırdığımızda sosyal dinamiklerin ve değişkenlerin çok farklılaştığını görebilirsiniz.

Özellikle bizim Osmanlı dönemindeki aile hayatımıza, toplumsal hayatımıza baktığımızda o zaman çok daha farklı bileşenler aileyi ve toplumu oluştururken bugün ailenin her açıdan ciddi şekilde asimilasyona veya parçalanma sürecine tabi tutulduğunu görebiliyorsunuz. Mesela bizim geleneksel aile yapımız, geniş aile yapısıdır. Çekirdek aile modellemesi ilk defa sanayi toplumu ile birlikte Avrupa’da çıkmış bir modeldir.

Köyden şehre göçen insanlar orada yaşam koşullarının zorluğu sebebiyle daha küçük yerlerde yaşamayı, daha az maliyet edebilecek yerlerde yaşamayı tercih etmişlerdir. Yaşama ve içine girebileceğiniz ortama göre bir modelleme seçmiş oluyorsunuz. Cumhuriyetin ilk yıllarında nüfusun yaklaşık %10-15’i şehirlerde yaşarken bugün neredeyse artık %85’i şehirlerde yaşıyor. Köyler de artık o yöresel köy formundan çok uzakta. Şehrin bütün nimetlerinden istifade eden bir köy hayatı var. Evlerde bütün teknolojik imkanlar var. Evet, köydesiniz ama bu modern hayatın sunduğu her şeyle, risk ve tehlikelerle karşı karşıyasınız bir yönüyle. Köylerimizi de eski köylerle yan yana getirdiğimizde o geleneksel köy modellememizden bahsetme şansımız da söz konusu değil.

ROL MODEL BÜYÜK KAVRAMINI KAYBETTİK

Geniş aile modelinde özellikle bizim geleneksel yapımızın içerisinde tabiri caizse aksakallı gibi duran, yeri geldiğinde ailede huzuru tesis eden, arabuluculuk yapan, torunlara bir anlamda bilgeliğiyle beraber eğiticilik ve öğreticilik yapan, rol model olan bir büyükanne ve büyükbaba formu var idi.

Bu şehir hayatının, modelin bize sunduğu bir zeminde artık evlerimizde bilgeliğiyle ön plana çıkan, evi düzenleyen büyüklerimizi, bir anlamda rol modellerimizi de kaybettik. Dolayısıyla aile hayatı bir yapı sökümü içerisinde. Hatta hızın getirdiği bir yapı sökümünden de bahsedebiliriz. Her şey o kadar hızlı değişiyor ve gelişiyor ki. Sizin bu değişim ve dönüşüme ayak uydurmak gibi bir lüksünüz de kalmıyor.

Bir toplumda geleneğin oluşabilmesinin yolu onun uzun zamanda sindirilebilir bir zeminde, sürekli toplumu bir şekilde imar eden, onların birbirleriyle anlaşmasını sağlayabilecek bir dile dönüşmesidir. Herkesin baktığında aynı şeyi görebildiği, üzerine uzlaşabildiği ve anlaşabildiği bir değerdir aynı zamanda. Şimdi o kadar hızlı değişiyor ve dönüşüyoruz ki önümüze çıkan şeyleri sindirecek fırsatımız kalmıyor.

HIZLI YAŞAM VE DEĞİŞİM MAHALLE KÜLTÜRÜMÜZÜ UNUTTURDU

Yani geleneklerimizi kayıp mı ediyoruz?

Geleneklerimizi kaybediyoruz ama o kadar da acımasız olmayalım. Böyle bir karamsarlığa kapılmak doğru değil. Fakat yaşadığımız tablo çok şey kaybettiğimizi gösteriyor. Önümüzde yürüyeceğimiz yola dair öngörüde bulunduğumuzda, eğer bu çözülme bu şekilde devam ederse geleceğe dönük ailemiz, toplumsal yapımız adına ciddi risklere işaret ediyor.Aileyi pek çok açıdan tehdit eden şeyler var.

Özellikle tüketim toplumunun getirdiği handikaplar ve özellikle yine şehirlerdeki mahalle kültürü. Mahalle kültürümüzü kaybettik. Neden kaybettik? Osmanlı’daki mahalleye baktığınız zaman bir mahallede bir insan 5 yıl sorun çıkarmadan oturabiliyorsa o zaman mahalleden biri olarak kabul ediliyormuş mesela. Mahalledeki herkes birbirinden emin ve birbirine kefil aynı zamanda. Mesela kadı geliyor mahalledeki kişilere soruyor bu kişiyi nasıl bilirdiniz diye. Herkesin birbirini çok yakıdan bildiği ve takip ettiği bir mahallenin içinde oluşan aile formatı vardı.Bugün işte 1 sene bir yerde, 3 sene bir yerde, 5 sene bir yerde oturuyoruz.Bu değişim ve sirkülasyon artık mahalle kültürünü oluşturamıyor.

ŞEHİR HAYATI DEĞERLERİMİZİ TEHDİT EDİYOR

Avrupa’da aile çökmüş durumda. Tedbir alınmazsa bu çöküşün bir benzeri bizi de mi bekliyor?

Biz eğer geleneksel formdaki ailemizi şöyle birazcık geriye çekilip,sakinleşip, kendi kendimizle yüzleşip, biz nereye gidiyoruz, bir durup dinlenelim, etrafımıza bir bakalım, kendimizi ve üzerinde durduğumuz zemini gözetleyelim, sindirelim deme fırsatını kendimize vermezsek bizi dişlerinin arasına almış olan bu hız çarkı bizi öğütüyor. Kişiliğimizi, kimliğimizi, geleneklerimizi öğütüyor. Buna bağlı bütün sosyolojik yapılarımızı öğütüyor, dönüştürüyor. Üstelik bunu geri dönülemez bir şekilde yapıyor.

En çok yaptığı şeylerden bir tanesi güvensizlik. İnsanlar güveni uzun sürede kazanıyorlar. İki ayda bir, beş ayda bir tanıdığınız, sürekli değişken ortamlara girdiğiniz, 2-3 senede bir mahalle değiştirdiğiniz bir ortamda yeni gelen insanları tanıma fırsatınız olmadığı gibi aynı apartman içerisindeki insanlar da birbirini tanımıyor. Bütün bu güvensizlik ortamını inşa eden bu şehir hayatı, modern çağın bize sunduğu birtakım argümanlarla birlikte bizim bütün bu tarihsel bakiye ve bugüne kadar taşıdığımız her türlü değeri yarına taşıma noktasında çok ciddi bir şekilde bizi tehdit ediyor.

GELENEĞİ KATLEDEN GELENEK

Aileyi bekleyen tehlikeler neler?

Geniş aile formundaki bütün bağlantılarımızı tehdit ediyor. Büyükanne ve büyükbabaya karşı olan saygı, onun sözüne itibar etme, bilgeliğine güvenme halini tehdit ediyor. Geniş aile içerisinde bütün bu aile fertlerinin birbirini yük olarak, fazlalık gibi görmeden yaşayabildiği, kalabalıklığı bir anlamda zenginlik gibi gören, bir arada olabilme halini dayanışma unsuru bakımından zenginlik gören halimiz en başta tehdit altındadır. İslam inancı bizim için çok önemli. Aileyi önemseyen, aile mefhumuna, evlilik organizasyonuna, evlilik müessesesine ciddi anlamda değer veren ve onu önemseyen inançlarımızla ilgili konudaki bu yozlaşma ve oradan seküler hayata doğru kaçış bizi pek çok açıdan kendi çarkının içerisine çekiyor.

AİLEYİ BEKLEYEN TEHLİKELER

Siz karşınızdaki kişiyi bir sorumluluk bilinci içerisinde, duygudaşlık zemini içerisinde göremediğinizde, onu bir insan olarak hissedemediğinizde, maddeleştirdiğinizde onun üzerinde her türlü baskıyı, şiddeti yapabilecek noktada görüyorsunuz. Tüm bunlar aile içi şiddeti, boşanmaları, çocuklara karşı sorumsuzlukları ve dolayısıyla bütün aile kurumu ve aile kurumunun etrafındaki örgüyü bozuyor. Bozarken onun yerine yeni bir şey de sunmuyor. Darmadağın edip bırakıyor. Modern çağın, kapitalist sistemin, insani değerleri öğüten bu hız çağının bizden çaldıklarının yerine başka bir şey önerdiğini görmemişizdir. Bir filozofun sözü var, ‘Geleneği katleden gelenek’. Gelenekleri de katlediyor. Hızın kendisi bir gelenek fakat kendisinin dışında hiçbir geleneğin oluşmasına fırsat vermiyor ve onları katlediyor. Şuanda modern hayatın bize sunduğu cazip olan, aileye dair, değerlere dair, bize sunduğu ve bizim çok net bir şekilde kabul edebileceğimiz bir modelleme yok.

SÜREKLİ TÜKETEN TOPLUM İSTİYORLAR

Aile müessesini kimler hedef alıyor?

Para ve kapital ile işi olan bizi bir kar nesnesi gibi gören her türlü yapı bizim bütün değerlerimizi sarsıyor. Eğer biz geleneklerimizi korursak, geleneklerimizle birlikte yaşamaya devam edersek onların ürettiği hiçbir şeyi almayız. Onların istediği boyutta almayız.

TÜKETİM TOPLUMU

Onların istediği gibi sadece tüketen olmayız. Bizi geleneklerimizden kopardıkları ölçüde bu vahşi kapitaller kendi sahalarına dahil ediyorlar. Biz ne kadar sahamızdan koparsak ne kadar birbirimizden koparsak, değerlerimizden koparsak o kadar kapitalizmin ve vahşi kapitalizmin sahasına dahil olmuş oluyoruz. Hafızamızı yitirdiğimizde oraya dahil olmuş oluyoruz. Onların arayıp da bulamadıkları şey, onlara gücünü veren ve istedikleri en büyük şey bizim unutkanlıklarımız ve cehaletimizdir.

Biz unuttukça ve cahil kaldıkça onların sahasına hizmet etmiş oluyoruz ve onların tabiri caizse donörü, kobayı oluyoruz. Bizi her türlü noktada değerlendirecek bir nesne gibi görmeye devam ediyorlar. Bize hiç ihtiyacımız olmayan şeyi de satabiliyorlar. Bu çarklar bizi kendi sisteminin içerisine dahil etti ve hiç ihtiyacımız olmayan şeyleri bile bize ihtiyaç algısı olarak sundu. Çünkü biz almazsak bu üretim yığılır ve aşırı üretim krizi olur. Fabrikalar çalışamaz hale gelir.

Bu birçok şeyi etkileyen bir sarmal oluşturuyor. Aileler buna yetişmeye çalışırken çocuklarına vakit ayıramıyor, babalar ailesiyle ilgilenecek bir durum oluşturamıyor, birçok şeyi kaçırmış oluyorsunuz.

Diriliş Postası Muhabiri Büşra Kılıç / Mülakat

adminadmin