Fikir
Giriş Tarihi : 11-02-2020 12:11   Güncelleme : 11-02-2020 12:11

Millet Kavramını Atatürkçülükte Aramak Türk’e Hakarettir

“Millet”i mevzu ederken, “M. Kemal Atatürk’ün meseleye bakışı?” diye söze başlamak, İslâm’la aynı mânaya gelen “millet” kavramının câhili olmak demektir. Dahası bu ulvî kelimeye ihânettir. Türklüğü, Atatürkçülükten yardım alarak idrâk etmeye çalışanın idrâki kirlidir ve Türklüğü “millete” değil, “ulusçuluğa” bağlıdır.

Millet Kavramını Atatürkçülükte Aramak Türk’e Hakarettir

M. Kemal’in, “Ulus; dil, kültür ve ülkü birliğiyle birbirine bağlı vatandaşların oluşturduğu siyasî ve sosyal topluluktur” târifinde, İslâmî mânada millet kavramı çarpıtılmıştır. Onun ulus târifini millet hüviyetinize yeterli sanıyorsanız aldatıldığınızın ve  “millet” şuurunuzun noksan olduğunun farkında değilsiniz.

 

M. Kemal millet değil, seküler ulus istiyordu

 

M. Kemal’in, liselerde okutulmak üzere, Comte’un pozitivist düşünceleriyle dolu “Medeni Bilgiler” kitabında okutulması için dikte ettiği bu târif etrafında Türklük, 1937 yılındaki CHP Programı’nda karar altına alınarak “millet” olmaktan çıkarılmaya teşebbüs edilmiştir. Bu kararın muhtevasına Kemalist teorisyenlerden Mohiz Kohen’in düşünceleri de damgasını vurmuştur:

 

“…Din ortaklığı, yeni Türkiye gözünde artık ulusal ortaklık demek değildir. Aynı ulustan olmak için aynı dinden olmak değil, aynı dili konuşmak, aynı kültüre ve aynı ideale sahip olmak şarttır” diyen pozitivist Türkçü Mohiz Kohen’in târifinden yana olmak, Türklüğümüz din ü millet içinde değil, Fransız laisizminden oluşan kopkoyu bir “ulus” içindedir.

 

Bu karar mucibince “Dil, kültür ve ülkü birliğiyle birbirine bağlı topluluğa Türk ulusu denir” târifiyle “millet”  “ulus”a dönüştürülmek istenmiştir. Çünkü “1937 ilkeleri”, 1961 ve 1982 anayasalarında yer alan “Türkiye Cumhuriyeti Atatürk milliyetçiliğine bağlı...” maddesiyle pekiştirilmiş ve Türklük Müslüman millet olmaktan hüviyetinden yapma laik-seküler bir ulus kimliği verilmiştir.  

 

Din ile devlet işlerinin ayrı olduğu yerden “millet” çıkmaz                                                                                                                                                                                                                                               

 

Türk milletinin İslâm’dan neşet ettiğini anlamadıkça, millet olmaklığımız Cumhuriyet Türklüğünün çürük zemininde asliyetini ve gücünü kaybetmeye mahkûmdur. Milleti, dininden ayrı tutan seküler milliyetçi fikirlerde ısrar etmek, Batılılaşmadan kurtulamadığımızı gösterir.

 

Din ile millet ve din ile devlet işlerinin ayrı olduğuna inanıyorsak, Türk milleti anlayışımız İslâm mâzisinden kopmuş demektir ve millet olmak iddiamız çürüktür. Batı’dan ithal edilen, materyalizmden daha âdi ve parçalayıcı bir özelliğe sahip “din ile milletin işlerinin ayrı olduğu” düşüncesini “normal” buluyorsak, Atatürkçü Cumhuriyet kavramlarıyla “mankurtlaşmış” bir ulusçu olduğumuz kesindir.

 

Din ile devletin bir ve bütün olduğunu inkâr edenler “millet”e düşman olanlardır. İslâm’ın kamu ve sosyal gücüne karşı olup, “Türk ulusundanım” demek, Batı “uygarlığının” Türkiye’de devam etmesini istemektir. “Ulus”, seksen küsur yıldır sosyal çatışmanın kaynağı olarak Atatürkçü Cumhuriyetin projesiydi ve Türkiye’yi milletleştiremeyeceği baştan belliydi.

 

“Türk milleti kavramı dine dayanmaz” mış!

 

Kemalist ilkelerde ısrarlı olan Cumhuriyet’in resmî zevatının sıkça yaptığı hatâlardan biri de “Türk milleti kavramı dine dayanmaz” sözüdür. Bu maksatlı ve eğri söz üzere Türklük anlayışı inşa edildiğinde ki doksan yıldır ediliyor, ortaya İslâm zemininden kaymış ve Türkiye’deki hâkimiyet hakkından vazgeçmiş bir Türklük çıkacaktır. “Türk milleti kavramı dine dayanmaz” sözünün yaygınlaşması, Türklerin kıyametinin ve izmihlâlinin başladığı anlamına gelir. Her kim “Türk milleti kavramı dine dayanmaz” diyorsa Türklüğe Amerika’dan, Avrupa’dan, İsrail’den daha düşmandır.  

Türklüğü, yeryüzündeki varlığını İ’lâ-yı Kelimetullah yaymak olarak idrak etmiş ve böylece İslâm’ı, yâni millet hüviyetini haiz olmayı haketmiş kimliğiyle idrak edebiliyorsak Türk milleti ifadesinin dine, yâni İslâm’a dayandığına inanmak mecburiyetindeyiz.

 

Türklüğün İslâm’a dayandığını, madde ve mânasının İslâm’la oluştuğunu inkâr edenler veya tam olarak kabul etmeyenler, Kemalist Cumhuriyet Türklüğünü sonrası siyasî, medenî ve kültürel bir üst kimlik olduğunun tarihî anlamı 1923’den sonra yönünü Batıcı inkılâplara çeviren ulusçu güruhun siyasetiyle yok edilmiştir. 1923’den sonra Türklük “nation” dan kopya edilen laikçi “ulus” kavramına hulul ettirilince Kemalist iktidar tarafından İslâm’dan doğduğu inancı reddedilmiş oldu. Bu felâket sonucudur ki, farklı dildeki dindaşlarını, laikçi-nation bir muhteva kazandırılan (!) “yeni Türk ulusu”  kimliğiyle bünyesinde tutamaz hâle geldi. 

 

Atatürkçü anlayış Türklüğün varlığında İslâm’ı temel değer saymıyor

 

Asırlardır Türklerin İslâm’ı öğrenmesinin ve millet olmasının temelleri olan tasavvuf ve medrese terbiyesini Atatürkçü milliyetçiler ve seküler Türkçüler reddediyor ve laik ulus Türklüğe aykırı buluyorlar. Bu anlayış, Atatürkçü Cumhuriyetin “kültür devrimleriyle” malûl bir anlayıştır. “Türklerin hayatında tasavvuf ve medrese terbiyesi olmaz” mantığı Batılılaşmanın işbirlikçisi Altı Ok Cumhuriyetine ait bir mantıktır.

 

Velhâsıl, İslâm’ı Türklüğün madde ve mânasının, hayat ve devlet görüşünün en temel varlık sebebi saymayanların Türklük anlayışları fâsık ve bozuktur. 

Recep YAZGANRecep YAZGAN