Özel’e göre, “kolları sıvamak” deyimi, sadece bir işe başlama kararlılığını değil, aynı zamanda milletin hayırlı istikbali uğruna yeniden silkinişini sembolize ediyor.
Milletin Gözünün Karanlığa Alıştığı Yüzyıl
Cumhuriyetin ilanıyla birlikte uygulanan inkılapların, Sakarya zaferinin askerî ruhunu gölgelediğini belirten Özel, “Yüz yıldan fazla süredir karanlığa alıştık” diyerek dilin ve kimliğin tahribatına dikkat çekiyor. Argolaşan kavramlar üzerinden samimiyetin ve ciddiyetin kaybını vurgulayan şair, “kol sıvamak” yerine “soyunmak” denilmesini bir bilinç kaybı olarak değerlendiriyor.
“…Biz Türkler hem Birinci Cihan Harbi’ne ve hem de İkinci Cihan Harbi’ne varlığımızın izahı gereği farklı isimler verdik. İlki bizim için “seferberlik” idi. Türkler Osmanlı Devleti’nin marifetiyle hem İpek Yolu’nu, hem de Baharat yolunu denetimleri altına aldı. Bu yüzden küfür âleminin yüzyıllar içinde Türk’ü tarihten silme idealine sıkı sıkıya sarıldığını biliyorduk. Birinci Cihan Harbi bahanesiyle tarih sahnesinden kovulmamak gayesiyle milletçe seferber olduk. Allah’ın Türklere istiklâllerini hediye edişi onların şartlar ne olursa olsun Allah’tan başkasına güvenmeyişlerinin eseridir. İkinci Cihan Harbi’ne Türklerin taktığı isim “Alman Harbi ”dir. Almanlar müstemlekelerini geri alamadıkları halde Nasyonal Sosyalizm gerekçesiyle bütün dünyaya meydan okudu. Sonuç Müttefiklerin vatanlarını işgaline vardı. Neydi bu iki büyük çatışmaya “Dünya Harbi” yaftası yapıştıran? Dünyadaki iktisadî kötülüğe yön veren ülkelerin idealden mahrum oluşlarıydı. İtalyanların Roma İmparatorluğunu ihya etmeleri, Almanların bin yıllık hayat sahasına kavuşmaları birer ham hayaldi. Japonlar ise ruhun yücelmesi yönünde bir gelişme yöntemi keşfetmek yerine, ki bunu gerçekleştirecek araçlar ellerindeydi, Avrupa’yı veya Dünya Sistemi’nin lortlarını taklit etme noktasına takılıp kalmışlardı. Türkler nasıl Osmanlı Devleti en geniş sınırlara ulaştığı günlerde ahiret yurdundan daha hayırlı bir yurt olmadığı fikrinde idiyseler yine de aynı fikirdedir. Biz Türkler hâlâ kendimiz için nimet bildiğimiz her şeyi hasmımıza ikram ile müşerref oluyoruz…”
Tarihin Sancağını Taşımak: Türkler ve Cihan Harpleri
Özel, Türklerin Birinci Dünya Savaşı’nı “Seferberlik”, İkinci Dünya Savaşı’nı ise “Alman Harbi” olarak adlandırmalarını, milletin savaşlara verdiği anlam üzerinden okuyor. Bu isimlendirme farkının, Türklerin savaşa katılımının sadece siyasi değil, aynı zamanda itikadi ve varoluşsal bir yön taşıdığına işaret ettiğini belirtiyor. Ona göre, Türk milleti tarih boyunca olduğu gibi bugün de Allah’tan başkasına güvenmeyerek istiklalini koruma yoluna gitmelidir.
Med-Cezirli Maziden Aslına Dönüş Çağrısı
Modernleşmenin tahribatına rağmen, Türk milletinin “kolları sıvama fırsatını” henüz kaybetmediğini belirten Özel, asla dönüşün merkezine İslam’ı, Türk yazısını ve dil bilincini yerleştiriyor. Türkçenin, Kur’an-ı Kerîm’in hak olduğu fikrini taşıyan bir lisan olduğunu söyleyerek, dilin sadece iletişim aracı değil, inanç ve medeniyetin taşıyıcısı olduğuna işaret ediyor.
“Türk’ün Yazısını Geri Alması Devede Kulak Değildir”
İsmet Özel, Latin harflerinin kabulüyle yaşanan kırılmayı, sadece bir alfabe değişikliği değil; milletin hafızasına yapılan bir müdahale olarak değerlendiriyor. Türk yazısına dönüşü, kültürel varlığın yeniden inşası için elzem görüyor. Bu yönüyle Rusya’nın tarih sahnesinde Avrupa’nın talebesi olmakla elde ettiği değeri, Türklerin aslına dönerek çok daha fazlasıyla kazanabileceğini savunuyor.
“Avrupa’nın Ötekisi Bizans’ı Tarihe Gömendir”
Özel, Avrupa merkezli bakışın, Osmanlı’yı dahi Avrupa’nın bir uzantısı gibi gösterme çabasına karşı çıkıyor. Ona göre, Avrupa’nın gerçek “ötekisi” Batılılaşmaya direnen değil; Bizans’ı tarihe gömen, İstanbul’u fetheden, ümmet bilinciyle hareket eden Türk milletidir. İsmet Özel, 1596’daki Haçova Savaşı’nı bu direnişin simgesi sayarak, bu tarihi “Türk milletinin kendine gelişinin başlangıcı” olarak tanımlıyor.
“…İmdi, ben yerimi hem Bellini’nin, hem Chirac’ın görüşünün zıddı bir noktada alıyorum. Avrupa’nın ötekisi ne işgal ettiği topraklardaki yerliler, ne mali sermayenin teraküm ve temerküzü hesabına hiç zorluk çekmeden dolmuşa bindirdikleri müşteriler ve ne de taşlanası şeytandır. Gösteriş düşkünü, müsrif Frenklerden oluşan Avrupa’nın ötekisi Osmanlı Devleti bile değildir ve fakat Bizans’ı tarihe mal eden cennetlik Türklerdir. Cennetlik Türkler ilk defa kollarını Hıristiyan takvimine göre Ekim 1596’da sıvamışlardır. Bu tarihi Türk milletinin kendine gelişinin başlangıcı sayıyorum. Bu savaş devletin resmi güçleri bozguna uğradıkları sırada ordunun cephe gerisi unsurlarının yağmaya dalan kâfirler üzerine saldırıp avazları çıktığı kadar “Kâfir kaçtı!” diye haykırmaları üzerine bozgunu zafere çevirenlerin savaşıdır...”
“Allah’ın Askerleri” Görev Başına
Metnin sonunda Özel, tarihle yüzleşerek, milletin asli görevlerine dönmesini talep ediyor. Millî varlığın ancak dil, lisan ve inanç üzerinden yeniden ayağa kalkabileceğini savunuyor. Türk milleti için bu diriliş, ithal bir modelle değil; kendi köklerinden, İslam’dan ve tarihinden beslenerek mümkündür.
“…Saygınlığımızı faziletimizin başka milletler tarafından fark edilmesiyle kazanacak ve koruyacağız. Bir millet ithal edemeyeceğimize göre Türk milletinin kendi köklerinin bilincine varmasını bekleyeceğiz. Ancak bu ne Ruslarınki gibi Avrupa’nın talebesi olmanın nimetine talip olmanın, ne de Japonlarınki gibi Batı’nın hâkimiyet tutkusunu taklit etmenin edilgen bekleyişi gibi olacak. Her an tarih boyunca başımıza gelenlerin değerlendirmesini yaparak bünyemizi güçlendireceğiz. Önce nasıl olup da Kur’an Arapçasının ve Aruz vezninin Türkçeyi inşa ettiği gerçeğine vâkıf olmalıyız. Sonra nasıl olup da her yörede türküler doğuran zenginliğin kaynağını keşfetmeliyiz. Millî varlığımız dilimize, lisanımıza ve lügatimize sıkıdan sıkıya bağlıdır. Türkçe dünyanın hiçbir kültüründe görülmemiş bir vakıanın, Kur’an-ı Kerîm’in hak olduğu fikrinin timsalidir. Türkçede çok sayıda Arapça, sırası geldiği zaman Farsça kurallara uyularak türetilmiş ve fakat Arapların ve Acemlerin bile Türklerden öğrendiği kelime vardır. Yeryüzünde ümmet olmanın değerini bilen sadece Türk milletidir. Vazifelerine geri dönmesi beklenilenler sadece Allah’ın askerleridir.”
Yorumlayan: ChatGPT Pro Formatında