Köşe Yazıları
Giriş Tarihi : 23-05-2021 10:43   Güncelleme : 23-05-2021 10:43

İman ve Amel

Günümüzdeki İslam alimlerinin pek çoğu itikat üzerinde değil de fıkıh, amel ve kalbî feyiz üzerinde durmuşlardır. Amel ve şeriat ilimlerinin ihyası, temel olan iman ve itikadın canlı ve hayatlı olmasına bakar. Bu zamanda türlü ideoloji ve Bediüzzaman’ın Nur risalelerinde “ehl-i dalalet” dediği “Doğru Yolun Sapık Kolları” (Necip Fazıl) en çok iman ve itikada hücum etmektedir.

İman ve Amel

İmana ve “Ehl-i sünnet” itikadına hususi taarruzlar  Nur risalelerinin hizmet metoduyla çökertilince “milletin imanını selamette” görerek sürur bulunacağı pek açıktır müellifinin. Dalalet ehlinin (inanç yönüyle sapık felsefî yorumların) bu planını gören Said Nursi, bütün mesaisini İslam’ın temeli ve kökü konumunda olan imanın takviye ve teyidine sarf etti.

Diğer İslam alimlerinin iman hususunda pek fazla açıklama ve çağrı yapmamaları, devirlerindeki şartlardan ileri geliyordu. O devirlerde “Teslim kavi” idi. Ariflerin nasihatlarının tesir etmediği yüzde bir insan ya vardı ya yoktu. Zamanımızda ise yüzden birine ancak tesir etmekte. ( Mesnevi, Mukaddeme)

Üstat gibi çaba gösterilmemesi, Kuran, Hadisler, İslami hükümlere saldırı olduğundan daha çok eser vermiştir. Nur kitapçıkları (risaleleri) ise iman alanında altı bin sayfalıktır, diğer alimlerin eserlerinde imana dair meseleler oldukça sınırlıdır ve günümüz gençliği ile insanının felsefi sorularına cevapta yetersizdir.

Nur risaleleriyle kelam ilminde bu manada yenilik yapılırken çağdaşları olan diğer alimler ekseriyetle klasik kelam geleneğine bağlı kalmışlardır. Halbuki klasik kelam metotlarının bu zamanın materyalist felsefesi karşısında, yetersiz ve kafi olmadığı ortadadır.

İslami hareket anlayışlardan siyasi ve “inkılapçı” olanlarının, Osmanlı bakiyesi “coğrafyamızda” düşünce bakımından tam bir bir kesifliğe sahip olmadığından üstünde durmayacağız.

Bu, kalp merkezli ve manevi feyiz almayı kâfi gören  hareketlerin (tarikat) çoğu ehli sünnet dairesindedir. Esas olarak Kuran ve sünneti ölçü alırlar. Temel hareket ve gayeleri ise iman ve ahlakın fertler üstünde hakim kılınmasıdır. Bu yüzden içtimai değil fert merkezlidir.

Bu hareketler,  fertlerin istikametli oluşuyla sosyal dönüşümün tepeden inmeci değil  genel ahlakın düzelmesinin neticesinde toplumun da düzelmesini öngörüyorlar. Yani zararsız ve riski olmayan bir toplumsal dönüşümü savunuyorlar.

Geleneksel İslam hareketleri içinde Nur hareketini diğerlerinden farklı kılan, Nur risalelerinin Kuran ve sünnete bağlı olması, tarz ve metotudunu da bu iki temel kaynaktan almasıdır.

Bediüzzaman’ın altı bin sayfalık külliyatı, hizmeti ve duruşuna baktığımızda nezihâne ve nazikane “kavl-i leyyin”in (yumuşak dilin), onun usul ve üslubunun esası olduğunu görüyoruz. Ahir zamandaki bir tebliğcinin, imani meselelerde mücadele tarzını seçmesinin zararlı olduğunu; itidal ile ve fikir alış verişi şeklinde bahsetmenin daha uygun olduğunu vurgulanmıştır.1

Nur risalelerinin (kitapçıklarının) sayfalarında karşımıza çıkan “Ulum (ilimler) ve fünunun (fenlerin) en parlağı olan belâgat (hitap ettiği çağ insanına göre uygun, yeterli ve hakikatli söz söyleme sanatı) ve cezalet, bütün envâıyla âhirzamanda en merğub (rağbet edilen) bir sûret alacaktır. Hatta insanlar kendi fikirlerini birbirlerine kabul ettirmek ve hükümlerini birbirine icrâ ettirmek için en keskin silâhını cezâlet-i beyandan (sözün güzel ifade edilmesinden), en mukâvemetsûz kuvvetini belâgat-ı edâdan alacaktır”2 ifadeleri  konunun ehemmiyetini ispat etmektedir.

Daima çağa ve “nesl-i cedid” dediği gençliğe seslenen Nur Müellifi her türlü hüznü ve endişeyi tattı hayatında. Her türlü elem ve kederle hemhâl oldu. 35 yıl boyunca çekmediği cefa, görmediği eza kalmadı. Şehirden şehre sürgüne yollandı. Ona sıkıntı verenlere beddua bile etmedi. Talebelerine ona yapılanların intikamını, imana daha çok hizmet ederek almalarını vasiyet etti. ( Konuşan Yalnız Hakikattır makalesi)

Risale-i Nur’un kişi eksenli imanı ihya mektebi, toplumun bütün kesimlerini kucaklıyor. Onun güçlü izah, irşat ve ikazları, orijinal tespitleri Kurani ve Nebevi tebliğ metodudur. İhya mektebi olan metottaa inkârcılara ve kitap ehli “sayılan” diğer inançlara karşı, tavrımızdaki İslami tebliğ ölçüsünün ne olması gerektiğinin cevabı yine Nur risalelerindedir.

“O âlim ve vâiz zata benim tarafımdan selâm söyleyiniz. Benim şahsıma olan tenkidini, itirazını başım üstüne kabul ediyorum. Sizler de o zatı ve onun gibileri münâkaşa ve münâzaraya sevk etmeyiniz. Kim olursa olsun madem imanı var, o noktada kardeşimizdir. Bize düşmanlık da etse mesleğimizce mukabele edemeyiz. Çünkü daha şiddetli düşmanlar  var. Elimizde nur var, topuz yok. Nur incitmez, ışığı ile okşar. Ve bilhassa ehl-i ilim olsa ilimden gelen enâniyeti de varsa enâniyetlerini tahrik etmeyiniz. Mümkün olduğu kadar ‘Boş lâf konuşanlara rastladıklarında vakar ile oradan geçip giderler’3 düsturunu rehber edininiz. Fikren bir yanlışı varsa da affediniz. Değil onlar gibi ehl-i diyanete ve tarikate mensup Müslümanlar (dindar ve kalp ehli Müslümanlar), şimdi bu acîp zamanda imanı bulunan ve fırka-i dâlleden (Müslüman görünüp sünnet itikadına ters inanan ve bida ehli)  bile olsa onlarla medâr-ı niza (kavga, çekişme sebebi) noktaları münâkaşa etmemeleri hem bu acîp zaman hem mesleğimiz hem kudsî hizmetimiz iktiza ediyor.”4

Bu ihya mektebinin inkârcılara karşı hareket tarzı ise yine Muhterem Müellif tarafından şu şekilde izah edilmiştir: “Bir insana zâtı için değil, kötü sıfatları için düşmanlık edilir.”5 O hâlde biz kâfirin küfür sıfatına düşman olacak, o sıfatı taşıdığı için de onu sevmeyeceğiz. Ama inkârdan kurtulmasına, necatına, hidayetine de dua edip gayret göstereceğiz.

YAZININ DEVAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ

Recep YAZGANRecep YAZGAN